• bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesi'nden bir psikiyatrist.. ruhu şad olsun.

    ***

    özyaşam öyküm ve izlenimlerim

    20 nisan 1946’da k. maraş’ta dünyaya geldim. 14.05.1950 de tek partili yönetimden kurtulmuş olmanın sevinç ve mutluluğunu ailemle (pek anlamasam da) paylaştım. 1954 yılında osman bölükbaşı’nın, 1957 yılında da ismet inönü’nün elini öptüm. 27.05.1960’ta da devrimin sevinç ve mutluluğunu paylaştım. ilkokul 1. sınıf öğretmenim hüsnü yalçın’ı (2008 yılında ölümüne kadar) öğretmenler gününde ziyaret ettim. 1963 yılında lüks lambası ışığında girdiğim sınavlarda pekiyi dereceyle liseyi bitirdim. (sel basması sonucu hidro elektrik sağlanamıyordu.)
    aynı yıl ankara üniversitesinin seçme sınavlarını 27. sırada kazandım. sınav öncesi işaretlediğim fakültelerden tümüne girebilecekken tıp öğrenimini seçtim. (bu seçimde okul öncesi 3-4 yaşlarında solunum yolu infeksiyonu nedeniyle iki kez hastanede yattığım sürece tedavimi yapan dr. faruk bey ve ilkokulu bitirmiş ve birkaç aylık kurs sonucu hemşirelik yapan görevlilerin ilgi, sevgi ve şefkatinin etkisi olduğuna hep inanmışımdır.)
    üniversite öğrenciliğimin ilk yıllarında kimileriyle tanışıp sohbet ettiğim “barış gönüllüsü” binlerce amerikalı gencin ülkemin köylerinde ne işleri olduğuna anlam veremiyordum. sonraları, 1967-68 yıllarında abd’nin dp teşkilatı ve türkiye istatistik kurumunun katkı ve destekleri ile ülkem genelinde yaptıkları toplum mühendisliği çalışmalarına tanık olduğumda içime bir kurt düşmüştü. ayrıca başkentin göbeğinde jusment ve tuslog adındaki askeri kuruluşların işlevinin ne olduğuna kafa yoran yoktu. (o dönemlerde asıl önemli olan komünizm ve sovyet tehdidi idi.)
    öğrenciliğimin ilk iki yılında ilahiyat fakültesi öğrencisi olan iki arkadaşımla aynı konutta yaşadım. onlar nurculuğa katılmışlardı. beni de o yönde etkilemeye çalışıyorlardı. katılmadığım gibi tepkisel olarak alışageldiğim ibadetlerimi de terkettim. öte yandan öğrenci aylıklarının 250 tl olduğu dönemde terzimin arkadaşı olan bir mit görevlisinden 850 tl aylıkla bu cemaat hakkında rapor düzenleme teklifi aldım ve bunu kesinlikle reddettim.
    fakültedeki toplumsal etkinliklerim ve öğrenci derneğindeki etkinliklerimle dekanlar da dahil hocalarımın sıcak ilgilerini kazandım. bu bağlamda ders dışı bir konferans rica ettiğim değerli hocam prof. dr. rasim adasal ve ekibiyle tanıştım. (fotoğraf) 1967 yılında uzmanlık ve akademik alan olarak psikiyatriye odaklandım.
    1969 yılında yine pekiyi dereceyle tıp fakültesini bitirdim. üniversite seçme sınavlarına yeniden girerek 232 puan aldım. dil ve tarih coğrafya fakültesinin sosyoloji gece bölümüne girdim. bir yandan da hacettepe üniversitesinde de psikoloji mastırına başladım. (aynı sınavda 228 puan alan kardeşim ankara siyasal bilgileri bitirdi.)
    mezuniyetimi takiben (hocam rasim adasal’ın benim için koruduğu asistan kadrosuna doç. dr. muharrem özsan’ın yeğeni ahmet gürünlü yerleştirildiğinden) sağlık bakanlığına başvurdum ve ankara merkez hükümet tabibliğine atandım. personel genel müdürü dr. hicran gözüm’ün bilgi ve izniyle öğleye kadar tıp fakültesi psikiyatri kliniğindeki asistanlığımı sürdürdüm. o yıllarda a.p. iktidarda, süleyman demirel başbakan, 1946 mezunu doktorların politika ve bürokraside yoğun bir hegemonyası ve dayanışması var. örneğin dr. s. bilgiç genel başkan yardımcısı, dr. f .sükan içişleri bakanı, dr. v. a. özkan sağlık bakanı, psikiyatri kliniğinde de muharrem özsan, celal köksal, abdulkadir özbek 46’lı grubu oluşturuyorlar. bir rastlantı sonucu beni klinikte gören anatomi doçenti kaplan arıncı 46’lı öğretim üyelerine benim hakkımda "bu solcu dernekçiyi aranıza nasıl alırsınız? siz onu yeterince tanımıyorsunuz, (68-69 eylemlerini kastederek) bütün öğrenci eylemlerinin arkasında o var" gibi saygıdeğer muhbir vatandaşlık görevini başarıyla yerine getiriyor. bunun üzerine m. özsan bana “niyazi öğleden sonra c. köksal’ın muayenehanesine bir uğrayıver seninle konuşacakları var” dedi. gittiğimde celal köksal bana "niyazi, adasal hocanın ilgi ve desteğine güvenme, o yakın bir gelecekte yaş haddini dolduruyor, biz üçümüz görüşüp kararlaştırdık senin gibi sol görüşlülere şans tanımayacağız. eminim ki sende gelecekte bizlerin konumuna geleceksin, o zaman sen de bizim çocuklarımıza şans tanıma” dedi.
    sol görüşlü olduğum gerçekti. abd mandası, ya da uydusu olmaya karşıydım. fikir kulüpleri federasyonu içindeydim. ama hiçbir zaman fanatik ve militan olmadım. solcu t.m.t.f. başkanı sencer güneşsoy’dan daha çok hemşehrim ve arkadaşım olan karşıt görüşlü m.t.t.b. başkanı atilla özer’le yakın ilişki içindeydim. adli sicilim tertemizdi. fakültedeki sivil polise sordum bunu, o da onayladı. doğruluğunu test etmek için silah ruhsatı almak için başvurdum. hiçbir sorun yaşamadan derhal aldım. fkf’den devgenç'e geçme aşamasına karşı çıktığım için konuşmam ıslıklarla kesildi. dışlandım ve o ortamdan koptum. asistanlık döneminde adasal’ın yeğeni dr. ergin atasü beni doğan avcıoğlu ve mihri belli ile tanıştırdı. onlara açık seçik fantezilerinde rol alamayacağımı bildirdim.
    pekiyi de bu olanlarla ne ilgin var diye sorarsanız. babamın maraş’ta tip kurucuları arasında yer aldığını biliyorlardı. oysa tip kuruluşuna mit görevlisi olarak girmiş, ahmet muşlu (deli veli paşa’nın oğlu) ve ailesi ölümüne kadar en yakın dostlarımdan olmuştu.
    klinikteki 46’lı gruptan bu mesajı aldıktan sonra o tarihlerde sağlık bakanlığı’nın açtığı asistanlık sınavlarına gizlice başvurdum ve 100 tam puan alarak bakırköy’ü kazandım. olanları ve ayrılma nedenimi adasal’a ilettiğimde çok üzüldü ve kızdı. kötü sözler sarfetti. ben sana bir mektup vereceğim onu faruk’a ilet (bayülkem) senin için telefon da açacağım, ayrıca ilk fırsatta hastanede seni görmeye geleceğim dedi. 13.07.1970 tarihinde bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde asistanlık görevine başladım. (aylık göstergem albümdedir.) başhekim dr. f. bayülkem aynı zamanda nöroloji klinik şefiydi. adasal’ın mektubunu okuduktan sonra beni derhal kendi kliniğine yönlendirmek istedi. ona benim psikiyatri asistanı olarak atandığımı hatırlatmak zorunda kaldım.
    dağarcığım boş olmadığı için kısa sürede hocalarımın takdir ve sempatilerini kazandım. artık hastanenin tarihinde (f. k. gökay hariç) en genç ve parlak asistanıydım. hocalarım öğle yemek sonrası şeref salonundaki sohbet toplantılarda beni aralarında görmek istiyorlar, gelmemişsem çağırıyorlardı. hiç unutmam hocalarım içinde en saygın olan ve “lider” ünvanlı dr. cihat atasev “niyazi senin yaşın-başın kaç? bu yaşa bu kadar malumatı nasıl sığdırdın?” sorularını yöneltmişti. 1971 yılında lityum tuzlarının psikiyatrik tedaviye girmesine öncülük eden danimarkalı prof. dr. mogens schou’nun konferansını izledim ve kendisiyle tanıştım, ve derhal hastanede ve rahmi duman kliniğinde tedaviyi kabul eden bipolar hastalara türkiye’de ilk lithium tedavisi başlattım. (türkiye’de klinik uygulama yoktu sadece dr. rafet saygılı’nın 1 aylık uygulamayla yaptığı doçentlik tezi vardı.)
    1974’te uzman olup başasistanlığa başladıktan sonra 5 yıllık uygulamalarımı her hasta için lithium öncesi ve sonrasını (2,3) simetrik değerlendiren üç dizilik seminerlerde sundum. bu sunumlarımda gene hiç unutmadığım lider atasev “niyazi bu ilacın terapötik sınırı ile toksik sınırı çok yakın hastaları zehirlemekten korkmuyor musun?” sorusunu yöneltmişti. o dönemde bu soru haklıydı ve yerindeydi. çünkü lithium plazma düzeyini direkt saptayan fotometre yoktu. varlıklı hastaların kanlarını londra'ya gönderiyordum. olanakları kısıtlı olanları da pasteur fransız hastanesi biyokimya uzmanı dr. chestakov’a gönderiyordum. o endrekt yöntemle lithuim düzeyini saptıyordu. lithuimdan haberdar olan birçok meslektaşımız sanki sedatifmiş gibi lithuim kapsullerini gece yatarken tek doz olarak uyguluyordu.
    bakanlık sınav açmadığı için başasistanlığım 3 yıl yerine 5 yıl sürdü. sonunda 1979’da açılan sınav sonucu şef yardımcısı oldum. bu arada sözünü etmeden geçemeyeceğim, cumhuriyet tarihimizin hekim olmayan ilk sağlık bakanı diyarbakırlı avukat selahattin cizrelioğlu ecevit-erbakan ortaklığında olmuştu. ikinci chp +11’ler döneminde ise bir özel dal eğitim hastanesi olan bakırköy hastanesine yönetici olarak yasa yönetmelikler yok sayılarak sağlık bakanı dr. mete tan’ın arkadaşı üroloji uzmanı dr. tevfik özbey getirilmişti. buna karşı çıktığım için özbey ve çevresini saranlar tarfından aforoz edildim.
    kasım 1979'da şişli çocuk hastanesi nöroloji şefi yıldırım aktuna hastaneye başhekim olarak atandı. asker kökenli olduğu için, aşırı derecede tacizkar kişiliğini önceden tanımış olduğumdan ilk 3 ay yüz yüze gelmedim ve izledim. bu arada hastanenin o dönemdeki insanlığın yüz karası halini kanıksamış eski hekimler kısa sürede ayrıldılar. boşalan önemli psikiyatrik alanların koordinasyonunu bana yüklemeye başladı. (eğitim programı, karantina şefliği, ayaktan tedavi ünitesi, her gün yapılan sağlık kurulu gibi) ben de hastanem için atılan her olumlu adıma zihinsel ve fiziksel tüm varlığımla destek oldum. 11 eylül – 12 eylül gecesi hastanede nöbetçi şeflik yaparken gece 24’e kadar denizci kurmay subay bir arkadaşla sohbet ettiğimiz halde hayretle sabahın erken saatlerinde hasan mutlucan türküleri ve marşlarla uyandım. abd genelkurmay başkanının başkana “bizim çocuklar o işi becerdiler” dediği saatlerde bende yıldırım aktuna’yı evinden arayarak uyandırdım. tv’yi açmasını, evinden çıkmaya çalışmamasını söyledim. ikinci bir emre kadar hastaneye el koydum dedim.
    12 eylül sonrası deniz kuvvetleri komutanının desteği ile adli tıp kurumuna geçen dr. kriton dinçmen’in ayrılışı hastanede kurul oluşturacak üçüncü şefin eksikliğine yol açtı. bu durum sağlık bakanlığına bildirilerek şeflik sınavına girmek için 2-3 yıla gereksinim olmasına rağmen vekalet yoluyla bana şeflik yetkisi verilerek eksiklik kapatıldı. nörolji kliniğindeki çalışma ekibi y. aktuna’ya bu ayrılışlarla nasıl başa çıkacağını sorduklarında “bir tek niyazi kalsın yeter” diye yanıtlamış. (kaynak dr. dursun kırbaş)
    1983 yılında cunta parlamenter düzene geçme kararı almış, ülke 3 partiyle seçime gidecek. halkçı parti genel merkezinden biri hekim olan 4 kişilik bir grup özel muayenehanemde beni ziyaret ederek ”bana memleketim maraş için aday listesinin ilk sırasını önermek üzere görevli geldiklerini” bildirdiler. onlara nazik bu önerilerinden ve beni böyle bir göreve layık gördüklerinden dolayı teşekkür ettim. mesleğimi bırakamayacağımı, kendim için hekimlik dışında bir yaşam biçimi düşünmediğimi, seçimler sonunda başarılı olup iktidara geldikleri takdirde, parlamento dışından sağlık bakanı olmayı önerseler dahi kabul edemeyeceğimi bildirerek nezaketle uğurladım. (1983 seçimlerinde maraş’ta halkçı parti üç milletvekili kazandı.)
    1983 yılı son aylarında avrupa konseyinin sağladığı bursla londra maudsley ve tooting bec hastanelerinde madde bağımlılığı tedavi yöntemleriyle ilgili eğitim ve inceleme yaptım. (yurt dışında ilk görevim.) dönüşe yakın alışveriş yaptığım harrods mağzasından 5 dakika geçikerek çıkmış olsaydım yaşamını yitiren 39 kişiden biri olacaktım.
    londra’daki incelemelerimde “methadon idamesinin” uygulanma kriterlerini gidişi ve sonuçlarını gördüm. arka plandaki ekonomik ve politik tartışmalara tanık oldum. gerçek bir psikiyatrik rehabilitasyon program ve yöntemlerini inceleyerek ilgili dokümanları hastanedeki rehabilitasyon ekibine getirdim, çalışma yöntemlerini açıkladım. ancak ülkemde uğraş terapisti (occupational therapist) olmadığından bu uğraşlarım işe yaramadı. daha da ilginç olanı madde bağımlılarında tarama testi için biz hastanede gaz kromatografisini planlarken londra’daki biyokimya laboratuarlarında çok daha ekonomik leke (spot) testleri uygulandığına tanık oldum. ilgililere tercih nedenini sorduğumda niceliksel testlerin çok pahalı olduğunu, hastaları izlemek için niteliksel spot testlerinin yeterli olduğunu, ingiltere’nin her hasta için gaz kromatografisi uygulayacak zengin bir ülke olmadığını ironik biçimde açıkladılar. dönüşte “türkiye’de ilk spot testleri”nin hastanemiz biyokimya laboratuarında uygulamasını sağladım.
    1984 yılında sınav sonucu artık vekaleten değil asaleten klinik şefi olmuştum. aynı yıl hastaneyi ziyaret eden başbakan turgut özal’ın dikkatini çekmiş olmalıyım ki beni özel olarak dinledi. önerilerim olup olmadığımı sordu. ben de ona cunta yönetiminin getirdiği bira satışı kısıtlamasının kaldırılmasını, çiftlere evlilik cüzdanı sormaya başlayan polis baskısının kaldırılmasını, kolay ve etkili propaganda yöntemlerini, toplumsal gerilimin düşürülme yöntemlerini, gençler için her semtte açık kapalı spor alanlarının sağlayacağı yararlardan söz ettim. yanında ona eşlik eden belediye başkanı b.dalan’a benim önerilerimden yararlanması talimatını verdi. önerilerimi ciddiye almış olduğunu uygulamalarıyla ortaya koydu. özal kabinesini daha çok dpt’daki kadrosu oluşturuyordu. onlardan biri olan sağlık bakanı m. aydın ise sağlık ve sağlık yönetiminden çok hudut ve sahiller genel müdürlüğünün hayli birikmiş parasını ne şekilde sarf edeceğiyle meşgul idi. (ne de olsa sağlıkçı değil planlamacıydı.) gene önerilerim içinde yer alan tv programlarında “algısız idrak” yöntemini bildiğini ve uyguladığını gülücüklerle belirtti. (oysa ben hiçbir seçimde onun partisine oy vermemiştim.)
    1984-94 hastane “eğitim plan ve koordinasyon” kurulunda görev aldım.
    1987-2000 kesintisiz”sağlık kurulu başkanlığı” yaptım.

    adli psikiyatri eğitim ve araştırma birimi
    kıvançla belirtmeliyim ki; şefliğini yaptığım genel psikiyatri kliniği, koordinasyon, işleyiş, disiplin, çalışanlar arasındaki uyum ve işbirliği ile hastane geneli için fark yaratmaktaydı. 1991 mart ayında olağan dışı toplantı yapan “hastane bilim kurulu”na davet edildim. övgü ve takdir içeren söz birliği içinde hastanede adli psikiyatri birimi kurmam, buna da ancak benim yapabileceğimden söz edildi. övgülere ve güvenlerine teşekkür ederek kabul ettim. çünkü ben de aynı düşünceye sahiptim ve daha önce bu konudaki görüşlerimi dile getirmiştim. ancak; ön koşullarım vardı. bu denli kapasitesi geniş, yaygın büyük bir birim için 4 şef yardımcısı, servisler ve poliklinikler için yeterince uzman ya da başasistan, 4 klinik psikolog, 4 sosyal çalışmacı, yeterince hemşire ve sağlık memuru, yeterince yardımcı hizmetli (devlet memurları yasasına bağlı sorumluluk içinde) ve güvenlik görevlisi. hastanede görevli her uzman hekim için 6 aylık, asistanlar için 4 aylık dönüşümlü eğitim uygulaması, koruma ve tedavi altındaki adli hastalara özel rehabilitasyon bölümleri, ayrıca ben ve tüm uzman arkadaşlarımın izlemekte olduğu adli olmayan hastaların hekim seçme özgürlüğünü sürdürebilecekleri 25 kadın ve 25 erkek yataklı bir servis istedim. başhekim ve kurul tümünü kabul etti. (ilerleyen zaman içinde asistanların rotasyonu dışında çoğu unutuldu ya da kırpıldı.)
    böylece 1 nisan 1991 tarihinde türkiye’de ilk adli psikiyatri eğitim ve araştırma birimini kurdum. birim hastane dışından da üniversite öğretim görevlileri dahil, psikiyatri uzmanların doktora öğrencilerine, klinik psikoloji alanında çalışanların eğitimini sağlamaktadır. 1980 yılından beri a.b.d. (apa) da uygulanan adli psikiyatri yüksek ihtisas benzeri “adli psikiyatri yan dal” oluşturma öneri ve çabalarımız sağlık bakanlığında etkili olmadığı gibi, meslek örgütlerimiz ve türkiye psikiyatri derneği tarafından da yeterince önemsenmemiş ve desteklenmemiştir. bu alanda olsun a.b. devletlerini 11 yıl geriden de olsa izleme şansımız olabilirdi.
    1992 yılından 2009 yılına kadar hastane etik kurulu ve ilaç araştırmaları kurulu başkanlığı yaptım. özellikle ilaç çalışmaları ve istatistik saptırmalar başta olmak üzere sağlık bakanlığına raporlar verdim. kimi zaman da sağlık bakanlığının gereksinim duyduğu konularda “etik kurul” raporları sundum. ancak etik kurulların devlet bürokrasisinden, ilaç sektörünün etkilerinden ve özellikle atama dışı seçilmişlerden oluşmasını sağlamayı başaramadım. en trajikomik olanı; aşırı merkezci tutumuyla bakanlıkta oluşturulmuş “merkez etik kurulu”nun resmi toplantı ve seminerleri ilaç sektörünün desteğiyle yapılmaktaydı. ilaç firmaları da sorunlarına çözüm getirecek büyük patronların kim olduğunu biliyorlardı. (türkiye’deki etik kurulların en çok eleştirilen özelliğidir.)
    1997-2000 arası 3 yıl rehabilitasyon kurulu başkanlığı’nı üstlendim. bu süre içinde uğraş terapisti (occupational therapist) bulamadığım gibi bunun zorunlu bir gereksinim olduğuna, yurtdışı eğitim için eleman gönderilmesi gerektiği konusuna resmi ya da sivil destek bulamadığım için bu görevi bıraktım.
    1998 yılında “düşünen adam” dergisinin sahipliğini üstlenerek gerçek bir bilimsel dergi kimliği kazandırmayı amaçladım. ancak derginin basımı, yayını, dağıtımı ve finansal desteği ile ilgili kişi ya da kişilerde inanılmaz bir kapalılık, ser verse de sır vermez tutum, ilkel bir direnç görünce amacıma ulaşamayacağımı anladım.
    yurtiçinde “türk nöropsikiyatri cemiyeti” üyesi “türk psikiyatri derneği” kurucu üyesi, aynı derneğin istanbul şubesinin seçilmiş ilk başkanlığını yaptım. türk ruh hastaları readaptasyon derneği, hastane kalkındırma derneği üyesiyim. (ıı. başkanlığını yaptığım dönemde yolsuzluklar saptayarak inceleme ve soruşturma istediğimden hastane yöneticilerine karşı hukuksal savaş vermek zorunda kaldım.) ayrıca “bakırköy akıl hastanesi vakfı” üyesiyim.
    yurtdışında “institute for the study of drug dependence” ıssd (london) ve ınternational academy of law and mentol health (montreal quebec) üyesiyim.
    ekim 1998’de avrupa konseyi’nin (strasbourg) düzenlediği “drug misusing offenders the criminal justice system” seminerine türkiye delegesi olarak katıldım. (ilginç öyküsü belge bölümünde)
    2000-2002 döneminde “türkiye psikiyatri derneği merkez onur kurulu başkanlığımı” kabul ve uygun gören değerli hocalarım prof. dr. orhan öztürk’e, prof. dr. özcan köknel’e ve diğer üyeler prof. dr. şahika yüksel ile doç. dr. a. nahit babaoğlu’na teşekkürlerimi sunarım.
    2002 yılında bakırköy bölgesi (metris, kadın ve çocuk, silivri) ceza ve tutukevleri izleme kurulu başkanlığına seçildim. avrupa birliğine karşı görünüşte var olduğunu, gerçekte işlevsizliğine katlanamadığımdan dönemin tamamlanmasını beklemeden istifa ederek ayrıldım.

    emeklilik

    hekimlikte ve psikiyatri alanında 41 yıl 15 gün, severek ve isteyerek gelişimi için çaba harcadığım hastanemde 40 yıl 2 gün çalıştıktan sonra (hastane tarihinde en uzun süre) yaş sınırımın dolmasını beklemeksizin 15.07.2010 tarihinde emekli oldum. (emekli aylığım ve ikramiyemle ilgili bilgiler için belgeler bölümüne bakınız) ayrılma sürecini hızlandıran nedenleri şöylece sıralayabilirim:
    1. t.c kurulduğundan beri en büyük özel eğitim ve araştırma hastanesi ve bir ekol olmuş hastanemin rapor ve görüşleri devlet organlarında son söz kabul edilirken son yıllarda bir uzmanın katıldığı genel hastanelerle eş tutulmaktadır.
    2. her hasta için 5-10 dakikada reçete yazmanın performans (başarı) olarak tanımlanması (41 yıllık birikimle kimi hastama 60 dakika zaman ayırmam gerekli oluyor) performans uygulaması hastanın sağlık sorunu yerine reçete yazma hızını ön plana geçirmektedir. bu durum sürdükçe tıbbi yanılgılar ve hekim hataları artacak, ilacın bedelini devlet, bozulan sağlığının bedelini hasta (insan) ödeyecektir.
    3. hasta- hekim ilişkilerinde ilgi- güven- saygı- şefkat ortadan kalkmıştır.
    4. hekim sayısını artırmak amacıyla yetersiz öğrenimle tıp diplomaları artırılma sürecine girilmiştir.
    5. ülkemin yıllık ilaç gideri 4-5 milyar dolardan 10 milyar dolara fırlamıştır.
    6. bir uzman belgesiyle üç aylık kolilerle toptan yazılan ilaçların, yan etkileri, yararlı ya da zararlı olup olmadığı denetlenememektedir.
    en hazin olanı emeklilik başvurumda hem bakanlık hem de sgk 41 yıl hizmet vermiş, 55 uzman yetiştirmiş hekime “o da kim oluyormuş” muamelesini reva görmüştür. aynı hekim özel muayenehanesini alt kattan üst kata taşıdığında 40 yıllık diploması, 35 yıllık uzmanlık belgesi yetmiyormuş gibi çalıştığı yapının planı, projesi istenmektedir. hiç kimse bu aşağılanmayı hak etmiş olamaz.
    31.12.2010 tarihinde hastalarıma veda ederek hekimlik faaliyetimi sonlandırdım.
    10.01.2011 tarihinden itibaren akciğer kanserimin sonucunu beklemekteyim.

    ***

    hekimlik onuru ve saygınlığı - bölüm ı.
    hekimlik onuru ve saygınlığı - bölüm ıı.
  • ülkenin bir numaralı adli psikiyatri otörüydü. tanıdığım en janti adamlardan biriydi. çok şık giyinir, sık sık papyonla gelirdi hastaneye. bilgisini ve görgüsünü anlatmak konusunda ustaydı.

    adli psikiyatri hastasını nasıl değerlendirdiğini görmüş olmak benim ve onun tornasından geçen meslektaşlarımın şansı olmuştur.

    bizim haftalarca takip edip bir türlü karara varamadığımız vakaları tek bir soruyla aydınlatır, sadece sözleri değil beden dilini değerlendirmeyi de çok iyi bilirdi. cezadan ya da cezaevinden kaçmak için maval okuyanı da gerçekten hasta olanı da şıp diye anlardı.

    bir keresinde bir dosya geldi bana. adam arkadaşından borç alıyor, arkadaşı paraya sıkışınca borcunu öde diyor. bunun üzerine adam plan yapıyor, güya arabayla bir yere çekip içecekler, hem borcu da verecek. sonra orada ıssızda adamı silahla vurup, üstündeki parayı da alıp uçurumdan atıyor.

    bize geliş sebebi, işlediği cinayet yüzünden ruhsal travma yaşadığı iddiası. vizitte vakayı sundum. hocanın kaş dinlerken kalktı. 'tamam çocuğum çağır şahsı' dedi. adam geldi masanın diğer ucuna oturdu.

    niyazi hoca adama baktı,
    'evladım' dedi,
    'cezaevleri neden var bilir misin?'

    adam sustu.

    niyazi hoca önce kendi sorusunu
    'senin gibiler başını o duvarlara vursun diye var' diyerek cevapladı.
    sonra bana döndü, 'kızım hemen yolla bunu geri cezaevine' dedi.

    bizlere çok şey öğretti. allah rahmet eylesin.
  • ilk kendisi mi buldu bilmiyorum, adli psikiyatri şefi rahmetli dr. niyazi uygur şöyle dermiş: "etik etek gibidir; kimine uzun gelir kimine kısa."
hesabın var mı? giriş yap