• yıllarca tabelasını gördüğüm, bir gece de arkadaşımın evine gitmek için girdiğim çinçin hakkında bir roman.

    sipariş hele bir gelsin, yorumunu da yaparım. gobekli reyiz'in yazmış olması da ayrı bir mutluluk konusu tabii.

    ama mabet'in devamını çok bekletme, e mi başgan?
  • ankara'da deniz olmaması sorununa da inceden değinmiştir:

    - "burada nasıl yaşıyorsunuz, deniz bile yok!" demesine dayanamayan başkomiser,

    - "martı mısın sen? deniz yok, deniz yok diye kafa açıyorsun. beğenmiyorsan siktir olup gidebilirsin, inan hiçbir ankaralı buna alınmaz," demişti.
  • güzel bir kitap ismi olur dedim az önce kendi kendime. bakayım belki ekşi'de bir şeyler yazılmıştır diye. yazılmış hatta kitabı çıkmış amg.
  • günler önce okumayı bitirdiğim ancak hakkında birkaç kelam etmeye ancak fırsat bulduğum eser. reyiz beni affetsin.

    sürükleyici, heyecanlı, hem gerilim hem dram dolu, zaman zaman küçük kahkahalarla güleceğiniz, zaman zaman da sizi kızdıracak, kısacası bir çok duyguyu size birlikte yaşatabilecek bir edebi eser olmuş yine.

    yine evet, çünkü bu göbekli ilk önce mabet ile vurdu bizi. daha sık ve daha çok yazmalı. bizi kendisine bu kadar hasret bırakmamalı. içimden geçen bu fakat böylesi bir yeteneğin de saçma sapan kitaplar arasında kaybolup gitmesine, sıradanlaşmasına razı olmaz gönlüm. o yüzden, ne yazarsa güzel yazan bu adamın elinden çıkan her şeyi okuyunuz, okutturunuz efendim.
  • 8 yılımın geçtiği ankara'nın en alengirli semti hakkında bir polisiye. (bkz: çinçin)

    reyiz sanki 60-70 yaşındaymış gibi yazmış semtin tarihini. kitap ilerledikçe 1970'lerde nasıldı, sonra ne oldu da bugünlere geldi diye gözünde canlanıyor. hoş, bu başarısının nedenini de romanının sonlarına doğru kısacık bir konuşmada veriyor. (resmen kahkaha attım okuyunca). üstte bir yerlerde mabet'in devamını geciktirme demiştim ama şimdi keşke bu romanın devamı gelse bir an önce demeye başladım.

    "ölü doğanlar" sindire sindire okunması gereken bir roman. zaten normal bir okuma hızında bitirirseniz, depresyona girme ihtimali var kanımca. çünkü insana ankara'nın yıllardır unutamadığım o isli ve puslu kışlarını her an yaşatıyor. ya bir solukta okuyup bitirmek lâzım ya da aralara "bu romanın içinde değilim..." diye kendinize hatırlatacak (ve kanıtlayacak) aralar vermeniz lâzım. yoksa 12 eylül öncesi başlayıp günümüze uzanan, iki kuşağı etkileyen olaylar örgüsü sizi sarıp sarmalıyor. romanı büyük bir keyifle okuma gerekçem de aslında bizzat bu sarıp sarmalama durumu oldu. ben alışkanlıkla tek bir izlek arar ve tüm olayları buna bağlamaya çalışırken, roman bir anda çok boyutlu bir çözüme kavuştu. hani her parçasından birer roman daha çıkar. (kimbilir, belki de doruk ateş 500-600 sayfada anlatmalıydı bu hikâyeyi). arkası gelir mi? keşke!..

    spoiler veririm diye korkumdan içeriğine giremedim ama şöyle diyebilirim sanırım: 1980 darbesinden kaynak alan, mezarlık ve nüfus müdürlükleri ile doğum evleri üzerinden kurulan bir kumpası ve bunun figüranı durumundaki çinçin ile çinçinlileri anlatan bir roman bu. o kadar etkili ki ankara'ya gidince gobekli reyiz'e ya da ankaralı ekşici dostlardan birine yalvar yakar olacağım, "ağam ne olur şu şu şu caddelere ve asri mezarlığa gidelim." diye.

    son olarak reyiz'e bir notla bitireyim: reyiz, vallahi para mara istemem, şu yazım kontrolü işini bana ver. editör kimse, sonlara doğru -de / -da işinde çuvallamış. eh, olur o kadar diyeyim yine de. (bkz: nazar boncuğu)

    ellerine sağlık!.. yeni romanlarında buluşmak dileğiyle!.. (tez zamanda)!..
  • gerilim romanlarını çocukken çok severdim. neredeyse tüm agatha christie romanlarını okumuştum. pek çoğu hala aklımdadir.
    okuması bile yoğun dikkat gerektiren böyle bir türde roman yazmak bence cesaret gerektiren bir eylem. yazarı bu konudaki cesaretinden ötürü tebrik etmek isterim.
    romanı çok uzun bir sürede okudum. bu kitap için iki yöntem sözkonusu olabilir. ya elinize alıp bir solukta bitirmek ya da tüm kişilikleri ve karakterleri içinize sindirebileceğiniz, kafanızda canlandırıp öyküye ilistirebileceginiz makul bir sürede okumak. ben ikinci yolu tercih ettim. okurken sürekli kafamda notlar alarak olaylar arasında bağlantı kurmaya çalıştım. bir yandan da bu kadar kişi ve olay, bu kadar uzun bir sürece yayılmış bir hikayede nasıl birbirine karıştırılmamis diye düşünüp durdum.
    yazarı tebrik ediyor, yeni eserlerini dört gözle beklediğimizi belirtiyorum.
    not: kitabı benim gibi metroda falan okumayın. ıneceginiz durağı kacirip uzun yolculuklar yapmak zorunda kalabilirsiniz.
  • ölü doğanlar veya erken ölen* çocuklardan sonra anababa adayları, aileler ya arzu ifadelerini arttırıyorlar, ya çocuk isimlendirmede satı, satılmış, yaşar gibi vaatlere, adaklara girişebiliyorlar.
  • kurgusuyla, diliyle, karakterleriyle, olayların birbiriyle olan bağlantılarıyla gerçekten güzel bir roman olmuş. yazar arkadaşın ekşi'de yazar olduğunu da kitabı okuduktan sonra öğrendim. kendisini tebrik ediyor ve başarılarının daim olmasını diliyorum.
  • hadi artık 2. kitabını bekliyorum bu serinin diye sevgili yazarımızın beynini yemek istediğim kitap.
    ankaramın kirli tozlu diye tanımlanan mahallelerinde ve çocukluğumun hatırlanmayan yıllarında seyahate çıkarmıştı beni okurken. karakterlerin ve diyalogların gerçekliği.... devamını bekliyorum /bekliyoruz reyiz.
  • canavar gibi bir ankara polisiyesi. behzat amirimi seven (amirime ufak bir selam da çakıyor), çiçin mahallesini bilen, kaliteli polisiyenin kıymetini bilen okuyucunun büyük keyif alacağı roman.
    olay örgüsü, temposuyla, yakup başkomiserin dramı, süprizleri, çiçin jargonu... yarattığı keyif ile yerli polisiyede keşfedilecek daha ne cevherler var acaba? sorusunu sormama sebep oldu.
    devamını bekliyoruz... dağınık kalan yatağı bir toplayalım.
hesabın var mı? giriş yap