• (bkz: soz)
  • kimseye verilmemesi/edilmemesi gereken... vaad edip gercekle$tiremediginiz takdirde ardinizda kalbi kirik, umudu tukenmi$ insanlar kalir..
    kar$ilik olarak onlar da size inandiklari tanri ve ona ait beddualarini verirler..
  • (bkz: vaad)
  • "vaatlere inanmamalısınız. dünya vaat doludur: zenginlik, günahlardan kurtuluş, bitmeyen aşk. her şeyi vaat edebileceklerine inanan insanlar vardır : kimileri de -sizin gibi- kendilerine güzel günler vaat eden her şeye gözü kapalı inanırlar. bir şey vaat edip sözlerini tutamayanlar sonunda kendilerini güçsüz ve öfkeli hissederler. aynı şey, vaatlere gözü kapalı inananlar için de geçerlidir." * *
  • alışveriş gibi bir şey. yapılması istenen olumlu şeylere karşılık ödüllendirme aşaması. tersi için de (bkz: tehdit).

    can sıkıcılığı illa ki önce bir şeyler istenmesinden, zor gelen yanı da vaatlerin gerçek olup olmayacağını görmek için beklemek gerektiğinden.

    "bin veresiye beri dursun, bir peşin yeter de artar bile"* diyerek anlatmışlar bile derdimizi çok öncelerden.
  • vaatler sizinle isbirligi yapacak birisine odul teklif etmektir. guvenirligi garantilemek, ancak bir taahut ile saglanabilir
  • ''sana binlerce kez öleceğim.'' *
  • soren kierkegaard'dan vaat tahlili;

    "mahvoluşa* götüren yol vaat taşları ile döşenmiştir. ve bir insan için en tehlikelisi, vaatlerin ve ayrıyeten sözlerin, yardımı sayesinde gerilemektir. bunun gerçekten bir gerileyiş olduğunu keşfetmek pek zordur." *
  • psikolog walter mischel, küçük çocukları sırayla bir odaya koydu ve bir büyük bir de küçük kurabiye koydu önlerine. küçük kurabiyeyi yemek istiyorsa zili çalması durumunda deney yapan kişinin odaya girip kurabiyeyi vereceği söylendi. büyük kurabiyeyi yemek istiyorsa hiçbir şey yapmadan 20 dakika beklemesi gerektiği söylendi.
    çocukların neredeyse hepsi 20 dakika kıvranarak vaktin geçmesini bekledi, çok azı zili çaldı ve küçük kurabiyeyi aldı ama hiçbiri kurabiyeyi kimseye sormadan ve bir şey beklemeden ağzına götürmedi.
  • vaad ettiniz sanmıştım.

    vaat ettiklerimin fazlasıyım; umut ettirdiklerimim.

    tabu cennettir, vaat cehennem.. 'bak cehennemi vermem, o zaman aranır, kaşınırsın,' denmiş mi?

    kızlık bozulurken kızın içine erkek, ama asıl topluca toplum giriyor. önceden girmemiş miydi içerilere? ilkinde, ilk kez oluyormuş gibi. bir de toplum, girmekten, bireyinin içinde olmaktan mı korkuyor? ne bu denetim? bu nasıl bir eğitim mesajı? ahlak can ve ruh acısına merhem vaadediyor, vaat asılsızlığını ise herkes kendi kendine bekleyip keşfediyor.

    ne kadar zor şey. genç güzel kadın. sevişmek istiyor, aşk istemiyor. erkeği aşk alırsa sevişme vereceğini vaadediyor (kırılgan erkek). kadınsa ancak aşk vermezse sevişme vereceğini (aşk onu bozar sanmış bir kere). pazarlık, yüzleşme geldi orta yerde tıkandı. artık burdan daha ileri gidemiyorlar, olabilir sandığı(mız) olmadı işte.

    evlenmek, evlendiğiyle sevişme vaadi ve sözü değil, başkasıyla sevişmeme sözü veya başkasıyla sevişmesini yasadışı kılma kabulü. tabii karşılıklı, ama pratikte taraflardan birini bağlıyor. birini, sadece üsttekini kısıtlıyor, alttaki bu kısıtlanma ile biraz rahatlıyor. eşitlenme fantezisi içinde.

    "allah göstermesin... şimdi söyleyeceğim, canın sıkılacak. bana vaat et, öfkelenmeyeceksin." kemal tahir - karılar koğuşu

    "isyancılar; vaat edilmiş yıkımı, onun korkunçluğunu ve gülünçlüğünü özetleyen yüz* karşısında geri çekilirler. ama hastanenin altüst edilişiyle janos'un duyusal dünyası, meyhanenin en geri zekalı müdavimlerinin bile canlandırabildiği bir kozmik düzen içinde yaratıkların da kendine yer bulduğu dünya yıkılacaktır. isyancılar sessizce çıkarken, ters yöne doğru bir hareket janos'un yüzünü meydana çıkarır. janos bir süredir görünmüyordu ama her şeyi gördüğünü biliriz artık." jacques ranciere - bela tarr le temps d'apres

    (ilk giri tarihi: 13.6.2018)

    (bkz: vaad/@ibisile)
    (bkz: vaatler)
    (bkz: vaadedilmiş topraklar)
    (bkz: vaat edilen cennet)
    (bkz: kızmayacağına söz ver)
hesabın var mı? giriş yap