1400 entry daha
  • ışık, aydınlık, görmek gibi kavramların aslında zihinsel bir kurgu olması.
    aslında ışığın nasıl gözüktüğünü bilmiyoruz
    objenin kendisinin nasıl gözüktüğünü,
    objeye çarpan fotonların göze ulaştığı andaki halini bilmiyoruz.
    aydınlık nedir bilmiyoruz.
    bir şeyin gerçek görüntüsünü asla algılayamayacağız.

    bizim görmek dediğimiz şeyin aslında beynin gözden gelen elektrik sinyallerini yorumlaması olduğunu öğrenmek sarsıcıdır.
    ve bundan da beteri aslında tüm duyularımızın zihinsel bir yorumla bilincimizle haberleşiyor olmasıdır.
    gerçekte dünya nasıl bir yerdir diye merak etmeden duramıyor insan.

    kafatasının içine hiç ışık ulaşmıyorsa beyin ışığı doğru yorumlayabilir mi?
    gerçekte ses nasıldır?
    bir çileğin tadı var mıdır?
    gül aslında kokar mı?

    hı?

    bilinç beden vasıtasıyla içinde bulunduğu ortamdan haberdar oluyorsa bilince ulaşan veriler manipüle edilebilir mi?
    yani bilinç bedenin bir nedenle değişik algılamasını istediği bir veriyi itiraz etmeden sürekli kabul eder mi?
    yani beden elma onun için faydalı bir besin olduğu için elmanın dile verdiği kimyasalları lezzetli olarak etiketleyebilir mi?
    yani sırf bedene yararlı diye aslında berbat tadı olan bir besini bayıla bayıla yiyor olabilir miyiz?
    tat dediğimiz kavram, besin tadıldığı anda mı anlam kazanır. yoksa evrende her şeyin tadı var mıdır?
    görmek görüldüğü anda mı başlar. hiç canlı olmasa evrenin bir görüntüsü olur muydu?

    şimdi bilincimize akan veriler sürekli iletilmeye devam etse varlığımızın asıl konumunu algılayabilir miyiz?
    bizler boşlukta savrulan bilinçler olsak bunu fark edebilir miydik?
    varlığımızı düşünmek dışında bir temele dayandırabilir miyiz?
    düşünüyoruz öyleyse varızdan başka var olduğumuzun kanıtı var mıdır?

    tüm duyularımız, hislerimiz bedenin bilince sunduğu gerçek yorumu ise,
    sonsuz boşlukta savrulan ufacık bir zerre olmadığımızdan nasıl emin olabiliriz?

    (bkz: gerçekten ışığı görebildiğini sanan insan/@limon kimyon zorro)
    (bkz: erkeklerdeki renk algısı/@limon kimyon zorro)
  • kütle çekiminin ışığın yolunu bile değiştirebilecek bir kuvvet olması.
    bu nedenle normalde dünyaya göre güneşin arkasında kaldığı için göremeyeceğimiz yıldızları da görebiliyoruz.

    yıldızdan gelen ışık güneşin kütle çekimi nedeniyle yolundan sapıyor ve bu sayede görülüyor.

    bilmek ne kadar heyecan verici değil mi?
  • dünyada yaşayan tüm insanları toplayıp new york şehri yoğunluğunda yaşamalarını sağlarsak kaplayacakları alan teksas büyüklüğünde oluyor. ancak yaşamalarını değil omuz omuza sıkışmalarını istersek o zaman los angeles kadar alan yeterli oluyor.

    doğru düzgün yaşarsak herkese yetecek kadar yer olduğunu anlatması açısından ufuk genişletici bir örnek bana sorarsanız.
  • "the dna sections in human genome that come from viruses take up five times more space in our hereditary information than our own genes. one of the genes of viral origin is syncitin, which is essential in the development of the human placenta (mi et al., 2000). "

    çok güzel insan sumru ağıryürüyen'in çevirisi;

    "insan genomunda virüslerden gelen dna bölümleri, bizlerin kalıtsal enformasyonunda (bilgisinde) kendi genlermizden beş kat fazla yer kaplar. viral kökenli genlerden biri, insan plasentasının gelişiminde temel önem taşıyan syncitindir (mi ve ark. 2000)"
  • sepia kırmızı-kahverengi bir renk olup adını sepiida ordosunun şerefli üyeleri cuttlefishlerden alır. mürekkep balıklarının mürekkep kesesinden elde edilen kahverengi pigmentlerin leonardo da vinci'nin çizimlerinde de bolca kullanıldığını biliyoruz.

    kulağı biraz tersten tuttum ama antik yunanda sepia mürekkep balığı demek zaten.

    edit:
    türkçede de sübye diyenler var. haklısınız.
  • zipf kanunu.

    türkçe dahil test edildiği her yazılı metinde işlediği görülmüş bir kelime kullanım sıklığı kuralı. zaman içinde bunun da ötesine geçerek biyolojinin hatta evrenimizin fizik kurallarının bir gereği olarak hayatın her alanında da işlediği görülmüştür.

    şimdi önce basitçe ne olduğunu ve neden olduğunu anlatmaya çalışalım. 1930'da amerika'da harvard üniversitesi'nde dilbilim profesörü olan george kingsley zipf ingilizcede en sık kullanılanılan kelimelerin bir istatistik çalışmasını yapıyor. ortaya çıkan veriyi işlediğinde her kelimenin kullanım sıklığının kullanım sırasıyla oranlı olduğunu keşfediyor.

    yani örneklersek türkçede en sık kullanılan kelimeler ve kullanım oranları şunlar;

    1. [ bir ] oran: % 3,348
    2. [ ve ] oran: % 2,319
    3. [ bu ] oran: % 1,353
    4. [ de ] oran: % 0,794
    5. [ da ] oran: % 0,757
    6. [ için ] oran: % 0,670
    7. [ daha ] oran: % 0,524
    8. [ ama ] oran: % 0,520
    9. [ o ] oran: % 0,515
    10. [ gibi ] oran: % 0,496
    (edit* daha sağlıklı veri için kaynaklardaki türkçe makaleye bakalım)

    kelimelerin herhangi bir kitapta kaç kez geçtiğinin istatistiki çalışmasını yaparsak da ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor. kitaptaki her kelime kullanım sıklığı ile oranlı olarak diziliyor. yani ikinci sıradaki kelime birinci sıradakinin yarısı kadar kullanılmış oluyor. üçüncü sıradaki kelime birinci sıradakinin üçte biri kadar kullanılmış oluyor. dördüncü sıradaki kelime birinci sıradakinin bir bölü dördü kadar kullanılmış oluyor ve bu böyle devam ediyor.

    buradan ortaya şu çıkıyor ki tüm kelimelerin en sık kullanılan %20lik kesimi günlük ihtiyacımızın %80'ini karşılıyor. bu oran başka alanlarda da çok sık rastlanan bir doğal eğilim. aynı oranı şehir yoğunluklarında, site trafik verilerinde, yemek tariflerinde kullanılan malzemelerde ve daha binerce veride buluyoruz.

    bu öylesine sağlam bir kural ki şu an dünyadaki her dilde yazılmış her kitapta uygulanabildiği görülüyor. öyle ki henüz çevirisini yapamadığımız antik dillerde bile çalışıyor.

    aslında bunun nedeni kesin olarak bilinmiyor ancak hakkında yazılan makalelerde çeşitli olasılıklara değinilmiş durumda. ben bunlardan en ilgimi çeken kısmına değineceğim burada. bu açıklamaya göre insan evrim sırasında özgür biçimde yaptığı seçimleri içgüdüsel olarak güvenli sağlam %20 lik kesimde odaklamanın doğal seçilimde yararını görmüş ve bu veriyi aktarmış.

    öte yandan kümülatif etkili seçimlerde kartopu etkisi de mevcut. yani eğer bir kelime pozitif ayrıma bir nedenle uğradıysa, mesela bu neden kelimenin kısa olması olabilir, o zaman daha da sık kullanılmaya başlıyor.

    biz insanlar tamamen özgür olarak seçim yaptığımızda bile doğamızın ve içgüdülerimizin etkisi altında "şey"leri zipf kanununa göre sıralıyoruz. böylece aslında bir şeyin insan müdahalesi ile şekillendirilip şekillendirilmediğini de yine bu kanunla belirleyebiliyoruz.

    mesela elimize donkişot kitabını alıp kullanılan kelimeleri sıralarsak yazan bir insan olduğu için kelimeler zipf kanununa göre bir grafik çiziyorlar. mesela belirli bir konuda yazılan akademik makaleleri de sıralarsak yine aynı grafiği çiziyorlar. mesela incili alıp sıralarsak yine zipf kanunu ortaya çıkıyor.

    çünkü insan evrende yaşıyor ve evren fizik kanunlarına göre işliyor. bu tek başına neden böyle davranıyoruzu açıklamaya yetmiyor ancak insanın özgürlük algısının ve karar verme mekanizmasının narinliğini gözler önüne seriyor.

    kaynaklar
    vsauce
    wiki1
    wiki2
    wiki3

    türkçe makale (zipf kanununun türkçe üzerinde değerlendirilmesi.)
    makale1
    makale2

    not:
    türkçe değerlendirme makalesinde kullanılan veri paketinin hata oranına yol açtığı da belirtilmiş. şerh koymuş olmak için eklemek istedim. makaleden mevzu bahis kısmı aynen kopyalıyorum;

    "çalışma sonucunda elde edilen değerlerin kesin bir ayrımı simgeleyemeyeceği ancak olası ayrım noktalarındaki b değerlerinin ingilizce’de (kornai, 2002) elde edilen sonuçlarla benzer olduğu görülmüştür. üç farklı test derlemi için elde edilen sonuçların birbirinden farklı olması derlemlerin dili modellemekte yetersiz olduğu görüşünü desteklemektedir. ileriki çalışmalarda kelime sayısı yüksek ve konu dağılımı dengeli bir derlemde araştırma yinelenecektir."

    not2:
    cevaplayabileceğimden çok daha fazla soru gelmiş öncelikle ilginiz için teşekkürler. bu vesileyle bazı konuları açayım. benim asıl ilgi alnım biyoloji ancak neredeyse her türlü bilimsel veriye tutkuyla merak duyuyorum. elbette bu her konuda konuşmak için yeterli değil.

    o nedenle burada olduğu gibi yan ilgi alanlarımda konuşurken konuyu olabildiğince çok kaynaktan inceleyip ondan sonra yazmaya çalışıyorum. bu durumda da kimi zaman sorduğunuz sorunun cevabı bende olmuyor.

    mesela bu kural kuranda işliyor mu diye çok soru gelmiş. ben baktım böyle bir çalışma bulamadım. bulursanız bana iletin beraber bakalım. işliyorsa ne olur işlemiyorsa ne olur onu da konuşalım.

    birkaç mesajda ise verdiğim istatistikler üzerinde durulmuş haklı olarak. öncelikle verdiğim en sık kullanılan türkçe kelimelerin istatistik verisini çok da güvenilir olmayan bir kaynaktan aldım daha iyisini de bulamadım. siz böyle bir veriye ulaşabiliyorsanız iletirseniz entryi editlerim. benim halihazırda koyduğum veriler zipf kanunu incelenirken ne tarz bir dataya bakılıyor bunu örneklemek için koyuldu. logaritmik azalmanın türkçede de gözlemlendiğini anlatmaya çalışıyor o örnek. ama bu kadar az ve güvenilmez veriyle kanuna uygun bir grafik elde edemiyoruz elbette bundan dolayı da zipf kanunun türkçe üzerinde nasıl gözlemlendiğini gösteren asıl makaleyi entrye ilk yazdığımda eklemiştim. benim verdiğim örneğin hatalı olma ihtimali mevcut yani siz makaleye güvenin.

    bir başka konu da ingilizcede bile bu kanunun dilin evrimi sırasında işlemez hale geldiği konusunda atılan mesajlar. ben de konuyu güncel çalışmalardan incelediğimde verilerdeki sapmanın zaman içinde arttığını ancak halen kanun içinde kaldığını gördüm. siz elinizdeki makaleleri benimle paylaşırsanız çok sevinirim.

    tekrar ilginize teşekkür ediyorum.
    sevgi saygı barış.
  • 1944 baharında almanların yahudileri öldürmek için kurduğu auschwitz krematoryumlarının her birinde ölümleri nizami sürdürmek için 100 yahudi ve 4 alman çalışıyordu. bu çarpıcı durum kaybettiğini kabullenmiş insanların tepkisizliği konusunda bence inanılmaz bir örnek.

    bu arada ırkçılığın ve nazi belasının nasıl büyük bir pislik olduğunu harika biçimde ortaya koyan bir bbc belgeseli önereceğim size, zamanınız olduğunda mutlaka izleyin. auschwitz the nazis and the final solution belgeselin adı. 5 bölümden oluşuyor netflix'de var.

    şurada da imdb sayfası var belgeselin.
1382 entry daha
hesabın var mı? giriş yap