• o tarihlerde kadıköy'de oturan, 1 mayıs 1996 akşamı tüm kadıköy'ü gezmiş biri olarak, gözlemlediğim tüm hasarın o sabah öldürülmüş üç kişi kadar canımı yakmadığını bana hatırlatan tarih.

    daha da üzücü olan, medyanın üç kişinin ölümünü bir cümleyle geçiştirip, sonrasında yaşananları sebepsiz bir saldırganlık olarak yansıtmasıydı.
  • burjuvazinin döne döne "ihtilal provası" demesine, dönemin disk genel sekreteri rıdvan budak'ın da bir sene sonra 1997 1 mayısı arifesinde "bu sene sadece işçiler gelecek..." şeklinde beyanatlar vermesine sebep olan bir 1 mayıs'tır.

    kırılan camlar, ezilen laleler karşısında dehşete düşenlerin alanı apar topar terkettiği, sendika bürokratlarının kürsüyü bırakıp kaçtığı 1 mayıs'tır...

    95 gazi ayaklanması'ndan sonra işçi sınıfının görünmeyen kesimlerinin nasıl bir dinamizm taşıdığını tekrardan gösteren bir vakıa olmuştur.

    daha sabahın erken saatlerinde ve henüz bir çatışma yaşanmamışken, alana girişte üst aramasına karşı koyan örgütlenmelere yönelik hedef gözetilerek gerçekleşen ilk ölümlü saldırılara rağmen devrimci örgütlenmelerin kortejleri arkasında bulunan on binlerce işçinin alanı terketmek bir yana alanı zapt ederek saldırıları şiddetle yanıtladığı, kürsüyü işgal ettiği ayrıksı bir 1 mayıs'tır.

    emekçi semtlerinden akıp gelen, çoğunluğu tekstil, kundura, inşaat, tersane gibi kuralsız-güvencesiz çalışılan işkollarında çalışan, işçi sınıfının en geniş, ancak sendikal örgütlenmeden mahrum kesimlerine mensup işçilerinin kitle radikalizmine sahne olmuş, zincirleri zorlayan 1 mayıs'tır.
  • yarattığı infial o kadar büyüktü ki, takip eden günlerde haydarpaşa'dan eve doğru yaptığım her otobüs yolculuğunda sivil polisler otobüsü mustafa kemal mahallesi civarında durdurarak, bütün yolcuları indirip üst araması ve kimlik kontrolü yapar hale geldiler..

    yahudi avına çıkmış gestapo gibi davranıyorlardı..

    bir keresinde nasıl olduysa kimliğimi evde unutmuşum, yanımda kimlik niyetine sadece mavi kart vardı.. o zamanlar akbil yok.. bildiğin kafa kağıdı gibi bir kimliğin içine her ay farklı renkte bilet alıp koyuyordun, sınırsız geçiyordun belediye otobüslerinde.. halk otobüslerinde geçmezdi o..

    neyse, ne anlatıyordum ben ya..?

    hah..! sivil polis hepimizi indirdi, yüzümüz otobüse dönük olacak şekilde ellerimizi otobüse dayattı.. ecel terleri döken bana sıra geldiğinde üst aramam bitmiş ama hala kafa kağıdını çıkarmamış olduğumu gören polis sorgular gözlerle bakışlarını bana dikti..

    "abi" dedim, "kimliği evde unutmuşum, mavi kart geçiyor mu..?"

    nasıl korkmuş ve çaresizsem artık.. beyin kendini kapatmış..

    polis şöyle bi baktı, "yok" dedi, "çift bilet atacaksın..! nerde lan kimliğin..!?"

    "ık, mık" ettim ama herhalde üstümdeki lise üniformasına ve çantadaki çizim araç gereçlerine falan bakıp bi zarar gelmez bundan diye düşünmüş olsa gerek ki "bi daha kimliksiz dolaşma" deyip bıraktı..

    hani şimdi iç güvenlik paketi falan diyorlar ya.. masal gibi geliyor hani herkese..

    uyandırayım, masal değil o..
  • hayatında ağaç,çimen,yeşil görmemiş o insanlar gittikleri yeri feodalizmin bataklığına çevirmemişlerdir! o insanlar toprakta can bulmuş,ağaçların şehir mobilyaları değil yaşamın değerlerinden biri olduğunu bilen insanlardır. çimenleriyle ve yeşilleriyle aşk dolu bir ilişki yaşadıkları topraklarından bu kente mecburiyetten gelmiş,hayatlarını kazanmak için sendikasız,haksızlıklarla dolu işyerlerinde,emeklerini,vantuzlarıyla emen patronlara kiralamışlardır. eğer isyansa,isyan gerçekleştirildiği anda biriktirdikleri öfke ile şekil değiştirmiş ve nedenselliğini yok etmiş olabilir. bu legalize edilemez ama canları pahasına yaşamak için çalışmaları da gözardı edilemez. her öfkenin bir sebebi vardır. evet camlardan ve yeşilden intikam alınmaz ama yeşili gerçekte yok eden onların karşısında durduklarıdır. 1 mayıs 1996'da 15 yaşında burjuvazinin göbeğinde yetişmiş bir genç olarak oradaydım. orada olduğum için mutluyum. o öfkenin ve haksızlığa karşı direnmenin nasıl bulaşıcı ve değerli olduğunu biliyorum. cam kırmadım,çiçek yolmadım. yolsaydım da pişman olmazdım.
  • kadikoydeki 1 mayis törenlerinde telsizinin sesini acik unutan bir sivil polisin göstericilerce fena halde dövüldügü ve polis arkadaslarinin ! da güzel güzel seyrettigi linc girisiminin oldugu ve star televizyonunun naklen bir linc girisimini yayinlamasiyla tarihe girdigi parcali bulutlu gün.
  • o gün yaşananlar hakkında bakınız vereyim, doğal hukuk diye ama doğal hukuk kime? verelim ama bazı doğal hukukda varsayılanları o günü olanları tanımlasın diye;

    (bkz: toplanma özgürlüğü)
    (bkz: direnme hakkı)

    liberal tepeden inmeci "demokrat" anlayışın getirdiklerini, "burjuva demokrasisi"nin temel olarak aldığı haklardan bahsedelim bari;

    (bkz: insan hakları evrensel bildirgesi)
    (bkz: yurttaş hakları bildirgesi)
    (bkz: avrupa insan hakları sözleşmesi)

    tepeden inme avrupa insan hakları sözleşmesinin dahi tanıdığı haklara bakılıp, ardından bunun kapitalizmin evrensel hukuk makamlarınca nasıl yorumlandığını inceleyip (barışçıl amaçlı eylem nedir, polis ya da etraftan bir grup saldırırsa eyleme barışçıl amaç bozulur mu, bu durumda meşru müdafaa var mıdır gibi) arada bu antlaşmalardaki tc imzalarına ve tc anayasasının bu antlaşmalara nasıl baktığına bakabilirsiniz.

    sonra illaki terör görmek isteyenlere bakacak yer de bulunur.
  • kosesinden kiyisindan katildigim ilk yurustu. sakin yanlis anlama sozcukcu orta okul veledi olarak daha hicbir seyden haberim yoktu, sadece annem ile halamin bir anlik gaza gelisimi yoksa cidden 1 mayis'i bayram olarak gormelerinden bilmiyorum. biz o gun yogurtcu parkina piknege gittik, ama oraya gitmeden once bir kisa aralik yurusculeri izledik yan tarafdan ilkez o gun "mahser yeri kalabaligi" aklimda oturdu. hic bitmeyecek gibi yuruyordu insanlar, nedense sevmistim o insanlari, bir ara boslukdan karsiya gecmemize yardimci olmustu ustunde bir gozcu yazan gorevliler, sonra neseli neseli piknik yaptik. ama o sira helikopterlerin cok yakindan ve surekli gecmesi uzerine annem ile halam bizi apar topar daha boreklerimizi bitiremeden eve getirmislerdi bir panik halinde. iste o gun bugundur isci sinifi dendiginde babam disinda bir de ordaki anneme bacim diyerek bizim karsiya gecmemizi saglayan gorevli aklima gelir yzunu coktan unutmus olsam da.
  • devlet refleksinin bir anda oluşmadığını, evveliyatı olduğunu hatırlamak bakımından önemli tarih.
    devletle ilk karşı karşıya gelmesi gezi'de olanlara anlatılması gereken gün.
  • 96 kadıköy 1 mayıs, fb stadına inen yolun başındayım. tam 6 yolun ortasında hıyar gibi dikelmişim. ağaçlık yanda polisler, karşıdaki çatal ağzı sokakta bir kaç kişilik grup var. bunlar bir birini kesiyorlar. sonradan anladığım fb stadanın ordan haber bekliyorlar polis tutmuş mu orayı diye kaçacaklar o tarafa sıkışmışlar, tedbirli adamlar, dar sokağı tehlikeli buluyorlar. böyle on onbeş dk. her kes sıkılmış artık. gruptan birini işittim polis bunlar gidin peşinizden gelmeyeceğiz, çıkın ordan biz de dağılalım artık falan demiş, zaten 3 kişi gitmiş, daha fazlası poliste sıkıntı tabi. haber geldi gibi aşağıdan, güvenli gibi ama çevik otobüsü de var falan, gene karar veremiyorlar. polisler galiba bağırıyor karşıdan gidin artık, karışmayacağız, grup yine tedbirli, tedirgin. birisi gidelim diyor, isteseler burada da saldırırlar zaten diyor. grup gene kararsız böyle. neyse ben de ne diye bekliyorlar merak ediyorum. heralde çatışma beklentisiyle bekliyorum tam ortada.
    derken yanıma bir adam geldi gruptan, çok güzel bi adam, istanbul beyfendisi gibi konuşuyor, çok naif, "kardeşim sen niye ortada ap açık duruyorsun, polisler bir birlerine habire seni işaret edip duruyorlardı hatta birisi sana nişan aldı da vazgeçirdiler, on dakkadır düşünüyorum gelsem mi gelmesem mi diye, dayanamadım sana bir şey olursa dedim kendime bunun vicdan azabı beni kahreder, ben bi şekilde yaşarım, hayat devam eder ama vicdan azabı duya duya, o yüzden bak kendi hayatımı da riske atarak geldim seni uyarmaya, durma ortada"
    peki ben ne cevap versem iyi, 'yeaa zaten 3 kişi gitmiş, ne korkacam'
    döndü arkasını tam düşündüğüm gibisin 3-5 sene sonra böyle düşünmeyeceksin...
    bir kaç dk sonra polis bıktı artık, yeter ulan sizi beklediğimiz deyu hucum ettiler. yokuş aşşağı bir kaçışım var ki, koşarken şaşırdım nasıl böyle hızlı koştuğuma. arkamdaki polis de bağırıyor "böyle kaçarsın işte demiii" aklımda ulan hiç bırakacağı da yok köpek gibi ulan, yapıştı diye geçirirken, koşma koşma talimatı geldiğini işittim de oh çektim. kurtulduk. sonrasında stadın yanındaki servisleri gördüm oraya vardım.
    ödp zeytinburnu servisine nefes nefese attım kendimi.
    araç kalkacak önde 2 kişi kim bu falan yapıyorlar, gülüşüyorlar, ben iyi düşünüyorum da meğerse para alsak mı falan mış mevzu.
    oldu diyorum o sinirle, gelirlerse kafayı koyacam, hadi bakalım. kızın biri kızdı bu iki yavşağa. gelmediler.
    biz yukarda ne yaşadık bunlar neyin kafasındalar. demek bi insan hem solcu hem kaltak olabiliyormuş falan ilk defa gördüğümden şaşkınım...
    yolda diyorum ki kendi kendime meğersem polis bana plastik mermiyle ateş açmış, ben o merminin 40- 50 cm önümden vuuvv diye çıkan sesli geçişini gördüm fakat ne olduğuna anlam verecek kadar düşünemedim o ara, üstelik o merminin gittiği yönden ben yaşlarda bir çocuk geldiydi yanıma kolunu gösterdi bana kolun iç tarafını plastik mermi sıyırmış, kan yok ama deri sıyrılmış kılcal damarları gözüküyor.
    şoka girmiş ne yapayım diye bana soruyor, çocuk şoka girmiş ama benim kadar mal değil, polislerin yanındaki ambulansa gitse başına ne gelceğini biliyor. bilindik laflardan sonra çocuk toparladı kendini de gitti.
    şimdi bakınca nice böyle travmatik anılar, anca yazınca yükünü boşaltıkları için yazdım gitti.
  • "o gün gerçekte ne olmuştu?" diye merak edenlerin mutlaka izlemesi gereken, hüseyin karabey'in alanda yaptığı çekimlerle ve 1 mayıs'a katılan kişilerin canlı tanıklıkları ile zenginleştirdiği izlenesi "1 mayıs iki film" adlı belgesele konu olmuş 1 mayıs'tır.
hesabın var mı? giriş yap