• --- spoiler ---
    ofisteyim, işler birikmiş, fakat dün seyrettiğim bu enfes filmin öyle etkisindeyim, ve yukarıda yazılmış yorumlarda takıldığım öyle bir nokta var ki kimsenin okumayacağını bilsem de yine de bunu yazmadan hayatıma devam edemeyeceğim gibi sanki. yazacağım ağır spoilerdır, filmi izlemeyenler lütfen devam etmesin. herkes kendince bir yolda aldansın filmin prestij sahnesinde.

    filmin ana duyguları, saplantılar ve aldatmak. ve yukarıda sözlükçü arkadaşlarımın 30-40 entrisini okuduğumda görüyorum ki, filmin sonundaki uyarıyı almalarına rağmen herkes aldanma kısmında filmin tuzağına düşmüş. filmimiz çok usta, neredeyse hatasız bir kurgu ile işleniyor, çünkü çok zor bir metot izlenmiş, 2 ana karakterin yani angier ver borden'in yaşadıklarını biz birbirlerini aldatmaya dair yazdıkları günlüklerinden öğreniyoruz. bu filmin bize gösterdiklerindeki gerçekliği mükemmel bir şekilde manipule ediyor. sadece aralarda filmin en masum karakteri bay cutter'in bizi uyandırmaya çalıştığı küçük yorumları var, ki kendisinin bu uyanışı yaşaması yıllarını alıyor.

    bahsetmek gereken diğer nokta bay nikola tesla. kendisini bu film vesile olarak tanımış kişiler bile hemen kısaca hayatını incelemeliler, dünyanın gördüğü en büyük dehalardan. alternatif akım, manyetik alanlar, elektrik enerjisinin hava yolu ile iletimi konularındaki icatların babası. filmde bahsedildiği gibi edison'un eski ortağı ama sonra baş düşmanı. çünkü edison, bilim adamından çok bir tüccardır ve tesla'nın hayal ettiği "bedava elektrik enerjisi" fikri onu çıldırtmaktadır, sonuçta muvaffak olmuş ve kendi doğru akımına dünyayı mecbur kılmayı başarmış bir manipulatördür. bu paragrafım tamamen gerçektir, hayal ürünü bir karakter ya da olay yoktur. nikola tesla, kanlı canlı bir adamdır, gerçekten yaşamıştır ve film de onun hayatından olayları konu eder. kendisinin evet "klonlama makinası" kadar vurucu olmasa da çok önemli bir icadı vardır. magnifying transmitter: http://en.wikipedia.org/…iki/magnifying_transmitter , linkten de okursanız, cihazın aynen filmdeki klonlama makinası gibi gözükmektedir. cihaz milyonlarca voltluk elektrik enerjisini gözle görülür 7 metreye varan arklarla belirli noktalara iletmektedir. görsel olarak çok etkileyici ve korkutucudur. bu korkutuculuk sayesinde edison halkı ondan korkutmuş ve kendi feri sönük rezistanslı ampullerine mecbur etmiştir.

    filmimize dönelim, angier, borden tarafından kandırılmış ve tesla'nın huzuruna colorado springs'e kadar gitmiştir, kendisine bir sürü paralar bayılmış ve magnifying transmitter'ını almıştır. fakat aletin filmde bay cutter'ın bile korktuğu kadar cadıvari, mucizevi bir klonlama işlevi yoktur, bunu yukarda "amaan tesla madem klonlamayı buldu, ne diye para klonlamıyor da parasız kalıyor, ne mantıksız" diyen arkadaşlara söylüyorum. angier'de aldığı bu yeni görselliği ile insanları büyüleyecek hatta hipnotize edecek oyuncağını kullanacak ve buna yeni bir özelliğini ekleyerek muhteşem bir ilüzyona imza atacak, öyle muhteşem ki borden bile sırrını çözemeyecek. yeni özelliği artık angier'in de gözünü kırpmadan ellerini kirletebilmesi. klonlama diye bir şey yok, filmin son cümlelerine dikkat ediniz, bay cutter kapanışta diyor ki: "şu an siz de filmin sırrını düşünüyorsunuz, ama bulamayacaksınız, çünkü dikkatli bakmıyorsunuz, çünkü aldatılmak (fooled) istiyorsunuz!". bu vurucu cümleyi duyduğum halde, filmi sinemada izleseydim, ben de çoğu kişi gibi tesla'nın klonlama aletini icat ettiğini düşünürdüm. öyle bir alet yok angier'in de aldatması işte bu; sadece 100 gecelik ve kör işçilerin çalıştığı bir oyun sergilemesi. angier 100 gece boyunca 100 benzerini öldürecek ve prestij anında 50 metre öteden çıkarak bu kez alkışı bir dublörü değil bizzat kendisi alacaktır. borden son hesaplaşma sahnesinde der ki, "angier, dünyayı gezdin ve servet harcadın, ne için?", sebep manevi açıdan her şeyini kaybetmiş, kendini işine adamış bir adam olarak insanları aldatmanın keyfini alabilmek ve 100 adet benzerini bulup bay cutter'ı bile bu korkunç vahşetine şahit etmeden 100 gecelik bu oyunu hazırlayabilmek içindir. sırrı anlamak içinse bir gün borden'in mutlaka sahne arkasına geçeceğini bilir, bunu çok iyi gözlemler ve borden'in ölen dublörlerden birini keşfettiği gece prestij anında sahneye çıkmaz, gerçekten ölmüş olduğu aldatmasını yaratır ve yıllardır sakladığı lord caldlow kimliğine bürünerek hayatına devam eder, filmin başında anne ve babasını utandırmamak için gerçek adını kullanmadığını söyler zaten, keza sonda da anlıyoruz ki kendisi bir lord ve varlıklı bir adammış, tüm yaşantısını sihir ile aldatma tutkusuna harcamış, saplantılının şahbazı bir kişi imiş. ve borden'in cinayet suçu ile de hapse düşeceğini biliyordu, bunu kurgulamış, günlüğüne çok önceden yazmıştı, işte gerçek intikam ve şah mat. eski arkadaşının dar ağacına kendisinin muhteşem numarasının sırrını öğrenemeden gitmesine, ve diğer yandan 100 masum kişinin ölmesine göz yumabilecek kadar ellerini kirletebilen angier'in tek düşünemediği borden'in ikiz kardeşi idi. bundan sonrası sanırım kolayca anlaşılabilir.
    --- spoiler ---

    daha çok yazasım var ama üzülüyorum da çünkü bu kadar uzun yazdığım için kimse okumayacak. ama bir kaç kişi için bile aydınlatıcı olursa epeyce keyfe geleceğim. böyle vurucu senaryolu, son dakika gollü süslü filmlere elbet saygı duymamak mümkün değil, senede bir ya da iki kez seyretmek bünyeye ilaç gibi gelse de, aslında uzak durmaya çalışıp daha sade anlatımlı filmlere yönelmeye çalışırım. ama the prestige ufak tefek kusurları olsa da muhteşem bir film. cristopher nolan, tüm oyuncular, emeği geçenler ve david bowie'nin ellerinden, gözlerinden öpüyorum, helal olsun.
  • nolan biraderler tarafından christopher priest'ın romanından senaryolaştırılan christopher nolan filmi.

    benim en sevdiğim filmlerden biridir. çok rahat zirveye oynar. bu sebeple hakkında ben de yazmak istedim. evet, bir ben eksiktim.*

    bazı filmler vardır, bir kere izlemek asla yetmez. ilkinde çoğu şey yarım kalır. prestij de o filmlerden biri. ilk izlediğinizde bir sürü şeyi kaçırırsınız. sonraki izleyişlerinizde ise önünüzdeki şeyi görmediğinize şaşarsınız. çünkü dikkatli bakmazsınız.

    --- spoiler ---

    "tüm sihirbazlık gösterileri üç bölümden ya da perdeden oluşur. birinci bölüme "vaat" denir. sihirbaz sıradan bir şey gösterir. bir kuş, bir deste veya bir adam. size bu nesneyi gösterir ve hileli olmadığından emin olmanız için sizden incelemenizi isteyebilir. hilesiz. sıradan. ama büyük ihtimalle öyle değildir. ikinci bölüme "etkileme" denir. sihirbaz sıradan nesneyi alır ve ona sıra dışı bir şey yaptırtır. şimdi... işin sırrını arıyorsunuz ama bulamayacaksınız. çünkü gerçekten bakmıyorsunuz. aslında görmek istemiyorsunuz. aldatılmak istiyorsunuz. ama henüz alkışlamazsınız. çünkü bir şeyi kaybetmek yeterli değildir. onu geri getirmelisiniz. bu yüzden her sihir numarasının üçüncü bölümü vardır. en zor bölüm. bizim "prestij" dediğimiz bölüm."

    cutter (michael caine) karakterinin çoğu kişinin aklına kazınmış bu repliğini neden uzun bir şekilde yazdım? çünkü çoğunuzun da anladığı üzere bu replik bütün filmi net bir şekilde anlatıyor. adamlar resmen filmi başında anlatıyor. ve replik arkada akarken de göstererek size adeta vaatte bulunuyor. bu replikten önce tek bir replik var, "dikkatlice bakıyor musunuz?" repliği. peki onu kim söylüyor. alfred borden (christian bale) film boyunca bizi kandıran karakter, filmin başında bizi uyarıyor ama biz kandırılmak istediğimiz için uyarısını dikkate almıyoruz.

    film o kadar iyi, o kadar temiz bir açılış yapıyor ki seyirciyi hem uyarıyor hem de neyin beklediğini gösteriyor. hatta filmin sonunu bile anlatıyor. bir sürü şapkayı görüyoruz. sonrasında cutter bir kuşu kaybediyor (öldürüyor). ama henüz alkışlamıyoruz. çünkü kaybetmek yeterli olmuyor. sonra kuşu çıkarıyor. yeni bir kuş belki ama biz kanıyoruz ve alkışlıyoruz. o sahnede aynı kuştan bir sürü olduğunu görüyoruz. önce şapkalar sonra kuşlar... şapkalar klonlanmış, kuşlar ise öyle doğmuş. film burada alfred'in ve angier'ın (hugh jackman) tekniklerini uyguluyor. filmin başlangıcı, bütün filmin özeti. film bir sihir gösterisi.

    cutter ilk repliğini söylerken, "or man" dediği yerde alfred'i görüyoruz. film bize alfred'i gösteriyor. sonunda onu kaybediyor (öldürüyor) ama biz alkışlamıyoruz. çünkü bir adamın ölmesi yetmez, geri getirmek gerekir. sonra alfred'i son sahne de görüyoruz ve alkışlıyoruz. finale kadar film "aslında ikizler," diye bas bas bağırıyor. alfred'in sarah'nın (rebecca hall) yeğenine kuşu gösterdiği sırada küçük çocuk, kuşun erkek kardeşinin öldüğünü bize söylüyor. alfred'in gösterdiği kuşun başka bir kuş olduğunu anlıyor. alfred o sahnede afallıyor ve sarah'ya yiğeninin akıllı olduğunu söylüyor. bu sahne dışında birçok sahnede film bize alfred'in sırrını açıklıyor. cutter ve küçük yeğen doğrudan dillendiriyor.

    alfred'in sırrı film boyunca net bir şekilde gösteriliyor. çinli sihirbaza bakıp asıl gösterinin dışarıda olduğunu söylemesi, sarah'nın alfred'in sevgisine inanmadığı sahneler, alfred'in bazen sinirli bazen daha sakin olması, kızına verdiği sözü unutması ve çok daha fazlası... evet, film bize söylüyor ama ikiz kardeşlerin aynı hayatı yaşaması o kadar ekstrem bir durum ki onu düşünmüyoruz, aklımıza bile gelmiyor. "kim bu kadar zorluğu çeker," diyoruz ki filmde robert da bizzat bunu olivia'ya (scarlet johanson) söylüyor. çinli sihirbazın hayatını o şekilde yaşamasının ne kadar zor olduğunu. ama işte gerçek sihir de o fedakarlık.

    film sürekli ipuçları veriyor, seyircisine vaatte bulunuyor. sonra etkiliyor ve en son prestijini sergiliyor. adına bu kadar yakışan film sayısı çok azdır.

    senaryosu çok iyi bir şekilde yazılmış. resmen ilmek ilmek işlenmiş. karakterler, olay örgüsü ve hikaye her birinin üzerine düşülmüş.

    filmimizin olayı ana karakterin, eşinin ölümüne sebep olduğunu düşündüğü rakibiyle arasındaki rekabet. bu rekabet onun için öyle bir hal alıyor ki bir ara çok sevdiği eşinin kaybı geri planda kalıyor. robert'ın saplantısı onu başarıya götürüyor belki ama insanlıktan uzaklaştırıyor. o anlamda robert'ın karakter gelişimi inanılmaz. başlarda güvercin öldürmek istemeyen karakter, her gösterisinde kendini öldürüyor. saplantı robert'ı batağa sürüklüyor. tabii ki cutter bu konuda da bizi uyarıyor.

    filmin bence en iyi noktası borden kardeşler. onları bu kadar iyi yapan şey ise; tek yumurta ikizlerinde olduğu gibi tıpatıp aynı görünüyorlar ama içlerinde - sihir dışında- çok da aynı değiller. bunu robert'ın şu repliği çok iyi bir şekilde açıklıyor: "bir an aile hayatına özlem duyuyor hemen ardından lanet ediyor ve özgürlük istiyor." hoşlandıkları kadınlardan bunu net bir şekilde görebiliyoruz. biri daha sakin daha aile babasıyken, diğeri daha hırslı asabi ve uçarı. hırslı olanın da sonunu hırsı getiriyor ve o da bunu geç de olsa fark ediyor. bence robert'la asıl rekabeti gerçekleştiren o. bunu final sahnesinde görebiliyoruz.

    filmin olay örgüsü ise farklı zaman aralıklarında akan bir nehir gibi. sahneler arası geçiş çok iyi bir şekilde ayarlanmış. farklı zaman dilimleri arasındaki geçişler, oluşturulan bağlantılar (günlükler, sihir numaraları vs) sayesinde en ufak bir şekilde sırıtmıyor ve filmi bambaşka bir hale eviriyor.

    --- spoiler ---

    buraya kadar okuyan değerli dostlarım sizlerden özür diliyorum. baya bir uzattım ama inanın çok daha uzun olabilirdi. o kadar detaylarla bezeli o kadar müthiş bir eser ki hakkında uzun uzun konuşmak, tartışmak, fark ettiklerimi, duygularımı paylaşmak istiyorum. beni mutlu ediyor. okuduğunuz için teşekkür ederim.
  • high dose spoiler !!

    --- spoiler ---

    borden'ın karısına her seni seviyorum dediğinde, aldığı tepkinin farklı olmasını final sahnesinde ikizini görünce anlıyoruz.
    ve borden kahve içerken kızının geldiği sahne;
    - bugün hayvanat bahçesine gidiyor muyuz ?
    - hayır. unuttun mu? babanın işleri var.
    -ama söz vermiştin!
    -öyle mi?
    (tek kelimeyle harika bi ayrıntı olmuş)

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    filmin son sahnesinde, su dolu tankın içindeki kişiyi root olarak yorumlamanın inanılmaz bir hata olduğunu düşünüp, bunu yapanlara şiddetle filmi yeniden izlemelerini öneriyorum. hatta ben de izleyeyim, hep beraber izleyelim...

    tesla'nın makinesi çalışıyor. cillop gibi klon çıkarıyor, koca sahnede o klon gösterilmişken bunu inkar etmenin anlamı yok. ama çalışan her makine, düzgün çalışıyor anlamına da gelecek değil elbette.

    şimdi, tekrar son sahneye dönersek... the real teleported man 100 gösteriyle sınırlı, muhtemelen angier 100 tane tank sipariş etmiştir vs vs... hiçbir gösterinin sahne arkasına cutter'ı sokmuyor angier. sahne arkasında çalışan tek adam, kör.

    100 tane angier geberiyor orada. ya da kaç tane gösteri yapıldıysa final sahnesine kadar o sayıda. yönetmen ise toplam iki tane angier cesedi gösteriyor bize, biri otopside, diğeri ise sonda su dolu tankın içinde. o son sahnede tek bir boğulmuş angier'in gözükmesi ise [kamera dışa açılıyor, sıralanmış onlarca su tankı belirgin oluyor ve kamera yana kayıp tekinin içindeki angier'i gösteriyor] tamamen christopher nolan'ın tarzı olan bir anlatım biçimi. oradakini root zannetmek ve ya sadece tek bir boğulmuş angier var zannetmek, ölümcül bir hata kanımca, hatta başlı başına christopher nolan'ı anlamamış olmak demek.

    son olarak aklıma takılan konuda verdiğim kararı da yazıp çekip gidecek olursam; ilk baştaki angier'in çoktan mefta olduğu, diğer her gösteride ise şovu gerçekleştiren angier'in öldüğüdür. tesla makinesi burada çöküyor işte. angier ise intikam uğruna her seferinde intihar ediyor, yerini klon'a bırakıyor, klon orjinal oluyor. bedel budur...

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    angier'ın herseferinde aynı karısı gibi kapalı bir kutuda boğulması ve borden'ın (hangisiyse artık, ama sanırım olivia'ya aşık olandı.) sarah gibi asılması güzel detaylarla dolu bir film.
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    tesla'nın cut&paste'i beceremeyip copy&paste'le yetindiğini anlatan filmdir.

    --- spoiler ---
  • filmdeki ana 2 karakter olan alfred borden ve robert angier isimlerinin baş harfleri aynı zamanda abracadabra kelimesinin ilk ve son 4 harfini oluşturuyor..
  • beyaz perdede izlenen mükemmel bir sihirbazlık şovu. christopher nolan burada mühendisimiz, filmin kendisi de en büyük şovudur kanımca.

    --- spoiler ---

    şimdi film ile ilgili sözde mantık hatalarına geliyoruz:

    1-nasıl oluyor da hep aynı 2 adam angie'nin karısına düğüm atıyor da seyirciler anlamıyor?
    filmi dikkatli izlerseniz ikinci gösteride ikisi de ağır makyaj yapmışlar. olur da bir seyirci ikinci kez gelirse göreceği muhtemelen iki ayrı insan olacaktır. ayrıca zamanında sihirbazların çok kullandığı bir numara olduğunu da unutmamak lazım bu yöntemin. rasgele gibi gözüken insanlar aslında rasgele değillerdi.

    2-nasıl oluyor da mühendisine sormamış hangi düğümü attığını?
    sormuş efenim. bunu angie ile konuşmalarında da duyuyoruz, ama inanmamış kardeşine bile. o yüzden "bilmiyorum" diyor.
    buyrun:(32. dakika)
    he came in to demand an answer, and i told him the truth. that i have fought with myself over that night, one half of me swearing blind that i tied a simple slipknot, the other half convinced that i tied the langford double. i can never know for sure.
    bir cevap talep ediyor ve ona doğruyu söyledim. o gece kendimle tartıştığım şey de buydu. bir tarafım basit bir düğüm attığıma yemin ediyor, diğeri beni langford çifte düğümü attığıma ikna ediyor. asla emin olamıyorum.

    3-makine nasıl oluyo da oluyo?
    tesla talep edildiği üzere ışınlama makinesi yerine, çoğaltma makinesi yapıyor. her gösteride angie kendini öldürüyor. onun ödediği bedel de bu.

    4-root'a (angie'nin dublörü) ne oldu?
    hüsrana uğradıkları gösteriden sonra kovuldu. angie mühendisinin sözüne kulak verdi.

    5-borden neden angier'i tesla'ya yönlendirdi?
    ilüzyon dediğimiz şey bir kandırmaca değil midir? oyunların içindeki oyunların içindeki oyunlar.
    ayrıca iki sihirbazımızı da daha tesla ile tanışmadan bilim fuarında görüyoruz. borden angie'nin kendisini kıskaca alacağını ve bir şekilde hileyi öğrenmek isteyeceğini biliyordu. ona çok güzel bir yem verdi. ama teslanın böyle bir aygıt yapabileceğini düşünmemişti.

    6-nasıl oldu da angie borden'ın sahne arkasına geçtiğini anladı da cutter (angie'nin mühendisi) aşağıya indi ve olayı gördü? nasıl prestije çıkmadı?
    angie mühendisine sahne arkasında olmamasını tembihlemişti, ve kimsenin sahne arkasına geçmemesi gerektiğini. borden sahne arkasına gidince cutter da işkillenip onu takip etti. kapıdakö görevli karşı koysa da ikisine de izin vermesi tembihlenmiş olmalı. ve aynı eleman bir işaret vasıtasıyla prestijin önünü kesti. (prestij doğrudan halkın görebileceği yere gitmiyor, angie kendisi çıkıyor ışınlandıktan sonra. (bkz: #10434311)

    7-klonlama nasıl oluyor öyle? tesla nasıl yapmış ki? hiç inandırıcı değil!
    allah sizi nasıl biliyorsa öyle yapsın.

    8-borden nasıl koca su dolu tankı itti de angie'yi öldürdü?
    bence sen filmi bir daha izle. ya da bir insanın ancak kendini 100 defa öldürmeye gönlü dayanabiliyor diyim sen anla.

    9-neden 100 oyun sahneleniyor?
    angie'nın amacı para kazanmak, şan söhret yapmak değil. sadece daha iyi bir numarası olduğunu borden'a ispatlamak ve ondan çaldıklarının öcünü almak. 100 sefer boyunca merakını zapt edemeyeceğini biliyor borden'nin.

    10-angier, klonlarını su tankında boğmak suretiyle öldürüyorsa ve bu da karısının ölüm şekline istinaden bir intiharsa, bu cinayet midir intihar mıdır. intihar ise neden tanka düştüğü zaman boğulmamak için çırpınmaktadır?
    angie her seferinde kendisinin prestijdeki adam olduğunu umuyordu ama yanılıyordu, o aynı anda hem prestijdeydi hem de boğulandı. boğularak intihar etmek akciğerli deniz hayvanlarında ancak çırpınmadan gerçekleşebilir. kimse çırpınmadan boğulamaz, bu intihar dahi olsa.

    --- spoiler ---

    edit: bunlar benim fikrimdir, çok sağlam bir argümanla çıkmayacaksanız karşıma hiç çıkmayın.
  • --- spoiler ---

    şu ikiz mevzuunu bi açıklığa kavuşturalım. borden'ın doğumdan itibaren bir ikizi vardı. makineyle olmuş falan değil. zaten borden'ın tesla'dan bi klonlama yahut ışınlama aygıtı istediğine dair bir veri yok elimizde. velevki borden'ın ikizi bir makine mahsulü olsun, bu durumda aynı ihtirasları paylaşmaları gerekirdi fakat ikizlerin arzuları arasında belirgin bir fark olduğunu son sahnede alfred'in konuşmalarından net bir biçimde anlıyoruz.

    ikizlerin illüzyon arzusuna gelince. borden derken hepimiz alfred'den bahsediyoruz sanırım. alfred, sarah'a âşık olan, daha yufka yürekli olan kardeş. hâlbuki asıl baskın karakter alfred'in ikizi. asıl illüzyon sevdalısı, asıl hırslı olan ve kardeşlerin dahi olanı o. angier'nin karısının düğümlerini farklı atan o. çinli illüzyonistin numarasını ilk bakışta çözen o. mühim bir illüzyonistle sahneye çıkma ödülünü ise alfred'e veriyor çünkü pratiğe ihtiyacı olan alfred. sarah'yla evin kapısına kadar gelen alfred ancak içeri giren ikizi. zaten filmi ikinci kez izlediğinizde tavırlarından falan hangisinin alfred, hangisinin ikizi olduğunu en başından itibaren fark edebiliyorsunuz. kısacası bunlar özbeöz ikiz kardeş işte ve ikisinin de karakteri birbirinden çok farklı... alfred sarah gibi naif, fedakâr bir kadına âşık olurken, ikizi olivia gibi açıkgöz, fettan bi kadına gönlünü kaptırıyor misâl...

    --- spoiler ---
  • kontrolden çıkan takıntıların, intikam yüklü rekabetin ve hırsın insanoğlunu getirdiği noktayı oldukça gerçekçi bir şekilde işleyen ve yansıtan başarılı bir christopher nolan filmi.

    izledikten sonra insan sahiden durup uzun uzun düşünüyor. zaman zaman sahneleri tahmin edebiliyorsunuz ama sonu tahmin etmek gerçekten çok güç. iki üç sahneyi doğru tahmin ettin diye kendini akıllı mı sandın demiştim içten içe kendime.

    +do you love me?
    -not today.
hesabın var mı? giriş yap