• "dadı"yı kadın olduğu için rakip alan, ondan korkan münevver. tek meziyet kadınlık olunca değil dadı, dişi herhangi bir şey tehdittir. zira erkek bu, nefsi neye uyanır bilinmez ki...
  • umarım hürriyet gerekeni yapar da bu "çalışan"ına ona benzemeden insani bi yolla kapıyı gösterir.biz de zaten kimsenin okumdığı paçavra yazılarından ebediyen kurtuluruz. zaten burdan kazandığı parayla anca 2 hermes çanta alır. varsın onu da kocasının parasıyla alsın sonuçta adamın 32 metre 8 kameralık yatı var.
    edit: 34 metreymiş ya pardon bizim hiç teknemiz olmadıki gülcan..
  • bu insanlari gordukce hayattan soguyorum. midem kalkiyor. annem calistigindan ve kendi is yeri oldugundan, benim bakicim da oldu, yanimizda calisan pekcok insan da. onlara para verilmesi bizi farkli siniflara ait yapmadi hicbir zaman. zaten para ayip bir konuydu konusulmazdi.
    annem gocmendir. bu ulkede, anne tarafimdan pek akrabamiz yoktur. bakicimi, bebek halimle gordugum anda sahiplenmisim, nene demisim. o da sagolsun kendini oyle gordu. ailesi de, ailem oldu. gecen sene onu kaybedene dek, surekli gorustum. sehir degistirdi, butun kis para biriktirip yanina gittim. annemle, anne-kiz gibi iliskileri oldu.
    yaslandi, yeri geldi gittik evini temizledik. ya da annemin yanimda calisanlara o gozle bakmadim ben. yasitim olanlar kardesim, buyugum olanlar ablalarim, teyzelerim oldu. annem, onlari hep kolladi, gozetti. ustelik, bunu bizlere hic hissettirmedi. eve alinan balik, isyerinde hep beraberce yendi. calisanlarin cani istedi diye sabahin
    besinde kalkip, borek acti. tatile beraberce ciktik. beraber yuzduk, beraber oynadik.
    simdi bunlar aklima geldikce, ne kadar sansliyim diyorum, ne guzel bir annem varmis benim. ve hanife hanima degil de ruzgar a acimadan edemiyorum. bu yazi hic kaybolmayacak sibel arna. birgun ruzgar bu yaziyi okuyacak ve senden utanacak. veya daha da kotusu utanma gibi bir duygudan yoksun oalcak.cunku onu yetistiren, ona bu duyguyu hic asilamayacak.
  • bugünkü hürriyet pazar ekinde yayınlanan yazısının ne kadar aşağılayıcı ve insanlıktan uzak olduğuna bir kez de ben değinmeyeceğim, herkesi yeterince sinirlendirmiş zaten. nedense (ve neredeyse) bütün teknik ayrıntıları verilen "34 metrelik, sekiz kameralık, 16 kişilik teknemiz deniz felix balina" nın muhtemelen kiralık bir tekne olduğu gereksiz bilgisi de benden gelsin. yani sanırım promosyon gezilerinin reklamını yapmaktan kendi tatiline reklam almaya atladı artık tr'de gazetecilik.

    ayrıca tek başına "dadı" kelimesinin tercih edilmesi bile bence bulunulan yerdeki eğreti duruşu göstermeye yetiyor. "rüzgar'a bakan hanife teyze" ya da "rüzgar'ın hanife teyzesi" diyemeyecek kadar sınıf atlanmış ama "dadı" kelimesi de ancak sezercik / ömercik yapmacıklığında kullanılabiliyor.
  • acik hava, deniz meniz kendisine fazla gelmis belli ki.

    yoksa bugun yazdigina kose yazisi bile denmez.

    sen butun gun yayilip yatarsan teknede, sonra baskiya yazi yetistirmek icin dadini yazarsin.

    ha dalis tupu olmadan dadinin kafasini denize sokma mevzuuna girmiyorum. sonra eksi sozluk soyle rere, boyle roro diye laf yiyoruz.
  • 80'lerden kalma bir turk filmindeki gorgusuz sosyetikleri cok guzel resmeden, bu esnada bebeginin dadisini da hurriyet gazetesi okurlarina sikayet eden bir kose yazmis yazar. aklimda teknenin uzerinde, ellerinde ickilerle gulusen, koca gunes gozluklu, tek parca mayolu kadinlarla onlarin agzinin icine dusen, viski icen, slip mayolu, biyikli, futbolcu sacli erkek goruntuleri canlandi. ha tabi bu yazi kendi hayatindan bir kesit olunca insan "nasil boyle bir hata yapip birisi kendini bu kadar rezil eder" diye merak ediyor. neyse, o kadar film izledik, herhalde en sonunda akillanip dogru yolu bulacaktir ya da o dadisi ona bir sekilde dersini verecektir. sonucta hayat filmlerden ibaret. en azindan bazilari icin boyleymis, bunu gorduk.
  • bunca yılda tepki alabildiği tek yazısının çirkin bir rengini belli etme manifestosu olması ne acı...
    umarım dadısı işten ayrılır da, köşe yazısı yazabilecek kadar bu işten anlayan, tam teşekküllü 'anne' olmak ne demekmiş tecrübe edebilir!
    yazık oğluna, büyürken annesinden öğrenebilecekleri: para ile insanları satın alabileceği ve dünyanın merkezi olduğu yanılgısı, dibine kadar görgüsüzlük ve yüzeysellik olacak gibi...
  • teknede güneş çarpınca ne hallere düşüldüğünü anlamamızı sağlayan hanım. öyle ki çocuğunu pinpon topu, bakıcısını da van gölü canavarı olarak betimlemiş. neymiş çocuğu onu çimerken görünce çırpınıyormuş, peşine takılıyormuş. bakıcısı da çocuğa bakmıyormuş. ailem de yanımda olsa diyormuş. oysaki çocuk dediğin annesini görünce çırpınmaz, mesafeli davranır, çocukluğunu bilir. bakıcı da genelde insan değildir o yüzden insan gibi davranılması beklenmez. yani neymiş parası olan düdüğünü gazetede istediği gibi öttürürmüş. bence bu yazıyı mektup olarak güzin abla`ya yazsaymış daha şık dururmuş. tahminimce bunca yıldır sakinliğini koruyan o fıttırık teyze bile çileden çıkardı gerçi. neyse kendisine teşekkür ediyoruz bizi aydınlattığı için. ama uyarmadan geçemeyeceğim çocuk dediğin annesini yanında ister, peşinden de koşar, çimerken de yanına çağırır. aman konuşmaya başlayınca da anne falan derse sakin ürkme. çocuktur yapar. bakıcıya gelince, emeğinin karşılığını ödüyorsun canım insanı satın almıyorsun. misal sen de maaşla çalışıyorsun, patronların da senin gibi düşünseydi ulan para veriyoruz kadına bak bu paraya bu mu yazılır derlerdi.
  • "ayda yılda bir gece dışarı çıkıp eğlendiysek, ertesi gün benim için tam bir işkence. bir kere üç beş kadeh içki içtiğim için sütleri sağıp sağıp dökmem gerekiyor. ellerim titreye titreye, pişman ola ola... ertesi gün uykusuzluk ve alkol bünyeyi esir aldığı için yataktan başımı kaldıramıyorum. evde sabah yedide gün başlıyor. rüzgar uyanıyor, kahvaltısını ediyor, sonra tekrar uyuyor, meyvesini yiyor, dedesi gelip parka götürüyor, geri geliyorlar, sebze püresini yiyor. hepsini duyuyorum ama kalkamıyorum. bazen de kalkıyorum. iki saat uyku bana yeter oğlumla oynamalıyım diyorum. bir saat olmadan pilim yine bitiyor. tekrar yatağa dönüyorum. dönüyorum ama uyumak ne mümkün. ister adrenalin deyin, ister heyecan gözüme uyku girmiyor. yetersizlik duygusu yine gelip yakama yapışıyor.
    tüm bunları arka arkaya sıralayınca ruh hastası bir profil çıktığının farkındayım. ama bence annelik yarı delilik gibi bir şey. bazen rüzgar uyurken bile yanında olmam, yatağının başında oturmam gerektiğini hissediyorum. kendimi hala hamile mi sanıyorum dersiniz? "

    yazarak olayı kendi yazısıyla özetlemiş şahıs. ve dadıyı yanlış çorba yapmakla suçluyor.
    http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/…2&tarih=2010-06-05
  • çok iyi niyetli olalım, yazısının ana fikrinin "tatilde de olsak dadımın daha profesyonel, daha dikkatli, daha özenli hareket etmesini istiyorum" olduğunu, aradaki çirkin cümlelerin dikkatsizlik ve özensizlikten kaynaklandığını varsayalım. hatta "bize ne senin dadınla problemlerinden" de demeyelim, sibel arna mühim bir insanmış, yazdığı konu mühim bir konuymuş gibi düşünelim. öncelikle "tatilde de olsanız lütfen yazılarınızda daha profesyonel, daha dikkatli ve özenli olmanızı bekliyoruz sibel hanım" demeye hakkımız olsa gerek.

    ikincisi, dadısından daha profesyonel bir performans bekleyen sibel hanım acaba kendisi hanife hanım'a profesyonelce davranıyor mudur? acaba ssk primlerini yatırıyor mu, çalışma saatleri sekiz saatle sınırlanmadığına göre fazla mesai ücretlerini ödüyor mu, birkaç yıl içinde bebek büyüdüğünde, kreşe, bilemedin ilkokula başladığında dadıya ihtiyaç kalmayacak, acaba işten çıkartırken kıdem tazminatı ödeyecek mi?

    başka bir konu, benim bildiğim bir insan ne olursa olsun bir başkasının arkasından atıp tutarken dediklerim kulağına gider mi, giderse çok mahçup olur muyum, yüzüne bakabilir miyim diye düşünür. kendi adıma bebeğimi emanet ettiğim bir kişi hakkında böyle bir yazı yazabilmem, hele de ulusal bir gazetede yazabilmem için söylemek istemediğim* çeşitli değişik kişilik özelliklerine sahip olmanın yanısıra onun yazdığımı okumayacağından emin olmam gerekir. merak ediyorum, acaba sibel arna dadının bu yazısını okuması ihtimali hakkında ne düşünüyor?

    a) "umurumda değil, ne düşünürse düşünsün" diyor olabilir. peki, çalışanının yüzüne karşı saygısızlık yapan ve düşüncelerine değer vermeyen birisinin profesyonel performans beklemeye hakkı olabilir mi?

    b) daha büyük ihtimal, "okuma ihtimali yok veya çok düşük" diyor olabilir. neden, sibel arna evine hürriyet almıyor mu? veya hanife hanım'ın okuma yazması mı yok? veya gazete okuma alışkanlığı mı yok?

    şuraya gelmeye çalışıyorum, çalışanından 24/365 üst düzey profesyonellik bekleyen sibel arna, maddi bir sıkıntısı da yok gibi görünüyor, neden ilgili bir bölüm mezunu, eğitimli, profesyonel bir dadı tutmamış? yoksa, yoksa hanife hanım daha *ucuza mı* mal oluyor? [yazar burada sibel arna'nın evreninde "ucuz"un nahoş çağrışımları olan bir sözcük olduğunu varsayıyor]

    gerçekten, madem sibel arna tatildeyken bile bebeğinin bakımını üstelenebilecek durumda değil, madem bebeğin bir öğünde tarhana yerine yayla çorbası içmesi bile canını sıkmaya yetebiliyor, o kadar da hassas, neden bebeğine şöyle 25-30 yaşlarında, uzman, tecrübeli, akıllı, yabancı dil bilen bir okul öncesi öğretmeni bulmuyor? kocasına mı güvenmiyor, dadının yanında komplekse girmekten mi korkuyor, parası mı yetmiyor?

    ne dersiniz, sizce sibel arna'nın gerçekten istediği profesyonel bir dadı mıdır, yoksa karşısında kendini üstün hissedeceği, incitmekten korkmayacağı, gerektiğinde hakkını aramayacak kusursuz bir köle midir?
hesabın var mı? giriş yap