• temel olarak senkronizasyonun ve müzik kulağının, aktif olarak davul çalar gibi, beyni bir kaç parçaya ayırarak kullanılmasıdır. diksiyon, kelime ve hece vurgusu seslendirmenin özünü teşkil etmektedir. türkiye trt mutfağından yetişmiş, işini çok iyi yapan seslendirme sanatçılarının olduğu ve bu açıdan verimli bir ülkedir.

    günümüzde seslendirme sanatçılarının bir çoğu, dizilerin artması ile seslendirmeyi bırakıp dizi sektörüne kaymaktadır.seslendirme sahne arkasında sanatla uğraşmak adına güzel bir meslek olsa da, maddi anlamda geri dönüşümü, uzun vadede elde edilen meslekler arasındadır.başka bir dili sihirli bir şehirde kullanarak aynı lezzeti yakalamaya çalışan bu sanatçıların çabaları, türkçemizi hem korumak hemde uzun vadede yaşanan dil erozyonunu önlemek adına gösterilen çabaların başında sayılabilir.

    seslendirme eğitimi alan insanların göz önünde bulundurduğu en büyük faktör dili doğru kullanmaksa, türkçenin varolması adına bu sanatçıların aramızdan çıkması, dilimizi zamana karşı korumak için alınmış digital platformun kilitleri arasında sayılabilir.

    bu sayede zamanımızda yaşanan dil erozyonu, bir sonraki nesillere daha az bozulma ile ulaşabilir.

    (bkz: ümit etmek)
  • animasyonları, çizgi filmleri, yabancı filmleri, belgeselleri, reklamları onlarsız yapamazsınız.
    seslendirtirsiniz ama sanatçı değilse o kişi bok eder o işi.
    senaryoda eksik varsa o kapatır, senaryo zayıfsa o kapatır, eseri, ürünü neyse artık, seslendirme sanatçısı kişilikli hale getirir.
    velhasıl söylendiği gibi önceden, bu iş bir sanat ve herkes yapamaz.
  • ses sanat
    dse stüdyo
    sihirli değnek
    melodika stüdyo
    imaj voice cast
    gül istiranca
    frekans seslendirme
    duygu başara(ünlüler dışında pek seslendirmeci almaz. pek)

    reklam ve film seslendirme ajans isimlerini yazdım.

    not bu bir kamu hizmeti entarisiiidir bunun için özel msj atmazsanız sevinirim.
  • türk sinemasının gerçek büyüsü. ne zaman ki filmler sesli çekilmeye başlandı o zaman büyü de bozulmaya başladı. büyülü sesler yerlerini sıradan seslere bıraktı. ve türk seyircisi bir rüyadan uyandırıldı. keşke hiç uyandırılmasaydı.

    bugün aynı büyülü tadı, yabancı film ve dizi seslendirmelerinde bir parça alıyoruz ancak yerli dizi seslendirmelerinde hiç alamıyoruz. çünkü yabancı film seslendirmelerinde karakterlere uygun bir ses seçimi yapılıyor. yerli dizi seslendirmelerinde ise çoğunlukla oyuncular kendi seslendirmesini yapıyor. dolayısıyla oyuncuların sesi, fiziklerine uymayabiliyor.

    bir oyuncunun fiziğini; bir başka oyuncunun sesini bir araya getirerek başka bir insan yaratabilecek teknik olanaklarımız var ama bunu neden sinemada kullanmıyoruz?

    kişisel fikrim, en azından yerli komedi filmlerinin seslendirmesinden yana. sesli çekilen komedi filmleri bir parça ağırlaşıyor sanki.
  • ressam bob ross'u farklı biri seslendirmiş olsaydı belki de türkiye'de bu kadar izlenmeyecekti dedirtecek kadar önemli. haber kanallarındaki perforelerin tek tip olması başka bir entrynin konusu. (bkz: vurgular hep yanlış)
  • inanılmaz keyifli olan ama bir o kadar da zor olan iş.

    bi' kere sadece önüne gelen işi seslendir, bitir değil olay. yani sesten çok fazla şeyi içeriyor seslendirme. salt senkronizasyonla da seslendirme olmuyor. hani çok bilinen bi' klişe var ya ''ruhunu ver'' diye. bu seslendirme için kesinlikle geçerli.

    ...sese ruhunu vermek zorundasın, bu yüzden tiyatral yeteneğin, müzik algınla sanatın her dalına dokunman gerekiyor seslendirme esnasında.

    birçok metin seslendirdim; dizi, animasyon, film, çizgi film, belgesel, radyo tiyatrosu... ama bi' belgesel kadar zorlamadı hiçbiri beni. biraz merak uyandırıcı, biraz dingin aynı zamanda ritmik hem de tane tane olmak zor sözlük. o yüzden bu işi ustalıkla yapan cihangir göker gibi duayenlere saygım sonsuz.
  • benim gibi amatörlere kendimce bilgi vereyim.

    t: eğitimini aldığım ama bugüne kadar kayda değer bir şey üretemediğim ilgi alanım.

    liseden beri sürekli "ses tonun çok güzel, seslendirme yapsana" benzeri yorumlar alırım. bu yıla kadar da üzerine pek düşünmemiştim açıkçası. sonra ciddi bir şekilde yaklaşıp, eğitimini aldığımda fark ettim ki; ses tonunun iyi olması doğru, bir avantaj ama devede kulakmış.

    "ne olacak ki yea?" diyenlere şöyle bir örnek vereyim: ilk denemelerimden birinde sadece tek paragraf için belki 2 saat uğraşmışımdır ve kan ter içinde kaldım. "ben bir paragraf okurken maymuna döndüm, bunlar filmleri falan nasıl seslendiriyorlar" diye düşündüm hatta.

    ses renginiz, diksiyonunuz görece iyi olabilir ama kazın ayağı öyle değil işte. anladığım kadarıyla, bu bayağı bayağı bir idman. gırtlağınızdaki, dudağınızdaki, yanaklarınızdaki, akciğerlerinizdeki ve diyaframınızdaki kasları çalıştırıyor, geliştiriyorsunuz. yorucu olmasa da istikrar isteyen bir süreci var. yani bakmayın, biz günlük konuşmalarımızda bu kasları o kadar az kullanıyoruz ki, gerçekten performans göstermeleri gereken bu alanda çok zayıf kalıyorlar.

    ek olarak şu da bir detay: sürekli aynı yükseklikten okuma yapılmıyor. kendi ses aralığınıza göre yeri geliyor tiz seslendirmeniz, yeri geliyor bas seslendirmeniz gerekiyor. açıkçası ben hala kendi sesimin bas ve tiz tonlarında orta seviyeyi bulamadım. yanlış tondan başlayıp, yükselmesi ya da alçalması gereken kısımlarda ses tellerimin sınırına dayanıyorum. eh, olmuyor haliyle. hız da ayrı bir zorluk. doğru hızı tutturmak gerçekten kolay değil.

    kendimce -belki aptalca sayılabilecek- bir soru: yahu bu sanatçılar hem sesi doğru kullanıp hem de oyunculuğu nasıl yapıyorlar? yani anlarım, bir süre sonra ses refleks haline gelebilir de, yine de çok yorucu bir süreç olsa gerek. ben olsam mavi ekran verir, sistemi kapatırım.

    son bir kaç ayda, kendi imkanlarımla deneyimleyebildiklerim bunlar. bu alanda tecrübeli kişiler yeşillendirebilirse, kendimce bazı sorularım da var.

    bu arada bahsetmek gerek: bazı belediyelerin ve kuruluşların, gönüllülük esasına dayanan, görme engelliler için sesli kitap projeleri var. deneme kaydınız olumlu değerlendirilirse, ister evinizde ister bu kurumların stüdyolarında kitapları seslendirerek, görme engelliler için oluşturulan kütüphanelere katkıda bulunabiliyorsunuz. ben, kendimi yeterli görebileceğim seviyeye ulaştıktan sonra buna zaman ayırmayı planlıyorum. eğer bu alana ilginiz varsa, tavsiye ederim.
  • ilk başladığımda “e'nin kapalısı açığı mı olur yahu e dediğin bildiğin e'dir” seviyesinde olduğum, şimdilerdeyse açık e ile “kendi, benzin, temsil” diyenlere tahammül edemememe sebep olmuş olan alan. diliyorum ki yakın bir zamanda mesleğim bu alan üzerine olacak.
  • 'ben de seslendirme yapmak istiyorum, yok mu elimden tutan a dostlar', dememe sebebiyet veren, beni benden alan, icimde ukte olarak uzun zamandir durmakta olan konu.

    (bkz: cok istemek)
    (bkz: allahtan umit kesilmez)
    (bkz: ah ulan ah)
hesabın var mı? giriş yap