• kendini guclu kilmanin bir yolu
  • insanlari hayata bagliyan duygu.
  • ummak.
  • polyannacılık oynamak
  • "umit kotuluklerin en kotusudur cunku iskenceyi uzatır" dese de nietzsche amcam yine de yapilasi bi eylemdir yasayabilmek icin..
  • temennilerle avunmaktır.tüm olumsuzlukların ortasında yüreğinizin dehlizlerinden bulup çıkardığınız mavidir.beklemenin kardeşidir *.
  • “ümit etmek geleceği yalanlamak’tır.” emil michel cioran
  • küçücük bir gemiyim şimdi
    engin sularda fırtınaya kapılmış
    ama sığınacak bir liman bile bulamayan

    daha ne kadar dayanırım bu sarsıntılara,
    çalkantılara, kıyıdan uzakta olmanın verdiği
    rahatsızlığa bilmiyorum..

    öyle severdim ki oysa denizi
    martıları, balıkları, denizin o güzelim iyot kokusunu
    yunusların arkadaşlığını
    denizin kah derin mavi, kah yosun yosun bakan gözlerini..
    ta ki bu fırtınaya tutulmadan önce..

    bitmek bilmeyen kasırganın ortasında
    ben ve tayfası olmayan küçük gemim,
    sığınacak bir liman bulamadan
    yok olup gitmekten korkak olduk..

    oysa, kasırgadan kurtulmak için bir limanımız olsaydı,
    tekrar tayfası olmayan gemim ve ben
    açılırdık engin ve bereketli derin sulara!

    martılarla ve yunuslarla arkadaş,
    özgürlük şarkıları söylerdik haykırarak!

    iyotlu deniz sularına bulanırdık,
    güneş bizden ayrılmazdı,
    bulutlar dağılırdı tepemizden,
    ağlarımız balıkla dolardı..

    sığınacak bir limanımız olsaydı..
  • "bak eva, ümit etmek garip bir şeydir, bambaşka bir şeydir. insan bir sabah vakti yol boyunca yürüyüp sevdiği kimseye o yolda rastlayacağını ümit edebilir. ona rastlar mı? hayır. neden rastlamaz? çünkü sevilen kimse o sabah ya bir işle meşguldür, yahut da bir başka yerdedir. bir başka yerde... anlıyor musun? o yüzden rastlamayı ümit etmemek gerekir. ama ben o gün rıhtımda oturdum ve saatlerce bekledim. vinçlerin boyuna işlediğini duyuyordum haydarpaşa'da. hava kararmaya başlamıştı. düdükler ötüyor, vapurlar hareket ediyordu. şimdi birkaç saniye daha beklemem lazımdı. çünkü ümit etmeye devam ediyordum, belki bir vapura da o yetişirdi. ama yine rastlayamadım. bir ruh hastası gibi gözlerimi çöken karanlığa dikip biraz daha bekledim. ayın da yükseldiğini görünce kendimi sulara bırakacaktım ki ümidimi atamadım oraya. karşıma yirmi yıl önce çıkan o erkeği düşündükçe aklımdan geçen dolgun hatıralara dokunamadım. rastlayacağımın ümidiyle ömrümün nereye varacağı yalnız tanrı'ya malumdu."
  • güzel bir günde yağmur yağdığında, insanlar kahve sandallarına binip karşıya geçiyorlar.
    göğün o güzel grisi ve laciverti aslına insana insan olduğunu hatırlatıyor, ölümü anımsatıyor belki. su ile arınıyoruz. her yerin beton olduğu dünyada, toprak ile buluşabilirse yağmur, kokusunu takip ediyoruz. gece yalnızlığına inat, sabah telaşı; hep bir yere koşturma, hep bir iş kaygısı hayatlarımıza giriyor. yalnız yataklarda uyanıyoruz, sabah alarmı ile sonu gelen sıcacık ve sevgi dolu rüyaları bırakıp, aldığımız nefesin bedelini ödemek için işe gidiyoruz. akşam ise sapkın hayatlarımızın peşindeyiz. daha çok yalnız, kendi başına, birkaç içki kadehi ile plan yapma uğraşları vasıl oluyor. sanki biri olsa, birileri olsa onlara ''arkadaş'' desek, onlarle sinemaya gitsek, bowling oynasak, haftasonu mangala gitsek, gece bara gidip dağıtsak.. sanki hepsini yapsak asıl yalnızlığımızdan kaçabilecekmişiz gibi, çoğu yalan, çoğu üzerimize büyük gelen bu yalnızlık için, bol gelen yerlerin düğmelerini kaydırıyoruz, paçalardan kısaltıyoruz belki tam oturur diye. işin komik yanı yalnızlık bu ya, ayakta kalmayı seviyor. volta atıyor aklın içinde. bazen tüm gücü ile gerilip, duvara çarpıyor olabildiğince. kaza süsü veriyor, tek başına kaldığın her an. kahveye gebe kalıyoruz. yalnızlaştığımız her güçlü anda, kendimizi doğuruyoruz.
    gece kandaki alkol seviyesiz, haysiyetsiz bir hale geldiğinde neşeleniyoruz. seviyoruz, bağırıyoruz, sevişiyoruz.
    gündüz ise ne olduğumuzu bir kez daha anlıyoruz. ve işin aslı... ''günaydın'' dediğinde birileri, gündüz gözü ile, sabah sevişmesi gibi, apaçık bir şekilde hatırlandığımızı, sevildiğimizi hissediyoruz. kendi içimize kapandığımız kabuklar için minik bir darbe geliyor kalbe.
    her gün çeşitli şeylere umut besleyip, hayal kırıklığı duymak. en güvendiklerimizden yediğimiz darbeler. her gün yemek yemek ve her gün uyumak... insan olmak. her gece ve gündüz denge içinde kalabilmek.
    güzel bir günde, yağmur yağdığında, artık hiçbir şeyi ümit etmemek.
hesabın var mı? giriş yap