• ekonomik bakımdan cumhuriyet tarihinin en iyi hükümetlerinden biriydi, imf'ye hiç başvurmadan büyük bir kaynak buldular, %9 büyüme sağladılar, görülmemiş zamlar verdiler ama bedelini ağır ödediler. zira banka ve medya patronları bu işten hoşnut olmadılar ve hükümeti alaşağı ettiler.
  • ekonomik temelini bilemeyeceğim ama memura bir kaç kat maaş verip hayır dualarını almış hükümettir.

    ayrıca
    (bkz: hacı bacı dediler nemamızı yediler)
  • geçen gün televizyonda çok izlenen bir kanalın haber bülteninde refahyol hükümetinin 28 şubat'tan bir kaç ay sonra istifa etmek zorunda kaldığı söylendi. kanala göre âdetâ hükümetin gidişi 28 şubat'ın bir başarısıydı.

    halbuki hükümetin gidişinin ardında yatan olay tansu çiller'in başbakan olmak için diretmesi idi. koalisyon kurulduğunda çiller ile erbakan'ın dönüşümlü başbakanlıkları üzerine anlaşılmıştı. 97 yılının ortalarına doğru anlaşma gereğince tansu çiller başbakan olmak istedi. hükümet kurma görevi süleyman demirel tarafından necmettin erbakan'a verildiği için tansu çiller'in başbakanlığında yeni bir hükümet kurulabilmesi için erbakan'ın istifasını vermesi, demirel'in de hükümet kurma görevini tansu çiller'e vermesi gerekiyordu. erbakan'ın çiller'i demirel'in hükümet kurma görevini kendisine vermeyeceği konusunda defalarca uyarmasına rağmen çiller çok ısrar etti ve erbakan da istifasını verdi. süleyman demirel de hükümeti kurma görevini seçimde dyp'den daha yüksek oy alan anap'ın genel başkanı mesut yılmaz'a verdi ve yılmaz'a ite kaka bir hükümet kurduruldu.

    benim puslu sisli hafızam 10 yıl öncesini bu şekilde hatırlamakta. tahminimce erbakan istifasını demirel'e sunarak hükümet kurma görevini iade etmemiş olsaydı belki çiller için sözünü tutmamış bir hoca olacaktı ama tüm o yapılan şaklabanlıklara rağmen hükümet görevini yapmaya devam edecekti.
  • tansu ciller'in tukurdugunu yalayarak kurdugu hukumet... bildigim kadariyla cumhuriyet tarihinde denk butce yapma planlari kuran ilk hukumet. iki guvenilmez insan iyi bir is becermisti, ve ufuk soylemez, bekir yildiz gibi insanlari tanimistik... gerisi malum.
  • erbakan in refah partisi ile cillerin dogruyol partisinin ortaklasa kurdugu koalisyon hukumetiydi.
  • ii. vesika

    refahyol hükümetinin azlinden sonra cumhurbaşkanı demirel 28 haziran 1997 tarihinde 3 sayfalık bir bildiri sunarak kendisine getirilen eleştirilere (youtube'daki videoda olduğu gibi) yanıt verir. çoğu kişi bunu es geçer ama akp'nin önünü açan sürecin en mühim bildirilerinden biridir. demirel'in kaleminden çıkma bildiri şöyle:

    ***

    son günlerde kamuoyumuz pek çok tartışmaya şahit oldu. bunların bir kısmı anlamsız, bir kısmı haksız ve yanıltıcıdır. yine de ben; görevimin icabı, güncel ve kişisel tartışmalara ve polemiklere girmeden kamuoyumuza düşüncelerimi ve olup-bitenleri açıklayacağım.

    durum şudur:

    18.6.1997 çarşamba günü saat 18.30'da ziyaretime gelen başbakan ve refah partisi genel başkanı sayın prof.dr. necmettin erbakan, "hükümet başkanlığından istifa ettiğini" bana bildirmiştir. istifası kabul olunmuş, "yeni bir hükümet kuruluncaya kadar görevin sürdürülmesi" kendisinden rica olunmuştur.

    böylece, ülkemizde "yeni bir hükümet kurulması" gündeme gelmiştir.

    genellikle hükümet kurma ihtiyaçları; koalisyonların dağılması, hükümetlerin gensoru ile düşürülmesi veya seçimlerin yenilenmesi sonucunda meydana çıkar. burada bunların tamamen dışında kendine özgü ve her bakımdan karmaşık bir durum vardır. bu durumun demokratik zeminlerde kalınarak çözülmesi lazımdır. ona gayret edilmektedir.

    sayın başbakan istifasına gerekçe olarak, "ülkede gerginlik meydana geldiğini, bunun ancak, seçime gidilerek ortadan kaldırılabileceğini" bana ifade etmiştir. ayrıca aynı gün, dyp-bbp genel başkanları ile beraber yaptığı basın toplantısında da; "ülkemizde huzur, barış ve kardeşliğin tesis edilmesi gereğinden ve yersiz tedirginliklerden kurtarılma ihtiyacından" bahsetmiştir.

    haziran ayının çeşitli tarihlerinde sayın başbakan ve refah partisi sözcüleri, "ülkede meydana gelen ortam ve şartlardan rahatsızlıklarını" dile getirmişlerdir.

    dyp genel başkanı ve başbakan yardımcısı sayın prof.dr. tansu çiller'in ise yine haziran ayı başından itibaren; "türkiye'nin önünde bir bunalım, bir karmaşa olduğu, bu hükümetin, ömrünü tamamladığı, hükümetin fiilen bittiği, hassas dönemden geçildiği" şeklinde müteaddit beyanları olmuştur.

    nitekim, 18 haziran 1997 tarihinde yapılan müşterek basın toplantısında da sayın çiller; "ülkede kriz var mı? var. risk var mı? var. işte, biz bunu çözmeye talibiz" şeklinde konuşmuştur.

    bütün bunlardan; hükümetin türkiye'deki ortamı 'bunalım' ve 'gerginlik' olarak nitelendirerek çare aramaya koyulduğu ve bunun sonunda 'istifa ettiği' neticesi çıkar.

    devletin bütün kurumlarının görevleri başında olmalarına rağmen ülkedeki tartışmaların ve siyasi-sosyal gelişmelerin yadırganacak bir yanı da yoktur.

    görülüyor ki, ülkenin karşı karşıya kaldığı sorun, her zamanki hükümet kuruluşlarından çok farklıdır.
    bilindiği gibi türkiye, hükümet kuruluşu sorunu ile ilk defa karşılaşmıyor. aksine önceki yıllarda birçok kere karşılaşmıştır. ama her birinin ayrı şartları olmuştur. ona göre de çözümleri olmuştur. bunları bilmeden kıyaslamalar yapmak fevkalade yanıltıcı olmaktadır.

    hele, 1977'de bir genel seçim sonrasındaki hükümet kuruluşu şartları ile 1997'de bir bunalım neticesi olan 'hükümet arayışı' birbirinden çok farklıdır.

    1977'de 'seçimin çıkardığı hükümet' aranmakta idi. bugün ise, 'bunalımın götürdüğü hükümet' şekil değiştirerek devam etsin isteniyor. buna mukabil sadece hükümet değil, bunalım çözecek hükümet aranıyor.

    zira bugün 'sayı sorunu olmadığını' iddia eden hükümet, 'bunalım var' diye istifa etmiştir. sonra dönüp, yeniden 'hükümet olmak' istemiştir.

    sayın başbakan prof.dr. necmettin erbakan, istifasını takdim ettiği görüşmemizde, koalisyonu teşkil eden iki parti arasındaki protokole göre; "hükümetin, dyp genel başkanı sayın prof.dr. tansu çiller tarafından kurulmasını, rp-dyp ve buna ilaveten bbp tarafından desteklendiklerini" beyan eden '3 imzalı bir belgeyi" de bana tevdi etmiştir.

    kendisine; "istifasının kabulü ile meydana gelen yeni durumun verdiği belgenin tarafımdan değerlendirileceği, ona göre hareket edileceği, t.c. anayasası'nda, kanunlarında ve geleneklerinde 'başbakanlığın devri' diye bir durumun ve teamülün bulunmadığı" ifade edilmiştir. ayrıca, "iki parti arasındaki protokolün, anayasa'yı, kanunları ve cumhurbaşkanını bağlamadığı" da söylenmiştir. bu meyanda, "anayasa'nın 109. maddesinde; 'başbakan cumhurbaşkanınca tbmm üyeleri arasından atanır' şeklindeki bir hükmün mevcut olduğu, bunun, 'başbakan'ı atama hakkının cumhurbaşkanı'na ait olduğu', bu atamanın 'dışarıdan yapılıp, cumhurbaşkanı'nın önüne konulması' gibi bir durumun sözkonusu olmayacağı şeklinde anlaşılması gereği" kendisine ifade edilmiştir.

    sayın erbakan, bu görüşe 'hak' vermiş, köşk'ten ayrılırken basına yaptığı açıklamada da bunu beyan etmiştir.
    18 haziran 1997 çarşamba günü sayın erbakan ile yaptığım bu görüşmeyi, aynı zamanda "kendisi ile istişare anlamında aldığımı" ve bu vesile ile "diğer iki partinin düşüncelerini de öğrenmiş bulunduğumu" kendisine söyledim.
    19 haziran 1997 perşembe günü, tbmm'de temsil edilen diğer siyasi partilerin genel başkanları ile 'hükümet kuruluşu' ile ilgili istişarelerde bulundum.

    onlardan aldığım izlenim de, sayın başbakan erbakan'ın bana intikal ettirdiği istikamette oldu. yani, "ülkede önemli bir gerginliğin bulunduğu, yeni kurulacak hükümetin, bu gerginliği gidermesi gerektiği" üzerinde duruldu.
    bütün bunlardan sonra yaptığım değerlendirmede, hükümetin istifa sebebi olan 'bunalım ortamının nasıl ortadan kaldırılabileceğini düşündüm.

    "ülkede bunalım var" diyerek istifa eden hükümetin, bir başka şekilde görevi sürdürmesinin, durumu nasıl düzelteceği hususundaki çelişkiyi çözmekte güçlük çektim. eğer gerçekten hükümet 'bu bunalımı aşabilecek durumda' idiyse, o zaman, istifayı anlamak zorluğu olurdu.

    anayasa'nın 109. maddesinin cumhurbaşkanına verdiği sarih yetkiye ve anayasa'nın 104. maddesinde yer alan;
    "cumhurbaşkanı devletin başıdır. bu sıfatla t.c.'ni ve türk milletinin birliğini temsil eder. anayasa'nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir" şeklindeki hükmün cumhurbaşkanına yüklediği sorumluluğun gereğine de dayanarak genellikle uygulanan kural gereğince tbmm'de temsil edilen en çok üyeye sahip ikinci partinin genel başkanı sayın mesut yılmaz'a 'hükümeti kurma görevi'ni verdim.

    halen bu çalışmalar sürmektedir. bunların müspet neticelenmesi sonucunda tbmm'nin önüne bir hükümet, kadro ve programı ile gelecektir.

    hükümete güvenoyu verme veya vermeme, tbmm'nin hakkı ve görevidir.

    hükümet, meclis'in önüne gelince tbmm'nin sayın üyeleri, ülkenin gündeminde bulunan büyük meseleyi, yani 'bunalım meselesini', 'hükümet meselesi' ile beraber tartışmak, düşüncelerini söylemek ve sonunda da iradelerini serbestçe izhar etmek imkânına sahiptirler.

    yapılan işlemlerin; ne meclis iradesine, ne de tbmm'nin sayın üyelerinin hakkına müdahale sayılabilecek hiçbir tarafı yoktur. bundan evvel de prosedür böyle işlemiş, meclis'in güvenoyu verdiği hükümetler, görevine devam etmiş, vermedikleri etmemiştir.

    cumhurbaşkanı olarak benim yaptığım, hükümet sorununu, meclis zemininde tutmak ve meclis iradesinin anayasa'da ifade edildiği gibi, tecellisini sağlamaktır.

    eğer bu prosedüre uyulmadan, yani meclis zeminine çıkılmadan tbmm üyelerinin önüne bir hükümet ve hükümet programı konulmadan, onun kadar önemli bunalım sorunu meclis'te tartışılmadan, 'milletvekillerin imzalarını toplamak' sureti ile 'meclis iradesinin tecelli ettiği' iddia edilirse, bu; ne anayasa'ya, ne demokrasiye uyar, ne de, eşi emsali mevcuttur.

    bu, meclis'i tartışan, müzakere eden bir kurum olmaktan çıkarır, tasdikçi hâle getirir. ülkenin durumu bir olup-bittiye müsait olmayacak kadar naziktir.

    bana tevdi edilen dosyadaki imza sahipleri değerli milletvekillerinin iyi niyetlerinden şüphem yoktur. ancak ben kendilerine; "kaybolan hiçbir şeyin bulunmadığını, tbmm'nin çatısı altında ülkenin bu önemli sorununu konuşarak, tartışarak, düşünerek, iradelerini beyan etmeleri gibi bir durumun mevcut olduğunu, hükümete vücut vermenin münhasıran kendilerine ait olduğunu, benim cumhurbaşkanı olarak anayasa'da tarif edildiği şekilde bir mekanizmayı çalıştırdığımı" söylemek istiyorum.

    ben cumhurbaşkanı olarak meclis'in ikinci plana itilmesine razı olmadığımı gösterdim. önümüzdeki günlerde görev, tbmm'nin olacaktır. 21 yıl üyesi olarak çatısı altında görev yaptığım büyük atatürk'ün "en büyük eserim" dediği ve bir ömür savunduğum tbmm, bugünkü bunalıma da en doğru çareyi bulacaktır. herkesin, bundan emin olmasını isterim.

    bana tevdi edilen dosyadaki imza sahibi milletvekillerinden, beni doğru anlamalarını rica eder, kendilerine başarılar dilerim.

    kaynak: cüneyt arcayürek, uzakta kalan tarih: büyüklere masallar küçüklere gerçekler 11, bilgi yayınevi, 2. basım, sf.480-484, 2003.
    ***

    bir de şimdiki hükümet ile cumhurbaşkanı arasındaki ilişkiyi, cumhurbaşkanının sanki hükümetin bir üst uzantısıymış gibi hareket edişini düşünün. iki durumu karşılaştırın ve eğrilerinize doğrularınızı, doğrularınıza da eğrilerinizi katıp dünya görüşünüzü sıfırlayın.
  • (bkz: anayol)
  • bu ortaklıkta dyp açısından önemli bir motivasyon da çiller hakkındaki araştırma önergeleriydi. bir takım yolsuzluk iddialarıyla ilgili köşeye sıkışmış olan tansu çiller için refah partisinin mecliste kendisine vereceği destek hayati önemdeydi. bunu bilen refah partisi (necmettin erbakan) de koalisyon ortaklığı karşılığında bu konunun üstünün örtülmesinde çiller'e yardımcı oldu.
  • emre kongar üstadımızın da "refahyol niye çöktü?" başlıklı yazısında irdelediği..

    "son günlerde gerek basında gerekse televizyonlarda, refahyol hükümetinin nasıl çöktüğü üzerine çeşitli spekülasyonlar yapılıyor ve türkiye'deki demokrasi, özellikle, ordu'nun siyasete müdahalesi açısından yeniden irdeleniyor.

    bu süreç sırasında, pek çok yeni "demokrasi kahramanı" da piyasaya çıktı.
    hiç kuşkusuz, önce refahyol'un niye çöktüğünün irdelenmesi, sonra da, "demokrasi" savunuculuğunun, yanlış temellere oturtulmuş bile olsa, gündeme egemen olması, ülkemiz bakımından olumlu işaretlerdir.
    her toplumsal, ekonomik ve siyasal olayın bir "yakın nedenleri" bir de "uzak nedenleri" vardır.
    "yakın nedenler", aslında "bardağı taşıran damladır".
    bir olayı su yüzüne çıkaran nedenlere "yakın nedenler" diyoruz.
    bunlar, "uzak nedenler" tarafından hazırlanan ortam yeterince olgunlaşınca, işe karışarak o olayı gerçekleştiren nedenlerdir. oysa olayın asıl nedenleri "uzak nedenlerdir".yani "uzak nedenler", o olayı zaman içinde hazırlayan temel süreçler, toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel oluşumlardır.

    * * *

    şimdi soğukkanlı bir biçimde refahyol hükümetini oluşturan iki partinin , yani refah partisi'nin ve doğru yol partisi 'nin genel söylemlerine, topluma verdikleri sözlere ve bu sözlere dayalı olarak seçmende oluşturdukları imajlara bakalım.sonra da birlikte kurmuş oldukları refahyol hükümetinin, bu imajlarla, ne denli uyuştuğunu irdeleyelim.
    refah partisi, milli nizam'dan başlayan, milli selamet ile devam eden ve refah ile günümüze gelen imajını oluştururken "siyasal islam" söylemini kullanmış, bu söylemin içini de, "adil düzen" adını verdiği, ekonomik, toplumsal ve hukuksal sistemlerde uygulanacak olan adalet ve dürüstlük ilkelerine dayalı bir felsefe ile doldurmaya çalışmıştır. seçmene verdiği bu imaj, islam dini, ve dine dayalı olarak allah korkusu gibi, ahlaka ve dürüstlüğe dayalı bir arkaplana da uygundur.

    doğru yol partisi ise, özellikle yeni genel başkanının liderliğinde girdiği 1995 genel seçimlerinde, laikliğin ödün vermez savunucusu imajını işlemiş, bu soyut imajı, doğrudan refah partisi'ni rejim düşmanı ilan ederek, ve kendisinin bu "tehlikeyi" en iyi önleyecek siyasal parti olduğunu vurgulayarak, somutlaştırmıştır.
    işte refah partisi ile doğru yol partisi'nin kurdukları ortak hükümet, her iki partinin de zaman içinde oluşturdukları ve 1995 seçimlerinde seçmene doğrudan yaptıkları propaganda ile pekiştirdikleri imajlarına tümüyle ters bir uygulamaya yönelmiştir:

    refah partisi, sadece toplumsal, ekonomik ve siyasal olarak değil, dini olarak da savunduğu "temiz toplum" vaatlerine tümüyle ters bir uygulama sergileyerek, daha önce araştırma ve soruşturma önergeleri verdiği, yani kamuoyuna angaje olduğu konularda tamamen kendi kendini inkar eden bir tutum içinde geri çekilmiş, yeni ortağının daha önce karşı çıktığı tüm uygulamalarının üzerine bir sünger çekmiştir.

    böylece, refah partisi, kendisine oy veren seçmenlerin tümünü, en hafif ve en nazik terimle "düş kırıklığına uğratmıştır". öte yandan doğru yol partisi de, vaatlerinin tam tersi bir uygulamaya girerek, seçimlerde rejim aleyhtarı ilan ettiği ve sadece kendisinin iktidara gelmesini önleyebileceği iddiasında bulunduğu refah partisi'ni, bizzat iktidara taşıyarak, seçmenlerinde aynı şiddetteki bir başka "düş kırıklığı" yaratmıştır.

    * * *

    şimdi bir an için duralım ve soğukkanlı bir biçimde düşünelim:
    türkiye'de seçmen, hâlâ , böyle bir "sert aldatılma" karşısında tepkisiz kalacak kadar bilinçsiz midir?
    ülkemizde demokrasi 1946'dan beri hiç mi gelişmedi?
    seçmen kitlesi gerçekten bir "koyun sürüsü" müdür?
    öyle bir parti düşünün ki, seçimlerde söylediklerinin tam tersini, ama gerçekten tam tersini yapıyor.
    üstelik, tek bir parti de değil, iki parti birden bunu yapıyor. ikisi de, "iktidar uğruna", seçmene verdikleri sözlerin ve oluşturdukları imajların tam tersi yönde bir uygulamaya gidiyor.
    bu partilerin milletvekilleri, halkın karşısına hangi yüzle çıkar?
    bu partilerin örgütleri, hangi yüzle böyle bir hükümeti destekleyebilir? bence refahyol'un neden çöktüğünü irdeleyenler, "yakın nedenler" üzerinde saplanıp kalacaklarına, olayın "uzak nedenleri" olan "siyasal namus" ve "siyasal dürüstlük" ilkeleri üzerinde biraz kafa yorsalar, başta kendilerine ve destekledikleri partilere olmak üzere, tüm türkiye'ye büyük bir hizmette bulunurlar."

    http://www.kongar.org/aydinlanma/1997/aydin070.php
  • (bkz: haci ile baci)
hesabın var mı? giriş yap