geceye bir şiir bırak
-
gözlerin bir yeşil fanilaydı balkonda uçuşan
sicim yağmur taklidi
bıkmıştım zor geçen kışlarımı anlatmaktan
bardağa birkaç çiçek ıslamaktan.
parmağımın ucunda kırmızı kenarlı bir bulut
onu uzatırdım sana, yalnızlık gibi iri bir damla
parmağıma düşen bir damla kandı aşk.
seni sevince pazara çıktım sevinçten
enginar aldım “süper enginarlar” diye bağıran adamdan
oturup ağladım sonra, şaşırdın.
bu “süper” oluşta canımı acıtan bir şeyler vardı.
canımın acısıydın.
ben bir tek o canı unutmamak için her şeyi hatırlamıştım.
sevişmiştik.
evde binlerce tespih böceğinin ayak izleri
sevişmiştik.
biri başımdan aşağı pırıltılarla dolu bir sözlüğü
boşaltmış gibi
seni sevince kıpırdayan her şiiri
kahverengi bir çaydanlıkta saklıyorum.
sonra gittin.
birlikte kışlıkları naftalinleyecektik.
söz vermiştim unutmayacaktım gözlerini
bir yeşil fanila gibi ipte, alıp ütüleyecektim.
herkese iyi akşamlar demeyi öğretecektim gözlerine.
sonra gittin.
çocuk oldum bir daha, ağladım.
kaç şiir, kaç kere sular altında kaldı.
kitaplar, aşk, her şey.
her şeyi son bir kere daha kurtaramazdım.
keşke nane şeker gibi mentollü bir buluttan doğaydım
sonra gittin.
beyaz bir küf büyüdü evde, tersten yağan kar gibi.
keşke dünya toz şekeri ile kaplı olsaydı.
çocuk oldum sonra ağladım, yağmur bile beni ayıpladı.
söz dedim, söz verdim.
ruhumu gömdüğüm yer hala belli.
güneşi özledim, sonra seni
keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım
sonra gittin
gözlerin bir yeşil fanila unutulmuş balkonda
sicim yağmur taklidiydi
artık iyice inceldi.
didem madakgrapon kağıtları
(bkz: gecenin gündüzün bir olması) -
şarkılar söylüyorum
şiirler yazıyorum, ayten üstüne
saatim her zaman ya ayten’e beş var
ya ayten’i beş geçiyor.
ne yana baksam gördüğüm o
gözümü yumsam aklımdan ayten geçiyor
bana sorarsanız mevsimlerden ayten’deyiz
günlerden aytenertesidir
odur gün gün beni yaşatan
onun kokusu sarmıştır sokakları
onun gözleridir şafakta gördüğüm
akşam kızıllığında onun dudakları. -
nasıl etmeli de ağlayabilmeli
farkına bile varmadan
nasıl etmeli de ağlayabilmeli
ayıpsız
aşikare
yağmur misali
neylersin alışkanlık
için kan ağlarken yüzün güler
dikilitaş gibi dinelirsin yine
yavrum, erişmek ne müşkülmüş meğer
anneler gibi ağlamanın yiğitliğine
nazım hikmet. -
kuşların dili
kanatlarım gece kesti, dünya yine suskun
kargalar bozgun, martılar aylak
güvercinler küskün, kumrular aşık
bense bir başımayım, çakıllı gök altında
masallarım tükendi artık anlatmaya
yazacaklarım da birikmiş, eski saksılarda
kellelerde güller bitivermiş, ölümden habersiz
ölüyorum yıldırımlı bir aşka çarpılarak
ölüm dediysem, uyku sanmayın
karıştırmayın sonsuz karanlıkla,
bitmeye mahkum geceyi
gerçi hangi kuşun cenazesi
kaldı toprak üstünde?
karıncalara ziyafet olmadık mı birlikte?
ağıtlar halinde yakıldı türkülerim
sevdanın ülkesinden, kulaçlarca uzakta
bir ses aradım kendime
unuttuğum ötüşümü,
rabbim geri verir mi bana?
nicelerine rehberdim oysa ben,
gümüş bir aynaydım simurg'un sarayı'nda
parlardım, su bulurdum, yurt tutardım millete...
bana hasret bir kırık ayna kaldı şimdi
parçalarından sümbüller kanıyor, öyle güzel
çağlıyor baharlar, leylekler halinde
dilden dile konuşuyorum, savaşıyorum
bazen dedikodu oluyorum, bazense destan
ama özünde bir hakikat, çok yalan
kanatlarım tan ağardı, dünya şimdi aydın,
kargalar çirkef, martılar şakrak,
güvercinler eşref, kumrular korkak
bense çok başımayım, beton zemin üstünde
takatim kalmadı, gökkubbece uçmaya
çakıldı bedenim, yazıldı kaderim parke taşlarına
başsız gövdeler uyanmış, günaydın onlara
öldüm şimdi burada, kainata yetersiz...
muftumuffin -
dışarıya yağmur,
yüreğime hasret,
fikrime sen...
nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden
bir bilsen...
(bkz: cemal süreya) -
ses / behçet necatigil
kopan çığlar altında kalanlar olduğu
oysa görülüyordu.
bir kadının ileride
bir şeyler hıçkırdığı;
bir erkeğin, birine,
görünmeyen birine bir şeyler seslendiği
oysa görülüyordu.
ama duyulmuyordu. -ses!
sanki ses olmayınca hiçbiri olmuyordu. -
çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm
bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ
sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar
dursam ölürüm paramparça olur dünya
çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm
uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna
tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için
gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak
(gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu
unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)
bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor
kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri
bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum
ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım
bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte
çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan
bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer
okyanus diyelim istersen ya da sen söyle
batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum
upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken
gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde
ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su
çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç
gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı
(soluğunun elma kokması bundandı belki)
bir elma kokusuna tutundum düşerken
sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
çocuksun sen, çocuğumsun
(bkz: ahmet telli)
bir şiir olsun için söylemiyorum, ama ellerin fesleğen kokardı. -
ne yak mektubun ucunu
ne sevgini sayfalar
dolusu dile gelir
zarfı kapatırken yalnız
kuytu dudaklarını
çokça değdir
sunay akın -
****
yolunu beklerken daha dün gece
kaçıyorum bugün senden gizlice
kalbime baktım da işte iyice
anladım ki sen de herkes gibisin
**** -
seni seviyorum
bilmem nedendir
seni özlüyorum
bilmiyorum nedendir
sen ne amcik bir seysin ya
cunku amin var ya
benimse bir duble yaragim ya
biliyorum bundandir yo yo ya
(bkz: eminem)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap