• barthes’in fotograf uzerine yazdigi camera lucida kitabinda yeralan kavram ikilisinden ikincisi. (ilki icin (bkz: studium).) punctum latincede sivri uclu bir nesne ile olusturulan iz, delik, siyrik gibi manalara gelir. barthes’in kullandigi sekliyle ise punctum, fotografta, studium’la aciklanan ortak alani delen, yirtan, ve o imgeyi kisisellestiren, fotograftan ok gibi cikip bize saplanan ogedir. punctum hicbir ortak dille, tarihsel sosyal kulturel gondermeyle aciklanamaz, fotografin bir kosesinde yer alan ufak bir ayrintida gizlidir. (barthes kitabin ilerleyen kisminda punctum’u sadece detayla sinirlandirmaz, yalniz o konuya henuz girmeyelim.) fotograftaki cocugun kivrim kivrim dusmus corabi, adamin gozlugu, bir agacin dalinin durusu, … hersey punctum olabilir. yalniz onu fotograftaki diger gorununenlerden ayiran, gelip bizi bir anda yakalamasi, anlam veremedigimiz, deneyimlerimizle ya da bilgimizle aciklanamayacak bir ayrinti olmasidir. oraya bilincli ya da bilincsiz yerlestirilmis olmasi da onemli degildir, cunku punctum fotografcinin niyetiyle degil, tamamen kisisel bir etkilenme ile ilgilidir. etrafimizda hergun yuzlercesi ile karsilastigimiz en sofistikesinden en banaline herhangi bir fotografta punctum’la karsilastigimizda o fotograf bizim icin digerlerinden ayirtedilir olur; biriciklesir. studium inceleme, analiz, okuma ile meydana cikarken, punctum bir anda firlar, gelir gozumuze carpar, deler, oyle aramayla bulunmaz. tamamen oznel, kisisel olan punctumla karsilasmadigimiz surece bir fotograf anca genel bir ilgi, sok, takdir, vs yaratir ama sarsmaz, tersyuz etmez. yine barthes’a gore, punctum zaman icinde degisebilir de. yani ayni fotografa iki ayri zamanda bakildiginda, bu delip gecen oge de yerdegistirebilir; yasli kadinin dokuk dislerinden yanindaki adamin gulerken agzinin aldigi sekle gecebilir sozgelimi. hic belli olmaz bu isler. bu noktada belirtilmesi gereken birsey ise, punctum’u aciklamaya kalktigimizda onun tam da olus bicimine ihanet etmeye baslamisiz demektir. yani neden su degil de bu ayrintiya takildigimizi kendimize ya da baskasina aciklamak demek, analiz etmek yani studuim’a gecmeye baslamak demektir. zaten bu studium-punctum ikilisinin fotografta nasil hem ayni anda bulunup hem de birbirleriyle iliskili ve farkli isledikleriyle ilgilidir. sozgelimi barthes, punctumu aciklayabilmek icin bazi fotograflardan bahseder ve orada gordugu punctum’un hangi ayrintida yattigini soyler. sonra bunun nedenini aciklamaya geldiginde is, aciklamasini yapar ama iste bu sekilde o gizemli, yaralayici ogeyi, dile dokup anlasilir kilmaya calisarak, tam da ozune aykiri davrandigini ama bunun kacinilmaz oldugunu belirtir. (bkz: herkes sevdigini oldurur)
  • dostoyevski ve karamazov kardeşler hakkında, mihail bahtin'den hans holbein'a çokluk kuramsal ve hermenötik bir makale kaleme aldım. punctum'da okunabilir.
  • barthes, bu kavramın ne olduğuna dair harkulade bir ifade kullanır: delmek ... bir fotoğrafa bakarken, "anlatılamaz" bir şekilde sizi "delip geçen" şey punctum'un ta kendisidir.
  • barthes fotoğraf için bahseder ama sanki şarkılarda da var gibi. yok mu bazı şarkıların bir anda delip geçen bir ayrıntısı, takılıp kaldığımız ve neden takıldığımızı bir türlü açıklayamadığımız bir yeri? ne her şarkıda mevcut olması gerekli, ne de sabit kalması...
  • barthes'ın kabuğunu kaldırmasını fotografın izleyicisine bıraktığı, fotograftaki yara.
  • (bkz: #53515987) numaralı entry ile kendisine kesinlikle haksızlık eden gerçek bir yazar. evet gerçek bir yazar, çünkü kendisi okuyan us yayınlarından çıkan üç günlük dünya edebiyatı serisindeki atanamayanlar isimli, "ilk yaşamımdı, acemiliğime geldi" alt başlıklı kitabın yazarı. kendisi kitabında nick'ine atıfta bulunduğu için ben de bu entry'yi girmekte bir beis görmüyorum.*

    kitabının gerek kurgusu gerekse anlatımı çok güzel. bir başladınız mı bitirene kadar elinizden bırakmak istemiyorsunuz. kitabı bence herkes okumalı ama özellikle yolu ankara'dan geçmiş birisi kesinlikle okumalı. okurken özellikle barış bıçakçı kitaplarında olduğu gibi "hehehe gerçekten ankara'dan bir kesit sunmuş." diye düşünüp yüzünüze bir gülümseme geliyor. bunun dışında karakterlerin gerek monologları gerekse diyalogları komik aforizmalar barındırıyor. kitabı okuyalı bir yıldan fazla bir süre oldu ve şu anda bir arkadaşımda olduğu için altını çizdiğim yerlerden alıntıları buraya aktaramıyorum şu anda. yine de siz en yakın kitapçıya gidip bir adet punctum kitabı edinin. edinin ki böyle güzel işler yapan yazarlar da pazarlama oyunlarıyla "bestseller" olmuş kitaplar karşısında tutunabilip bizlere yeni eserlerini aktarabilsinler.

    (bkz: atanamayanlar)
    (bkz: üç günlük dünya edebiyatı)
    (bkz: başar öztürk)
  • seni cezalandırır.. fotoğraftan dışarı çıkar yanında hissedersin..
  • fotoğrafın ruhudur.
  • " dev kafaları ve acıklı profilleri görmüyorum hiç; aynı ombredane'nin zencileri gibi, tek gördüğüm şey kenardaki bir ayrıntı, küçük çocuğun kocaman danton yakası, kızın parmak sargısı; ben ilkel bir insan, bir çocuğum - ya da bir manyak; tüm bilgiyi, tüm kültürü dışlıyor, kendiminkinden başka bir gözden herhangi bir şey miras almayı reddediyorum. "

    *
  • - k.çaydamlı: 'bir şeyin peşinde sürüklenmek yani erkek olduğumuza göre bir kadının büyüsüne kapılmak roland barthes'ın kavramlarıyla da açıklanabilir. tüm hayat açıklanabilir gibi geliyor bana. 'punktum' kavramıyla. yani bazen o kadar alakasız bir noktadan çıkan eros'un oku dedikleri şey gibi algılanabilir aslında punktum dediğimiz. karşıdakinden çıkıp sizi delen, seni delen bir şey bu. senin bile farkına varamayacağın bir yerden, ne bileyim bir dudağın kıvrılmasından, belli bir anda sadece belli bir anda bir şekilde kıvrılmasından. ya da işte her şeyi herkes için çok standart olan bir kadının bazen fark edilmeyecek küçüklükteki göz kayması hareketlerinden çıkıp saplanabilir sana. bazen bir kumaşın kıvrımından, üstüne giydiği bir şeyin kıvrımından çıkıp saplanabilir sana ve gübre çuvalına dönersin. oradan oraya sürüklenirsin.'

    - m.avunduk: 'bir erkeğin herhangi bir nesneden çok etkilenmesini anlayabiliyorum. kadını da bir nesne olarak alabiliyorum. tüm nesneler gibi canlı bir nesne, yanlış anlaşılmasın mal/meta anlamında söylemiyorum. bir erkeğin rot-balansını bozabilecek şey olarak söylüyorum. yetmez mi yani? hani 15 yaşındasın tamam. 17 zaten tamam. 20li yaşlarımızı hatırlayalım ki gözümün önüne geldiği an başım dönüyor. şu yaşıma geldim hala böyle şeylerden etkileniyorum. nasıl yapıcaz bunu?'

    - k.çaydamlı: 'bugüne kadar nasıl yaptıysak öyle yapmakta fayda var. bir kere soğanı rondoda çekmemeye devam edelim. çünkü bir yemeği güçlü kılan şey aslında barındırdığı yağ oranıdır. ne kadar yağlıysa o kadar lezzetli gelir bizim insan dediğimiz sebzeye. fakat bu çok yağlı bir yemekse adeta sinek gibi mide bulandırır, ağırlık bastırır, kolesterol azdırır. bu noktada yemeğin gücünü ortaya çıkartan şey yemeğin yağını saklama teknolojilerini geliştirebilmektir. soğanı rondoda çekmezsen soğan suyunu bırakır, içine yağ alır. bakınız sayın dinleyenler. sebzelerin hücre yapısını bozmayalım! ne olursunuz, bozmayalım ya! ne kaldı elimizde bir düşünün? takkeyi önümüze koyalım, lütfen. istirham ediyorum, yalvarıyorum!'

    (bkz: kaybedenler kulübü)
hesabın var mı? giriş yap