• 1930lu yıllarda türkiyede yeni bir cumhuriyet kuşagı yetişmektedir. her anlamda dogu ile batının, geleneksel ile cagdasın arasında kalmış bu kuşagın ve bu kuşaktan yetişen aydın bir kadının gözlerinden 1950lere kadar türkiyenin siyasi sosyal yapısının anlatıldıgı romandır; ölmeye yatmak .kadın profesör kendi geçmişini, ilişkilerini, yıkıntılarını sorgulamak için ölmeye yatmıştır. aynı zamanda bu kitap adalet agaoglunun dar zamanlar üçlemesinin ilk kitabıdır. diğer ikisi sırayla:
    (bkz: bir dügün gecesi)
    (bkz: hayır)
  • "ayrıntıları düşünmekten ölemiyorum"
  • adalet ağaoğlu'nun en en en güzel romanı. daha ilk sayfasında sizi içine çekiverir ve kendinizi ya aysel'in içinde ya da onun yanında hisseder ve tüm süreçte birlikte yol alırsınız; anlatılanlar, düşünülenler, deşilenler çok yerli yerinde ve tam olması gerektiği gibidir sanki. cumhuriyet kuşağının ilk neferlerinin hangi amaçlarla yola çıkıp hangi süreçlerden geçerek yol katettiğini gözler önüne sermek için de samimi ve içten eleştirel bir yaklaşımı vardır; tam da hayat tadındadır.

    bu kitabın yazım sürecini adalet ağaoğlu'nun kaleminden öğrenmek isteyenler yazarın güncesidamla damla günler'i zevkle okuyabilirler

    tabi dar zamanlar üçlemesinin diğer iki kitabı bir düğün gecesi ve hayır'ı da unutmamak gerekir
  • 1970lerin basinda yazilmis ikinci dunya savasi turkiyesine ve cumhuriyetin ikinci nesline ayna tutan kitap. ayni zamanda modern turk kadini imgesini yerle bir eden bir kitaptir, suratta tokat gibi patlar.
  • avustralya yerlileri olan aborijinlerin, tamam ben yeterince yaşadım dediklerinde çölde kabileden uzaklaşarak bir yere uzanıp ölümü beklemeleridir.
  • "...
    öğle vakti postadan 16 adet ölmeye yatmak çıktı. kapağın çok kötü olacağını sanıyordum. hiç de itici değil. belki de bana öyle geliyor. fon beyaz. adım üstte, fakat allahtan çok büyük punto değil; romanın adı altta çok büyük puntolarla bordo renk. asıl ilginci, bir ressamın, yanılmıyorsam suluboya yaptığı orijinal resim. çevresinde belli belirsiz birkaç öğrenci başı görünen, 'öğretim üyesi' ya da öğretmen halli -resmileşmiş- tayyör etek kılıklı ve kolunun altı kitaplı bir kadın ki, asıl hepsine baskın görünen, hayallere dalıp gitmiş bir kadın başı. resim arka kapağa da yürümekte: bu 'taşkınlıkla' anıtkabir bile seçiliyor.
    tısım çıkmıyor. kitabı yatağımın içine aldım, durmadan okuyorum. ne tuhaf, yazılıp da oynanmış bir oyunum, sahnelenmesi sonrasında hemen biterdi. benden çıkıp giderdi.
    bu, bitip yetmiyor. her bakışta ya bir mürettip hatası ya da kendi hatalarımı buluyorum. biri çıkar da okursa, diye ödüm patlıyor. (okunsun istemiyorsan, niye basılsın diye yandın tutuştun peki?) benden çıkıp gitmesini istiyordum da ondan.

    ...

    ölmeye yatmak'da hiçbir şeyi yüceltmek istemedim. kahramanlardan hiçbiri pir-ü pâk ötekinin üstünde değil. bütün çabam, 'hayatın ta kendisine sığınmak' yönünü tayinde oldu. anlatının bütün türleri birbirine uyumlu bir bütün ortaya çıkarsın istedim. içten dışa, dıştan içe; dünden şimdiye, şimdiden yarına paslaşmaların yankısı bir ses alaşımı olsun. bunu sahne oyunlarımı yazarken de hep istemiştim, fakat tiyatroda 'tek' değilsin. romanda iyisi kötüsüyle tam kendin olabiliyorsun.
    ..."

    adalet ağaoğlu

    damla damla günler/ alkım yayınevi/ 1.b, ekim 2004/ s.243, 213
  • dizi yapımcılarının dikkatini çekmediği için şükretmemiz gereken kitap. özellikle aysel'in çocukluk yılları, erken dönemler; fena halde bugünün kuzey kore'sine benzer sahnelerle doludur. kitap her bölümüyle gerçek bir belsediri. bundan sonrası;

    --- spoiler ---

    aysel'in ne yapmaya çalıştığına anlam veremedim. madem ölmeye yatıyorsun, ne diye aydın'a son bir söz verip adamın hevesini kursağında bırakıyorsun.

    ali, en sevdiğim adam oldu. ama bir türlü gereken patlamayı yapamadı.

    aydın, çok saf fakat nasıl becerebiliyorsa bir o kadar da pis niyetli bir elemandı. aysel'i elde edemeyişi koydu.

    engin, klasik piç. ama solcu piç. doğumu neden bir destan gibi anlatıldı bilmem.

    ilhan, türkçü olduğu dönemde aşırı sempatikti. sonradan o da düzene uydu.

    namık, ali'nin biraz daha isyankarı. anlam veremediklerimden.

    --- spoiler ---
  • bu kitapta cumhuriyet dönemine açık yüreklilikle eleştiri getirebilmiştir adalet ağaoğlu.. bugün solcusu, sağcısı, dincisi, ülkücüsü ya da her hangi başka bir ideoloji sahibi olanlardan hangisi kendini bu denli açık yüreklilikle eleştirebiliyor? sırf bu yüzden bile okunması, örnek alınması, dersler çıkarılması gereken bir kitaptır..
  • adalet ağaoğlunun cumhuriyetin insanlara yaşattığı travmaları anlattığı romanı.

    başlıca karakterler: aysel, ali, aydın, engin, ulu önder atam.

    konu: aysel, orta halli bir türk kasabasında yaşayan orta halli bir esnafın kendi halinde kızıyken, ulu önder atasının getirdiği yeni sistem yüzünden kızlı erkekli okullarda okumak zorunda kalmıştır. bu kasaba, memuru olsun, köylüsü olsun, bir ilkokul müsameresinde kelebek-çiçek konulu bir rondoda çocukların kızlı erkekli dans yapmasından bile huzursuz olan, ama modern görünmek için rahatsızlıklarını belli etmemeye çalışan kişilerden oluşmaktadır. kısaca cumhuriyet devrimleri nedeniyle travma geçirmektedirler. aysel, bu şekilde, normalde babası okutmayacağı halde mecburen öğrenimine devam eder. aysel'in yetişme sürecinde, aydın ve ali karakterleri üzerinden toplumda acayip sınıf ayrımı olduğunu da görürüz. bunun da ulu önder atanın suçu olduğu ima edilse de, açıkça belirtilmemesi romanın zayıf yönlerinden biridir. aysel, hızını alamayıp profesör ve hatta solcu aydın olur. bu kez de, kendisi evli ve namuslu bir kadın olduğu halde, öğrencisi olan ve pek de sağlam bir pabuç olmayan engin'le de, geçmişte kadınlığını yaşayamamış olmasından kaynaklanan bir ilişkisi olur. bunu kaldıramadığı için yine travma yaşar ve bir otel odasında ölmeyi umut ederek bekler.

    ana fikir: bütün kabahat ulu önder atadadır. kızlar da okusunlar, efendi insanlar şeklinde hayata katılsınlar şeklinde bir düşünceye kapılmış, bu da halka ters geldiğinden halk travma yaşamıştır. en doğrusu, bu işlere hiç kalkışılmaması ve aysel'in de okula filan gitmeden kasabasında diğer köy kızları nasıl yaşıyorsa öyle yaşaması olurdu, o zaman hiç travma nedir bilmez, çok mutlu, süper bir hayatı olurdu. ulu önder ata, hadi bunu başaramadı, ikinci seçeneği de şu olabilirdi: öyle bir toplum kurgulamalıydı ki, bu sefer de aysel kadınlığını inkar etmesin, evlilik vs gibi toplumsal kısıtlamalar olmaksızın bir takım duygularını yaşasın ve de bundan dolayı rahatsız olup travma geçirmesin. maalesef, ulu önder bunu da başaramamıştır. esasında, çocuklar kızlı erkekli müsamere yaptı diye travma geçiren bir toplumdan ikinciyi oluşturmak nasıl mümkün olurdu bu da belirsiz olduğundan romanın ana fikri şu şekilde özetlenebilir: "velhasıl aysel'e yaranmak mümkün değildir."
  • "ölmeye yatmak’ta aysel intihar edecek sandı herkes. intiharla ölmeye yatmak aynı şey sanıldı. bugün de açlık grevi intihar sanılıyor. oysa intihar çok kişisel birşeydir. toplu intihar yapıldığı zaman protesto değil de inanç tezahürü olabiliyor. bugün bizimkiler de haklarını savunuyor. isteklerinin hepsi de haklı istekler. öcalan’ın tecritinin kaldırılması, kendi diliyle mahkemede savunma yapabilmesi ve kendi dilinde eğitim..."
    adalet ağaoğlu

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21852032.asp#
hesabın var mı? giriş yap