• $imdiye kadar betasi/tanitimi vs. yayinlanan turk oyunlari icinde en cok umut vadedenidir kanimca. oyunu evli bir turk cifti geli$tiriyor ve yakin zaman once ekibe iki de grafik sanatcisi katmi$lar. yillardir turk oyun piyasasinda ya$adigimiz "cikinca super olacak" denilen yapimlarin ciktiktan sonra genelde fos diye sonmesini gozonune alirsak hali hazirda bir oynanabilir surumunun olmasi oldukca buyuk bir ba$ari olarak nitelendirilebilir. ustelik $u an icin 14$ gibi cuzi bir fiyata satilmakta ve alindigi takdirde bundan sonra cikacak butun versiyonlarini da edinme hakki veriliyor (beta/orijinal). tamamlandiginda fiyatinin 29$ olmasi du$unuluyor ve yeni surumler arttikca fiyat kademe kademe artirilarak 29$ seviyesine gelecek.

    oyundan bahsetmek gerekirse, bir kere at ustunde dovu$mek harika, oblivion'daki gibi ati sadece "digidik" sesi duyurmak icin degil, oyuna degi$iklik yapmasi icin koymu$lar ki at ustunde yay kullanmanin degi$mesi, attan inince cok buyuk bir dezavantaja donu$en lance gibi bir silahin oyunda bulunmasi gibi bir suru detay da goz alici. ornegin atli degil ko$arken bile hamle yaptigimizda speed bonus aliyoruz ki at ustundeyken bu inanilmaz boyutlara ula$abiliyor (hele bir couched lance olayi var ki aman diyeyim, "ehehe" diye uzerine at surdugunuz hasminiz tek darbede sizi ucurunca daha iyi anliyorsunuz). ayrica atin da bir hitpointi var ve karakter gibi o da yaralanabiliyor, eger karakterden once hp'sini tuketirse attan du$en karakterler once bir guzel yuvarlanip cevredekilere acik hedef oluyor, sonra da avantaj kaybetmi$ $ekilde dovu$meye devam ediyor.

    bu arada forumlari ile ilgili bir olumsuz durum mevcut, ingilizce ve diger dillerdeki forumlarda oldukca detayli ve duzeyli bir mod geli$tirme/tarti$ma/oneri durumlari sozkonusu; ancak turkce forumlardaki tonyukuk, goktengri misali nickli bir suru adam "oyuna niye cami koymadiniz", "hani turan imparatorlugu" gibi fezadan sorularla ortaligi alevlere vermekte.

    fantastik ve gunumuzedeki dunyayla alakasi olmayan bir evrende gecen bir oyun icin insanlarin geneli "hmm bir sonraki versiyonda oklar ruzgardan etkilenebilir mi? / bence silah ce$itliligi artirilsin" $eklinde oneriler getirirken turkce forumda madde madde "cami koyun, selcuklu hukumdarligini ekleyin, yazit koyun" gibi istekler(!) dile geliyor (emir kipine dikkat cekerim), bu yuzden insanlarin sabrina bile hayran olmamak elde degil (oyunun kendi resmi forumunda "crack yok mu crack" diye soran hiyarlari saymadim bile).
  • (bkz: and the avrat)
  • kalabalık khergit ve atlı swadian ordularına karşı şahane ama bir o kadar da kolpa bir strateji geliştirdiğim oyun. şöyle ki karşıdaki ordu süvari sayısı açısından sizden üstünse, tüm ordunuza follow me komutu verip haritanın arkanızda kalan sınırına kadar çekiliyorsunuz. daha sonra süvarilerinize follow me diyip piyade ve okçularınızın birkaç metre önüne çekiyorsunuz. akabinde süvarilere attan in komutu verip onları da piyade ve okçuların yanına çekiyorsunuz.

    şu an harita sınırına dizilmiş bir dünya piyadeniz ve onların birkaç metre önünde bir hat oluşturmuş atlar var. karşıdan yaldır yaldır gelen süvariler önce önde bıraktığınız atlara peşi sıra da harita sınırında duran piyadelere takılıp bir insan kumkumasında boğuluyorlar. tabii hareket yeteneği kısıtlanmış süvari ölü süvari demek olduğundan birer birer dökülüyorlar kuş gibi. önden gelen süvarileri bir güzel eskittikten sonra kendi süvarilerinize mount diyip peşi sıra da charge diyoruz. böylece arkadan gelen piyade ve okçuları da bir güzel temizliyoruz. sonra da keyifle tab'a basıp esirleri ve ganimeti paylaşıyoruz.

    bu dünya çirkini ama etkili yöntemle iki-iki buçuk katım büyüklüğündeki orduları tereyağından kıl çeker gibi dağıttım ve dağıtmaya devam ediyorum. unutmayın iyi komutanlar çevresel koşulları kendi lehlerine çevirebilen komutanlardır. bu büyük söz de bana ait. yazın bi kenara ileride çok tutacak.
  • hakkında yalan yanlış bilgilerin dönüp dolaşıp durduğu bir oyundur:

    - "forumundaki türkçe kısmı ile rusça, fince vs. kısmı aynı boyutta, olur mu hiç": olmaz, değil de zaten. forumun geneli ingilizce olmakla beraber, "ingilizce dışı" dillerdeki en büyük forum alanı türkçe'ye aittir. rusça, fince, almanca ve iskandinav dilleri bölümlerinin hiçbirinin altforumları yokken, türkçe için öneriler / mod / konu dışı alt forumları mevcuttur.

    -"türkçe oynamak için yama indiricez": hayır, o yama değil; basit bir mod sadece. oyunun kendine ait bir "dil yaması" henüz mevcut değil, yama (patch) ile mod / modül farkını bilmeyenleri uygun başlıklara davet ediyoruz.

    bu konuları biraz daha açalım. oyunu türkiye'den az kişinin duyduğu doğru, ancak zaten hali hazırda özellikle türkiye'ye yönelik bir reklam kampanyası mevcut değil. bunun nedenini iq'su 50 üzerinde olanların anlayabileceğini ummaktayım zira ortalık "vuaaaa türkçe değil" diyenlerle, "cami ekleyin" diyenlerle dolup taşıyor. gothic alman kültürünü tanıtmaya yönelik bir oyun muydu? veya serious samdeki her bina hırvat bayrakları mı kaplıydı, ben mi kaçırdım?

    niye türkçe değil, yukarıdaki örnekle bağdaşıyor. bu oyun henüz beta aşamasında, e bilindiği gibi beta aşamasındaki yazılımlar eger open-beta statusundeyse kullanıcılardan alınan geribesleme ile geliştirilir, buglar düzeltilir vs. şu anda gamer's gate'in "all time" kategorisine daha 2. aydan 9. sıradan girmiş olan, toplamda 10.000 lisans barajını geçeli oldukça uzun bir süre olan bu oyunun bu güne gelmesini "oeyh türk oyunu lan alalım" diyenler değil, içeriğine ve kalitesine tutulup bir komünite haline gelen yabancılar (özellikle abd, kanada, finlandiya, ingiltere vediğer bir çok ülke) sağladı. türkiye'deki oyuncuların kalitesi, lisanslı satış miktarı, geribesleme gibi konulardaki başarıları ortadayken; kendi işlerini bırakıp bütün gelirlerini bu oyundan kazanmaya başlayan 2 kişilik karı - kocadan oluşan ve daha sonra aralarına katılan grafik sanatçılarla kalabalıklaşan bu ekip, oyun dünyaya açılmasaydı karınlarını bile doyuramazlardı. tekrar edeyim, türkiye'den bir ekip; ve gelirlerinin tamamını yaptıkları oyundan kazanıyorlar. her gün, her saat forumlarında yeni öneriler, bug raporları, mod tartışmaları sürüp gidiyor ve bu komünite zenginleşiyor. bizim oyuncumuz ise defalarca forumlarda nedenleri ve nasılları anlatıldığı halde bunu ilk düşünen akıllı kendileriymiş gibi "bu oyun türkçe değil" pilavını ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyor.

    bu konudaki kişisel fikrim şudur: ürettiğiniz şey her ne olursa olsun sizin ticari malınızdır ve istediğiniz dilde piyasaya sürersiniz. ister ingilizce ile daha fazla kullanıcı hedeflersiniz, ister latinceyle vatikan'daki rahiplere yönelirsiniz; kimsenin bir şey demeye hakkı olacağını sanmıyorum.

    peki çok mu zor hem türkçe hem ingilizce yapmak? evet zor. böyle bir işin ne gibi bir emekle yapıldığını azıcık anlayabilen birileri varsa aramızda; herhalde ki sürekli diyalog eklenip çıkarılan, özellikleri geliştirilen, hatalarıyla uğraşılan ve düne kadar sadece 1 (bir, tek) kişinin programalasından sorumlu olduğu büyük sayılabilecek bir oyunu aynı anda iki dilde ilerletmenin ne anlama geldiğini tahmin edebilir. diyelim ki bu oyun beta değil, v1.0 olarak çıktı piyasaya, biraz hak vericem belki o zaman, ama halen daha beta statüsündeki bir yazılım için kopartılan bunca "türkçe değil" geyiğine anlam vermek çok zor. siz olsaydınız ne yapardınız acaba? eserinize gerçekten değer veren ve onun gelişmesine katkıda bulunacak, ürüne yönelimlerinin nedenleri arasında sizinle aynı ülkede olmak gibi duygusal bir sebebi olmayan, lisanslı oyun nedir iyi bilen 10000 kadar kullanıcıya mı yönelirdiniz; yoksa bu konuda bile hamaset edebiyatının kralını yapan, muhtemelen çatır çatır oyununuzu crackleyip sizin daha fazla bu işten para kazanamamanıza sebep olacak, geribildirimleri başarısız ve daha küçük bir topluluğa mı?

    merak edenlere bir de not, ekibe yeni bir üye; özellikle dil araçları üzerinde çalışmak ve son versiyonunda türkçe dil seçeneği olmasını sağlamak amacıyla alındı. yani gayet normal olarak, akıl ve mantık sahibi her geliştiricinin yapacağı gibi, bu oyun tek dilde geliştirildi, bir süre daha böyle devam edecek, bunun muazzam avantajlarından yararlanılacak ve son aşamada anadilimiz olan türkçe'ye de -eğer bir terslik olmazsa- çevrilecek.

    herhalde bu gelişmeden sonra "bueaeoowww türkçe değil bu" yakarışları m&b'den uzaklaşır da başka bir hedef olan culpa innata'ya yönelir, zira bu oyun üzerinde çalışan ekip de çıkış versiyonu için ingilizce'yi seçmiş. "nasıl yaparlar! bu vatanın ekmeğini yiyolar lan!"

    size bişiy derdim ama... neyse.
  • bu oyun ile mazimiz çok eskiye dayanır. hala da arada oynarım ama bir ara çok fena sarmıştım. oyuna ilk başladığımda ortaçağ kariyerim pek parlak değildi. hiç kimseye katılmadan bir süre oynadım. baktım ne uzuyorum ne kısalıyorum kendime bir taraf seçeyim dedim. çünkü haydutlardan dayak yemek canımı sıkmaya başlamıştı. ben de o sıra nord'lardan bir leydiye yanığım. dedim ki nord'lara katılayım arada da kızı alırım bari. hemen nord kralına gidip yemin ettim ve gidip kızı istedim ama şu şu lord varken sen kimsin ki? deyip gönderdiler. ben de oğlum bir ordu toplayıp gelicem hepininizi yamultucam diye dolanırken svadyalılarla savaş patlak verdi. öncesinde de vaegirlilerle savaştaydık zaten. neyse güneyden svadyalılar kuzeyden vaegirliler bastı. daha ne oluyor diyemeden köle oldum. bütün ülkeyi gezdirdiler bana. sinirlenip kapattım save'i.

    ikinci sefer oyuna başladığımda bu sefer hiç oyalanmadan svadya tarafına katıldım. harlaus olacak dede için koşmadığım savaş kalmadı. başlarda işler güzel gitti. köy falan verdi adam bana. ordum da gelişiyor ama diğer lordların hiçbiri sallamıyor beni. o sıra kergit'lerle savaşıyoruz. bunların hepsi toplanmış bir şehri almaya gitmişler. ben de bunların peşine takıldım dedim yardım edeyim ki ordumun şanını görsünler. şehrin etrafında yağmalanacak köy falan ararken savunmaya gelen kergit ordusu tarafından yakalandım. ben 100 kişilik orduyla 1200 küsur adama karşı madara olurken bu lordların hiçbiri kıçını kaldırıp da bana yardıma gelmedi. resmen halı sahada maç sonu top kaptırınca defansa depar atan adam gibi yalnız kaldım. adamlar çadırlarında keyif yaparken ben ata yeni binmeyi öğrenen askerlerimin kergit atlı okçuları tarafından oyulmasını izledim. halbuse bana yardım etseler gelen orduyu eksilteceğiz orada. neyse ben svadyalıların burnunun dibinde dünyanın dayağını yedim ordum falan da kalmadı. sonra yine kölelik falan. ama bu sefer hemen kapatmadım save'i. dedim ki bir tane köyü olan adamı sallamıyor olabilirler ben de kale sahibi olayım. gittim güç bela bir kale aldım ama ne güç bela. kaleye bir girdim yanımda 10 tane adam kalmış. haydutlar gelse kaleyi teslim edeceğiz. koskoca şövalyeler kuyudan su çekip bulaşıkları falan yıkıyorlar öyle bir yokluk var. neyse kalede bekleyip yaralarımızı sararken ben de harlaus'tan müjdeli haberi bekledim. ama benim adeta orduma bedel aldığım kaleyi adam başkasına verdi. ben de dellenip isyan ettim kaleyi almak için. ulan başkasına çalışmayacaksın demek ki 10 adam 10 adamdır diye düşünüyordum. gönüllü falan toplamak için biraz dolanayım dedim bir de ne göreyim haksızlıklar kralı harlaus toplamış 700 tane adamı benim kaleyi almaya geliyor. ağzıma edecek belli. çünkü adamda sac soba gibi giyinmiş svadya şövalyelerinden var benim askerler elde tırpanla geziyor hala. neyse şanlı bir savunma yapayım en azından dedim ama adamlar atlarıyla ezip bayılttı beni. ben de kapattım save'i.

    sonra oyunu bir daha açtım. karakter yaratma ekranında adamın yüzüne baktım dedim ki oğlum sen bu calradia'ya dert çekmeye mi geldin? hadi ilk oyunda kılıç sallamasını bilmiyorduk dayak yedik. e ikinci oyunda onu da öğrendik sonuç yine değişmedi. bu sefer savaşta kazandığımı masada kaybediyordum. şöyle bir geriye yaslandım ve ne yapacağımı düşündüm. istiyordum ki krallarla falan uğraşmayayım. bütün calradia peşimden koşsun. adımı söyleyecek olan adam iki defa düşünsün. yüzüme bakmayan lordlar kapımda köle olsun. nasıl yapacağım nasıl yapacağım derken gözüme odamdaki rafta duran game of thrones kitapları çarptı. dedim tabi ya. ben bu oyunu hep starklar gibi, ne bileyim stannis baratheon gibi oynadım ondan yenildim. kazanmayı bilen kim var? tywin lannister. bundan sonra öyle bir oyun oynayacağım ki niccolo machiavelli görse elimi sıkacak. bu düşüncelerle oyunu başlattım.

    ilk önce hiçbir krala bağlanmadım. birine bağlandıktan sonra diğerleriyle direkt papaz oluyorsun bu yüzden bütün taraflar birbirini yerken bana pek akıllıca gelmedi bu iş. hemen svadya'dan ve saranid'lerden asker toplamaya başladım. çünkü en iyi atlı askerler onlardaydı ve benim hızlı olmam gerekiyordu. sonra haydutları döve döve askerlere level atlattım. köyünde inek bakan adamlar kısa zamanda american navy seal gibi oldu. bu sırada da svadya lordlarının verdiği görevleri yapıyordum. çünkü onlarla dostluk kurmam gerekiyordu. ancak demircisiydi, yemiydi, atların aşısıydı derken çok masraf olduğunu fark ettim ve ufak tefek görevler ile orduyu geliştirmenin imkanı olmadığını anladım. eski kralım şimdi ise tahtını elinden alacağım harlaus'u buldum. gidip verdim yemini. bunlar o sıra kergit'lerle savaşta. kergit'lerin atlı okçuları var çok tehlikeli, bu yüzden başlarda bu adamlara yakalanmadan ne kadar köy varsa hepsini yağmaladım. taş üstünde taş bırakmadım. lord muyum harami mi belli değil. parayı bulunca da lord'larla kapışmaya başladım. çünkü namımın yürümesi lazımdı ancak hiçbir kaleyi almadım çünkü hem kergitlerin yeri çok falsoydu hem düşmanın ta içinde bir yer tutmak mantıklı değildi. bir de vur kaç yaparak daha iyi para kazanılıyordu.

    namımı yürütüp cümle kergit'i yamulttuktan sonra dedim ki bana bir eş lazım. eşi de tabi ki kendi ülkemden almayacaktım. böylece bir yandan svadyalı lordlar ile dost olup bir yandan kendime dış destek sağlayacaktım. bu sefer ilk oyundaki gibi tipine bakmadım. (gerçi baksam ne olacak zaten bütün modeller üç piksel) direkt karakterler kısmını açıp sarranid'lerden en güçlü bağlantıları olan adayı buldum. gittim bir şehre yıkandım. malum bütün ekibi süvari yapınca ahır gibi koktu karakter. sonra bir turnuvaya katılıp kazandım ve bu hanıma adadım hemen. ancak amcası olacak pezevenk yine başkası var ayağı yaptı bana. normalde daha uygun bir adaya yönelmem lazımdı ama aile cidden çok güçlü o yüzden amcaya he canım he gülüm deyip sürekli kızla buluşuyordum. şiir falan okuyordum ama romantiklik zerre umurumda değildi sadece ilişki seviyesi kaç olmuş onu kesiyordum alt taraftan. kergit'ler beş on adamla gezecek hale gelince harlaus'un kanı bitlenmiş olacak ki rodok'lara savaş açtı. ben de yine köyleri vurmaya başladım. şu oyun süresince çiftçi mahsule yayılan börtü böcekten benim kadar çekmemiştir herhalde. neyse rodoklar baktılar benim durdurulmam lazım peşime düştüler ancak bu adamlar kalelerde iyi. düz zemine inince benim elemanlar çekirdek gibi çitledi bunları. sonra harlaus ve ekibinin yine yeşilçam'da dayak atan adamlar gibi elli kişi bir kaleye saldırdığını gördüm. ben de gittim hemen ancak bu sefer savaşa katılmadım. çünkü kale sarranidlere çok yakındı ve bu bölgede svadya etkisi istemiyordum. ben de gidip kalenin yakınlarındaki köyleri indirdim. çünkü bu oyunda kız alması göçmenden kız almaktan zormuş. benim 50 askere verdiğim parayı adamlar çeyiz diye istemişti. ben de maddi olarak sarsılmıştım baya.

    bu sırada çok güzel bir şey oldu. harlaus ve ekibi kaleyi dövdüler sonra almadan çekip gittiler. kaleyi savunan lordlar da çıkıp gidince ortalıkta adam gibi kimse kalmadı. ben de kaleyi elimi kolumu sallaya sallaya aldım. harlaus baktı benim nam ve ordu yürüyor kaleyi bana verdi. ben nikahı bastığım sırada ne kergit'lerin ne rodokların savaşacak hali kalmıştı. bu nedenle kendimi ve beraberimde bütün svadya'yı sefahate vurdum. lordlar ile kaynaşmak için ziyafet üstüne ziyafet düzenledim. o kadar çok malzeme yığdım ki bütün calradia'daki erzak tüccarları zengin oldu. baktım bu ziyafetlere altın yetişmeyecek ben de erzak stokunu başka bir yolla yapmaya karar verdim. tahmin ettiniz değil mi? evet yine tuttum köylülere dadandım. nasılsa ne kergit ne rodok lordu vardı ortada. o yüzden köyleri tekrar yağmalamaya başladım. bildiğin fakirden alıp zengine veriyordum. daha önce sadece ipek, çömlek gibi para edecek şeyleri alırken şimdi köydeki lahana'ya kadar el uzatır olmuştum. lordlar keyiften dört köşeydi tabi o ara. yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında. o kadar yozlaştık ki tolstoy görse "savaş ve barış"ı sanırım olmadı bu diye yakardı. marie antoinette görse acaba fazla mı ileri gittiniz derdi. bütün köylüler açlıktan kıvranırken biz taze üzümün peşinde koşuyorduk. o sırada kergit'ler yeter artık deyip savaştan çekildi ve harlaus gözünü rodok'ların bir şehrine dikti. ben de tabi bütün orduyla beraber şehri almaya gittim. şehri aldıktan sonra fark ettim ki svadya'daki bütün lord'lar benim hakkımda olumlu düşünüyor o yüzden şehri kendime istedim. harlaus da hem şehri bana verdi hem beni mareşali yaptı. ben ellerimi ovuşturup ordunun kontrolü için planlar yaparken beklediğim fırsat ayağıma geldi ve nord'lar ile savaş çıktı. buradan sonra svadya'ya ve harlaus'a attığım kazığın haddi hesabı yok zaten.

    şimdi bir kralın mareşali olarak diğer askerleri bir yerlere gönderme seçeneği olur sizde. git şurada dolan düşman gelmesin falan gibi emirler verebilirsiniz diğer lordlara. ben de bütün askerleri nordların arasına gönderdim. o sırada yeminimi bozup kendi krallığımı kurdum ve rodokların kalelerinden birine çöktüm. rodoklar sinir oldu tabi ama ellerinde doğru düzgün adam yok üstüme gelecek. ben ayrıldıktan sonra sarranidler de svadyalılara savaş açtı. hem lordlar beni çok sevdiğinden hem de ordu nordlar tarafından patates edildiğinden olacak harlaus bana savaş açmadı. ben de ona dokunmadım. rodokların üstüne gittim ama bu sefer köyleri yağmalamıyordum çünkü köylerin hepsi kısa zamanda benim olacaktı zaten. ben de yakalayabildiğim bütün rodok lordlarını yakalayıp zindana doldurdum. böylece tekrar ordu kurup peşime düşemeyeceklerdi.

    vaegirler, nordlar ve kergitler çok uzağımda kalmıştı. sarranidler ve svadyalı lordlar da zaten dostumdu. ben de rahat rahat rodokluları bitirdim. bütün kaleleri de asker ile doldurdum. sonra gücümü kanıtlayınca yavaş yavaş svadyaya sızmaya başladım. sızma dediğim de askeri değil bu arada. çünkü gerçekten gerek kalmamıştı. sadece svadyalı lordlar ile konuşup benim tarafa geçmek için ikna ettim adamları. kendileri gelirken bir kale bir köy de getirdiler yanlarında. harlaus ayar oldu tabi ama bir şey yapamıyor çünkü sarranidler ülkesini dayak manyağı yapmak ile meşgul o sıra.

    bu sırada fark ettim ki yanıma aldığım svadyalı lordlardan birinin kalesi nord'lara çok yakın. nord'lar da ne hikmetse bana uyuzmuş. o kadar iş arasında kontrol etmeyi unutmuşum. bütün orduyu toplayıp kaleyi almaya gelmiş adamlar. benim lordlar bana katılmadan önce hem sarranidlerle hem nordlarla kapıştığı için toplansalar bile nordlara yem olacaklardı. bu nedenle bıraktım nordlar kaleyi alsın. zaten bir yeri işgal ettikten sonra çok ilerlemiyorlardı. ben de oraya geçip beklemeye başladım. bunlar kaleyi aldı sonra dağıldılar. bu da zaten benim beklediğim fırsattı. hemen arkalarından koşup zayıf lordları ezmeye başladım. bir kısmını esir ettim. geri kalanı kaçmayı başardı ama orduları da baya eksildi. çünkü bayılanlar hariç kayıp vermeden vuruyordum adamları. sonra döndüm kaleyi geri aldım ve eski lorduna teslim ettim. bir lordun desteğinin eksilmesi otoritemi sarsacak bir şeydi. bundan sonra hızlıca nordların kalelerini almaya başladım. zaten bana ilk katılan lordlara toprak sözü vermiştim. onlara da bu kaleleri dağıtıp nordları da bitirdim. ancak ben kuzeyde ilerlerken bir sorun fark ettim. oyun boyunca diğer bütün taraflar birileri tarafından illaki yenilmişti. ancak kimse sarranidlere dokunmamıştı ve elemanlar haritanın ortasına kadar ilerlemişlerdi.

    kergitler ile vaegirler bana bir şey yapamayacak durumdaydı. ben de yine ilişkilerimi kullanıp sarranid'leri içten çökertmeye karar verdim. sultan hakim gözümü korkutan bir rakipti ama hem yaptığım eş seçimi hem vur patlasın çal oynasın hayat tarzım burada bana yardımcı oldu. bir de sanırım oyunda namım yürüdükçe insanların bana sempatisi artmıştı çünkü yeni tanıştığım lordlar bile tereddütsüz şekilde bana katılmaya başladı. ilk başlarda önemsiz isimlerle başladım. sonra seviyeyi gittikçe yükselttim ve kısa zaman içinde çoğu sarranid lordu bana katıldı. bir kurşun atmadan sarranid şehirlerini ele geçirdim. en sonunda hakim'in yanında üç beş tane aşırı bağlı lordu kalmıştı. sultan hakim ile de ilişkilerim çok iyiydi. bu nedenle dönüp bana savaş açmadı ben de ülkesini yolunmuş tavuğa çevirdim iki dakkada. sonra kergitler sultan hakim'e savaş açtı ama ne alacakları bir kale kalmıştı ne yağmalanacak bir köy. bana da saldıramıyorlardı çünkü yaklaşık otuz tane lordum olmuştu ve en ufak yamuklarında bütün ülkeyi tepelerine yıkabilirdim.

    bundan sonra ezmem gereken iki taraf kalmıştı. biri kergitler diğeri vaegirler. vaegirler doğru düzgün savaş kazanmadıkları için çok güçlü değillerdi. ben de önce kergitleri yok etmeye karar verdim. oyunun başında adamların bütün ülkesini viraneye çevirdiğim için hiçbir lord bana katılmazdı. bu yüzden elemanlarla konuşmadım bile. savaşı başlattıktan sonra fark ettim ki benim lordlar kergit atlı okçularına yem olacaktı. bu yüzden güçlerini kırmak için ilk saldırıları kendim yapmaya karar verdim. savaşa başladığımda benim askerler ölmüyordu zırhlarından dolayı ama elemanları da doğru düzgün öldüremiyorduk çünkü atları çok hızlıydı. ben de şöyle bir taktik geliştirdim. bu adamlara kılıç vurmak çok zor ama altlarındaki atlar hedef olarak baya büyük kalıyordu. ben de o yüzden hep atlarını öldürdüm. yere düştüklerinde kolay hedef oluyorlardı. bu savaşlarda dünyanın atını öldürdük. ülkedeki hayvan severler ayaklandı. peta her şehirde protesto yaptı. allah'tan adamlar çabuk dağıldı da daha fazla tepkiye maruz kalmadım. bütün kergitler şehirlere çekilince oyunda görüp çok özendiğim bir şeyi yaptım. topladım benim orduyu şehir almaya gittim. harlaus gibi milleti de arkamda bırakmadım. herkese eşit davrandım ve aldığım yerleri bu sefere katılanlara dağıttım. kergitler de bitince gözü vaegirlere diktim.

    vaegirlere dalmadan önce şunu fark ettim. beslediğim devasa ordu artık bana yük oluyordu. her hafta gelen mali raporlarda servetimin eridiğini görüyordüm. artık asker yetiştirmeme gerek olmuyordu yeni yerleri kendime almadığımdan. ancak savaş alanında ölmeyip züğürtlükten ölecek hale gelmek de beni bir nebze üzmüştü. yağmalanacak köy de kalmamıştı çünkü köylerin hepsi benimdi zaten. kendi ellerimle ana geçim kaynağımı yok etmiştim. ben de ticarete yöneldim. zaten bütün ülke benimdi. istediğim gibi at koşturabilirdim. bu yüzden biraz ticaret yeteneğimi artırdım ve kervan çekmeye başladım. ama bu çok yeterli olmadı. çünkü dev gibi ordunun yanında bu miktar çerez parası gibi kalıyordu. ben de tekrar turnuvalara katılmaya başladım. sorana ya stres atıyoruz be oğlum diyordum ama gelecek paraya cidden ihtiyacım vardı. bu gelen paralar ile durumu biraz toparlar gibi oldum. ancak yetmeyince askerleri işten çıkarmaya başladım. ülke benimdi ama askere para yetiştiremiyordum. kaç savaş benimle gezen hayatını savaşa adayan adamları köylerine geri gönderdim. ne general motors ne lehman brothers bu kadar çok kovulma görmemiştir. ik'cıların canı çıktı fazla mesaiden. kıdem tazminatı vermemek için kırk takla attık ama sonunda mali durumu da toparlamıştım.

    bu problemi de çözünce yine lordları kendi tarafıma çekmeye çalıştım ama vaegirli lordları pek tanımıyordum. teklif ettiğim bütün şeylere de hayır dedi adamlar. toprak falan da vereyim dedim ama adamlar inat, nuh diyorlar peygamber demiyorlar. ben de bir süre sonra başlarım lan sizin inadınızdan deyip topladım orduyu allah kitap yürüdüm ülkeye. 20 dereceyi görünce montları çeken sarranid'liler kar içinde kalınca mırın kırın etse de savaşları ardı ardına kazandık ve kısa zaman içinde vaegirlileri de bitirdik. zaten adamlar at binmeyi falan bilmiyorlar. bizim de ekip full süvari olunca kolay bir sefer oldu. şehirleri de çok tutamadılar zaten.

    finalde sarranidlerin iki mekanı, svadyalıların üç mekanı kalmıştı. ben de önce sarranidleri ayıklamaya karar verdim. zaten az bir isim kalmıştı. ben krallarını köşede sıkıştırıp dövmeye başladım. bir baktım ki yengeniz benim yatağı salona yapmış. hayırdır dedim sen benim ailemle savaşa girmişsin dedi. bütün ülkeyi dize getirdik bir hatunun gönlünü edemedik dedim. sonra bir iki yeri işgal edince tutturdu ben babamın evine gideceğim diye. ben de dedim ki iyi git nasılsa orası da benim. neyse en son sharriz'i aldım ve sarranid'lere de son verdim.

    son olarak svadyalılar kalmıştı. bütün bu taktiklere bulaşmam entrika çevirmem ordular kurmamın sebebi yani. şimdi şöyle bir durum vardı hatırlatayım. bir lordu yendiğinizde adamı esir etme şansınız var. ben de hemen harlaus'un peşine düştüm. önce yakalayamadım tabi ama acelem yoktu. tekrar ordusunu kurup ortaya çıkana kadar bekledim. birkaç denemeden sonra harlaus'u da yakaladım. önce bunu dağ bayır gezdirdim sonra elimdeki kalelerden en kötüsüne bıraktım. çünkü yine hatırladığınız üzere kaleden kaçma ihtimali çok daha düşüktü. sonra kalan her şehri ele geçirdim. bu sırada diğer lordları yanıma çağırmadım çünkü bu kişisel bir meseleydi. en son da svadyalıların başkentini bıraktım. sonra zindana gidip harlaus'u aldım ve kalan son şehri kuşatmaya gittim. şehri ele geçirirken buna bir güzel izlettim. şehri aldıktan kısa süre sonra fark ettim ki harlaus ortadan kaybolmuş herhalde senin yaptığını timur, yıldırım'a yapmadı lan deyip isyan etti ve kaçtı. ben de peşine düşmedim tekrar. zaten bütün ülke benimdi artık. bu tür ufak tefek işlerle uğraşacak halim yoktu.

    oyunun sonunda ortada öyle boş boş dolandım. zaten köyler de kendisini toparlamıştı. bu nedenle iyi gelir getirmeye başladılar. tekrar bir ordu kurmadım. çünkü bu yola her ne kadar lordların ağzını kırmak için çıktıysam da sonda oluşan huzur ortamı hoşuma gitmişti. yalnız mali tablolarda gördüğüm kadarıyla bazı köyler vergisini eksik veriyordu. ancak hangi köyler olduğu yazmıyordu. öyle olsa yine gidip eski günleri yad etmek adına birkaç köyü ateşe verebilirdim. sonuçta krallığın bütün mantığını yağmacılık üstüne kurmuş bir insanım. arada kılıç tutan ellerim kaşınıyordu. bir de gittim yengenize bir şehir hediye ettim anca barıştı benimle. eve gidiyoruz hala bana diyor ki amcamın kafasına gürzle vurmuşsun. diyorum ki bunlar krallıkta lordlukta olacak şeyler hayatım bugün ben onun kafasına vururum yarın o benim kafama vurur. ama olaylar ne kadar gelişirse gelişsin harlaus beni dövemez ben gider yine onu döverim.
  • atv ana haber bülteninde "odtü'lü öğrenciler tarafından geliştirilen..." şeklinde anılmıştır. az ekşi sözlük okur insan. (bkz: armağan yavuz)(bkz: bilkent üniversitesi)(bkz: taleworlds) memleketin her başarısı odtü'dür garanti.
  • oyunun geçtiği kalradya, dalyarak kelimesinin anagramıdır. fantastik dünyada maglubiyet, kurtulmak gibi isimlere alışıktık ama bu biraz fazla olmuş galiba.
  • durum adana ve izzet altınmese ile bu topraklarda dogan en ozgun ve guzel ucuncu sey, sukela oyun. yapanların emegine saglık.
  • çok fazla saran bir oyun. hayat karartıcı. efendim bu oyunda sakın bir krallığa fazla düşman olmayın, adam toplayıp geliyor şerefsizler. bir baktım 20 tane lord üzerime gelmeye başladı. geri çekildim, çaktım gelişine, çaktım gelişine. ayrıca şehirler alınabiliyor ama ibne kral yönetimini bana vermedi, hibnetor
  • hayatımda oynadığım en iyi oyun. zaten ultima online dışında pek bir oyun oynadım sayılmaz ama öyle.

    bu oyuna hakikaten hasta olan insanlardan ricam cem karaca - hasan kalesi dinleyerek bir savaşsınlar. hayatım hiç bir şey de bu kadar gaza gelmedim. duvarları yumrukluyorum şu an.
hesabın var mı? giriş yap