• tanburi, radyocu, sanatçı.

    tanburi cemil bey oglunun muzisyen olmasini istememis. sebebini de su sekilde ifade etmis: "duyarak calarsa kendi bedbaht olur; duymadan calarsa musikiyi bedbaht eder."

    mesut cemil, tanbur, kemence, lavta ve viyolonselde viztuoz oldugu gibi keman, viyola, ud, baglama ve zurna da caliyormus.

    bunlar andante dergisindeki incila bertug'nun tel isimli kosesinden aktarimlardi. mesut cemil'in sesini duymak icin, kalan muzigin* cikardigi tanburi cemil bey kayitlarinin basindaki sunusu dinleyebilirsiniz.
  • "mesut cemil her şeyden önce büyük bir saz sanatçısıydı. viyolonseli hem türk musıkisinde, hem batı musıkisinde büyük ustalıkla çalardı. tanburda da çok üstün icra örnekleri vermiştir; bu sazı büyük bir sanat zevkiyle çalardı. lavta, keman, viyola, kemençe, yaylı tanbur, ud, kanun, deften başka, bağlama ailesindeki halk sazlarında da ustaydı. o, eline aldığı her sazı çalabilen, çok üstün yetenekli bir musıkiciydi.

    mesut cemil bir sazende olarak çalışmalarının büyük bir bölümünü viyolonsele ayırdı. viyolonsel taksimleri eşsiz güzelliktedir. onun döneminde türk musıkisinde pek az icracının çaldığı viyolonselin musıkimizde nasıl kullanılması gerektiği konusunda çok güzel örnekler verdi. onun viyolonseli icraya yeni bir perspektif kazandırmış, derinlik getirmiştir. ikili, üçlü, dörtlü ve daha çok sayıda sazendenin bir araya geldiği saz takımlarında viyolonselle icraya getirdiği güzellikler açıkça görülür. mesut cemil viyolonselde karar perdesinin uzun seslerle gösterildiği 'dem sesler'i çok kullanırdı; bastığı dem sesler eserin icrasına bir 'gerilim' kazandırmış, ezgiyi yeni ahenklerle zenginleştirmiştir.

    tanburda da üstaddı. tanbur icrasında hep bir arayış içinde olmuştur. ilk icralarında, örneğin plağa doldurduğu şehnaz, sûznak taksimlerde, kendi şehnaz sirtosunda, elinizdeki disklerde yer alan, hicaz, sûzidil taksimleri ile sedat öztoprak’ın şehnaz saz semaisinde babasının etkisi altındadır. bu türden icralarında 'ajilite' denilen bir mızrap kıvraklığı elde etmek amacındadır. mesut cemil’in daha sonraki icralarında babasının etkisinden sıyrılıp kendi kişiliğini bularak gitgide olgunlaştığı açıkça görülür. bu değişimde, suphi ezgi’den eski tanbur tavrını öğrenmiş olmasının önemli bir payı olsa gerektir. rehâvi, müstear, tahirbuselik tanbur taksimlerinde görüldüğü gibi, olgunluk çağında seri vuruşlardan vazgeçmiş, tek mızraplık vuruşlara yönelmiştir. tek mızrap vuruşuyla birden çok ses elde etmeyi önemsemiş; 'çarpma' denilen tekniği ve glissando denilen çekme sesleri daha çok kullanmaya başlamıştır. öte yandan, tanbur gibi hacimli ses elde edilmesi zor olan bir sazdan daha güçlü mızrap vuruşlarıyla daha hacimli, gür, doyurucu sesler çıkarmayı da başarmıştır. ilk icralarındaki daha madenî tınılı olan sesler yerini tanburun derin teknesinde yankılanan 'enînli tanînli' tok seslere bırakmıştır artık. böylece, babasınınkinden farklı bir tanbur tavrı geliştirmiştir. denebilir ki, mesut cemil tanburda eski tavırla yeni tavrın kendine has bir bileşimini ortaya koymuştur. fakat tanburu hangi tavırla çalmış olursa olsun, nağme üretmekte her zaman çok ustadır.

    mesut cemil’in tanburda önemsediği bir şey de, en alttaki çift telin üstündeki çift telin, yani 'sarı teller'in kullanılmasıdır (bu disklerdeki tanburla rehavî ve neveser taksimlerinde de görüldüğü gibi; ii. disk, 1, 7). tanburun bu 'tembel' tellerinin kullanılması, bir yandan icraya derinlik kazandırmış, öte yandan sazın teknik imkânlarını zorlamıştır. mesut cemil kaba oktavın pest seslerini viyolonselde de sık sık kullanmıştır (viyolonselle rast taksiminde olduğu gibi; i. disk, 16).

    mesut cemil bir taksim üstadıydı. hangi sazı çalarsa çalsın, kalıplaşmış nağmelerden kaçınır, hep özgün ezgiler üretirdi. bu disklerde yer verdiğimiz viyolonsel ve tanbur taksimleri icra tekniği, makamları işleyişi ve çok özgün nağmeler üretişiyle 'taksim' denilen doğaçlama musıki şeklinin çok üstün örnekleridir.

    günümüzde başlıbaşına bir musıki şekli haline gelen 'beraber taksim' yahut 'müşterek taksim', yani iki yahut daha çok sayıda sazendenin birlikte taksim etmesi ilk kez mesut cemil’in örneklerini verdiği bir musıki uygulamasıdır. beraber taksimin ilk uygulamaları ankara ve istanbul radyolarında yayımlanmıştır. mesut cemil’in ruşen ferit kam ve cevdet kozanoğlu ile birlikte çaldıkları taksimler bu çok dikkate değer musıki şeklinin ilk örnekleridir.

    türk musıkisine 'koro' icrasını getiren mesut cemil’dir. koro icrasını ilk kez deneyen musıkici ali rifat bey’di (çağatay). ama onun bu yoldaki çalışmaları kalıcı bir iz bırakmamıştır. her şeyden önce, bu koronun verdiği konserlerin hiçbir ses kaydı yoktur. oysa mesut cemil yönetimindeki koroların pek çok icra kaydı elimizdedir.

    mesut cemil çok güçlü bir koro şefiydi. koro icrasını geliştirmek için yıllarca çalışmıştır. bu yoldaki ilk denemeleri 78 devirli plaklara doldurulan 'tarihî türk musıkisi küme okuyucuları'nca okunan klasik eserlerin icra biçiminde görülür. eyyubî bekir ağa’nın mahur bestesi (bir âfet-i mehpeyker ile nüktelerim var), itrî’nin segâh yürük semaisi (tûtî-i mûcize-gûyem ne desem lâf değil), tab’î’nin hüseynî yürük semaisi (ben gibi sana âşık-ı üftâde bulunmaz), mustafa çavuş’un hisarbuselik şarkısı (dök zülfünü meydâna gel), tanburî ali efendi’nin sûzidil şarkısı (yandıkça oldu sûzan) , çorlulu’nun hicazkâr şarkısı (aldı beni iki kaşın arası) gibi eserlerin doldurulduğu plaklar onun toplu icradaki ilk arayışlarını yansıtır. mesut cemil koro icrasını daha sonra, ankara ve istanbul radyolarındaki koro icralarıyla geliştirip olgunlaştırdı; radyolarda 1938’den 1963’e kadar, yirmi beş yıl boyunca koro yönetti.

    gelgelelim, mesut cemil’in başlattığı koro icrası başlıbaşına bir değer olarak görülürse, onun bu alandaki çalışmalarının önemi yeterince anlaşılmaz. onun bir koro şefi olarak asıl önemi klasik eserleri büyük korolara okutturması değil, toplu okuyuşta daha önceki icrada göremediğimiz güzellikler ve incelikler ortaya koymuş olmasındadır. ulusal musıkimizin icrası onun bu alandaki arayışlarıyla yeni bir perspektif kazanmış, eski musıkimizin seçkin eserlerinin barındırdığı musıki ve estetik değerleri böylece daha anlamlı bir biçimde gözler önüne serilmiştir. nitekim, mesut cemil’in yönetimindeki koronun radyo konserleri ülke çapında, geniş yankılar uyandırmış; o dönemin ve daha sonraki kuşakların musıkicilerini derinden etkilemiştir.

    mesut cemil yönetimindeki koronun türk musıkisinde toplu icraya neler getirdiğini açıkça görebilmek için, onun bu yoldaki çalışmalarından önce, darülelhan icra heyetince doldurulan plaklardaki toplu icra ile mesut cemil’in koro icrasını karşılaştırmak yeterlidir. onun koro icralarında, ilkin, her hanendenin kendi ses alanı içinde, 'gaygay' denilen gırtlak nağmeleriyle okuduğu üslup ortadan kalkmıştır. hanendeler arasında ses birliği (unison) sağlanmış, gaygaylar temizlenip yerini 'düz', sade seslere bırakmıştır. yönettiği koro, her perdenin, her aralığın, her musıki cümlesinin hakkını vermektedir. en önemlisi, koro, eseri 'seslendirme'ye değil, her musıki cümlesinin hakkını vermeye, 'yorumlamaya' çalışmaktadır.

    mesut cemil koro icrasında uzun arayışlardan sonra, vurmalı sazları kaldırmıştır. yönettiği 'tarihî türk musıkisi küme okuyucuları', 'unison erkekler korosu' gibi topluluklarca doldurulan 78 devirli plaklarda kudüm kullandığı görülür. 1940’lı yıllarda ankara radyosundaki ilk koro programlarında da kudüm kullanmıştır. ama daha sonra kudüm, bendir, daire gibi vurmalı sazları hiç kullanmamıştır. bu tercih onun koro icrasındaki arayışlarının bir sonucudur.

    mesut cemil’in yaşadığı dönemde türk musıkisi bir konservatuvardan yoksundu. bu dönemde devlet radyosu bir musıki okulu gibiydi. mesut cemil devlet radyosunun ülkenin en önemli, en etkili musıki yayın organı olduğu uzunca bir dönemde radyonun bütün üst kademelerinde görev aldı. radyo, ülkenin pek çok değerli musıkicisinin bir araya geldiği bir ortamdı. böyle bir musıki ortamında mesut cemil gerek radyodaki musıkicilere, gerekse ülkeye çok şey vermiştir. cumhuriyet döneminin ilk yıllarında belirgin bir dağınıklık gösteren musıki faaliyetlerine radyo çatısı altında bir çeki düzen verilmiştir. bu yoldaki çalışmalarda emeği geçenlerin başında mesut cemil gelir. o, türkiye’de kültür değişiminin yarattığı 'eski'-'yeni', 'ileri'-'geri' kalıplarının kaba bir biçimde musıkiye de uygulandığı ve anlamsız bir 'alafranga'-'alaturka' kutuplaşmasına yol açıldığı bir dönemde o günlerin en etkili musıki icra organı olan radyolarda ulusal musıkiye 'haysiyetini' veren bir sanatçıydı.

    mesut cemil’in radyodaki hizmetleri sayılmakla bitmez. onun radyo çalışmalarından bahsedilirken unutulmaması gereken bir nokta vardır: radyo programlarının canlı olarak yayımlandığı bir dönemde, mesut cemil 'radyo plakları' denilen özel plaklar basılmasına özel bir önem vermiş, o dönemin musıki programlarının hiç olmazsa bir bölümünün günümüze kalmasını sağlamıştır.

    mesut cemil halk musıkisi alanındaki çalışmalara da anlamlı katkılarda bulunmuştur. ankara radyosunda yönettiği koro başlangıçta halk musıkisi ezgileri de okuyordu. mesut cemil halk musıkisi icrasını daha sonra, 1940’ların başında muzaffer sarısözen’e bıraktı. 'yurttan sesler' korosunun ortaya çıkmasında onun büyük payı vardır.

    osmanlı-türk musıkisinin yakın tarihinde derin izler bırakmış olan musıkiciler vardır; tanburî cemil gibi, münir nurettin selçuk gibi. mesut cemil de bunlardan biridir. o, her şeyden önce, o dönemde herkesin saygı duyduğu bir musıki otoritesidir. o günlerde mesut cemil’in beğendiği yahut beğenmediği bir şey başlıbaşına bir ölçü idi. mesut cemil’i tanıyıp da onun musıki alanındaki derin bilgisi ve kültüründen etkilenmemiş, onun geniş sanat birikiminin ürünü olan öğütlerinden faydalanmamış bir musıkici tasavvur edebilmek zordur.

    mesut cemil’in çok yakınında bulunan üstad neyzen niyazi sayın bu satırların yazarına bir gün şöyle demişti: -benim için tanburî cemil bey ne ise, mesut cemil bey de odur; ikisi de aynı seviyededir, üzerimdeki tesirlerini ayırt edemem.

    ondan çok etkilenen musıkiciler arasında nevzat atlığ, muhittin erev, mefharet yıldırım, ercüment batanay, necdet yaşar gibi çok sayıda musıkici vardır.

    üstad mesut cemil sadece yaratıcı sanatçı yönüyle değil, musıki dünyasındaki kişiliği, bu alandaki bilgisi ve otoritesi, zengin sanat kültürü ile de derin izler bırakmıştır. musıkimizin yakın tarihine damgasını vuran musıkiciler arasında apayrı bir yeri vardır onun.

    mesut cemil çevresindeki yetenekli musıkicileri besteciliğe teşvik etmişse de, kendisi bestecilikle pek uğraşmamıştır. ama taksimleri nağme üretmekte ne kadar usta olduğunu gösteren, bir başka deyişle, bestecilik alanındaki yeteneğini yansıtan musıki cümleleri ile doludur. doğrudan doğruya besteciliğine gelirsek, sadece nihavend saz semaisi bile bir musıkiciyi besteci saydıracak kadar önemli, seçkin bir eserdir. nitekim, bu eser günümüze seçkin icracılarca sık sık çalınmış, yirminci yüzyılın saz musıkisi dağarında baş köşeye oturmuştur. öteki eserleri, nâzım hikmet’in şiirlerini güfte olarak kullandığı 'martılar âh eder çırparlar kanat' , 'kanatları gümüş yavru bir kuş' güfteli, sırasıyla hicaz ve nihavend fantezileri ve şehnaz sirtosu ile de ilgi çekici bir besteci sayılmalıdır mesut cemil.

    mesut cemil aynı zamanda değerli bir yazardır. tanburî cemil’in hayatı adlı kitabı cemil bey’in hayatı, sanatı ve musıki tarihimizin yakın geçmişi hakkında çok önemli bir temel kaynaktır. bu eser edebî yönüyle de başarılı bir monografi çalışmasıdır. mesut cemil musıki konularında günlük gazetelerle dergilerde pek çok makale yayımlamıştır."

    kaynak: kalan müzik
    "mesut cemil - sanatı ve musıki çalışmaları"
  • sadece kedilere değil köpeklere de düşkünmüş. gittiği her yere götürdüğü köpeğini bir toplantıda gören sanat tarihçisi cevat memduh altar, köpeği sevip okşadıktan sonra espirili bir şekilde mesud cemil'e dönerek:
    - ne mesud köpek değil mi?
    deyince mesud cemil, adeta tahir efendi bana kelp demiş- 2'yi çekercesine lafı yapıştırmış:
    - haklısınız beyefendi, fakat ayni zamanda memduh bir köpektir.
  • "uzak serviliklere çevirerek yüzünü" öyle çalmış mes'ud cemil bey viyolonseli:

    https://www.youtube.com/watch?v=gkupb55mvpu
  • derya türkan'dan duyduğum kadarıyla, klasik türk müziğini istanbul müziği olarak dile getirmiş müzisyen.

    o muhteşem eserleri yapanlar sadece türkler değildi ki. istanbul, nüfusunun önemli bir bölümü gayrimüslimlerden oluşan bir şehirdi. bu ortak kültürün sonucu olarak da, ortaya harika eserler çıktı.
  • istanbul'lu tamburi.
    babasından el almış usta. hoş babası tambur eğitimine çok fazla destek vermemiş ( ders vermemiş yani ) ama babasının çevresinden epey faide görmüştür.
    radyoculuk geçmişi de pek meşhurdur. ankara radyosunda klasik koro ekibini kurmuş, nadide eserler bırakmıştır. kıymeti bilinmesi gereken bir sanatçımız daha.
  • "mesut cemil 1902 yılının aralık ayında istanbul’da doğdu. tanburî cemil bey’in oğludur. bir ara 'tel' soyadını kullanmışsa da, kısa bir süre sonra bundan vazgeçmiştir. çocukluk yılları babasının musıki çevresinde geçti. babasından birkaç ders dışında musıki dersi almadı. istanbul sultanîsi’nde (bugünkü istanbul lisesi) öğrenciyken, on üç yaşında daniel fitzinger’den keman dersleri alarak batı musıkisi bilgileri öğrenmeye başladı; keman üzerindeki çalışmalarını daha sonra karl berger’den aldığı derslerle sürdürdü.

    babasının ölümünden sonra, onun çok seçkin öğrencilerinden kadı fuad efendi ve refik fersan’la tanbur üzerinde çalıştı. refik talat alpman’dan genel musıki bilgileri konusunda yararlandı. makam, usûl bilgilerini artırırken hamparsum notasını öğrendi. on yedi yaşına geldiğinde bir tanburî olarak tanınıyordu artık.

    ali rifat çağatay’ın yönetimindeki şark musıki cemiyeti’ nin konserlerinde sahneye çıktı. mevlevîhanelere devam ederek rauf yekta, zekâizade ahmed efendi, abdülbaki baykara, neyzen emin efendi gibi üstadlarla çalıştı. suphi ezgi’den babasının yıktığı, kaynağı tanburî izak’a dayanan, “oskiyan tavrı” diye de anılan geleneksel tanbur tekniğini ve tavrını öğrendi. bir yandan da viyolonsel ve keman dersleriyle batı musıkisi öğrenimini sürdürüyordu. şerif muhittin targan’ın viyolonsel çalışını dinledikten sonra zamanının büyük bir bölümünü bu saz üzerindeki çalışmalarına ayırmaya başladı. dârülfünûn hukuk mektebi’ndeki öğrenimini yarıda bırakarak almanya’ya gitti. berlin müzik akademisi’nde hugo becker’in viyolonsel öğrencisi oldu. almanya’daki öğrenim yıllarında viyolonsel icracılığını ilerlettiği gibi, genel musıki konuları ve musıki tarihi üzerindeki bilgisini ve kültürünü derinleştirdi. maddî zorluklar ve annesinin ağır hastalığı yüzünden iki buçuk yıl sonra, 1924’te yurda dönmek zorunda kaldı. ertesi yıl dârülelhân’a tanbur, solfej ve nazariyat öğretmeni oldu. 1927’de türk telsiz ve telefon şirketi’ne bağlı olarak ilk radyo yayınları başlatılınca istanbul radyosu'na girdi. bundan sonra radyoculuk mesleğinin her alanında, spikerlik, programcılık, müzik yayınları şefliği, ankara ve istanbul radyoları müdürlüğü, başmüşavirlik görevlerini üstlenirken, oda orkestrası viyolonselcisi ve tanburî olarak da yayınlara katıldı.

    mesut cemil ilk kez ankara radyosunda “klasik koro”yu kurdu. halk musıkisinin değerlendirilmesi için, bu alandaki çalışmalara ön ayak oldu. yarıda bıraktığı yüksek öğrenimini de aynı yıllarda, ankara’da bulunduğu sırada dil ve tarih coğrafya fakültesi’nin türk dili ve edebiyatı bölümu’nü bitirerek tamamladı.

    ankara gazi terbiye enstitüsü’nde viyolonsel, ankara devlet konservatuvarı’nda klasik türk musıkisi tarihi ve viyolonsel, istanbul belediye konservatuvarı’nda musıki folkloru dersleri verdi, liselerde de musıki derslerini okuttu.

    mesut cemil 1932’de kahire’de düzenlenen arap musıkisi kongresi’nde rauf yekta ile birlikte türkiye’yi temsil etti. istanbul belediye konservatuvarı tasnif ve tesbit heyeti’nin klasik eserlerinin notalarının tesbiti çalışmalarına katkıda bulundu. 1955’te irak hükûmetinin çağrılısı olarak gittiği bağdad’da güzel sanatlar akademisi’nin musıki bölümünde dört yıl çalıştı. 1960’da emekliye ayrıldıysa da, istanbul radyosundaki koro yöneticiliğini sürdürdü.

    31 ekim 1963’de istanbul’da öldü. mezarı sahra-yı cedit’dedir. istanbul radyosundaki büyük stüdyo ile, istanbul’un kuştepe semtindeki bir sokağa mesut cemil adı verilmiştir."

    kaynak: kalan müzik
  • mezar taşında şu yazmakta imiş:

    ölümümden sonra kabrimi
    yeryüzünde aramayınız
    arif olanların sinesi
    benim mezarımdır
  • haluk cengiz'in, adam sanat dergisinin 126. sayısında (mayıs 1996) yer alan "şarkılar neyi söyler" başlıklı yazısından alıntıdır :

    //ansiklopedilerde, mesut cemil'in (...) türk müziği yorumcusu ve viyolonselist olduğu, daha ilk satırlarda belirtiliyor. sonra, müziğe kemençe ile başladığı; ardından tambur, keman, viyolonsel çalmayı öğrendiği; berlin'de viyolonsel üzerine eğitim gördüğü; bir viyolonsel ustası olduğu; istanbul konservatuarı'nda müzik öğretmeni, ankara radyosu'nda yayınlar şefi, istanbul radyosu'nda radyo müdürü, bağdat üniversitesi'nde müzik bölümü profesörü ve başkanı olarak çalıştığı; müzik konusunda pek çok makalesinin bulunduğu da belirtiliyor. her iki müziği de çok iyi bilen ve türk müziğini "çokseslileştirme" çalışmalarıyla tanınan mesut cemil için, anabritannica ansiklopedisi şunları da yazıyor : "beste yapmakta pek verimli olmamıştır. batı müziği etkileri taşıyan iki şarkı 'kanatları gümüş yavru bir kuş' (nihavent) ve 'martılar âh eder çırparlar kanat' (hicaz), bir 'şehnaz sirto', bir de ünlü 'nihavent saz semaisi' bestelemiştir."

    şimdi bir soru : türk müziğine ve t.r.t. kurumuna bunca hizmeti geçmiş mesut cemal gibi bir müzik adamının ömrü boyunca bestelediği iki şarkı, neden, içinde 11.477 şarkı adı bulunan, 306 sayfalık 't.r.t. türk sanat musikisi sözlü eserler repertuarı'na (1989) alınmaz?.. şarkılar mı kötüdür? asla... söylenmeleri mi güçtür? yoo... peki, repertuarın basımı sırasında iki dizgi yanlışı yapılmış, bu yanlışlar da bir şanssızlık sonucu mesut cemil'in iki şarkısına mı rastlamıştır? ne ilgisi var canım!.. ee, öyleyse?..

    söyleyeyim : çünkü, bu iki şarkının da sözlerini, bugün, türk yurttaşı sayılmayan bir türk şairi yazmıştır; evet evet, nâzım hikmet yazmıştır.

    işte bu yüzden, türkân şoray, bengül erdamar, güler kazmcı bile "güfteci"dir de t.r.t. kurumuna göre, nâzım hikmet değildir... zaten değildir, iyi ki de değildir ya, arada olan, mesut cemil'e olmuştur asıl. çünkü, nâzım hikmet'in geride daha bir yığın şiiri, yapıtı vardır ama, "arabamın ispiti"ni, "kuzuları otlatırdım ben"i, "kadının mefkûresi"ni, "boşa kostaklanma kostak"ı şarkı sayan t.r.t. kurumu, onun ömrü boyunca besteleyebildiği iki güzelim şarkıyı "şarkı" yerine koymayınca, mesut cemil, düpedüz "bestesi olmayan besteci" konumuna düşmüş ve adı-sanı anılmayan bir müzik ustası oluvermiştir kendiliğinden.

    şunu da eklemek gerekir ki, mesut cemil nâzım hikmet'in şiirlerini bestelememiştir; nâzım hikmet mesut cemil'in bestelerine söz yazmıştır... gerçekten, bu iki şarkı, ipekçi kardeşler hesabına 1930'ların ortalarında çekilen altı kısa filmden "istanbul senfonisi" için yapılmış bestelerdir. filmin müziklerini yapma işini, "bir filmde oynayan ilk türk şarkıcısı" ünvanını da elinde bulunduran münir nurettin selçuk'la mesut cemil birlikte üstlenmişler; o yıllarda ve sonrasında pek çok müzikli oyuna, operet'e söz yazmış olan arkadaşları nâzım hikmet'ten, bu besteleri için ölçülü-uyaklı sözler istemişler; o da yazmıştır...//

    *

    ek : her ne kadar intanbul radyosunun harbiye'deki tarihsel yapısında büyükçe bir mesut cemil stüdyosu bulunuyorsa da bestecinin söz konusu iki şarkısının sonraki yıllarda trt repertuarına alınıp alınmadığı bilinmiyor. en azından ben bilmiyorum.
  • babasi tanburi cemil beyin mizrap teknigini babasindan degil babasinin en iyi ogrencisi olan kadi fuat efendiden ogrenmistir. bu mizrap tekniginin temel ozelligi bagadan yapilma olan mizrabin genis yuzuyle vurmasi olsa gerek. necdet yasar bu sekilde calindigi zaman ajilite ile beraber yuksek ses elde edilebildigini soylemektedir. tabii, onun disinda cok seri alt-ust hareketleri uygulayabilmesidir bir baska ozelligi de.

    mesut cemilin bir de besteledigi nihavend makaminda saz semaisi vardir ki, ozellikle mizrapli saz*** calanlar icin bir olcu sayilir ve klasik turk muzigi'nin enstrumental formdaki basyapitlarindan biridir. üretken bir besteci olmayan cemil bey'in 3 eserinden biridir. bir rivayete göre, 1000 civarında eser vermiş olan bir türk musıkisi bestekarı, bu eser için "şunun gibi bir tane eser yapsam, daha önce yaptığım 1000 eseri yırtıp atardım" demiştir.
hesabın var mı? giriş yap