• ilginç olan bir şey varsa o da arkasındaki sözlükte verilen kelimelerin yalnızca osmanlıca kelimeler olması, hiç alafranga kelimelerin açıklanmaması, yani ki o kelimelerin biliniyo olduğunun düşünülmesi. bu da sayın erdemin suçu değil tabi.

    bir de vuslat nedir, vuslat olsa olsa bi çaydanlıktır.
  • tarih nedir allasen? ne şekle giriyo dilden dile dolaştıkça? ya da bildiklerimiz kimin bilmemizi istedikleri? hem bu duvduvani de kim böle? lunaparkta mıyım neyim, bir ayna neresinden baksam beni farklı gösteriyo?

    göndermeleri, söz oyunları, anlatmaya çalıştığı derdi ile

    mükemmel olmuş sayın erdem. ellerinize sağlık.

    ha bi de vuslatın demi olur mu? olmaaaz.
  • roma rakamıyla sıfır yazılır mı?hayır.ayasofya'nın hiçbir minaresinde üç şerefe var mıdır?hayır.peki biz bunlara okurken onay verdik mi?verdik.peki i.k ya da m.m ya da başka bir ne idüğü belirsiz şahsiyet gelip bunları yüzümüze vurdu mu?vurdu.peki şahıs benim kim olduğumu biliyor mu?
  • birinci bölümü elimden bırakmadan zevkle ve kahkahayla okuduğum kitabın diğer bölümleri beni biraz hayal kırıklığına uğrattı,
    "hem okudum hemi de yazdım,
    kainat kainat gezdim,
    duvduvani senden bezdim..."dedirtti en sonunda gerçekten...
    bu belki de ikinci bölümün dili(osmanlıca kelimelerin sıklığı) bana fazla ağır geldiği içindir...fakat kesin olan birşey var ki kitab-ı duvduvani edebiyat tarihimizin ayrıksı romanlarından biri ve bana göre postmodern bir klasik olmaya aday...
  • cok dertlendigim zamanlar, bir arkadasin salik verdigini yapmaya calisirim. sag eli yumruk edip isaret parmagini ileri uzatir sag sakagima dayar, kıvırır kıvırırım bilekten soyle diyerek : "hepsi burada, hepsi burada, hepsi..." . hazlar , bunalmalar ; kasilma ve mahcup olmalar ile gurur, kiskanma ve eziklik, bulus ve cozum hep oradadir: hayal ettigimiz yahut da oyle sandigimiz egreti, oyle oldugu icin eksikli ve degisken, kendiliginden var ediliverip egilip bukulen o dunyada.

    iyi bakilabildiginde, belki her duyum bir cins yanilsamadir.

    kitap bunun, yani yanildigimiz, yaniltildigimiz, yanilmakla kalmayip bir de yaniltmaya yeltendigimiz, hatta israrla devam ettigimiz uzerine. sanki insan hayal ettigi muddetce yasarsa eger, yanilmadigi azdir, der gibi. madem hayal etmek vazgecilmezi yasantinin, hayal ettigini hayal etmek de oyle; asli olmayip hayalde varolmak da, olagandir diye suruyor.

    eyvellah, olabilir hani. ama "beserdir, sasar."(bkz: beser sasar)diye soylenenin ya kendi bir yanilma ise? ya da tamam, sasan beser coktur, hatta hepsidir. hoppala, ya bunu soyleyen? biri soylemedi ise, biz neremizden cikariyoruzdur ki, yazar da yaziyordur?

    duvduvani, iyi pek cok hikaye cekirdegini yarim biraka biraka ilerleyen bir uzun hikaye. ceyrek, yarim, ucte bir..yani hep kesirli kalmis bir dolu guzel kurgu. muhayyel muharririni editoru basim icin cok sikistirmis da, alelacele butun turfanda projelerini dokturuvermis gibi. hani bazen pazarda kutur kutur domateslerin yaninda olgunlasmasina ramaktan ote vakti kalmislar da karisir ya..osmanli'nin bir harbe gidis kadrosu(ve alt kadrosu) anlatimi var ki, iste oralari mustesna. yoksa tarikat toreni, kagit toplayicilari, celikle bulusan demir karginin basina gelen gibi dil ile oynarken, romanin o anlati tadindaki yogunlasmayi bir miktar iskalayan yeri cok, bana sorarlarsa.

    hala klasik romanin mezar meraklisi miyim neyim, define arayicilari gibi?
  • hayali 'ecdad'larla övünenlerin resmi tarih anlayışıyla ağır dalga geçen, ama dalgasını bile sözkonusu bademlerin anlayamayacağı seviyeyle geçen, öyle ki haddini aşıp laf kalabalığı ve bol 'name dropping'le eleştirmenliğe soyunanları bile kütüphane rafında yattığı yerden gülünç duruma düşüren fantastik roman.
  • bitene kadar neler oluyor, şimdi nereye gittik dedirten, gündüz düşleri görmek isteyenler için birebir kitap. özellikle de farklı birşey var mı diyen arkadaşlara tavsiye edilir. bir de ihsan oktay anar'ı sevenler de sevebilir, hatta onun diline alıştıkları için bu kitabı cila niyetine okuyup eğlenebilirler.
  • bu kitabın faydası nedir?

    hiçbirşey... sadece vakit öldürüyor, kelime oyunlarını farkediyor, kurgu ile gerçeğin müphem sınırlarında düşünerek zaman geçiriyorsunuz. postmodern romanın yapısı ve özellikleri hakkında bilgi de edinebilirsiniz. fakat , beğeniler göreceli olduğundan, söyleyeceklerim şahsi kanaatlerimdir ve kimseyi bağlamaz, ben bu kitabı beğenmedim. üstelik bu tarzın mühim isimlerinden sayılan ihsan oktay'ın suskunlar'ını bitirdikten sonra başladım ve ikisi arasında bir mukayese yapmak istedim. gelgelelim al birini vur ötekine. ne uzun ihsan efendi'de ne de yusuf'ta bir umberto eco kumaşı yok. nerde foucault sarkacı nerdeee bizimkiler...

    buna rağmen diğer iki eserini de okuyacağım ama... merhale katetmiş mi, dil ne alemde, dünyayı tanımış mı bakacağız.

    bir de bizde anlaşılmıyor postmodern roman, kitab-ı duvduvani'yi okuyunca anladım. arkasındaki yazılar, yorumlar, reel kurmaca çizgisi, yazarlık serüveni falan derken postmodern romanın en önemli özelliği olan karnavallaştırma bizde biraz absürditeye kaçıyor her defasında. yusuf hoca da bu tuzağa düşmüş, abuk söylemler, akışa aykırı gidişat, gereksiz söz oyunları, ipin ucunun kaçtığı yerler gibi yadırgatıcı hususların çoğunu kaydettim okurken lakin burası dil ve edebiyat platformu olmadığı için yazmayacağım. kitabın hatırı sayılır bir kısmı saçmalığa dönüşüyor sona doğru. sanki bir kitap yazmak için yazılmış gibi.

    sadece denenmemiş bir şeyi denediği için ilgi çekici olabilir yoksa bir numarası yok. tavsiye üzerine okumuştum hayal kırıklığına uğradım.

    saylınz piliyz,

    bir lafım da hocaya,

    şahıs benim kim olduğumu bilse lafımı ciddiye alır. öğrencisi olduğumuz yanılgısına düşmesin de...
    ilm-i nafi üçtür üstad:
    ilm-i din, ilm-i tebabet, ilm-i harb. gerisi ilm-i tatava... iş bu tahrir eylenen kitap arkandan bir fatiha gönderilmesine kafi gelmez ise beyhude bir gayretkeşliktir. sen kalk yekunü 400 sahife tutacak kadar karala içinde hiç bir şey olmasın, kitabın söylediği bir meramı bulunmasın. muazzam bir israf-ı zaman, heba-i ömür. bari faydalı şeyler yaparken sakalların ağarsa da toplum da ilminden müstefit olsa. umberto eco kumaşı derken meramımız bu idi.
  • ilginc ve dusundurucu bir roman... ana konusu "tahayyul ettiklerim oluyorsa belki ben de baskasi tarafindan tahayyul ediliyor olabilirim" diyen bir karakterin evrenlerarasi bir yolculukta kendisini- tahayyul edilmeyen bir benligi- aramasi olabilir mi? ya da bilgiye sahip olanlarin elinde olan buyuk guc? tam olarak anlayabildigimi soyleyemem ama anladigim kisimlardaki fikirler gercekten cok hosuma gitti. karakterler ise gercekten akilda kalici... daha fazla dusunerek ikinci defa okunmaya deger bir metin
  • "hayal icinde hayal icinde.." kivaminda benzer konulu bir roman icin: alper caniguz - tatli ruyalar.
hesabın var mı? giriş yap