• jimi the kewl'in entelektüelitesi, sanatsal kimligi beni bu sozlukte çok yoruyor.. yıkılıyorum okurken, 2. cümlesinde karnima kramplar girmeye basliyo, 10. cümlesine geldigimde başım dönüyor.. bana göre degil gercekten hiç.. okuyan var mi bilemiyorum, varsa da, yani tanimadan kanka oldugu icin degil, hayran olarak okuyan varsa da cidden bravo.. hayraniyim her kimse.

    bir kere çok agdali uzun, gereksiz cümleleri var. mesela diyelim ki filmden bahsediyor jimi the kewl, filmdeki adam karısını hamileyken birakip gidiyor.. "siktirip gitmişti" gibi özetlenebilecek bir konuyu: "sonra aristo mantigi ile irdeleyebilecegimiz bir olay oluyor, sanki engels in marx i yüz üstü koymasi gibi bir olay oluyor ve bas roldeki adam, basroldeki kadını bir şekilde birakabiliyor. fakat bu gidişteki umarsızlık oltama takildi. freudyen bir taviri bir umarsiz cekip gidisi gormemezlikten gelemedim. resmen siktirip gitti yahu!" seklinde yazabiliyor ki, bu bana ciddi manada afakanlar getirmekte..

    tamam mükemmel bi entelektüel olabilir, biraksala varlik dergisinin tamamini elleri ile yazabilir, ama bir şekilde mahallenin duvarina sprey boyayla, madam bovaryi yazmamasi gerektigini ogrenmeli.. en azından benim için, oh bebek..
  • hesap vermeye gelmedim ama sık soruluyor, cevap olsun. hem konuşmak istiyorum.

    .niçin geri döndüm?

    çünkü hasbelkader sırtımda bir sosyal yükümlülük olduğunu düşündüm. halihazırda sosyal medyanın diğer mecralarında boy göstermekle birlikte kendi bloğumda ve dışarıda yeterince insana ulaşabilsem de, "ulaşabileceklerimin sayısını ekşi'den daha da arttırabilecek olmamın zararı olmaz" diye düşündüm. konuşulacaksa, mecra neresi olursa olsun, şimdi konuşulmalı diye düşündüm. "konuşacaklarım çok önemli, herkes dinlemeli" şeklinde bir karın ağrım olmadığını yukarıdaki "hasbelkader" ifadesi yeterince anlatıyor sanırım. yoksa, hata mı ettim dönmekle? zaman gösterir.

    .niçin gitmiştim?

    dava meselesi vardı ve ekşi sözlük bana haksızlık yapmıştı, hala o konuda kendisini bana affettirebilmiş değil. ben buna rağmen döndüm.

    .sağda solda ekşi sözlük ve kurucuları/adminleri hakkında bir şeyler demiştim, değil mi?

    evet demiştim. şimdi yeri ve zamanı değil ama hala diyorum, maalesef ekşi sözlük bir kârhane ve ben bir sosyalist olmamama rağmen tek elde toplanan kârın işçilerin çalınmış emeği olduğunu düşünmeyi sürdürüyorum. buradaki işçiler de yazan herkestir. "tek el"in yani kâr sahibinin kim olduğu açık. onunla sözlük yazarları arasındaki ilişki toprak sahibiyle maraba arasındaki ilişki gibi. bunu bilerek geldim, düzeni yıkmak gibi bir maksadım yok. açıkçası nasıl düzelir ya da en iyi sistem hangisidir diye teoriler üretmeye de mecalim / motivasyonum yok.

    .peki, olmadığım dönemde bir şeyler değişmemiş mi?

    evet, değişmiş. değişim hep olur. recep tayyip erdoğan'ın anlamadığını düşündüğüm bir şeyi ben de bile isteye anlamamazlık etmem, belki eksik, güdük anlarım ama neticede anlarım. ekşi şeyler, kapalı rejimlerde marifete olduğu kadar evrime de tabidir. muhalefetin yönü ve tarzı değişebilir, bunu kabul etmezsek depresif ve obsesif insanlara dönüşürüz, kutuplaşmaya meyledip, düşman üzerinden kendimizi tanımlar ve sonunda aklî melekelerimizi yitirecek raddede insanlıktan çıkarız. ben bunu istemiyorum. ekşi'nin sürekli artan bir kalabalıkla evrildiğini görüyorum. arz talep meselesi: siyasetten sosyo-kültürel ya da dinî karın ağrılarına, insanın toplum içinde karakterini belirleyen her alandaki konumlanışı sürekli evrilen bir zeminde seyrediyor, dolayısıyla arzla birlikte talep de değişiyor. burada olduğum sürece ekşi yazarları ve okuyucularına ayak uyduracağım, "eski tüfek"lere özgü komüniteden saygı bekleme eşekliğini yapmayacağım, en nihayetinde beni tanıyan tanımayan herkes için bir nickten ibaretim.

    .yolun sonu aydınlık mı?

    aydınlığın göreceli olduğu bir dönemi yaşıyoruz. 2004'te söylenenleri daha yeni kavramış olan arkadaşlarımız var, belki de bugün söylenenleri sonra idrak edebileceğiz, bunun garantisini kimse veremez. herkes sadece söyleyecek, konuşacak, mücadele edecek. herkes, tevfik fikret'in dediği gibi, hak bellediği yolda yalnız ilerleyecek, bu ilerleyişte yolu kesişenler birlikte bir yere varacak. varınca göreceğiz nereye vardığımızı.

    bileceğiz ki, yine fikret'ten, "her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir... ya terakki ya inhitat."
  • sozlukte, yazdigi her sey ciddi ve tutarli olan 2-3 yazardan biridir. oyle amca, dayi, kanka torpili ile gazetede, dergide yazan eksi sozluk yazarlarindan degildir. bulundugu noktaya tam anlami ile tirnaklari ile gelmistir ve turkiye icin bir degerdir.

    emniyete cagrilmasinin nedenini, yazdiklarini anlayamamalarina bagliyorum. degil o karakol tum emniyet teskilati bir araya gelse bir entrysini anlayamaz ve yorumlayamaz.

    kendisi akildan, bilimden korkan turkiye cumhuriyeti'ne fazladir.
  • trt 3 gibi bir adam. boş da konuşmuyor da, yani işte...
  • ifadeye çağrılmasından mühim bir netice çıkmasa bile, memur arkadaşlar sadece bir formaliteyi tamamlamak adına böyle bir durum oldu deseler bile, bu hadisenin "jimi the kewl"ün dahi başına gelmesi bundan sonra yazacaklar ve yazılacakların göreceği oto sansürü kat be kat artıracaktır. neticesinde okumaya değer seviyede entri bulmak çok daha zorlaşacak gibime geliyor maalesef. içeriklerin boşaltılmasıyla sathi bir yazı kalabalığıyla karşı karşıya kalabiliriz.

    şahsının duyduğu derin hayal kırıklığını aynen paylaşıyorum.
  • kıskandığım yazar. beni de çağırın lan ifadeye, bisürü çaktım size, dokunan yanar dedim, imamın ordusu dedim falan.
  • son gelişmelerden beri yoğunluğumun gereklerinden ötürü buraya bakamadım, atılan mesajlara ve buradan yazılan güzel yazılara bir cevap yazamadım.

    öncelikle başıma (ve hatta "başımıza") gelenlerden sonra destek mesajları atan ya da konuya duyarlı bir şekilde yaklaşan herkese teşekkür ederim. elimden geldiğince bir şeyler söylemek isterim.

    her şeyden önce belirtmeliyim ki, ekşi sözlük yazarlarının, ekşi sözlük yönetimi nezdinde, kârhaneye sağladıkları maraba türü katkı dışında hiçbir değeri yok (kapitalizmin dijitalize olduğu böyle bir devirde bu tür bir değerin hiç olmaması gerektiği üzerinde spekülatif birtakım görüşler öne sürme hakkını saklı tutuyorum).

    yönetiminin, sitenin kapatılma olasılığında çıkardığı "özgürlükçü" bir söylemi haiz gürültünün, zaten yasallığını site-içi hukuk ekibinin denetiminden geçmiş olmasından kazanmış site içeriğindeki bir katkının ("entry'nin") şikayet konusu edilip yazarının (benim ve diğer bazı yazarların) polis tarafından aranarak asayiş'te ifade vermek zorunda kalması durumunda göstermediğini görmek, bizatihi şikayet edilmiş yazarlardan biri olarak benim canımı sıktı.

    sözlüğün (elbette burada "sözlük" anlamca "sözlük yönetimi"ni işaret ediyor) "özgürlük" konusundaki samimiyetsizliğini görmüş ya da yaşamış olmak, burayı kendime ve kendimi de (az ya da çok, kısmen de olsa) buraya ait sanmamdan ötürü canımı sıkmışsa da, asıl gerçekleşmediği için canımı sıkan beklentim -belki bazılarınıza ahmakça ya da çocukça gelecek ama- başıma ("başımıza") gelen durumun "mudo'da 13500 liraya satılan sehpa" kadar ssg'nin umrunda olmaması. ben bile beklentimin onca paranın döndüğü ve çoğu kişinin ekmek kavgası uğruna onca maske altına gömüldüğü bir ortam için fazlasıyla naif kaçtığını görüyorum. ancak ister istemez (asla "karşılıksız" ya da "bedelsiz" olduğunu söyleyemeyeceğim ölçüde) burada geçirmiş olduğum bunca senenin bir muhasebesini yapıyorum ve "bugün ben evde yokken karakoldan aramışlar, gayrettepe'deki şubeye gidip ifade vermem gerekiyormuş. bir entiriyi şikayet etmiş 200 kadar kişi, nedir ne değildir bilemedim ve ne yapmam gerekir, yardıma ihtiyacım var." şeklindeki bir mesajın neden, muhterem tarafından umursanmadığını anlayamıyorum. sonuçta ben bu yazıyı ekşi sözlük'e yazdım ve oradan kamuya sunmuş oldum, dolayısıyla "başıma bir şey gelecekse" bunun sorumlusu ekşi sözlük değilse de, mecrası bizatihi ekşi sözlük, ben bu "özgürlük" söyleminde "gözetilesi" ya da "değer görülesi" herhangi bir rol üstlenmiyor muyum?

    "niçin ip adresimi yetkililere verdiniz?" falan da demiyorum, yasa yasadır, ekşi sözlük yasa-dışı değildir, olmamalıdır. sadece, yazarların kollanmasa da, "gözetildiği" ("kollanmak" ile "gözetilmek" arasındaki içerik farkını tartışmaya hazırım ama burada değil) fikir hürriyetinin korkusuzca sergilenebileceği, "özgürlük" konusunda "daha samimi" bir duruş sergileyebilen bir mecraya ihtiyaç var.

    ekşi sözlük senelerdir sorduğum "türkiye'nin south park'ı olabilir mi?" sorusuna "artık" layık değil sanki ya da fikir hürriyeti konusunda sıkıntıları olduğu için dolayısıyla bir nesnel kritik geleneği de geliştiremeyen, (buna bağlı olarak) yaftalamanın ve tahammülsüzlüğün tavan yaptığı bir ülkede söz konusu boşluğu tümden doldurmasa da (ki bu mümkün değil), bu konuda kayda değer bir adım ve bir aşama olabilmişken (ya da konjonktür, zeitgeist onu böyle bir işevi varmış gibi göstermiştir), artık bu "gömleği çıkararak" logos - edebiyat tarihinin her döneminde görüldüğü gibi, nesnel, eleştirel, ilerici ve derinlikli analiz üzerine inşa edilmiş ince güldürünün değil, salt zekânın ilk bulduğu basit yoldan boşalması şeklindeki, daha fazla okuyucuya / dinleyiciye / izleyiciye seslenen fars güldürüsünün (her şeyin tersini yazınca "kara mizah" olabiliyor bu güldürü anlayışına göre ya da ona göre satir kelime ve hece oyunlarından ibarettir) egemen olduğu bir eğlence anlayışının (buna bağlı olarak yukarıda bahsettiğim samimiyetten yoksunluğun ve yazarların duyduğu korkunun) doğal sonucu olarak reytingi yüksek olan daha bereketli bir kârhaneye dönüşmüştür, ortada (satıcı ile alıcıya ait) bir memnuniyet varsa, bu durumdan rahatsız olanlara, başkalarına ve hatta ülkeye ilişkin ümidini yitirenlere tek bir şey yapmak düşer, o da kuleye çekilmek (hangi kule olduğunu biliyorsunuz ya da "kabuğuna çekilmek" diyelim). ekşi'den ümidi kesmiş olmasına rağmen kuleye çekilmek istemeyenler için, ancak arayanın bulabileceği, bilişim mağdurlarının da yararlanabileceği bazı hizip mecraları var google groups'ta. (altyapı-üstyapı düzensizliklerinin yol açtığı sorunlar yeni oluşumlarda da elinizden öpecektir, merak etmeyin.)

    kendi adımaysa henüz karar verebilmiş değilim, entirimden ötürü polise ifade verdiğim gece sözlüğü kesinlikle bırakacağımı düşünmüştüm. ancak sözlük-içi ve dışından gelen tepkileri ve mesajları görünce, bir şekilde ekşi sözlük sayesinde / aracılığıyla seslendiğim ve ulaşabildiğim "sessiz ama derinden okuyan, anlamaya çalışan, dertli" bir kitle olduğunu anladım, bunu "kısmen" biliyordum ancak birkaç haftadır duyduklarım ve gördüklerim, bildiğimi çok aştığını gösteriyor. dolayısıyla ülkesi ve sınırları olmayan çok-katmanlı ve çok-yüzlü sosyal ağda bulunuyoruz, ağın her kolunda dolaşabilmemiz için tek bir tık yetiyor. ekşi sözlük de bu sanal okyanusun bir parçası, bir nehir gibi, suları yine ağın başka kollarına dökülüyor, madem "bazılarımızda" kabuğuna ya da kuleye çekilme arzusu yok, o halde bu sularda yüzmek de mücadele etmek demek değil midir? su aynı su neticede, insanım ve insana sesleniyorum, mecranın ne önemi var? sözün özü, ekşi'yle ilgili kafam karışık ama kalmak yönünde ümitsiz değilim arkadaşlar. ekşi sözlük ile ilgili söyleyeceklerim bu kadar.

    biraz da şikayet ve şikayetçilerin mantığı üzerine bir şeyler söylemek isterdim ama soruşturmanın gizliliği gibi bir durum söz konusu olabilir. yasa-dışı bir şey yapmak istemiyorum (asclepius'a olan horoz borcumu da ödeyebilmeliyim yeri geldiğinde). dine, imana ve peygambere yani halkın manevî duygularının yöneldiği ve içinde filizlendiği merkezî nesnelerine hakaret ettiğimi sanmıyorum, ilgili yazıdan ne kadar ters bir mana çıkarılıp şikayet edildiği ortada, gerekirse bunu mahkemede de savunabilirim. ancak bu, sorunun bir kısmı, ikinci bir kısmı ise burasının henüz insanların din, iman ve peygamber karşıtlığını da gösterebileceği bir ülke olmamasıdır. ben o yazıda dine hakaret etmiyorum, aleyhine (onun esasını yadsıyan) bir fikir öne sürmüyorum ama bunu yapsaydım da hakkımda böyle şikayet olmamalı, olmamalıydı diye düşünmekten de kendimi alıkoyamıyorum, zira fikir ve inanç özgürlüğü denilen şey, en nihayetinde "birbiriyle çatışan, birbiri için hakaret unsuru olabilecek ölçüde savlar içeren" fikir ve inançların "eşit ölçüde" varlığını sürdürebilmesi olayıdır, karşıt fikrin varlığı bizatihi fikir için hakaret değil midir? bence öyledir, ben bu kabulden hareketlenerek benim gibi düşünmeyen hiç kimsenin bana (inançlarıma ya da fikirlerime) hakaret etmediğini ya da bu düşüncesinden ötürü polise ifade vermek zorunda kalmaması gerektiğini düşünüyorum. ben bu düşüncem için mücadele etmeye hazırım.

    moral aşılamak ve enseyi karartmamak istercesine tevfik fikret'in ferdâ'sıyla kapatayım (kaave içerken tevfik fikret ve cicero okumak gibisi yok):

    asrın, unutma, bârikalar asr-ı feyzidir:
    her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir,
    bir ufk-ı iğtila açılır, yükselir hayât;
    yükselmiyen düşer: ya terakqî, ya inhitat!

    yükselmeli, dokunmalı alnın semâlara;
    doymaz beşer dedikleri kuş-, iğtilâlara...
    uğraş, didin, düşün, ara ,bul, koş, atıl, bağır;
    durmak zemânı geçdi, çalışmak zemânıdır!
  • gençler yarın öbür gün bir iktidar kursalar bu arkadaşı bakan olmasa da danışman alsınlar. ama halkla konuşurken latince kullanırsa elektrik akımı verecek bir düzeneği şart koşuyorum.
  • yazılarını çok beğenip, şahsen tebrik etmek, yüz yüze şukela vermek için de çağırmış olabilirler.

    unutmayın ki, polis sizin dostunuzdur arkadaşınızdır.
  • (bkz: #13667136)
    kendisinin yazdığı kadarıyla, bu entry nedeniyle ifadeye çağrılmış. iki gündür bu konuda ne diyebilirim diye düşünüyorum, tek kelime bile edemiyorum açıkçası. hala da edemiyorum. bunu yazdığnız için ifadeye çağrıldığınız, hatta yargılanabileceğiniz bir ülkeyi kabul etmek istemiyorum, ama işte bu ülkede yaşıyoruz.
hesabın var mı? giriş yap