• --- spoiler ---

    sonu gerçek değildi. sebebi mi?
    sydney-los angeles uçuşu-babasının cenazesine giden babasıyla sorunlu tip-uçakta bulunan bir arap vs.. bence uçak los angeles'a hiç varmadı ve muhtemelen cobb bir kumsalda rüya görüyor, köpeğin kick yapmasını bekliyor.

    --- spoiler ---
  • (bkz: zaman), (bkz: mekan), (bkz: rüya).. izledikten sonra da, rüyalar alemini kontrol edebilme istegi uyandirmistir.

    ilk olarak posteri gayet hosuma giden film oldu. o da tam olarak, sehrin ikiye katlandigi su poster oluyor.

    izlenimlerimizi madde madde siralayalim:

    ** filmin konusuna genel hatlariyla göz atmadan, yani konuya hafif asina olmadan gidilmemesi gereken bir film. anlasilamayan kücük ayrintilarin üstü ise, rüya alemine baglanarak kapatilabiliyor.

    ** yercekiminin olmadigi otel koridoru sahneleri, filmin en güzel sahnelerindendi. bu sahnelerin nasil cekildigine dair söyle bir sey okudum: dakikada 8 kez, 360 derece dönebilen, yaklasik 30 metre uzunlugunda bir koridor insa etmisler. oyuncularin makyajlari, saclari, kiyafetleri "yercekimi yokmus gibi" yapilmis. gerisi de, joseph gordon-levitt'in becerisine kalmis denebilir. bu sahneler cekilirken, "duvar"i duvar, "yer"i yer olarak algilamaktan cok; ayaginin altina gelen yüzeyi "yer" olarak kabul etme gibi bir yöntem kullanmis kendisi.

    ** "mimar", daha dogrusu "rüya mimari" bu filmde önemli bir mevzu.

    --- spoiler ---
    boru degil, bilincalti baska birinin bilincalti, ama mekani bu mimar denen kisi kuruyor. insan/izleyici; konu "rüya" olunca, "mekan" konusunda acayip beklentilere girebiliyor. dali tablosundaki gibi sürreal bir dünya görmek isteyebiliyor. ariadne de, cobb'un rüyasina ilk girdiginde, yapabileceklerini sinarkan bu beklentiler de artiyor haliyle. sehri ikiye katlamalar, paradoksal mekanlar, sonsuz merdivenler, pek yaratici olmasa da ayna icinde ayna, alakasiz yerden gecen trenler vs... yeri gelmisken, selam cakilan benzer sanatcilari da analim: (bkz: maurits cornelis escher), (bkz: giovanni battista piranesi)

    efenim; temelde rüya mimari kisisi, 3 katmanli rüyada, 3 mekan tasarliyor.

    1. mekan: sehir, yagmurlu bir havada sehir trafigi. sonra aksiyon sahneleri ve minibüsün icinde görüyoruz. kick icin orta kismi yükselen bir köprüye variyorlar. mekansal olarak böyle. (yusuf'un rüyasi)
    2. mekan: otel, otel lobisi, otel koridoru, otel odalari, otel bari. minibüs birinci katmanda suya düserken, burada yercekimini kaybediyoruz. (arthur'un rüyasi)
    3. mekan: karli dag eteklerine kurulmus, fischer'in bilincaltinin yansimalari tarafindan korunan bir bina. mimari olarak tabii ki diger mekanlara göre daha tatmin ediciydi. ama aksiyon sahneleri daha öne ciktigindan, algilamak cok da mümkün olmuyordu. en korunakli yere de, bir labirentten falan gecerek degil de, basbayagi kasa gibi bir kapiya sifre girilerek ulasiliyordu. (eamer'in rüyasi)

    emekli rüya mimarimiz cobb ve karisi mal'un (bu arada izlerken, bildigin "aha mal geldi" diye eglendik.) mekanina ne desem bilemedim. mimarlik egitimi görürken, ilk dönemin daha ilk "tasarima giris dersleri"nde; kendi mekanini tasarlamasi gereken zavalli bir arkadas geldi aklima. mekanini aynen yuksek gökdelenler arasindaki gecekonduvari (müstakil demek istiyorum) bir sekilde tasvir etmisti de, "anaokulu terk" diyerekten götünden kan almislardi. o kadar diyorum.

    her film elbette ki bir mekanda gecer, bu mekanlari zaman akisina göre incelemek mümkündür. bu filmde ise, özellikle öne cikarilan bir seydi bu durum. cünkü mimarin yarattigi mekanlar, bir anlamda "bilgiyi calmak" icin tasarlanmasi gereken sahnelerdi. o yüzden böyle bir gözle bakasim geldi. netice de, baslangicta "mekan" baglaminda yüksek tutulan beklentiler; fikir yerlestirme yani pratige gecirme söz konusu oldugunda epeyce düsüyor.

    son olarak bir timeline.
    --- spoiler ---
  • aynı the prestige gibi yönetmeninin bile cevabını bilmediği soruların cevaplarını size aratan film. gizem çözmek isteyene hoş bir uğraş tabi ama hiç bir zaman neyin gerçek neyin rüya olduğunu bilemeyeceğiz.

    bu arada ne kadar büyük beklentiyle giderseniz gidin slow-mo sahnelerden ve rüya girdaplarından muhakkak büyük zevk alacaksınız bence.
  • bünyede "christopher nolan, ne yaptın sen böyle?!" tepkisi uyandıran film. the dark knight, memento, the prestige ve şimdi de inception.. nirvana'ya ulaşmasına az kaldı nolan'ın, benden söylemesi.
  • pek leziz, çok karmaşık, bol heyecan verici bir film.

    kesinlikle iki veya üçüncü kez izlenmeli ve özellikle sinemada.
    dikkatler toplanmalı, ayrıntılara önem verilmeli. gelişen olayları tek seferde algılayamayabiliyorsunuz ki bu çok normal ve sinirleri geren bu durum yıldırmamalı sizi.
  • --- spoiler ---

    hepsi hurley'in ruyasiymis :(

    --- spoiler ---
  • temposu düşmek bilmeyen nefes kesici bir christopher nolan filmi olmuş. kurgusu tek kelimeyle inanılmaz. diyaloglar ve film müzikleriyle(sonra hans zimmer'a da mersiye yazacağım) tam anlamıyla 10/10. fakat tek problem, sinema salonlarındaki kafa sikecek derecedeki ses seviyesiydi. her patlama efektinde kalp spazmı geçirdim. klima ve baş ağrısı ekürisi de opsiyonel. sevgili koltuklarına yayılıp izlemesem madame tussauds'ya aldırıyordum ikametgahı.

    (dikkat klişe geliyor) imdb'de aldığı puanı haketmiş (klişe bitti)

    filmin formülü; memento(kurgu) + the prestige(twist) + the dark knight(aksiyon sahneleri) = inception
  • büyük takdiri hak ettiğini yine söylemek geliyor içimden. ama aynı zamanda gece gece insanın kafasına garip sorular getiren filmdir kendisi. sanırım hala etkisindeyim. gereksiz detayları falan düşünüyorum.

    --- spoiler ---

    mesela:

    fischer jr. nasıl oluyor da saito'nun havayoluyla seyahat ediyor? rakip değil miydiniz oğlum siz? e hadi bilet bulamadı ve işi acil olduğu için mecbur kaldı ya da havayolunun saito'ya ait olduğunu bilmiyordu diyelim. first class'ta sadece 6-7 kişi varken nasıl oldu da babasının en büyük rakibini tanımadı?

    bir de cobb ve mal'un tren rayına yatıp intihar ettikleri sahne var ki, onda da limbo'da 50 yıl geçirmiş olmalarına rağmen yaşlı halleriyle değil çıtır versiyonlarıyla karşımıza çıkıyorlar.

    bir de ufak eleştiri yapayım bari: dağlardaki karlı sahneler, katmanlarda derine inildikçe zamanın uzaması hissini daha iyi sezdirmek için böyle uzun sürdü belki de. yani bir anlamda nolan, o uzunluğu seyirciye hissettirmeliydi. bunu yapmak doğru tercih ama o sahnelerde arka plan beyaz, bizimkiler beyaz, saldıranlar beyaz, kamera hızlı hareket ediyor. ee ne anladım lan ben bu işten? kim kimi dövüyor belli değil.

    --- spoiler ---

    bir de son not: tüm dünya michael caine'in taşağını yesin. o ne karizma üstat? yaş 77, filmdeki rolün 5 dakika ama karizman sınırsız.
  • --- spoiler ---

    artık otobüs, tren ve uçakta uyuyan insanlara farklı gözle bakmamı sağlayacak filmdir.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    çocuklara bakan kişi(anane sanırım) sapık bir kişilik sanırım. kardeşim manyak mısın şu çocukların kıyafetlerini değiştirmiyorsun? kaç yıl önce aynı kıyafetliydi bunlar, büyümemişler de hiç. ekmek de mi vermediniz ufacık şeylere. pis kadın!!

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap