• bilgiyi edinmekten ve onu kullanmaktan farklıdır. bir insanın tıp eğitimi aldığını düşünün. hastalarına neler söyleyeceğini bilir. neyin doğru neyin yanlış olduğunu okulda büyük oranda öğrenmiştir. temel yanlışları yapmayacağını düşünürsünüz. adam gider akraba evliliği yapar. amcasının kızıyla evlenir. işte bu adam o tıp bilgisini almıştır, hastalarına söyler, sorulduğunda uyarır, ama kendisi aksini yapar. bilgiyi içselleştirme olayı olmamıştır. sadece papağan gibi biliyordur. aslında bilmiyordur. içselleştirememiştir.
  • özümsemek
  • etrafta olan biteni kabullenmek, yadırgamamaya başlamak. "alışmak".
  • duygu, hareket, davranış gibi tanımlamaları kişinin kendi etken süzgeçlerinden geçirip, çıkan sonuçları yorumlayıp, içe aktarılmasıdır.

    bazen hayat insanı sürüklemekten başka bir şey yapmaz o zaman bunun farkında olmamak -belki de- en güzelidir zira neyi ne kadar yaptığınızdan ziyade ne kadar içselleşebildiğinizdir/içselleştirebildiğinizdir önemli olan. algıladıklarınız sizin süzgeçlerinizden geçerken siz içselleştirme çabasında olursanız aslolan algıdan ziyade süzgeçlere yoğunlaşırsınız -istemsiz- fakat içselleştirme çabası yerine doğal bir süreç içinde bunu yaparsanız herhangi bir şeyin farkında bile ol(a)mazsınız çünkü hayat denilen kuramsal öbek yığını zaten belli bir iç tutarlılığa sahiptir. siz bu tutarlılık düzleminde ilerlerken elinizde olmayan/ alışamadığınız/ idrak edemediğiniz dış etkenler bu durumu farklı bir noktada bükerse o zaman içselleşme ana fikrinden ziyade dış etken bağlamında bir sapmaya sebep olur ve siz -doğal olarak- durumu kendiniz en baştan anlayamadığınız için özünüzden bağımsız olarak bir eylemde bulunmuş gibi olma durumuyla karşı karşıya kalabilirsiniz.

    içselleştirmek, içselleştirmek, içselleştirmek.

    gökyüzünde naif bir biçimde salınarak kayan bir yıldızı görüp/beğenip herkes içselleştirebilir ama bu demek değildir ki siz bu yıldıza tutunabileceksiniz. tutunmayı istemek için çabalarken siz her şeyi doğru yaptığınızı düşünseniz dahi belki ışığı binlerce yıl önce sönmüş bir ışığı tutmaya çalışmaktır çabanız. siz içselleştirmişsinizdir ama o yıldızın yanınıza hiç uğramayacağını nerden bileceksinizdir ki? günleriniz, geceleriniz içinizde yaşattığınız yıldız ile geçerken nasıl farklı bir durum olabilecektir ki? işte hayatın insanı sürüklediği nokta burda başlar. siz bir şeyleri iki gözünüz arasında bile adil paylaştıramayacağınızı düşünüp bakmaya çekinirken içselleştirmediğiniz şeklinde içinizi yarıp geçen bir ifadeyle karşılaşabilirsiniz. sahi ne yapabilirsiniz ki bu durumda? kalabalığın içinde yalnızlıkla kaldığınız zaman kadim dostunuza bir merhaba demek zor gelmez size. içinizi açmışsınızdır, en derinden gelen içselleştirdiğiniz sözcükler daha çıkamadan hükmü verilmiş bir biçimde içinizin en derinlerinde yara yapar sahi ne yapmayı düşünebilir insan bu durumda? düşünürsünüz, uzun saatler boyunca düşünürsünüz yıldızın ışığı size ulaşamayıncaya kadar. yıldızı görmüş olup onu belki birkaç dakika belki birkaç gün içinizde hissedebildiğiniz için kendinizi -her şeye rağmen- mutlu sayarsınız. en kadim dostunuzu size hatırlattığı için teşekkür etme gereği duyarsınız, kalabalığın içinde içselleşememiş birisinizdir siz. esas sorun budur aslında. bir yıldız sizi nasıl içselleştirebilir ki? düşünmemiştir bunu o hiç ya da belki düşünmüş ve bir şekilde oluşabilecek pişmanlığını ortaya - bir şekilde - çıkartmıştır. mutlu olmakla mutlu olmuşsunuzdur işte siz sadece. sorgulamamışsınızdır o parlak naif yıldızı. sormadığınız bir soruyu nasıl sormuş olabildiğinizi düşünürsünüz ki zaten? bir olmaz ışık etrafınızdayken güneş içinizi zaten ısıtmıyor mudur?

    içselleştirmek, içselleştirmek, içselleştirmek,... binlerce kere kafanızda dolaşırken bu kelime, parlak yıldızın üzerinizde salındığı geceden birkaç gece sonra kadim dostunuzla kucaklaşırsınız kalabalığın içinde. sahi nedir içselleştirmek?
  • solcu literatürünün bir bileşeni
  • bilgiyi alıp, o olmak.
  • teoriyi pratiğe dökebilme yetisi kazanmak. benimsemenin bir üst versiyonu oluyor yani. misal türkiye demokrasiyi benimsemiş ama içselleştirememiştir.

    (bkz: öyle bir benimsemek ki kavramın içselleşmesi)
  • yaşanılan, yazılan, okunan, bilinen şeylerle mış gibiye uğramadan halvet olmak, herc ü merc olmak da bazılarımızın aklına gelmektedir. sahicilik kaygısına ciddi göndermeleri olması kaçınılmaz görünmektedir.
  • genellikle sanat camiası* tarafından kullanılan, sal olup sele kapılmış kelimelerden biri.
  • yaşanan durumların dünyayı küçücük bizi kocaman gibi göstermesidir. dünyaya sığamamak da buradan gelir esasen. çünkü bir şeylere o kadar kırılmışızdır ki zamanın berisinde, nüksedecek korkusu bizim gözümüzde dünyayı bitirir. var olunacak bir yer de bir siz de kalmadı artık sanırsınız.

    ama gerçek şu ki , biz çok küçüğüz bu alemde, dünya da hiçbir zaman hiçbir yere gitmiyor. o senin için hep hazır ama sen bir işaret bekliyorsun.

    boşver yorgunlukları, hiçbir olmuş olanın sana kendini fısıldadığı gibi şatafatlı anlamı yok, olup biten birkaç şey işte. yine olacak birkaç iyi birkaç da kötü şey gibi, hayat gibi. yürü git, dünya hala dönerken yaşa, olan her şey hep olacak, geçen her şey hep geçecek, döngü bu. git al mutlu zamanları, hayat sadece o kadar uzun.
hesabın var mı? giriş yap