• dış gurultu -"eşcinselleri savunmayan sosyalist değildir." demiş. bunun hedefinde kimin olduğunu herkes biliyor. -

    evet biz biliyoruz kimin kastedildiğini, devrim yaptıklarında farklı olanları(?) rehabilitasyon kamplarına kapatıp küçük burjuva sapkınlıklarından arındıracak olanları kastediyor. "hangi sosyalist olma kriterine göre bunu demiş" diyor bazı arkadaşlar. hangi kriterlere göre olmadığını söyleyeyim ben sadece, farklı olanların toplama kamplarına kapatıldığı nasyonal sosyalist kriterlere göre değil kesinlikle. herkes biliyor denmiş de gerçekten herkes biliyor mu acaba? bilmeyenler için buraya da koyalım

    (bkz: direnemeyen çürüyor)
  • “bir yanlış içine düştüklerini ve mahir çayan'ın kurbanı olduklarını” söylemiş kişi.

    en azından savunucuları kendini geliştirmeye çalışıyor. homofobiden deniyorlar şimdi de şanslarını. sanki şu an sokağa fırlayıp koşmaya başlasam ve gidip 12 ayrı eşcinseli öpüversem, kürkçünün kızıldere'de halkına ve örgütüne ihanet ettiği gerçeği, eşcinsellerin koruyucu perisinin sihirli değneği ile pof diye değişecekmiş gibi.

    yolaşmaya karşı yapılan eylemlere gelecek tahmin ediyorum sıra bundan sonra. fuhuş yapanı/yaptıranı dövüyorsunuz, faşistleeer diye iğrençleşeceksiniz. (ah zaten yapmışsınız pardon). ardından uyuşturucu kullanmak zihinleri özgürleştirir, marijuana'ya özgürlük diye bağırıp, doyasıya yaşayacaksınız özgürlüğünüzü uyuşturucu karşıtı olmayı lanetlerken.

    ilkesizlik, savrulmuşluk öyle bir kemikleşmiş ki hemen her şey ertuğrul kürkçünün ihanetini savuşturmak için kullanılabilir. yeter ki devrimcileri kapsamasın kürkçünün sosyalizmi, oligarşiye direnmek haricinde her şey kabul edilebilir.

    --- spoiler ---

    "bu sırada dışardan teslim olmamız için megafonla bir ihtar daha yapıldı. arkadaşlara teslim olup olmayacağımızı sordum. ilk verilen karardan asla dönülmeyeceğini söylediler... bunun üzerine çatışma bitene kadar teslim olmamaya karar verdik." (çıkmaz sokak, uğur mumcu)

    --- spoiler ---

    mücadele kaçkınlığını, tatlı su solculuğunu ve teslimiyeti savunmak adına bireylerin ne kadar kişiliksizleşebildiğini, zavallılaştığını gösterir bir türkiye gerçeğidir. teslimiyeti ve karşı devrimciliği, hiç bir şüpheye yer bırakmaksızın kanıtlanmış olsa da önemli değildir savunucuları için, statükoculuğun pratiği budur zira.

    --- spoiler ---

    "samanların yanına yaklaştıklarında komandolara (bn)- biran ateş açıp açmamak konusunda tereddüt geçirdim. ancak 5-6 eri öldürerek ne harekete ne de kendi kişilik ve ideolojime hizmet edemiyeceğimi, bir şey kazandıramıyacağımı düşündüğüm için silahı bırakıp dışarıya çıktım."

    --- spoiler ---

    kim savunuyor kürkçüyü buna dikkat etmek gerekir. bugün uzlaşmanın ve oligarşiyle barışmanın heveslilisi kürt milliyetçiliği, emperyalizm ile barışmış, kürt gericiliğinin sembolü olan isimlerle barışmış ve mecliste onları milletvekili seçtirecek kadar ileri gidebilmiş. altan tan'lı bir harekete ertuğrul kürkçü çok mu?

    politikaların devrimcilikle hiç bir ilgisi, alakası kalmamış, ilkesizliğin, çelişkilerin bayraktarı, kurtuluşu devrimde değil düzenin içinde arayan kürt milliyetçi hareketi elbette ertuğrul kürkçü'nün dönekliğini sahiplenecek.

    ilke yok, etik yok, amaç için her araç meşru. elbette karşı devrimciliğini kapatmak uğruna, kendini kürtlere yamamak için atmadığı takla kalmayan kürkçüye kol kanat gerecek. elbette mahirler bizi kandırdı diyen kürkçü, düzenin parlemontosuna girdiğinde edi bes'e dediği için sütten çıkıp ak kaşık olarak hayatına devam edecek. zerre önemli değil kızıldere ve sonrasında ne yaptığı ne de olsa, o devrim adı altında ittirilen teslimiyetin kahramanı ne de olsa. hem bu hareket kimleri sahiplenmedi ki, abd ile barışan bir anlayış için kürkçü çok mu?

    "gidin lütfen, kürkçüyü rahat bırakın, çünkü o çok şirin..."

    kendini düzenin yozlaşmış işleyişine yamamak isteyenlerin, silahlı mücadeleyi terk etmek için fırsat kollayanların, parlementoya girerek düzenin elini güçlendirenlerin, milliyetçilik yolunda emin adımlarla yürüyenlerin yanına kürkçü gibi bir mücadele kaçkınından başka kim yakışır?

    kraldan çok kralcı kuyrukçular ise bir başka trajikomedi. pkk kuyrukçuluğu yapmak haricinde politik bir içerik üretemeyecek hale gelmiş, yok olma eşiğinde, varlığını dayatmak için tek yol olarak birine yamanmayı seçenlerin de ipliğini pazara çıkıyor kendi tavırları.

    dün silahlı mücadeleyi yükseltmeliyiz nutukları atanlar, koşullar değişip de faşizm karşısında direnemez hale gelip yasallaştığında kürkçüden başka tutunacak dal kalmıyor demekki. ama aynen devam, elbette asla özeleştiri veremezseniz ve "biz bu hallere nasıl düştük"ü sorgulayamazsınız. ne de olsa teslimiyeti kabul etmişsiniz bir kere ve kalmamış kuyrukçuluktan gayrı çıkar yol.

    bir diğeri gelip ama ya eşcinseller, hanimiş farklı olanın hakları derken bilmiyor mu, farklı olanın şu anda sahip olduğu mücadele alanı bile devrimcilerin mücadelesi sonucu açıldı. o sahiplendiğiniz meydanları bile devrimciler çatışa çatışa aldı. manevi ve kültürel tüm standartlarınız ile faşizm arasında duran tek güç devrimciler. ancak içinizdeki stalin fobisi taşacak yer arayınca ne mantık kalıyor, ne vicdan, ne de başka bir değer.

    dilindeki seksizmi temizlemeden homofobiden bahseden süprüntü ise bir başka şeref noksanlığını getirip koyuyor önümüze. öyle bir bataklık ki bu, debelendikçe çekiyor içine. öfkelendikçe daha dibe batıyorsunuz, battıkça daha çok öfkeleniyorsunuz. çürüme bir kanser gibi yayılırken ruhunuza, arınmaya çalışacağınıza çürümenin kendisine dönüşüveriyorsunuz.

    veya sol'un cinsel özgürlük anlamına geldiğini iddia ederken marksist kitaplığı bir yayıncılık şirketi sanan, devrimci mücadelenin ve sol kavramlarının 1960 dalgasıyla ortaya çıktığına inan, marks'ı spencer'ın biraderi sanan bir lümpen anlayış.

    biliyoruz ki ilk değil, son da olmayacak. tüm bu zırvalık ve saldırı devam edecek.

    sizler, hepiniz. ertuğrul kürkçü'nün bal gibi de hain olduğunu bildiğiz halde reelpolitik durumda aldığı konum gereği onu savunmak durumunda kalan insanlar. öfkenizi anlıyoruz. öfkeleniyorsunuz çünkü teşhir edilen sadece kürkçü değil, ayrıca sizin içinde bulunduğunuz ilkesizlik ve savrulmuşluk. öfkeleniyorsunuz çünkü yüzünüze vuruyoruz gerçekleri ve bunu yaparken ayna tutuyoruz gerçekliğinize. yani, öfkeleniyorsunuz çünkü aslında kendi varoluşunuza ve üstünde yürüdüğünüz toprağın gevşekliğine, tuğla koymaya çalıştığınız temelin çürüklüğüne, kendinize tahammül edemiyorsunuz. öfkeleniyorsunuz çünkü savunduğunuz adamın "bir yanlış içine düştüklerini ve mahir çayan'ın kurbanı olduklarını” demiş olduğunu bilmenize rağmen, bulunduğunuz noktada durmanın onursuzluğunu yutkunarak hazmetmek zorundasınız. öfkeleniyorsunuz çünkü her idam çelik disipline sahip bir cepheden geliyor olması bu lafların zorunuza gidiyor, kaldıramıyorsunuz. öfkeleniyorsunuz çünkü haklı olmanın hissiyatını yaşayamıyorsunuz, düğümlenip kalıyor boğazınızda.

    ama halen çok geç değil. halen bu çürmüşlük içinden çıkma şansına sahipsiniz. halen teslimiyetin bayraktarlığını yapmaya devam edebilir yada faşizme direnenlerin yanında saf tutabilirsiniz. seçim sizin. zira eğer seçimi siz yapmazsanız, kürkçü ve benzerlerini binlerce kez yargılamış ve unutuluşun huzurlu kollarına göndermiş olan tarih, sizi de öğütüp o engin çöplüğünde yerinizi hazırlayacaktır, "büyük bir yanlış içine düşmüş ve mahir çayan tarafından kandırılmış" ertuğrulcuğunuzun yanına.
  • aziz nesin'in o klişe sözünü türk solcusunun %60 ' ı gerizekalıdır diye değiştirmek istiyorum yüksek müsadenizle efendiler. keşke böyle diyeydi. cuk otururdu. yahu ertuğrul kürkçü'den bahsediyoruz. hadi diyelim geçmişini falan bilmiyorsunuz. şu son seçim dönemindeki vaatlerini, katıldığı programlardaki söylemlerini bir dinleyiverin. hala "yeaaa sosyalist değildir, yeaaa kızılderede kaçmıştır" falan. e abi ne bekliyorsunuz? mecliste türk sosyalistlerini kim temsil etsin? mehmet haberal mı? sinan aygün mü? oktay ekşi mi? bu korkunç eleştri nerden gelmekte? nedeni ne? sen eğer senin söylemlerini taşıyan adamı bile bu kadar canice eleştirirsen ey %60 türk solcusu, sen 1000 parçaya bölünmeye mahkumsun. eğer bu ülkede akp yıllardır hükümdarlık sürüyorsa, insanların tek umudu chp kaldıysa, baraj altı kalmasın diye mhp'ye bile sarılan insanlar varsa bu senin basiretsizliğin, bu senin eleştiriciliğin yüzünden %60 lık türk solcusu.

    ertuğrul kürkçü, türk solu için bir şanstır şu sıralar. eğer olur da mersin'e bir nükleer santral yapılmazsa, bunun en büyük sebeplerinden biri olacaktır. olur da halk isyan ederse bir gün, bunun önemli sembollerinden biri olacaktır. eleştirmeden önce bunları bir düşünün. daha iyi öneriniz varsa, buyrun gelin.
  • düzeni güçlendirmek için yaratılan argümanlarla da savunulunadır aynı zamanda.

    sosyalistler, devrime alternatif olarak düzen içi kurumları yani parlementoyu görmez. parlemento yoluyla değişiklik yapmanın adı sosyalizm/devrimcilik değil reformizmdir. bu yönde taktikler ve politikalar geliştiren anlayışın adı liberalizmdir ve sosyalizmin yapısı ise taban tabana terstir düzenin kurumlarını güçlendirmek.

    bunun nedeni, parlemento yoluyla hak alınamaması değildir. hayır, faşizm gerçeğine rağmen, iyi örgütlenmiş bir yapı parlemento içinde de bir takım değişiklikler yapabilir. ancak burada iki temel sorun vardır.

    birincisi düzen içinde yapılan değişiklikler, eğer belli bir seviyenin üzerine çıkar ve sistemin, oligarkın işleyişini tehdit eder bir seviyeye gelir ise, burjuvazi kendi hukukunun dışına çıkarak kirli silahlarını kullanmaya başlar. bunun adı darbe olur, kontrgerilla olur, kanun değişikliği olur. olur da olur. bu yolların hangisinin uygulanacağını ise reel koşullar belirler.

    ancak asıl sorun ikincisidir. düzen içinde bireyler her ne kadar hak alabilir ve olumlu değişiklikler yapabilirse de, bunu düzenin kurumları ile yapmak, sistemin elini kuvvetlendirir. kapitalizmin, açık faşizm yerine burjuva demokrasisini uygulamasının nedeni tam da budur. sistem içinde "muhalif olan için, yeterli mücadele araçları, ifade özgürlüğü alanları vardır" der burjuvazi. tek gerekli olan "demokrasiyi işletmek"tir. böylece düzeni yıkmak, devrim yapmak, sosyalist bir ülke yaratmak gibi "zararlı hayaller"e gerek duyulmaz burjuvaziye göre.

    demokrasi çalışırken düzene karşı gelemenin adını "terörizm" koyar sistemin bizzat kendisi. sistemin alternatifleri de, muhalifleri de, egemenleri de, solcuları da kendi içindedir zaten bu eşsiz mantığa göre. geri kalan her unsur da terörist. işte bu sistem halkın yönetimine katılımını, sadece oy vermek olarak tanımlar. burjuva demokrasisinin ise oy almaya ihtiyacı vardır. çünkü periyodik aralıklarla kendini meşrulaştırmak, faşizan eylemlerini temize çekmek ister. bunun için de ögeleri sistemin kendisi tarafından belirlenen bir seçimden daha güzel hiç bir araç yoktur. ne de olsa sonuçta kim kazanırsa kazansın, burjuvazi çıkar sağlayacak, kapitalizm güvende olacak ve sistem içi partiler kendilerini yenileyerek sömürü düzenini devam ettirecektir.

    sistemi devrim yolu ile yıkmak yerine parlemento yoluyla düzeltmeye yönelik hedefler, halkı devrimden uzaklaştırma misyonunu yürütür. zira bu nedenle gerek bdp, gerek kürkçü gerekse düzen partilerinden biri olan chp'nin varlığı, devrimci mücadeleye karşı bir yolun aktörleridir. sosyalizm ile ilgi ve alakaları yoktur.

    "peki sosyalistleri kim temsil etsin" sorusunun cevabı ise, yine sorunun içinde gizlidir. sosyalistler, temsil edilmeye muhtaş bir demokrasi rengi değildir. sosyalistlerin parlemento içinde temsil edilmeleri ise devrim ideasının varlığına aykırıdır. devrimcilerin parlementoda kimse tarafından "temsil" edilmeye ihtiyaçları yoktur. çünkü devrimcilerin düzen ile savaşmasının nedeni, zaten devletin parlementosunun meşruluğunun kalmamış olması, devletin bizahati faşizm uygulayıcısı oluşudur.

    sosyalistler, devrimciler "devrimi gerçekleştirmek" amacındadır. devletin yapılanmalarına katılıp, devletin üniter yapısını güçlendirmek için çaba harcamazlar. tam tersi devleti yıkmak ve yerine sosyalist bir yapı kurmak için çalışırlar.

    devrim için savaşmayana komünist denmez.

    lenin’in şu sözleri ile bitirelim:
    “birkaç yılda bir egemen sınıfın hangi temsilcisinin halkı parlamentoda temsil edeceğine ve ezeceğine karar vermek. sadece parlamenter meşruti monarşilerde değil, en demokratik cumhuriyetlerde de burjuva parlamenterizminin özü budur
    -lenin (devlet ve devrim 60)"
  • bir sırrı süreyya önder seçmeni olarak bazı çekincelerimi gideren(ancak tamamını yokedemeyen) bir yazı yazmış.

    --- alıntı ---
    ...zaman zaman dolaysızca da dile getirilen muhakeme şu: barış ve demokrasi partisi (bdp) “pkk güdümü”nde siyaset yaptığına, pkk ve dolayısıyla bdp “kürt milliyetçiliği”nin davasını güttüğüne göre enternasyonalist olması icap eden bir sosyalistin bdp meclis grubuna katılması “kürt milliyetçiliği”nin güdümüne ve kandil’in etki alanına girmesi anlamına gelir ve caiz değildir.
    --- alıntı ---
  • radikal gazetesi'nde aşağıdaki yazıyı kaleme almıştır.

    sosyalistler bdp meclis grubu'nda ne arıyor?

    kürt özgürlük hareketinin doğurduğu taze enerjiyle hemhal olmaksızın "sosyalistlik" taslanabilir elbette, ama özgürlük mücadelesine eşlik etmeyen "sosyalizm"in esbabı mucibesi ne olabilir?

    başlıktaki soruyu soran çok… aralarında emek, demokrasi ve özgürlük bloku adayı olarak 12 haziran seçimlerine katılmamızı onaylamış, seçimler sırasında desteğini esirgememiş arkadaşlarımız da var.
    sorunun ima ettiği, zaman zaman dolaysızca da dile getirilen muhakeme şu: barış ve demokrasi partisi (bdp) “pkk güdümü”nde siyaset yaptığına, pkk ve dolayısıyla bdp “kürt milliyetçiliği”nin davasını güttüğüne göre enternasyonalist olması icap eden bir sosyalistin bdp meclis grubuna katılması “kürt milliyetçiliği”nin güdümüne ve kandil’in etki alanına girmesi anlamına gelir ve caiz değildir.
    ahde vefa
    soru sahiplerinin aksine bu tutumun enternasyonalizm değerleri ve sosyalist mücadele geleneğinin icaplarıyla bütünüyle tutarlı ve milliyetçilik imalarının daha çok bir vehim ürünü olduğundan kuşkum yok. ama oraya gelmeden önce seçime bdp’nin gösterdiği adaylarla birlikte giren ve bdp’nin desteğini alarak başarıya ulaşan sosyalistlerin bdp’nin adını taşıyan meclis grubuna katılmasının “ahde vefa”nın, siyaset etiğinin bir gereği olduğunu hatırlatmamak olmaz.
    emek, demokrasi ve özgürlük bloku’nu 12 haziran seçimlerine taşıyan “seçim beyannamesi”nde yer alan taleplerin tbmm’de etkin bir biçimde dile getirilmesi, mevcut tbmm işleyişine göre bir siyasi parti grubu oluşturmayı şart koşuyor. bunu bile bile grup oluşturma yükümlülüklerinin dışında kalıp “sosyalistlik”ine halel getirmeksizin, bu tür sorulara muhatap kalmaksızın tbmm’de iskemle işgal etmek de mümkün elbette. ama bunun sonuçları hiç de enternasyonalistçe olmayabilir. bdp kökenli olmayan bütün milletvekilleri bdp grubunun dışında kalmayı seçseler, blok, 12 haziran seçimlerinden çıkarttığı 36 milletvekiliyle tbmm’de bir grup bile kuramayabilirdi.
    leviathan’a karşı
    halep oradaysa arşın burada: 36 milletvekilimizden biri, diyarbakır’dan hatip dicle’nin milletvekilliği düşürüldü. beş milletvekilimiz - van’dan kemal aktaş, şanlıurfa’dan ibrahim ayhan, şırnak’tan selma irmak, faysal sarıyıldız ve mardin’den gülseren yıldırım- cezaevinden çıkarılmadı. kaldı 30. leyla zana, ahmet türk ve aysel tuğluk siyasi yasakları nedeniyle gruba dâhil olamadılar. kaldı 27. bdp kökenli olmayan şerafettin elçi kadek, levent tüzel emep genel başkanı oldukları gerekçesiyle gruba girmediler. kaldı 25.
    bu durumda bdp kökenli olmayan diğer beş blok milletvekili - sırrı süreyya önder, esat canan, altan tan, erol dora ve ben- bir kulp bularak ya da “kandil’in etki alanı”na girmeme kaygısıyla dışarıda kalmayı seçsek, geriye -her an düşme sınırında- sadece 20 bdp’li milletvekilinden oluşan bir grup kalırdı. 20 kişilik bir bdp grubunu leviathan’ın insafına terk etmenin neresinde, ne çeşit bir “enternasyonalizm” bulunabilir, aklım ermez.
    yurtseverliği aşmak
    ancak bdp’nin 12 haziran seçimlerinde istanbul, gaziantep, muğla, mersin ve başka kentlerde türkiye sosyalist hareketinin ana damarlarından gelen adaylara desteğini sunarken lenin’in enternasyonalizm bahsinde bir vecize değeri kazanmış olan sözüne tamamen uygun davrandığını söylesek başımız ağrımaz: “[…] yurtseverlik duygularınızı, gelmekte olan, henüz gelmemiş olan, ama eğer enternasyonalistseniz geleceğine inanmanız gereken uluslararası devrime feda etmeniz gerekir.”
    bizim örneğimizde bu “uluslararası devrim”i türkiye halklarının ortak mücadelesi temsil ediyor. kürdistan devrimcileri “yurtseverliğin” kucaklayamayacağı yükselen değişim dalgalarının üzerinde yol alabilmenin kürtlüğün ötesine seslenmekten, saflarını genişletip siyasetlerini bir “blok”a yükseltmekten geçtiğini görerek, kendilerine yürünmesi çok zor ama başka bir seçeneği olmayan yol seçtiler. türkiye’nin yakın gelecekteki bütün değişim dinamiklerini uyarmakta olduklarının idrakine varıp buna denk düşen bir inisiyatif üstlendiler. şimdi soru, türkiye sosyalist hareketinin buna eşlik edip edemeyeceğinde, karşımızda açılmaya başlayan değişim imkanlarına denk düşen bir paradigma değişikliğine sıçramayı başarıp başaramayacağımızda.
    blok’un ötesi?
    geçmişte sosyalist harekette yaygın öngörü şöyleydi: “türkiye devrimi esasen kürtleri de kurtaracaktır.” iki kutuplu dünyada ulus-devletlerin birer birer “sosyalist sistem”le eklemleneceği varsayımı, tarihin eşitsiz gelişimi içinde kürt özgürlük hareketinin türkiye’nin özgürleşmesinde başlı başına bir moment oluşturacağını, onun yarattığı dinamiğin yeni bir özgürleşme alanı açabileceğini öngörmeyi güçleştirmiş olabilirdi.
    12 haziran’dan büyük bir heyecan yaratarak çıkan emek, demokrasi ve özgürlük bloku, kürt emekçilerin yaşadıkları her yerde kendi kimliklerini, kendi kültürlerini, ana dillerini, kendi hayatlarını geri kazanmak üzere süren mücadelelerin de üzerinde yükseldi. bugün türkiye’nin devrimci hakikati mevcut iki kutuplu hâkimiyet sistemine karşı kürt özgürlük hareketinin merkezinde rol aldığı bir üçüncü kutbun oluşumuyla belirleniyor. türkiye solunun, sosyalist hareketinin, demokrasi dinamiklerinin buna eşlik ettiği nispette “blok”un nasıl bir çekim merkezi haline geldiğini, gerçek bir kutbun bütün potansiyelleriyle birlikte nasıl uç vermekte olduğunu, bir iyimserlik dalgasının muhalefet çevrelerinde nasıl yayılmakta olduğunu hep birlikte görüyoruz.
    dolayısıyla günümüzün asıl büyük politik sorusu, bdp’nin, kürt muhalefetinin ve sosyalistlerin oluşturdukları “emek, dekmokrasi ve özgürlük bloku”nun yarattığı sinerjinin nasıl çoğaltılacağı ve “ana muhalefet” rolünü üstlenecek bir yeni siyasi kuruluşa nasıl ilerleneceğidir. bdp meclis grubu’nun mevcudiyetinin blok hukuku açısından bütünüyle biçimsel/prosedürel bir anlam kazandığı, mevzuat gereklilikleri dışında grup sözcülerinin kendilerini bdp-blok grubu olarak takdim ettiği bir geçiş sürecinde “sosyalistlerin bdp meclis grubu’nda ne aradığı” sorusu, türkiye sosyalist hareketini yitirilmiş altın çağında bile hiç hak etmeyeceği ve kendisine yakışmayan bir kibre teşvik etmekten başka bir işe yaramaz.
    kaynağını türkiye devrimci hareketinden aldığını hiçbir zaman inkâr etmeyen kürtlerin özgürlük mücadelesi, bugün kendi deneyimini türkiye devrimci hareketine bir gençlik aşısı olarak taşıyor. buna kısaca tarihin eşitsiz ve bileşik gelişmesi diyoruz. bu zorunlu uğraktan geçmeksizin, kürt özgürlük hareketinin doğurduğu taze enerjiyle hemhal olmaksızın “sosyalistlik” taslanabilir elbette, ama özgürlük mücadelesine eşlik etmeyen “sosyalizm”in esbabı mucibesi ne olabilir? hegel’in aforizmasını akılda tutmakta yarar var: “özgürlük, zorunluluğun tanınmasıdır!”
  • gün zileli şöyle demiş:

    "en yakından kendisini tanıdığım için önce ertuğrul kürkçü geliyor gözlerimin önüne. 1968’in ertuğrul’u. saçları uzun, dalga dalga, gözleri ateş saçan bir genç. biz o zamanki dev-genç’lilerin “hippylerin türkiye şubesi” diye küçümsediğimiz ölçüde hepimizden ileri, hepimizden isyancı. sonradan saçlarını kesip bir “militan” oldu, kısa süre sonra da dev-genç’in en son genel başkanı. “militan” olmak için berberin önüne mi oturmak gerekiyordu illâ? çok saçma ama öyleydi, evet. “militan” mücadele, ne kadar özgürlükçü olduğunu söylerse söylesin daha o zamandan bir askeri kamp görüntüsünü dayatmaya başlamıştı.

    neyse, konumuz bu değil şimdi. o gözlerinden ateş saçan, uzun saçlı genç, şimdi saçlarını kesmekten daha acı verici bir eylemi gerçekleştirmek zorunda. bu sefer saçlarını değil, dilini kesecek. bazılarınız belki amma da abarttın diyecektir… bunu diyenlerin haklı çıkmasını gerçekten isterim ama bence mecliste şuna buna bağlı kalacağı andı içmenin bir devrimci açısından dilini kesmekten farkı yoktur. artık o noktadan sonra mecliste irad edeceği “devrimci nutukların” bir değeri de."

    http://www.gunzileli.com/2011/07/14/yemin/
  • eyvah diyorum, son yarım saattir markar esayan'ı ayar manyağı yaptı a haber'de.

    sonunda markar'dan beklenen söz geldi, "evet akp'yi destekliyorum, suç mu?"

    ah be markar'ım programın başında sen bahsini ettin, doğduğum yıl dev-genç başkanı olan, ben lisedeyken hapisten çıkan ertuğrul kürkçü, bizim için çok önemlidir diye. e be kardeşim ne diye adamın karşısına çıkıyorsun, senin ettiğin iki lafta, boş olduğunu cümle aleme gösterdi.
    akp'ye yaltaklanmak için savaşın tüm sorumlululuğunu pkk'ye ve bdp'ye yüklemek istersen, sonunu böyle getirir kürkçü.. ağrısız, sızısız..
  • hasan'ın böreğini kim yiyor adlı müthiş bir cevaba imza atmıştır .

    "başbakan recep tayyip erdoğan, 4 haziran 2009’da anadolu ajansı’nın haberine göre bir “yeni yatırımları teşvik ve istihdam paketi” açıklamıştı. dördüncü bölgede “yeni yatırımlardan elde edilecek kârdan” yüzde 20 yerine yüzde 2 oranında kurumlar vergisi ödenecekti.
    “dördüncü bölge”, malatya, elazığ, bingöl, tunceli, erzurum, erzincan, şanlıurfa, diyarbakır, mardin, batman, şırnak, siirt, ağrı, kars, iğdır, ardahan, van, muş, bitlis ve hakkari’yi, yani bdp batman milletvekili bengi yıldız’ın taraf’taki, kıyametler kopartan söyleşisinde “kürdistan” diye gruplandırdığı illeri kapsıyor.

    .......

    kamu maliyesi “paket” ile “dördüncü bölge”de vergi toplamaktan vazgeçmekle kalmıyor, “yatırım yapanlar sağladıkları yeni istihdam için ssk işveren primini dördüncü bölgede yedi yıl boyunca ödemiyor” ve “[yatırımcıların] kullandıkları tl kredi faizinin […] 5 puanını hazinemiz karşılıyor.”

    ..........

    “bu işin kaynağı”nı soracak olanlara çok açık ve çok kısa bir yanıt veriyor: “tamamen işsizlik fonu!” (http://tinyurl.com/3s4bu4l)
    insanın hakikaten sorası geliyor: “vergi vermeyeceğim, merkezi yönetim bana ayrıca destek verecek’. yağmacı hasan’ın böreği nerede böyle ya? o zaman adil devlet nerede olacak?” (http://tinyurl.com/3jy2o5f).
    ancak bu gecikmiş sorunun sahibi gene aynı tayyip erdoğan, itirazının hedefi türkiye’nin halihazır vergi düzenini “demokratik özerklik” perspektifi içinden eleştiren bdp batman milletvekili bengi yıldız olunca, devlet katından yükseltilen bu ve benzeri babalanmalar iç bulantısına yol açıyor. başka koşullarda olsa insanı acı bir gülümsemeye sevk edebilecek bu apaçık tutarsızlık, ne dediğini bilmezlik, içinden geçtiğimiz şiddet ve hoşgörüsüzlük sarmalı içinde kürt özgürlük mücadelesine saldırmak için gerekçe arayanlara, ne kadar irrasyonel de olsa, bir gerekçe gibi görünüyor. değilse bunca akıl fikir sahibi papağan gibi aynı lafı tekrarlar mı? "

    http://www.radikal.com.tr/…d=883586&cres=1#fc883586
  • 12 mart mahkemelerinde abdülhamit ve demirel'i övdüğü söylenir.

    hem mahirler öldürülürken, yani yoldaşları öldürülürken samanların arasına saklanmayı tercih etmesi (ve bu durumdan kaynaklanan "polis" suçlaması/kuşkusu) hem de savunmasında abdülhamit ve demirel'i övmesi nedeniyle 1970'ler boyunca sol çevreler tarafından itibar edilmeyen biri olarak kaldı. ortalıkta yoktu.

    sözü edilen abdülhamit ve demirel övgüsünü halil berktay isim vermeden şu şekilde ifade etmişti "12 mart mahkemelerinde bazı solcular düşünsel çöküş ve çözülüşler yaşamıştı. af dileme bâbında, türkiye tarihinin 'asıl devrimci'leri olarak abdülhamit’i, demirel’i övenler olmuştu"

    adı bianet'in yurtdışı fonlarıyla hayata geçmesiyle yeniden duyulur oldu. en sonunda sosyalistlerin ortak temsilcisi gibi bir misyonla bdp'nin desteğiyle meclis'e girdi.

    bakalım yaslandığı ve çok da bilinmeyen bu geçmişiyle "sosyalist vekilliği" ne ölçüde icra edebilecek...

    edit: münir ramazan aktolga ve yusuf küpeli gibi, o dönem örgütün önde gelenleriyle yaptığı savunma...

    bir diğer ek:

    ''ertuğrul da dev-genç düzleminde bir savunma yaparken işlerin bu şekilde bir hal almasından mahir çayan'ı sorumlu tutan ifadeler kullandı. yapılan konuşmalar karşısında bir ara hakim mehmet turhan da şaşırdı, 'sizi salaha ermiş görüyorum, neden daha önce böyle yapmadınız' gibi bir şey söyledi.

    biz arka sıralarda oturduğumuz yerde büyük bir şaşkınlık yaşadık. özellikle bizim arkadaşlar, yani thkp-c grubundan olanlar büyük bir moral bozukluğu içine düştü. bir şeyler söylemek gereğini duydum. söz istedim ama öyle fazla bir şey söylemeyi pek beceremedim. ertuğrul'un açıklamalarına katılmadığımı söyledim konuşurken biraz heyecanlanıp sesimi yükseltince mahkeme başkanı ali elverdi sözümü kesti. 'otur yerine!' diye bağırdı. askerler gelip kolumdan çekerek yerime oturttular. o sırada ertuğrul arkamdan bağırarak bir şeyler söyledi, ben ne dediğini anlamadım. seyhan erdoğdu ona bağırdı, karşı çıkan başka arkadaşlar da oldu, mahkeme karıştı.

    mahkemede, yani thkp-c davasının duruşmalarında yusuf, münir, ertuğrul falan salonun ön tarafında, diğer tutuklulardan farklı bir yerde oturtuluyorlardı. araya da askerler diziliyorlardı.

    -bu ayrılma işlemi neye göre yapılmıştı?
    -her halde, bu arkadaşlar eski görüşlerinden vazgeçtiklerini açıkladıkları için, böyle bir önlem alma gereği duymuşlardı. bir hadise falan olmasın diye belki.''

    bitmeyen yolculuk, oğuzhan müftüoğlu
hesabın var mı? giriş yap