8 entry daha
  • şimdi konuyu daha geniş ele almakta fayda var, öncelikle "vicdan solculuğu" denilen şey sadece yıldırım türker ile alakalı değil, onu da aşan bence türkiye'de çoğunlukla orta sınıf diyebileceğimiz kesimlerde yaygın olarak varolan bir şey. bunun küçük burjuva sosyalizmi diye kodlanılan şeyden çok ama çok farkı var. nitekim küçük burjuva sosyalizmi öncelikle "mülkiyet sahibi, yani üretim araçlarının mülkiyetine sahip olmayı" gerektiriyor. çok indirgemeci gibi durdu ama kısa geçmek lazım. ikincisi küçük burjuva sosyalizmi büyük burjuvaziyi gördükçe mülkiyeti elinden alınacağı için korkan ve bu yüzden radikalleşen yine proletaryayı gördükçe muhafazakarlaşan bir siyaseti getiriyor. geçelim.

    ikincisi yıldırım türker özeline inecek olursak bir kere "vicdan solculuğu" diye ortodoks marksistlerin eleştirmeye yeni yeni başladığı şey aslında bir karşıya alma değil bence "pozitif" anlamda bir eleştiri. nitekim şu boktan medya dünyasında sanırım "küçümsenebilecek" veya "karşısında durulması gereken" son kişi yıldırım türker. yani şöyle diyeyim daha anlaşılır olsun lan birgün başımıza bir iş gelse bu yıldırım türker'den başkası sesimiz olmaz. bu yüzden eleştirinin "yapıcı" olduğunu düşünüyorum. üslubun çok sert olduğunu söyleyemeyeceğim. yerinde olmuş.

    üçüncüsü konu sadece "örgütlülüğe" gelmiş. ara not eklemek gerekirse "ortodoks" modelin iddia edildiği gibi "yanlışlandığını" düşünmüyorum. bunun için ortodoks modeldeki hataları bulmaktan çok onu aşacak bir birikimin üretilmesi gerekir. ve dünyada böyle bir örnek yok. kanımca olmayacak da. insanlar arasında eşitsiz gelişim olduğu sürece hiyerarşinin olmasının kaçınılmazlığı bir yana, mesele bu hiyerarşinin siyasi aklı zedelemeyecek, son derece meşru ve demokratik yollarla belirlenecek olması. kanımca, hiyerarşi üzerinden ortodoks örgütlenme modeline eleştiri yönelten her odakta yine bir hiyerarşi var ve yine bence, bu hiyerarşi "gizli" olduğundan ortodoks modele yönelttiği tüm eleştirileri aslında içeriyor.

    bunu geçelim. konumuza gelelim. vicdan solculuğu bence doğrudan kalabilme saplantısıyla siyasette risk almamaktır. iş bu yüzden yazıda da örneklendiği gibi yıldırım türker hanefi avcı olayını "işkenceciydi" diyip kestirip atabilmekte. biri "sol toplumdan bu vicdan solculuğunu küçümsediği için uzak" demiş ki bence tam tersi. nitekim siyasi örgütlerin toplumun harıl harıl hanefi avcı tartışması yaptığı bir dönemde "işkencecinin tekiydi" diye tekrar yapması "e yani?" sorularına maruz bırakır. bu örneği, türban konusuna, kürt sorununa, ergenekon davasına yaymak mümkün. ve tekrar belirtmekte fayda görüyorum, vicdan solculuğunun eleştirilmesi bir pragmatizm hesabı ya da "vicdanlarımızı bir kenara bırakalım" demek değil. hanefi avcı örneğinden devam edeceksek, suçlarından bahsetmeyelim de değil. ancak neyin ön plana çıkacağı bir siyasette son derece önemlidir ve vicdan solculuğu hiçbir şeyi öne çıkarmayarak, güvenilir bir alanda söylem üreterek yerinde saymaya mahkumdur.

    türker özelinde özellikle söylemek istediğim noktalardan birisi kendisinin 2007 yılı boyunca arka arkaya yazdığı ve bizleri üzdüğü abdullah gül'e methiyeleridir. burada küçük şerhlerine rağmen onu adeta kutsamıştır. iş bu hatası bir tesadüf değil, vicdan solculuğunun getireceği noktadır.

    bence vicdan solculuğu üzerinden yapılacak en verimli tartışma 12 eylül referandumundaki "boykot" tavrıdır. çoğu insanın "ya aslında yeni anayasa kötü ama 12 eylül'e de evet diyecek olmayı vicdanım el vermeyeceği için boykotu seçtim" demesi bence önemli bir tartışmayı beraberinde getiriyor.
35 entry daha
hesabın var mı? giriş yap