non merci
-
cyrano
ya ne yapmak lazımmış?
sağlam bir dayı bulup çatmak sırnaşık gibi,
bir ağaç gövdesini, tıpkı sarmaşık gibi,
yerden etekleyerek velinimet sanmak mı?
kudretle davranmayıp hileyle tırmanmak mı?
istemem eksik olsun! herkes gibi, koşarak,
yabanın zenginine methiyeler mi yazmak?
yoksa nâzırın yüzü gülecek diye bir an
karşısında takla mı atmak lazım her zaman?
istemem eksik olsun! ricaya mı gitmeli?
kapı kapı dolaşıp pabuç mu eskitmeli ?
yoksa nasır mı tutsun sürünmekten dizlerim?
yahut eğilmekten mi ağrısın ötem berim?
istemem eksik olsun! tazıya tut, tavşana
kaç mı demeli? belki kaz gelir diye bana
tavuk mu göndermeli? yoksa bir fino gibi
susta durmak mıdır ki, acep en münasibi?
istemem eksik olsun! bir kibar salonunda
kucak kucak dolaşıp boy atmak ve sonunda,
marifet şi're koyup kameri, yıldızları,
aşka getirmek midir, evde kalmış kızları ?
istemem eksik olsun! yahut şan olsun diye,
meşhur bir kitapçıya giderek, veresiye
şiir mecmuası mı hastırmalı? istemem
eksik olsun! acaba bulup bir alay sersem
meyhane köşesinde dahi olmak mı hüner?
istemem eksik olsun! bir tek şiirle yer yer
dolaşıp da herkesten alkış mı dilenmeli?
istemem eksik olsun! yoksa bir sürü keli
sırma saçlı diyerek göğe mi çıkarmalı?
yoksa ödüm mü kopsun bir allahın aptalı
gazeteye bir tenkit yazacak diye her gün?
yahut sayıklamak mı lazım: "adım görünsün
aman! " diye şu meşhur mercure ceridesinde ?
istemem eksik olsun! ve ta son nefesinde
bile çekinmek, korkmak, benzi sararmak, bitmek,
şiir yazacak yerde ziyaretlere gitmek,
karşısında zoraki sırıtmak her abusun.
eksik olsun istemem, istemem eksik olsun!
fakat, şarkı söylemek, gülmek, dalmak hülyaya,
yapayalnız, ama hür, seyahat etmek aya,
gören gözü, çınlayan sesi olmak ve canı
isteyince şapkayı ters giymek, karışanı
olmamak. bir hiç için ya kılıcına veya
kalemine sarılmak ve ancak duya duya
yazmak, sonra da gayet tevazula kendine:
çocuğum! demek, bütün bunları hoş gör yine,
hoş gör bu çiçekleri, hatta bu kuru dalı,
bunlar yabanın değil, kendi bahçenin malı!
varsın, küçücük olsun fütuhatın, fakat bil,
onu fetheden sensin, yoksa başkası değil.
ara hakkını hatta kendi nefsinden bile.
velhasıl bir tufeyli sarmaşık zilletiyle
tırmanma! varsın boyun olmasın söğüt kadar,
bulutlara çıkmazsa yaprakların ne zarar?
kavaklar sıra sıra dikilse de karşına
boy ver, dayanmaksızın, yalnız ve tek başına!
le bret
tek başına, anladık, fakat herkese rağmen,
hiç olur mu bu? bilmem, nasıl tutuldun, hemen
her gün, her yerde düşman kazanmak illetine?
cyrano
baka baka sizdeki ahbap bereketine,
göre göre onlara nasıl güldüğünüzü,
nerden bulduğunuzu bu sahte güler yüzü!
bense yolun üstünden selamlar eksildi mi,
içimden tebrik edip derhal kendi kendimi,
"yine düşman kazandık !" derim, memnun olurum.
le bret
ne büyük hata!
cyrano
evet, budur benim kusurum!
nobranlık mesleğimdir, nefret olunmak zevkim!
bilsen, nasıl yürünür, asil ve mütehakkim,
dikildi mi o gözler bir hançer gibi sana!
ne hoş lekeler yapar kendi yakalarına,
kıskançların tükrüğü, alçakların salyası!
sizlerin boynunuzu saran dostluk kolyası,
italya'da yapılan o geniş ve ajurlu
yakalara benzer ki içinde en gururlu
erkek çehresi bile bir anda kadınlaşır.
insan rahat edemez, çünkü başı dik taşır
bir kaide olmazsa yüzümüz düşer yere.
halbuki benim yakam, kinimdir, bir cendere
gibi boynumu sıkıp başımı dimdik tutar;
düşman düşman üstüne geldi mi, arşa kadar
yükselir alnım. evet, kin, boynumda laledir,
fakat aynı zamanda alnımda bir haledir!
le bret, bir müddet tevakkuftan sonra, cyrano'nun koluna girerek .
herkese yüksekten at, dök içindeki kini;
ama benden saklama seni sevmediğini !
cyrano, şiddetle.
sus, yeter!
sabri esat siyavuşgil'e bir kere daha hayran oldum. saygı ve sevgimle...
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap