• ölümünün ardından en büyük yüzsüzlüğün hürriyet gazetesi tarafından yapılan kadın. 70'lerin başlarında şirin rumuzuyla yazdığı hürriyet'ten özel hayatı nedeniyle kovdukları duygu asena başkasıymışcasına ardından gözyaşı döküp, şirin'i kaybettik diyor hürriyet yönetimi..

    güzel olmasaydı gelişim yayınları ndan içeri girebilir miydi? ercan arıklıonunla görüşür müydü acaba? güzelliği kariyerindeki en büyük virajı almasını sağladı.

    hayatlarında bir bok olamamışlar onun kitaplarının edebiyat olmadığını, feminizminin etiler-nişantaşı hattına hitap ettiğini yazarlar mutlaka arkasından.
    modadır artık türkiye'de yaşarken surata söylenmeyenlerin öldükten sonra kara toprağa kusulması..

    güzel, çok güzel kadındı. kemoterapiler, radyoterapiler bile çirkinleştirmemiş onu.
    donunun rengini yazmanın ifade özgürlüğü olduğuna inanan ayşe arman'dan bile güzel
    giderayak...
  • sarı güllerle süslü tabutu ve cenazesiyle de olay olmuş bayan yazardır. tabutunu bayanlar omuzlayarak taşımış ve tören sırasında en sevdiği sanatçı olan jan garbarek parçaları çalınmıştır. özellikle bir camii görevlisinin "bayanlar arkaya" sözünden sonra kadınlar tepki göstererek, cenaze namazında ön safta yer tutmuşlardır. tam feminist cenazesi olmuştu, allah rahmet eylesin...
  • cenaze töreninde "kadınlar arkaya" diye inleyen adama tabudundan fırlayıp bir uçan tekme yapıştırmadığı için kırgın olduğum kişi.
  • nihat genç 2 hafta önce skytürk'teki canlı yayınında duygu asena'dan şu şekilde bahsetmişti.

    "bu gazete daha birkaç yıl önce güneri civaoğlu’nu, duygu asena’yı israil’e gönderdi. ikisinin de yaptığı hizmet şuydu: israil tankçı generalleriyle görüştüler ve onların ne kadar barışçı olduğunu ve bu yüzden bu tanklardan korkmamamız gerektiğini milliyet gazetesinde yazdılar. muhtemelen israil, müslümanları yine öldürdükten birkaç ay sonra bir halkla ilişkiler çalışması olarak milliyet yine bu ölüm kusan tank komutanlarıyla görüşecektir. sanırım ece temelkuran yeni adayıdır."
  • en son aliağa da yaptığı konuşmada "genetik bilimcilerin bir araştırması yayınlandı. bu araştırmaya göre , evrimin en tepesinde kadın yer alıyor. yani kadın dünyanın en gelişmiş yaratığı.bilim adamlarına göre evrimin sıralaması nasıl mı? şöyle : goril , şempanze , gelişmiş maymun , erkek ve en son kadın...belki de bu yüzden kadın içgüdülerini kontrol etmesini biliyor.mesela tahrik olsa da , tecavüz etmiyor! o şiddet yanlısı , tahripkar , sadece erkek olduğu için kendini üstün zanneden ve kadını ikinci sınıf gören , yasaları da ahlak kurallarını da iki cinsiyet için farklı algılayanlar kabul etmeliler ki , onlar içgüdülerine göre yaşıyorlar , onlar evrimlerini ne yazık ki henüz tamamlamamış bulunuyorlar..." diyerek dikkatleri üzerine çeken feminist yazar.
  • imdat burası feminist kaynıyor diyenlere inat, bir erkek tarafından da savunulabilen yazardır. altınızdan lazımlığınız alınmıyor diye ağlamanız boşa değil. duygu hanım'ın kendisinin de bu işte payı vardır.

    neyse, güzel analojilerimizi bir kenara bırakalım. ben onu çocuğa benzetirim şimdi, o beni boka benzetir. benzetmeksizin, dolaysız konuşalım.

    birincisi: duygu asena ahlaksız bir insan olarak anılamaz. sizin ahlak anlayışlarınıza uymayan her insan ahlaksız değildir. eskimoların eşlerini misafirlerine verdiklerini duyunca ağzınız kulaklarınıza vurur ama burada o kadar "geniş" değilsinizdir.

    ikincisi: duygu asena erkekleri tümüyle yadsıyan, "köküne kibrit suyu dökelim" diyen bir kadın değildir. kadının erkeğe hizmet etmesi olarak adlandırılabilecek bütün kölecil ilişkileri sarsmıştır. yoksa çapkın olduğunu da, medeni cesaretinin bir internet sitesinden ona buna sıçramaktan öte olduğunu da biliriz.

    üçüncüsü: sarsıyor belki ama, güzel olanı da bu: güzel bir kadındır ama türkiye bilmem kaçıncı güzeli bir bedenini-çok-pahalıya-satan insan olmamıştır duygu asena. istediğiyle yatmıştır, istediğine bağlanmış, istemediğine bağlanmamıştır. güzel bir "kadın" neden boş bir "insan" olarak nitelendirilmemeli sorusunun yanıtıdır kendisi. yoksa çok dünya güzeli gördük soyguncunun, kumar patronunun, göbekli arap şeyhlerinin yatağına giren. güzeldir kendisi ama satılık güzellerden olamıştır. öyle olmamayı öğrettiği de çok genç kız vardır.

    dördüncüsü: erkek düşmanı falan değildir duygu asena. o ayrı. daha küçük bir çocukken diyeceğim şimdi, alınacaksınız... daha küçük bir çocukken babama sormuştum: "baba peki zenciler neden beyazlardan üstün olduklarını söyleyip onlara karşı savaşmamış?". babam gayet sakin bir şekilde "önemli olan onun ondan üstün olduğunu, diğerinin alçak olduğunu söylemek değil, eşit olduğunu söylemek" demişti.

    zenciler beyazlarla eşit olsun dediler. yine olay çıktı zamanında. bugün aynı otobüse de biniyorlar. aynı yerden yemek de yiyorlar.

    siz birine zenci muamelesi yapın. sonra da zenci dediğinizi savunana, eşit iş, eşit hayat diyene "ayrılıkçı", "başkaldıran", "edepsiz" deyin. olmaz ama.
  • "bütün kadınları karşıma alıp haykırmak istiyorum. sevginin bittiğini görün ve ondan sonra onlardan sevgi ve şefkat dilenmeyin artık, vermezler, veremezler!"*

    söyledikleri o güne göre devrim niteliğindeydi. biz şunu anlıyorduk; kadınlar, kendi ayaklarının üzerinde durmalıydı; sevginin bittiği, hoyratlığın, özensizliğin başladığı yerde kalmamalı, değersiz hissettiren hiçbir ilişkiyi sürdürmemeliydiler.
    böylece, kendi bedenlerinde kendilerine dayatılan yabancı bir hayat yaşamayacak, sonra bir ömür mutsuz ve bezgin, kendilerini aramayacak, yok olmayacaklardı.

    (bkz: kadının adı yok) 1986 sonunda basıldığında, satış rekoru kırdı. 1988'de yasaklandı. 2 yıl sonra mahkeme kararı ile yasak kalktı.
    henüz basılmışken, gelişim yayınları ofisinde ercan arıklı elinde kitap, ayşim alpman , ayşenur aslan, tuğrul eryılmaz, güldal kızıldemir, haluk şahin, hilmi yavuz, gülay göktürk, dürrin ababay, neyyire özkan, nadire mater'in olduğu guruba şöyle demiş:
    "kıskanacaksınız, duygu ilk kitabını yazdı ve bu kitap çok satacak."
    anıyı aktaran ipek çalışlar, "keşke ilk andan kıskansaydık duygu'yu. bizler daha ziyade kitabı 'kadınlara mahsus hafif bir anı kitap kategorisinde' sayıp çok da önemsememiştik." diyor.
    hatta hilmi yavuz, kitabın üzerindeki duygu asena adını "acaba sahte mi" diye tırnağı ile kazımış. yazının tamamı şurada

    o, kral çıplak diyenlerden. ataerkil iktidar sisteminin yarattığı cinsiyet ayrımcılığına cesurca karşı çıktı. kısa denebilecek ömrünü bir dert ortağı, bir dost gibi kadınları bilinçlendirmeye adadı.

    daha 1994'te, bazı entelektüeller hayal kurarken, duygu ülkedeki değişimi fark edecek vizyona sahipti. bakın ne yazmış:
    "laik türkiye cumhuriyeti ilkelerine, atatürk’e ve devrimlerine karşı sürdürülen düşmanlığa tanık oluyoruz. insanı insan yapan değerlerin, özgür düşüncenin, demokratik hakların, eşitliğin ve bağımsızlığın tehdit edildiğini görüyoruz. hürriyet, inanç ve imanımızı tekeline almak isteyen bir grup, yaşam biçimimizi yönetmek üzere harekete geçmiş durumda. vatandaş değil, kul olmamız isteniyor. karanlığın ayak seslerini duyuruyoruz."*

    duygu, okuldaşımdı benim. idolümüzdü, bir efsane. inci* bir kez gelmişti okula, sınıfları gezmişti. sanırım o sırada kraliçelik ünvanı vardı. çocuktuk daha, ama o güzellikte bile duygu'yu aramıştık biz. benziyor mu, ne kadar benziyor diye düşünmüş, ona benzemiş olmasını dilemiştik.
    benim dönemimden bütün kızlar zengin erkeklere eş oldu. hem de hemen, okul biter bitmez. demek, idoller yeterli olmuyordu. onların hayatı o okula girerken belirlenmişti. sadece birkaç kişi farklı bir yol seçtik. hangisi daha zordur diye sorsalar, o zaman biliyordum ama şimdi emin değilim. duygu hep aksini anlatmak için çırpınsa da kadınların ortak bir kaderi var - ya da laneti - er geç aynı yere çıkıyor.

    kitaplarını çok kadın okudu. fakat okumak yetmiyor, başarmak başka bir şey. yaşasaydı bunu o da görecekti. duygu'nun anısına düzenlenen bazı roman ödülleri, paneller var ama kadının hâlâ adı yok..
  • 5 yıl önce bugün aramızdan ayrılan gazeteci yazar. bir çırpıda öldü, bir çırpıda kaldırdılar, bir çırpıda unutuldu. kadınlar da hala bir çırpıda öldürülüyor zaten.
  • "tabu yıkıcı" kadının adı yok adlı eseri müstehcen bulunduğu için iki yıldan fazla süren bir hukuk mücadelesine konu olan kadın yazarımız.

    kendisiyle tanışmamız, şu anda neresiydi hatırlayamadığım istanbul dışı bir yerdeydi. (bayramoğlu basın ilan kurumu dinlenme tesisleri diye kalmış aklımda...) yemek yenilen bir mekanda kardeşimle koşturuyoruz. annem bir süre peşimizden koştuktan sonra artık yorgun düşmüş olacak ki, bizi babama havale ediyor. babam, keyfine düşkün adam... hiç yerinden kalkmadan bağırıyor yemek masasından:
    - duyguuu! anneninizi üzmeyin kızım ama...

    ya adaşlıktan, ya da babamın lakayıt tavrından veya korumacı mesajından dolayı kulakları dikilmiş, güzel bir kadın yanaşıyor yanımıza. sesi hala kulağımda; "hanginiz duygu?" diye soruyor, su gibi... sesi öyleydi onun evet, aynı dünya üzerindeki yumuşak duruşu gibi sakin, yavaş ama bir o kadar da insanın aklını başına getiriveren bir ton...

    hayatımda ilk kez benimle aynı ada sahip biriyle karşılaşıyordum ve buna için için öfkelenmiştim o çocuk yaşta. böyle ne bileyim sanki bir yanımı çalmış, eksiltmişti bir anda ortaya çıkan varlığıyla. adımı kimseyle paylaşmak istemiyordum, bencildim, çocukluğun en ilkeli ilkel haliyle kıskanmıştım onu, bu adı benden önce yıllardır kullanan bu kadına kızmıştım. bizi masaya oturtup, babama kinayeli bir "eşinize ne kadar çok değer veriyorsunuz" gibilerinden bir laf attığı için değil, sadece ve sadece benim adımı kullandığı için...

    bütün tatil boyunca uzaktan izledim onu meraklı gözlerle.
    "hımm, baldırları kalın... benimkiler öyle olmayacak!"
    "saçları... hıh, benimkiler daha güzel böyle dümdüz... hem ne biçim bir renk o ya???"
    "aaa, burnunu siliyor! benim burnum hiç akmayacak işte!"
    .. işte bu ve bunun gibi küçük kadınsal saçmalıklardı onu izlerken aklımdan geçen. hem bir de tek başınaydı, ben var ya ben, ben sala tek başıma olmayacaktım işte!

    aradan yıllar geçti, babamı kaybetmiştik, dedem çalışmaya başlamak zorunda kalan anneme yardımcı olabilmek için bizle oturmaya başlamış. ben kadının adı yok kitabını okumaktayım. dedem kitaba şöyle bir göz gezdirdikten sonra; "gaç be! okuma sen bu kitabı!" dedi. dedem bilirmiş "böyle kadınları"! erkek düşmanı olur, hayat boyu yalnız kalırmış böyleleri... daha çocuk sayılırım, daha bir merak sardı tabii beni. erkek düşmanlığı da ne ola ki? ben kitaba devam ettim arada bir gözüm bulaşık yıkayan dedeme takılarak. (dedem... bulaşıktan sonra öğle namazını kılacak. sonra bana kitabı bırak da ders çalış diyecek. sonra ikindi kahvaltısı hazırlayacak. biz kahvaltımızı ederken, o bir birinci sigarası yakacak ve uzun uzun camdan bakacak... bariz bir endişeyle kızının işten dönmesini bekleyecek.)

    kitabı bitirdim ve büyüyünce dedeme inat, duygu asena olmaya karar verdim. ama bu duygu, asena olan gibi olmayacak, derdini ona erkek düşmanı yaftası yapıştıranlara bile anlatabilecekti işte! tek başına kalmayı da, feministlerin çirkin olmadığını da daha bir maharetle gösterecekti herkese... nerde efendim nerde, neyse...

    duygu asena, kim ne derse desin bir tabu yıkandır, en katılmadığımız fikirleriyle bile bir arşınlık yol katettirenimizdir, çoğumuzun kader, hak hukuk ve gak guk demeden yaşayıp gittiği bu hayatı hakkıyla yaşamış olan biridir.

    uzun zamandır süren hastalığını uzaktan uzağa takip ederken, hayatta yalnız kalmadığını, bir çok dostunun onu yalnız bırakmadıklarını gördüğüm halde hakkında sevinemediğim, hep bir an önce gitse de kurtulsa diye düşündüğümdür. o su gibi sesini, kim bilir kendi kendine usulca ağladığı gecelerine gömmeyip su üstüne çıkarandır. kadınları filan taşımamıştır duygu asena, hayır. o kendini taşımıştır. her insanın yapması gerektiği gibi, dürüstçe, kavgasız gürültüsüz ve su gibi azizce...

    gidişini ayvalık'ta öğrendim, hem de cunda'da ne tuhaf... kendimi yakıştırdığım yerde, onunla paylaştığım ikinci adım olan bir duydu olarak uğurlarım kendisini gideceği yere. onunla aynı kaderi paylaşmaktan son derece korkarak.
  • kahramanlar hep erkek isimli öykü kitabına kendine dair bir öyküyle başlayan yazar. bu kısacık içten öyküde duygu'ya dair ipuçları bulup, ona yakınlaşıvermek öyle mümkün ki...

    ---*---

    züleyha güvener, süleyman tel ve candan aslanbay açıkhava tiyatrosu'nun önünde, sağında, solunda, kaldırımlarda, ağaçların altında dolaşıp duruyorlar, belli ki bir şey arıyorlardı.
    duygu, işyerindeki odasında, gece boyunca ağladığından ve de çok uzun zamandır ağlamayı unuttuğu için, iyice yorgun düşmüş, öyle oturuyordu. bir ağustos sıcağıydı ve onlara "gitmeyin, bulamazsınız" demişti.

    duygu, kahramanı aynı olan, kadının adı yok ve aslında aşk da yok kitaplarından sonra bambaşka bir tür, öykü yazmaya karar vermişti. dergiler, televizyon programları, sinema filmleri, konferanslar, paneller, almanya ve hollanda'da basılan kitapların tanıtımı için bu ülkelere yaptığı geziler arasında, tam iki yıldır öykülerini bitirmeye çalışmış, sonunda bitirmişti. çok değerli bir hazine gibi, -ki emek ona göre büyük bir hazineydi- bitmiş öykülerinden oluşan dosyayı yanında taşıyordu.

    ama bir gece, duygu, açıkhava tiyatrosu'ndayken, hain bir el otomobilinin camını kırarak, öykülerinin bulunduğu çantayı çalmıştı.
    iki yılın emeği, en değerli varlığı, öyküleri artık yoktu. duygu ilk şoku atlattıktan sonra artık "aptallık" için ağlıyordu. çünkü öykülerin bir bölümünün ikinci kopyası yoktu.

    duygu şiş gözlerle işe geldiğinde, yıllardır birlikte olduğu çalışma arkadaşları hemen bir şeyler olduğunu sezdiler.oya, filiz, nurcan, nil, züleyha özkan, serpil, fügen, asuman, süleyman, nilüfer, şadan, hızır, feyyaz, hale, hüseyin derhal karar verdiler. candan, süleyman ve züleyha'dan oluşan ekibi seçtiler. seçilen üç kişi ağustos sıcağında, belki öyküleri buluruz diye olay yerine gittiler.

    züleyha, candan ve süleyman, tiyatronun çevresinde dolaşıyorlardı. birden süleyman'ın sesi duyuldu: "çocuklar, aşağıda, ağaçlar arasında kağıtlar var." duvardan atladı, atlarken ayağını burktu. o mavi dosyayı ve tüm öyküleri, bir sayfası bile eksilmemiş, rüzgardan uçmamış, kirlenmemiş olarak buldular.

    duygu odasında, umutsuz, üzüntü içinde oturuyordu. birden neşe içinde, ellerinde çantayla odaya giren ekibi gördü. duygu yukarıda adı geçen tüm arkadaşlarına, öykülerini çöpe değil de, ağaçların altına atan hırsıza ve kitabın hazırlanışında emeği geçen herkese yüreğinin en derininden kopan kocaman bir teşekkür ediyor.

    "duygu şimdilerde çok değişti. en azından yazılarını kopyalamak konusunda çok akıllandı."

    ---*---

    "duygu şimdilerde aramızda değil. ancak değerli emeğiyle ortaya çıkan kitapları okunuyor, elden ele dolaşıyor, onu ölümsüzleştiriyor."
hesabın var mı? giriş yap