• ekşi sözlük'ün değerini insana en iyi anlatan bağlantı türüydü. okuyacağım başlığın 3 sayfasını açar bağlantıyı keserdim, fazla yazmasın diye**. her satır büyük zevkle, açlıkla okunurdu o günlerde ah ah. diğer sayfalara geçmeden önce tekrar bağlanırdım, tekrar keserdim bağlantıyı böyle devam ederdi. internetin kıymetinin anlaşılmasını sağlayan bi olaydı dial up. sonra ne oldu? adsl çıktı, internet bilgisayarın içinde bir bölümmüşcesine sıradanlaştı. artık ne o törenle internete bağlanılan günler kaldı ne de ekşi'ye ulaşabilmenin saf heyecanı. şimdilerde daha bir hızlı tüketir olduk interneti de sözlüğü de.
  • bağlantı sesine hasta olduğum teknoloji. internete değil sanki matrix'e giriyorduk, adsl geldi heyecan bitti.
  • sevgili dial-up,

    her ne kadar şimdilerde herkes arkandan atıp tutsa, neydi o zamanlar bi mp3ü bi saatte indirirdik, bağlantı sürekli kopardı, cuma akşamı bağlanmak için en az yarım saat uğraşırdık dese de, az önce ben seni çok özlediğimi farkettim. şimdi ay acaba mail mı gelmiş, ya şu neydi acaba, blog yazan olmuş mudur bu sırada, aha facebooktaki şu güldürüşlü video'yu izleyeyim derken günlerin nasıl da haldır huldur aktığını farkedemiyorum bile. peşinden koşturdukça aşka geldiğim bir sevgiliydin sen oysa ki, senin sesin kesildiğinden beri ilişkimizin artık hiçbir heyecanı kalmadı.

    sen varken sabah uyanır uyanmaz ilk işim o güzel sesini duymak değil gitar çalmak olurdu. evden çıkmadan önce mail kutum umrumda bile olmazdı. eve gelince de çok sana bulaşmazdım. sana bakmak bir telefon faturasını anlamaktı netekim. yine haldır huldur gitar filan çalışırdım mesela, bişilerle uğraşırdım. sonrasında gitar çalışıyorum diye twit girmek zorunda hissetmezdim kendimi. şimdi bu yazdıklarımı okuyorum da, heyecanımızı ne de güzel koruyormuşuz o zamanlar.

    istiyorum ki sen şimdi geri dön, foursquare'de herkes anca kendi evini haritada göstersin, ne kadar sosyal olduklarını değil de ne kadar asosyal olduklarını görelim. sen dizime başını koysan da insanlar akıllarına gelen anlamsız edebi cümleleri yazmadan önce, internete bağlanmaya çalışırken farketsinler söyleyeceklerinin çok anlamsız olduğunu. sen hala aramızda olsaydın da ali kırca gönlüne göre, fütursuzca sevişmeye devam etseydi. kokunu içime çekebilseydim de hala insanlar yaptıkları albümleri satabilseydi, böylece müzik yapıcam derken başka işlerle kafalarını bölmek zorunda kalmasaydı kimse.

    biliyorum aramıza giren dağlar, düşmanlar ve yabancılar sonrası artık eskisi gibi olamayız hiçbir zaman. sadece seninleyken dolu dolu geçen zamanlarımı çok özleyip bu satırları karalamaya karar verdim. beni hiç affetmeyeceksin biliyorum, ama yıllar geçse de üstünden bu kalbin seni unutmayacağını bil.

    seni kalbinin en derin köşesinde saklayan kullanıcın,

    17/m/izmir
  • garfi2000'deki o aptal flash oyunlari... hatirladikca ic burkuyorum babamdan isittigim o azarlari. benim oglum yapsa ben de bagirirmisim simdi dusunuyorum da. cok pardon anne dun gece pirt yaptiim diyen bi adami izlemek icin iki saat internette dururdum elbette. neredeyse her gun...tabii work offline modunu kesfettikten sonraki sureyi saymazsak. ve babam bunun icin yuklu miktarda para oduyordu. grafi200'deki o aptal slaytlari izlemek icin genellikle dial-up, zaman zaman 146 yoluyla baglaniyordum internete. telefon bu surelerde hep mesgul caliyor tabii. annem interneti kapat oglum diye uyarmadan telefon etmezdi o donemler. ya da zaten telefon bekledigimiz zaman internete hic baglanilmazdi. ay sonu gelen kol gibi fatura ile babam "ne yapiyorsun sen oglum internette bu kadar ne ne" diye kalaylardi. hakli adamcagiz tabii ki. ama ne yaptigimi hic bilemedi. cunu gecmis butonundan girdigim her sayfaya bakmasin diye tek tek silerdim hepsini. aptalca bulmuyordum o donemler internette yaptiklarimi. hatta bazen gerekli olduguna inaniyordu. sadece babamin anlamayacagini dusunuyordum.

    asla unutamayacagim cok fazla sey var dial-up ile ilgili. mesela grafi200'deki o aptal flash oyunlari... noel dayi ve nez, berk tokay... eminem the eminem show albumu, suikast.de, raphaber.com, komikaze.net christina aguilera'nin ciplak pozlari, number one izlemek ve tuyu bitmemis justin'in ovv kiray mi ae riviaaaa ooo diye haykirmasi ve tabii ki enrique iglesias... egleniyordum. internet beni mutlu ediyordu fazlasiyla. orada apayri bir dunyam vardi. 2 saate sigdirabiliyordum maksimum. ama internet benim dunyamdi. arkadaslarimin goremedigi bir dunyam vardi. benim icinde istedigim gibi at kosturdugum. simdilerde ulasmanin kolayligindan mi yoksa bizim o yaslarimizdaki o masum heyecana duydugumuzdan mi bilmiyorum ama ben de cok ozledim dial-up'ı. saatlerimi calardi internet dial up'la birlikte. ama heyecanini hic kaybetmezdi. hic siradan olmadi. elbette ilk rumuzum hacker'di. aranizda hacker olmayan var mi? cm 01/02 yamalari icin saatler bekliyordum. ne buyuk bencillik babama yaptigim! ama o kadar kotu niyetli degildim ben. menejerlik anilarinin hepsini okumak icin 100 sayfa acip cok yazmasin diye keserdim hemen baglantiyi... fa premier league 2000 menejerlik oyununda ismini duyup tipini merak ettigim herkese bakardim tek tek...

    http://www.cdaccess.com/gifs/screen/league022.jpg

    bu oyunu oynamayan bilmez zaten...

    dial up. demek duygulandirabilirmis da ayni zamanda. her sey bir yana da o grafi2000'deki aptal flash oyunlari...
  • bağlanırken çıkan ses şöyle birşeydi:

    http://www.youtube.com/watch?v=qtqz0bdq30q

    ulan zamanında hayatımızda nasıl yer etmişse artık, şu otuz saniyelik cızırtı bile insanın tüylerini diken diken edebiliyor.
  • uzun süre kullananlarda, bağlantı sesinden bağlantı kurulup kurulamayacağını anlama yeteneği geliştirir. marketweb falan vardı. hey gidi günler.
  • kullanım ücreti nedeniyle tehlike arz eden*, hızı sebebiyle saç baş yolduran; msn de meşgul, hemen dönecek, dışarda, telefonda, öğle yemeğinde gibi durumların gösterilemediği; sadece çevrimiçi durumunun kullanılabildiği bağlantı türüdür..
  • daily up oldugu vakit insanin butcesini derinden sarsabilen baglanti cesidi
  • sanırım 1999'da balıkesir'de mcdonald's'ta çalışırken ben gelmeden önce her bir halt faks ile halledilirken, ben şirketin de (merkezin ve serlog denilen lojistik şirketinin) mail kullanıyor olması nedeni ile işi internete aktarmıştım.
    çok güzel bir us robotics modem vardı. pcnin arkasında öylece yatıyordu yazık. "sen" dedim "çok dinlendin burada" (ben restoran müdürü olarak başka şehirden gelmiştim)
    la patron dedim (franchise) bak buraya eşek yükü ile telefon faturası geliyor (faks!) şimdi ben internet kullanıp rakamı düşürücem.
    eh düşür bakalım dedi.
    atıyorsam nolayım... ben günde en az 15 saat online kalarak (napster zamanları) çatır çatır dowload yaparak telefon faturasını en az 1/4 oranında düşürdüm. ama faks hattı (şimiki rakamlarla örnekleyeyim) 400 tl filan gelirken 60 tl gibi bir rakama düştü. adam acayip mutlu. ben mutlu. r.m. olduğum için sivil de gelsem restorana kimse bişey demediğinden pcde işim var diye (haftalık satış food cost p&l.. ne bulursan excelde..) sabah çalışıp akşam 10 dakika uğrayıp napsteri toparlayıp çıkıp evime gidiyordum.
    pcyi de kimse kullan-a-mıyor. sonra sonra excel'de bir şeyler öğrettim. günlük kasa raporunu yaptırmayı öğrettim filan.
    ama dial-up ile tasarruf edip bundan mutlu etmeyi de başardım.

    o zamanlar kanada'ya gitmeliydim ah. (mcd ile ilgisiz...öyle bir dert yanma)
  • dit-dat-dat-dat değil de dit-dit-dat-dat-dat-dit-dit-dit-dat-dat-dat-dit-dit-dit diye numara çevirdiğinde anlardık ki avustralya'da bir yerleri arıyor, çekerdik hemen kabloyu falan.
hesabın var mı? giriş yap