• su entry uzun zamandir "kenarda" duruyordu. sonunda yollayayim dedim.

    birinci dunya savasinin hikayesini bilal'e anlatir gibi sade bir sekilde ozetleyeyim dedim. ozet dedigime bakmayin, bu entry epeyce uzun olacak. caylarinizi, kahvelerinizi isitin, misirinizi patlatin ve koltugunuza rahatca oturun. basliyoruz...

    once muzigi dayayayim: https://goo.gl/c3rxxn

    saka saka, asil muzik burada: https://goo.gl/ngjhax

    almanya'nin tum dunya'ya "siz hepiniz ben tek" cektigi savaslardan biridir. bu savasi iyice anlayabilmek icin oncesindeki ve ilk gunlerindeki olaylari da iyi anlayabilmek gerekmektedir. birinci dunya savasinin sirp bir genc tarafindan avusturya-macaristan prensine suikast yapilmasiyla basladigi biliniyor. bu suikast oncesinde avrupa'daki siyasi durumu kisaca ozetlemek gerekirse almanya daha yeni kurulmus olmasina ragmen kisa zamanda super guc seviyesine gelmisti. almanya kurulmadan once bugunku almanya'nin oldugu yerde irili ufakli 80'den fazla sehir devleti vardi ve tam anlamiyla bir devlet olamamis olan "kutsal roma imparatorlugu" adli birligi saymazsak almanlar ilk kez tek bir devlet altinda birlesmisti.

    bunda da gelmis gecmis en yetenekli diplomatlardan biri olarak gosterilen otto van bismarck buyuk bir rol oynamisti. almanya'nin en buyuk muttefigi avusturya-macaristan imparatorluguydu ve bu iki ulkenin yancisi da italya'ydi. avusturya uzun yillar boyunca avrupa'da en fazla soz sahibi olan devletlerden biriydi. almanya kurulana kadar almanlar'in kollayicisi olarak bulunan ama son donemlerde eski gucunden uzak olan bu devlet son zamanlarda macaristan'la birleserek yeniden tarih sahnesinde yer almak ve en azindan osmanlilar'in balkanlardan atilmasiyla bolgede cikan otorite boslugunu doldurmak istiyordu.

    1900'lerin basinda osmanlilar'in balkanlardan atilmasiyla palazlanmaya baslayan bulgaristan, sirbistan ve yunanistan gibi devletler icinde en hirslisi olan sirbistan ile avusturya arasinda yillardir devam eden bazi surtusmeler mevcuttu. avusturyalilara gore sirbistan haddinden fazla toprak sahibi olmustu ve buna ragmen daha da doymayip avusturya'nin himayesi altindaki bosna'yi da topraklarina katmak istemesi bir haksizlikti. sirplar da 500 yil sonra ilk kez bagimsizlik kazanip devlet sahibi olmustu ve varligini riske atmadan mumkun oldugunca kazanim elde etmenin pesindeydi.

    avrupa'da almanya ile birlikte yukselen bir baska guc de rusya'ydi. kendisini balkanlardaki ve kafkaslardaki ortodokslarin abisi olarak goren rusya'nin sirbistan ile oldukca guclu iliskileri vardi ve fransa da biraz korktugu, biraz cekindigi, biraz da saygi duydugu bu yeni guc olan rusya ile arasini iyi tutmaya calisiyordu. rusya birinci ve ikinci balkan savaslarinda kendi ic sorunlariyla ugrastigi icin sirbistan'in yardimina gelememisti ama avusturya da bu savasa dahil olamadigi icin sirbistan istediklerini alabilmisti. sirplar'in en buyuk korkusu rusya'nin bir kez daha yardima gelme konusunda elini korkak alistirmasiydi.

    ayni donemde ingiltere "ipimle kusagim, sikimle dasagim" modunda geziyordu cunku donanmasi cok guclu bir ada devleti olarak kimsenin kendisine saldiramayacaginin farkindaydi. ingiltere ozellikle sanayii devriminden sonra somurgeciligin de getirdigi buyuk bir zenginlige kavusmustu ve tekerine kimsenin cubuk sokmasini istemiyordu. 1700'lerden itibaren buyuk ugraslarla kurulan mevcut duzen en cok ingiltere'nin isine yariyordu ve bu ulke avrupa'da yikici bir savas cikmasina siddetle karsi cikiyordu.

    kisaca ingiltere isleri iyi giden ve musterileri korktugu icin islerinin bozulmamasin diye disarda kavga etmeye hazirlanan gencleri ayirmaya calisan bir bakkal gibiydi. ingiltere ile fransa arasinda bir dostluk vardi ama kagit uzerinde ingiltere'yi savasa katilmaya zorlayacak bir ittifak yoktu. ayrica savastaki almanya, rusya, avusturya gibi diger taraflar krallikla veya carlikla yonetiliyorken ingiltere'de cumhuriyet/demokrasi rejimi vardi ve bu ulke savasa girmek icin halki ve muhalefeti de ikna etmek zorundaydi. diger ulkelerin ellerini kollarini baglayan boyle bir zorunlulugu yoktu.

    modern almanya'nin kurucularindan biri olarak kabul edilen otto van bismarck yillardir denge politikasi yonetiyordu. bismarck o siralarda giderek guclenen rusya'nin dunya'da en onemli ulkelerden biri haline gelecegini yillar onceden kestirmisti ve rusya'yi mutlu etmenin onemini kavramisti. rusya memnun tutuldugu surece ingiltere veya fransa'dan bir veya ikisinin kizdirilmasi cok onemli degildi. rusya'nin kizdirilmasi ise ingiltere veya fransa ile beraber iki cephede savasmak anlamina geliyordu. sonradan gelen alman diplomatlar bu cok onemli konuyu atlamisti ve bunun bedeli cok agir olacakti.

    1800'lerin sonlarina dogru dunyada diplomasi en onemli silah haline gelmisti ve son donemde ortaya cikan yikici silahlar yuzunden kimse savasa girmek istemiyordu. zira eskiden savaslar genis meydanlarda iki ordu arasinda oluyordu ve birkac saat veya 2-3 gun suren savas sonunda ordulardan biri galip geliyordu. modern donemde savaslar sehirlere tasinmisti, aylarca veya yillarca surebiliyordu ve yikici etkileri uzun sure devam ediyordu. bu yuzden ulkeler savasa girme konusunda eskiden oldugu kadar aceleci davranmiyorlardi.

    peki savas nasil cikti da bu kadar buyudu? alman kayzeri 2. wilhelm diplomasi konusunda pek yetenekli degildi ve otto bismarck ile fikir ayriliklarina dusunce kendisinin emekliligini istemisti. otto bismarck sahneden dusunce almanya diplomasiye daha az onem vermeye baslamisti. devlet yeni kurulmasina ragmen kisa surede super guc seviyesine gelmisti ama bir super gucun gormesi gereken saygiyi gormedigine inaniyordu. fransa basta olmak uzere avrupa'nin geri kalaniysa almanya'nin bu kadar kisa surede super-guc seviyesine cikmasindan rahatsizdi. bu bilgileri cebimize koyalim cunku yazinin geri kalaninda bu bilginin onemi anlasilacak.

    daha once dedigim gibi sirbistan ile avusturya-macaristan arasinda uzun suredir devam eden surtusmeler vardi. sirp gencler zaman zaman avusturya-macaristan tarafina gecerek eylemlerde bulunuyordu. bu hareketler avusturya-macaristan devletini rahatsiz ediyordu. malum suikastten once bazi teror saldirilari da olmustu ve avusturya her seferinde bundan duydugu rahatsizligi dile getirmisti. sirbistan da avusturya'yi icislerine karismaya calismakla sucluyordu. iki ulke arasindaki kriz giderek buyuse de kimse bunun bir savas cikartacagini, ustelik bu savasin tum dunya'ya yayilacagini tahmin edemezdi (daha yillar onceden "balkanlar'a dikkat edin, tum dunya'yi savasa surukleyecekler" diyen otto bismarck haric). sirbistan ne zaman sinirlense buyuk abisi rusya'ya, avusturya da ne zaman sinirlense buyuk abisi almanya'ya gidip sikayet ediyordu. rusya sirbistan'i himayesi altina almisti (kagit uzerinde olmasa da) ve almanya ile avusturya arasinda resmiyete dokulmus bir ittifak vardi.

    malum suikastten sonra bir ay boyunca ortam sessiz ve sakindi. avusturya bu suikaste nasil cevap verecegini henuz bilmiyordu ve rusya ile fransa olanlari uzaktan fazla endiselenmeden izliyordu. o donemde abraham lincoln basta olmak uzere bir cok devlet liderine suikastler duzenlenmisti ve kimse bunun sonucunda kimseye savas ilan etmemisti. zaten oldurulen prens ferdinand da ulkede pek soz sahibi olmayan biriydi. kendisi kraliyet ailesinden gelmeyen siradan bir kadinla evlendigi icin kraliyet ailesinde kendisine pek sicak bakilmiyordu. avusturya olayi bir ultimatomla gecistirmek istiyordu. almanlar da avusturya'yi gaza getirmek icin vargucleriyle ugrasiyordu.

    almanlar avusturyalilar'a "bak kocum, bu sirbistan yillardir balkanlarda bir ciban gibi buyuyor ve ne zaman eline onlari ezmek icin bir sans gecse geri ceviriyorsun. sirbistan avrupa'da soz sahibi bir guc olmadan once onu bitirmek icin bu son sansin ve elinde gayet guzel bir bahane de varken bu firsati bok etme. zaten ne olursa olsun arkanda duracagiz. kapi gibi almanya arkandayken kimse sana dalasamaz" benzeri sozlerle telkinde bulunuyordu. aslinda isler bu kadar da basit degildi. bazi ust duzey alman diplomatlar imparator ikinci wilhem'den izinsiz ve habersiz olarak avusturya'yi gaza getiriyordu ve ikinci wilhem sirbistan'la masaya oturulmasina sicak bakiyordu. ona gore en kotu ihtimalle belgrad sehrine asker cikartilip sirplar masaya oturup pazarlik yapmaya ikna edilebilirdi ama ne olursa olsun savas cikmamaliydi. danismanlari tarafindan oyuna getirildigi icin avusturya'nin savas ilanini sonradan haber alan wilhem'in artik yapabilecegi pek fazla bir sey kalmamisti.

    avusturyalilar sonunda ikna olmustu ve savasa hazirlanmaya baslamisti ve hesaplamalara gore 6-7 hafta icinde hazir hale gelecekti ama almanlar hala memnun degildi, zira suikastin dunyada yarattigi etki giderek azaliyordu ve suikasti savas icin bahane olarak kullanmak isteyen avusturya'nin suikastin etkileri gecmeden veya unutulmadan harekete gecmesi gerekiyordu. aradan aylar gectikten sonra suikast unutulacakti ve kimse avusturya'nin iyi niyetine inanmayacakti.

    avusturya-macaristan devleti suikastten tam 1 ay sonra sirbistan'a sert bir ultimatom verdi ve 10 istekten olusan bir liste verip isteklerinin yerine getirilmemesi sonucunda savas cikacagini belirtti. sirbistan'dan istenen sartlar cok agirdi ve avusturya buna gelecek olan cevabin hayir oldugunu zaten bildigi icin ordusunda seferberlik ilan etmisti. bunun uzerine sirplar hic vakit kaybetmeden rusya'ya telgraf cektiler ve rusya'daki elcileri vasitasiyla rus carina ulasip "eger yardim etmezseniz dayanmamiz mumkun degil" mesajini ilettiler. bundan bir gun sonra rus ordusu da "seferberlik icin hazirlik" ilan etti. bu seviye olarak seferberligin bir altiydi.

    ilginctir ki avusturya-macaristan sirbisan'a savas ilan etmeden hemen once sirbistan ordusunun en rutbeli generali (bir diger deyisle genelkurmay baskani) olan radomir putnik budapeste'de tatil yapiyordu. avusturyalilar once kendisini tutuklasalar da, daha sonra savasi baslatmadan once kendisine ozel bir tren tahsis ederek ulkesine sag salim donmesini ve ordusunun basina gecmesini sagladilar. gorunuse gore birinci dunya savasi tarihteki son "centilmence" savas olacakti.

    avusturya sirbistan'a savas ilan ettikten dakikalar sonra avusturyali toplar belgrad'i bombardiman altina almaya basladi. bu bombalamanin yogunlugu zaman zaman artip zaman zaman azaliyordu ve henuz sirbistan'in isgali baslamamisti. sirplar bombardimanin bir an once bitirilmesi icin fransa ve rusya'dan yardim istiyordu.

    bir yanda avusturya-macaristan, diger yanda rusya hazirliklara baslamisti ama henuz kara savasi baslamamisti. kapali kapilar ardinda pazarliklar devam ediyordu ve savasin onlenmesi icin hala bir umut vardi. almanlar rusya'ya "seferberligi iptal edin ve askerlerinizi geri cagirin. avrupa'da savas cikartmaya hakkiniz yok" mesajini ilettiler. bununla beraber almanlar savasin cikacagini ve rusya ile karsi karsiya kalacaklarini biliyorlardi cunku devletin basindaki 2. wilhelm diplomatik olarak pek guclu sayilmazdi (bkz: birkac paragraf oncesi).

    alman imparatoru 2. wilhelm ile rus cari 2. nikolas arasinda bir kusak once gerceklesen bir evlilik sebebiyle akrabalik vardi. bu iki lider arasinda telgraf trafigi baslamisti. almanlar gelen telgraflarin tonundan dolayi ruslar'in kendilerinden cekindigini anlamisti. bir yandan ruslar'a "avusturya'nin savastan vazgecmesi icin ne gerekiyorsa yapacagiz" diyen wilhem bir yandan da etrafindaki diplomatlara "rusya seferberlik ilan ederse biz de hic vakit kaybetmeden seferberlik ilan edecegiz" diyordu. almanlar'a gore rusya'nin seferberlik ilan etmesi basli basina bir savas nedeniydi. ruslar ilan ettikleri seferberlik hazirliginin almanya'yla alakasi olmadigini ve sadece avusturya'ya karsi alinmis bir tedbir oldugunu soylese de almanlar ikna olmus degildi.

    ayni saatlerde ingilizlerle gorusen fransizlar savasi diplomatik olarak engellemeye calisiyordu. ruslar'in seferberlik ilan etmesi halinde almanlar'in bunu savas bahanesi olarak kullanacagini cok iyi bilen fransizlar once ruslar'a ulasip almanlar'i kizdiracak hicbir sey yapmamalari konusunda uyardiktan sonra almanya'ya da savasa girmemesi konusunda uyari gonderdi. almanya hem fransa ile hem rusya'yla savasmak zorunda kalacagini, her iki cephede de tutunmasinin zor oldugunu bildiyordu. yine almanlar'in hesabina gore fransa'nin savasa hazirlanmasi 2-3 hafta, rusya'nin hazirlanmasi 7-8 hafta surecekti.

    buna gore almanya fransa'ya saldirip 5-6 hafta icinde fransa'yi savasdisi birakabilirse daha sonra doguya donup tum gucuyle rusya'ya karsi savasabilirdi. boylece ayni anda iki cephede savasma zahmetinden kurtulmus olacakti. bu durumda almanya'nin rusya'dan daha hizli bir sekilde seferberlige girmesi ve ruslar henuz savasa hazir hale gelmeden fransa'ya saldirip ulkeyi ele gecirmesi gerekiyordu. yani almanya'nin diplomasiyle kaybedecek vakti yoktu.

    fransizlar ingilizler'e gidip yardim isteyince ingiltere fransa'yi sakinlestirmeye calisti. ingiltere son yillarda cok zenginlesmisti ve mevcut sisteme comak sokulmasini istemiyordu. almanlar fransizlar'a "rusya ile savasa girecegiz ama size dokunmayacagiz. yine de biz rusya'ya saldirirken sizin bize saldirmayacaginizdan emin olmak istiyoruz. eger almanya-fransa sinirindaki tum askerlerinizi cekerseniz ve buradaki fortlari (savunma mevzileri, kaleler...vs.) gecici olarak bize birakirsaniz rusya ile isimiz biter bitmez bu bolgeyi yeniden size verecegiz" dediler. fransizlar bunun kabul edilemeyecek bir sey oldugunu belirttiler.

    artik savasin onlenemeyecek oldugunu anlayan fransa (ayni yillar sonra ikinci dunya savasi zamaninda olacagi gibi) ingiltere'yi savasin icine cekmek ve guclu bir muttefik kazanmak istiyordu ama ingiltere'nin tuzu kuruydu. kaldi ki savastaki diger ulkelerin aksine ingiltere'nin kraliyet ailesi sembolikti ve ulkede alinan tum kararlar meclisin onayindan gecmek zorundaydi. mecliste boyle bir savasi destekleyen ne kadar uye varsa desteklemeyen de o kadar vardi. ingiltere olasi bir savasta tarafsizligini aciklamaya hazirlaniyordu ama savasin da cikmamasi icin perde arkasinda diplomatik caba sarfediyordu.

    fransizlar bir yandan savas icin hazirlanmaya baslamisti ve askerlerine sessizce hazirlanma emri vermisti ama bir yandan da ingiltere'nin gozunde "saldiran taraf" olarak gozukmek istemedikleri icin mumkun oldugunca sessiz davraniyorlardi. ornegin fransiz askerlerin uniformalariyla trene binmesi yasakti ve fransa-almanya sinirindaki askerler sinirin 10 km ic tarafina cekilmisti. fransizlar almanlar harekete gecmeden bir mermi bile atmayacakti ve ne olursa olsun saldiran tarafin almanya oldugunu dunya'ya (ve ingiltere'ye) gostermis olacakti.

    bir yandan alman generaller ve savas yanlisi diplomatlar wilhelm'e baski yaparken diger yandan da rus generaller ve savasci diplomatlar nikolas'a baski yapiyordu. iki lider de diplomatik olarak cok guclu sayilmazdi ve israrlar karsisinda pes etmeleriyle biliniyordu. mesela wilhem'in onceki yillarda diplomatlarin baskilarina dayanamayarak defalarca istifa etmenin esigine geldigi ve nikolas'in da ne zaman yogun bir diplomatik baski altinda kalsa birkac haftaligina sehir disina cikip kafa dinlemek icin uzun tatillere ciktigi biliniyordu.

    bu yuzden once ruslar "seferberlik hazirligi" seviyesinden "seferberlik" seviyesine gectiler ve bunu 48 saat icinde almanlar izledi. bundan sonra wilhem ve nikolas'in telgraflasmalari devam etti ve iki taraf da karsisindakine "seferberlik ilan etmemiz savas ilan ettigimiz anlamina gelmiyor, baris umutlari hala tukenmis degil" mealinde mesajlar yolladi. buna ragmen herkes biliyordu ki savasin durdurulmasi icin artik cok gecti. kilic kinindan cikmisti ve kilicin kan dokulmeden kinina geri donmesi mumkun degildi.

    yukarda bahsettigim uzre almanya'nin savas plani henuz rusya hazirliklarini tamamlamamisken fransa'yi kisa surede yenerek savasdisi biraktiktan sonra yalniz kalan rusya'ya dalma uzerine kuruluydu. bu durumda zaman almanya'nin aleyhine isliyordu cunku rusya ve fransa savas hazirliklarina baslamisti. almanya'nin pazarlik masasinda kaybedecegi her gun zararinaydi. ne olursa olsun fransa savastan dusmeden rusya savasa girmemeliydi. almanlar ya savasa hemen girmeliydi ya da hic giremeyecekti. almanya vakit kaybetmeden orijinal planini tatbik etmeye ve fransa'ya saldirmaya karar verdi.

    almanya fransa'ya saldirmadan hemen once cok ilginc bir olay yasandi. ingilizler alman kayzeri wilhem'e telefonla ulasarak "rusya'yla savasmak istiyorsaniz savasabilirsiniz ama fransa'ya saldirmayin. ingiltere fransa'nin almanya'ya saldirmayacagina dair garanti vermeye hazir" diyecekti. bunun uzerine sevincten ne yapacagini sasiran wilhem, "bati cephesine gerek kalmadi, tum gucumuzle dogu cephesine saldirip rusya'yi maglup edebiliriz" dedi. bununla beraber olaylarin basindan beri kendisini gaza getirmeye calisan general helmuth von moltke yine bir cinlik pesinde oldugu icin "efendim ingiltere'ye guvenebilir miyiz? biz tum askerleri rusya'ya yigdiktan sonra fransa'nin savunmasiz kalan topraklarimiza saldirmasini kim engelleyebilir ki?" seklinde telkinlerde bulunarak wilhem'in fikir degistirmesini sagladi. eger wilhem bu generalin sozunu dinlemeseydi birinci dunya savasinin seyri tamamen degisebilirdi. gerci sonradan ingilizler de "biz fransa adina hicbir garanti vermedik" diyecekti ama bu baska bir konu.

    savasin basinda almanya'nin 2 milyon ve avusturya'nin 1.5 milyon olmak uzere bu ittifakin 3.5 milyon askeri vardi. fransa'nin 1.8 milyon, sirbistan'in 300 bin ve rusya'nin 3.5 milyon askeri mevcut olmak uzere bu ittifakin ingiltere haric 6 milyona yakin askeri vardi. asker sayisi olarak almanya gerideydi ve savas ilerledikce daha da geri dusecekti cunku savasa sonradan almanya'nin karsisinda katilacak olan ingiltere ve abd gibi ulkeler vardi. ustelik ingiltere ve fransa'nin sahip olduklari onlarca ulkeden getirecegi milyonlarca somurge asker hesaba katilmamisti bile.

    sonunda fransa'nin almanya'yi kotu taraf olarak gostermeye dayali olan plani tutacakti ve almanlar "saldirgan taraf" olmakla kalmayip baska suclar da isleyecekti. almanlar yillar sonra hitler'in bile "cok buyuk bir hata" diyecegi bir harekette bulundular (gerci cok benzerini ikinci dunya savasinda yeniden yapacaklardi). fransa'ya saldirmak isteyen almanya fransa'nin sinira yigdigi askerleri, gozlem kulelerini, savunma hatlarini, hendekleri ve mayin tarlalarini goze almak istemiyordu. bunun yerine kuzeyden dolasip belcika uzerinden fransa'ya dalmak istiyordu cunku fransa-belcika siniri neredeyse savunmasiz durumdaydi.

    almanya fransa'ya saldirmak uzere belcika'ya asker cikartmadan once belcika kralina haber verip "ulkenizi isgal etme gibi bir planimiz yok, sadece fransa'ya saldirirken topraklarinizdan gecmeyi planliyoruz" seklinde bir mesaj gecti. belcika krali bunu bir hakaret olarak gordu ve alman askerleri ulkesine ayak basarsa bunun savas nedeni olacagini ilan etti. bunun akabinde binlerce belcika askeri gerek hendek kazarak gerek cesitli yerlerde pusu kurarak savunma pozisyonu aldi. belcika bir yandan da ingiltere'den yardim isteyecekti (ikinci dunya savasinda da aynisi polonya'da olmustu).

    o ana kadar baslamasi muhtemel savasta tarafsiz oldugunu belirten ingiltere belcika'nin isgali halinde ayni ikinci dunya savasinda polonya isgal edildiginde yaptigi gibi fikir degistirecekti. almanya kagit uzerinde tarafsiz bir ulke olan belcika'ya asker sokmustu ve otomatikman savasta "saldirgan" olan taraf haline gelmisti. bu da avrupa'nin gozunde almanya'nin itibarini sifirlamisti. bunun uzerine italya almanya ile olan ittifakina son verdi. italyanlar "aramizdaki ittifak saldiri ittifaki degil savunma ittifakiydi" diyecekti ve almanlar'in tum itirazlarina ragmen onlari cephede yalniz biracakti.

    bu arada almanya ile avusturya arasinda da anlasmazlik olmustu. avusturya kendisi sirbistan'a saldirirken almanya'nin kuzeydoguda rusya'yi oyalayacagini dusunuyordu ama almanya'nin ilk hedefi fransa'yi safdisi etmekti. avusturya'nin almanya'nin fransa'ya saldiracagi konusunda hicbir fikri veya bilgisi yoktu. almanya kendisi fransa'ya saldirirken avusturya'nin gerekirse rusya'yi oyalayacagini, fransa'yla isi bitince de avusturya'yla beraber rusya'yi yeneceklerini dusunuyordu. iki taraf arasindaki anlasmazlik sorunlara yol acacakti.

    almanya bu arada luksemburg'a da girmeyi ihmal etmedi ve bu kucuk ulkeye girerken "kardes kusura bakmayin, amacimiz size saldirmak degil, fransa'ya saldirip bir de bir arkadasa bakip cikacagiz" dedi ama luksemburg ufacik boyutuna ragmen yaygara cikartinca bu ingiltere'nin savasa girme konusunda elini guclendirdi. bu arada sunu not olarak ekleyeyim: o donemde dunya nufusunun yarisindan cogu fransa ile ingiltere'nin somurgesi durumundaydi ve almanya'nin somurgesi olmadigi icin disardan kaynak ve asker destegi almasi zordu.

    alman askerleri belcika'ya girerken hic direnisle karsilasmayi beklemiyorlardi. sonucta belcika'nin direnmek icin ne gucu ne de bir sebebi vardi ve alman askerleri belcika'yi gecis yolu olarak kullanacakti. almanlari ilk sasirtan gelisme o gune kadar hic savas tecrubesi olmayan belcikalilar'in beklenenin cok uzerinde bir direnis gostermesi oldu. oyle ki alman askerleri belcika sinirini gectiklerinde onlerindeki bir cok koprunun havaya ucurulmus oldugunu gorduler.

    belcika topraklarinda biraz daha ilerleyen almanlar pusuya dustuklerini anladiklarinda gec kalmislardi cunku uzerlerine her yonden yuzlerce mermi yagiyordu. yagmur gibi yagan mermiler her saniye 4-5 alman askerini yere seriyordu. bir sure sonra olen alman askerlerinin cesetlerinden tepeler olustu ve canli kalan askerler bu ceset tepelerinin arkasina saklanarak canlarini kurtardilar. almanlar bir gunde bastan basa gecmeyi bekledikleri belcika'da haftalarca direnis gorecekti. bu fransizlarin da zaman kazanmasi demekti ve almanlarin surpriz avantaji ortadan kalkacakti.

    bu arada almanya'nin belcika'yi isgalinden bahsedip erich von ludendorff'tan bahsetmemek olmaz. almanya'nin efsane komutani olan bay ludendorff savas boyunca bir cok kahramanlik gostermisti. alman komutani efsane yapan detaylardan biri savas cikmadan birkac ay once yillik iznini kullanarak tatile cikmasi, tatilde belcika'ya gidip alman askerlerinin gecmesi olasi olan yollari, kopruleri, buralarda pusu kurulabilecek yerleri, savunma mevzilerini ve cografi sekilleri tek tek inceleyerek bolca not almasi, zaman zaman krokiler ve resimler cizmesi ve tatildeyken bile savas planlari yapmasiydi.

    almanya belcika deplasmaninda zorlansa da eninde sonunda 3 puanla dondu ve fransa'ya 3 koldan girmeye basladi. fransizlar ulkelerini savunmak icin ingiltere'nin destegine muhtacti. taktiksel detaylari bir kenara koysak bile fransizlar lojistik olarak pek ustun sayilmazdi. ornegin o donemde alman ve rus ordulari yeni uniformalar ve metal migfer giyerken fransiz askerleri hala napolyon donemindeki gibi parlak kiyafetler ve kep giyiyordu. bu da catismada onlari dezavantajli bir duruma sokuyordu.

    almanlar fransa'ya saldirmadan once iki ordunun durumundan bahsetmekte de fayda var. fransa o donemde dunya'da bir cok somurge sahibiydi ve fransiz askerlerinin dunya'nin bir cok ulkesinde savas tecrubesi vardi. almanlar'in pek savas tecrubesi yoktu ama savastan once cok yogun bir idman temposuna tabi tutulan alman askerleri savas gormus kadar olmustu. ayrica almanlar'in en guclu tarafi topcu birliklerinin cok isabetli atislar yapabilmesi ve koordinat hesaplamalarinda essiz olmasiydi. fransiz askerleri hizlica manevra yapabilmek icin agir toplari geride birakmisti. birinci dunya savasinda tum cephelerde olen askerlerin %60'inin topcu atesiyle oldugunu not olarak eklersek topcu atesinin bu savasta ne kadar onemli oldugunun altini cizmis oluruz.

    alman ordusu ile fransiz ordusu karsi karsiya geldiginde tarihte ilk kez sayilari milyonlari bulan iki ordu yuzlerce km'lik bir cephe hattinda karsi karsiya gelmisti. carpismalarda bazen almanlar bazen fransizlar ustun geliyordu. bazen 100 metrelik bir ilerleme icin binlerce asker telef oluyordu. genelde savas ortasaha mucadelesi seklinde gecse de iki tarafta da hucuma donuk komutanlar vardi ama ani cikislar kanli savunmalarla bastiriliyordu.

    almanlar dogu cephesinde rus askerlerinin hazirliklari tamamlanmadan fransa'yi alip sonra tum gucuyle rusya'ya dalmak istiyordu ama bu plan suya dusmuse benziyordu. zira ilk birkac hafta sonunda hala istenen ilerleme kaydedilememisti. almanya mecburen iki cephede birden savasacakti.

    bu arada almanya'yi uzen bir baska gelisme daha oldu ve avusturya-macaristan ordusuna karsi hucuma gecen sirplar hic beklenmedik bir zafer kazandi. yukarda bahsettigim uzre almanlar avusturya henuz savasa hazir degilken bu ulkeyi sirbistan'a bir an once savas ilan etmesi icin gaza getirmisti ve avusturya bunun bedelini cok agir bir sekilde odemek zorunda kalmisti. avusturya-macaristan ordusu kendisinden daha zayif olan sirbistan karsisinda yedigi darbe yuzunden afallamisti ve rusya'dan gelebilecek herhangi bir saldiriya karsi avusturya'nin direnmesi mumkun gozukmuyordu. bu durumda almanya hem fransa-ingiltere koalisyonuyla hem de rusya'yla tek basina mucadele etmek zorunda kalacakti ve neredeyse tum dunya'ya "siz hepiniz ben tek" cekecekti.

    bu arada ingiliz ordusuna da ayri bir parantez acmak gerekiyor. ingilizler o donemde dunya'da bir cok somurge sahibiydi ama ingiliz ordusunun mevcudu o kadar buyuk sayilmazdi. ingilizler'in gucu deniz kuvvetlerinden ve teknoloji kullanimindan geliyordu. ornegin afrika'daki bir ulkeyi somurgelestirmek isteyen ingilizler buraya gemilerle 2-3 bin asker cikartiyordu ve makineli tufeklerle donanmis bu askerler 30-40 bin afrikali askeri telef edebiliyorlardi. ingilizler tum paralarini deniz kuvvetlerine ayirmisti ve almanlar da paralarinin cogunu kara kuvvetlerine ayirmisti. ingilizler alman kiyilarina gemilerle gelip asker birakabilirlerdi ama yeterince askerleri yoktu. fransizlar'in yardim istegine sadece 70 bin askerle cevap verebilen ingiltere'nin yardimi bu yuzden yetersiz kalmisti.

    almanya fransa'yla mesgulken rusya savasa beklenenden daha once girmisti ama ruslarin savasa girme konusunda biraz aceleci davrandigi ortaya cikmisti. bir anda cepheye 500 bin asker suren rus ordusu bu askerleri cepheye hazirliksiz, idmansiz ve tedariksiz bir sekilde yola cikartti. askerlerin bazilarinin ayaginda bot bile yoktu ve cephane konusunda da buyuk sikintilar vardi. almanlar 2 milyona yakin askeri bati cephesine yigmislardi ve doguda sadece 200 bin kadar alman askeri vardi. ruslar en basta fazla direnisle karsilasmadan sehirleri ve kasabalari birer ikiser ele gecirdiler. fransizlar "birkac hafta daha dayanabilirsek ruslar berlin'i alip savasi bitirebilir" diye umutlanmaya baslamisti.

    ama almanlarin uyanmasi cok uzun surmedi. ruslar'in cephede yaptigi taktiksel hatalar, hazirliksizlik ve komutanlarin aralarindaki kavga ve didismeler almanlar'a avantaj sagladi. almanlar berlin'e dogru ilerlemekte olan rus ordusunu ozellikle ormanlik ve nehirlerle kesilen arazinin de verdigi avantajla defalarca pusuya dusurup agir zayiatlar verdirdiler. catismalarin birinde 100 binden fazla rus askeri esir duserek calisma kampina yollanacakti. bazen rus komutanlar cephede o kadar bariz hatalar yapiyordu ki alman komutanlar "bunlar bizi tuzaga dusurmek icin kasten taktik yapiyorlar" diye dusunmeye baslamisti. ornegin alman ve fransiz komutanlar telsizlerde sifreli konusurken rus komutanlar kendi aralarindaki telsiz konusmalarinda acik ve net bir sekilde taktiklerini ve nereye saldiracaklarini anlatiyordu. bazi oldurulen rus askerlerinin uzerinde yazili olarak rus ordusunun taktik bilgileri bulunmustu. almanlar bu kadar bariz hatalarin olsa olsa "tuzak" olabilecegini dusunuyordu ama isler cok farkliydi. ruslar'in dogudaki ilerleyisi simdilik durmustu ve almanya yeniden tum dikkatini fransa cephesine verebilirdi.

    batida orta saha mucadelesi devam etse de fransa'nin defansi yorgun dusmeye baslamisti ve zaman zaman aciklar veriyordu. fransizlar kisa surede alman topcu atesi ve alman hucumlari sayesinde ceyrek milyon asker kaybetmisti. en basta bir hendek savasi yasaniyordu zira hem alman hem fransiz ordulari hendek kazip buradan dusmana ates ediyordu ve zaman zaman iki taraf da sungu takip hucuma cikiyordu. fransizlar bu isin boyle devam etmeyecegini anlayinca tamamen savunma savasina donmeye karar verdiler.

    fransizlar artik sungu takip almanlara hucum etmek yerine oyunu kendi yari alanlarinda kabul edeceklerdi ve almanlarin hucumlarini kontrol altina almaya calisacaklardi. ironiktir ki almanlar her ne kadar buyuk savasta isgalci taraf olsa da cephelerde savunma savasi yapiyordu ve fransizlar savunmada olsa da hucum ustune hucuma kalkip her seferinde agir kayiplar vererek geri cekilmek zorunda kaliyordu. kisaca fransizlar "en iyi savunma hucumdur" felsefesiyle oynarken almanlar hilal taktigi benzeri bir taktikle fransizlar'i uzerlerine cekip imha ediyordu.

    bir sure sonra fransiz askerler paris'e dogru geri cekilmeye basladi ve almanlar ilerleyise gecti. almanlar fransa cephesinde epeyce kazanim saglamisti ve fransa'nin bundan sonra kisa bir sure sonra dusecegine inaniliyordu. fransiz askerleri yuruye yuruye geri cekilirken alman askerleri de onlari yurume hizinda takip ediyordu. acikcasi her iki ordu da yorgun dusmustu ve askerlerin tasidigi yukler fazlaca agir geliyordu. kimse savasin bu kadar uzayacagini tahmin etmemisti ve yine o gunlerde kimse savasin bundan sonra 4 yil daha devam edecegini bilemezdi. her hucumdan sonra iki taraftaki komutanlar da "bir sonraki hucumda dusmani bitirmis oluruz" diye dusunuyordu ve her seferinde yaniliyordu.

    fransa dusmese bile cephedeki mevcut alman askerleri simdilik bu cephe icin yeterli gibiydi ve avusturya'dan kotu haberler geliyordu. almanlar dogu cephesinde ruslar'i geri puskurtmustu ama ruslar bu kez daha da buyuk bir orduyla geri gelmisti ve avusturyalilar'in rus ordusu karsisinda tutunmasi imkansizdi. bu yuzden alman komutanlar onceligi yeniden avusturya'nin zorlandigi dogu cephesine verme karari aldi. bu yuzden fransa cephesindeki askerlerin bir kismi doguya yollandi. bu hareket almanya'nin fransa cephesindeki elini zayiflatacakti.

    fransa'ya yardima gelen ingilizler de pek faydali olamamisti. almanlar her iki cephede de oldukca basarili bir sekilde ilerlemeye devam ediyordu. o gune kadar dunyada gerceklesen savaslarin %99'u bir veya birkac gun icinde baslayip bitmisti ve yillarca surebilecek bir savas tarihte esi benzeri cok nadiren gorulmus veya hic gorulmemis bir seydi. bu arada onceden ongorulemeyen uc problem ortaya cikti: 1) savasta iki taraf da epeyce cephane kullanmisti ve geriye kullanacak fazla cephane kalmamisti, 2) iki tarafta da binlerce olu, yarali ve hasta vardi ve cepheye surecek fazladan asker kalmamisti, 3) askerlerin erzagi tukenmeye baslamisti ve savastaki tum ulkeler ordularini doyurabilmek icin halkin yiyeceklerine el koymaya baslayacakti. bunun da ne kadar surdurulebilir oldugu supheliydi.

    bu konuda ingiltere ve fransa almanya'ya gore daha sansliydi cunku alman ordusunun neredeyse tamami almanlar'dan olusuyordu ama ingiltere ve fransa'nin asker ve diger kaynaklari toplayabilecegi bir cok somurgesi vardi. ingiltere avustralya, yeni zelanda, kanada, hindistan gibi somurgelerinden gemilerle asker ve erzak toplarken fransa da afrika'daki somurgelerine ayni amacla haber saldi. almanlar ise ulkedeki gencleri silah altina almak zorundaydi. bu durum savasin dengesini degistiren unsurlardan biriydi. savasin geri kalaninda almanlar hem askerlerini hem de cephanelerini hesapli kullanmak zorundayken ingiltere ve fransa "hile kodu" yazmis ve sinirsiz asker kaynagina ulasmis gibiydi.

    almanlar paris yakinlarina gelmisti ve fransizlar paris'i canlari pahasina savunmak icin hazirliklara baslamisti. sehrin her tarafinda savunma mevzileri guclendirilmisti ve cesitli sehirlerden askerler getirilmisti. paris'in dusme ihtimaline karsi fransa hukumeti ulkenin bati kiyilarina tasinmisti. fransizlar almanlar paris'e gelmeden once son kez bir saldiriya gecip almanlar'i sehrin disinda durdurmak istiyordu. az sayida askere sahip olan ingilizler de mevcut askerlerini riske atmak istemiyordu. gunlerdir yorgun argin bir sekilde geri cekilmekte olan fransiz askerlerinin geri donup saldiriya gecmesi imkansiza yakindi ama elde baska care de yoktu. bunun yapilabilmesi icin once cephedeki komutanlarin degismesi gerekiyordu. savunma mentalitesine sahip olan komutanlar hucum mentalitesine sahip komutanlarla degistirildi. daha sonra uzun ugraslar sonunda ingilizler de hucuma katilmaya ikna edildi.

    fransa-belcika sinirinda nadir gelisen ingiltere-fransa ataklarinda almanlar ummadiklari bir maglubiyet alinca cephede biraz geriye dustuler. ingiltere-fransa koalisyonunun ataklari beklenenden daha cok etki yapmisti, hatta oyle ki, bazi alman komutanlar savasi kaybettiklerini dusunmeye baslamisti. 1914 yilinin sonuna kadar almanya-fransa-belcika bolgesinde catismalar devam etti ve iki taraf da birbirine tam bir ustunluk kuramadi. paris'in dusme ihtimali epeyce azalmisti. zaten alman komutanlarin bircogu paris'in alinmasini cok gerekli gormuyordu. onlara gore paris'in alinmasi yerine fransa-almanya sinirindaki fransiz askerlerinin arkadan kusatilmasi daha faydaliydi. bu yuzden almanlar savasin sonuna kadar paris'e hicbir zaman saldirmadilar.

    1915 yilina girildiginde savasin seyri ve sekli degismeye basladi. en basta tas catlasa birkac hafta surmesi beklenen savas aylardir devam ediyordu ve tunelin ucundaki isik da ne almanlar icin ne de fransizlar icin gozukmuyordu. almanlar o ana kadar olan kazanimlarini elde tutmak icin siper kazip savunmaya gecmisti. bununla birlikte ada ulkesi oldugu icin yuzlerce yildir donanma kasan ingiltere'nin denizlerde kayitsiz sartsiz bir ustunlugu vardi ama alman denizaltilar ingilizler'in gemilerini birer birer batirmaya baslayinca bu ustunluk epeyce zayifladi.

    catismalar devam ederken almanya osmanlilar'i, ingiltere de abd'yi savasa dahil etmek istiyordu. abd'nin savasa dahil olmasi ingiltere'nin denizlerdeki hakimiyetini geri getirebilirdi ve ingiltere icin bu cok onemliydi. almanya osmanlilar'in savasa dahil olmasini istiyordu cunku osmanlilar'in ortadoguda epeyce topragi ve nufuzu vardi. almanlar osmanli savasa dahil olunca islam halifesinin "cihat ilan etmesi" halinde muslumanlardan olusan ingiliz somurgelerde isyan cikacagindan emindiler. boylece savas ortadogu ve afrika'ya sicrayacakti ve ingiliz/fransiz ordulari da ayni alman ordusu gibi cephelere bolunmek zorunda kalacakti.

    osmanlilar savasa dahil olmasina dahil olacakti ama kimse halifeyi cukune takmayacagi icin bu almanlar'in istedigi etkiyi yapmadi. hatta almanlar'in istediginin tam tersi olmustu ve ingiliz somurgelerindeki muslumanlar ingiltere'ye karsi degil osmanlilar'a karsi isyana cikmisti. kuskusuz birinci dunya savasinin cikmasinda en az soz sahibi ve en az sorumluluk sahibi olan ama savasin sonucunda en fazla zarar goren taraf osmanlilar olacakti.

    almanya acisindan simdilik savasta denge vardi ama savasa abd'nin dahil olmasi isleri degistirebilirdi. abd o sirada savasa katilip katilmama konusunda cok buyuk bir tereddut ediyordu. savas yuzunden avrupa'daki altyapi cok zayiflamisti ve abd avrupa'ya silah, cephane ve cesitli urunler satarak epeyce para kazanmisti. abd icinde bazi devlet adamlari avrupalilar'a bakip "ibneler yesinler birbirlerini" derken bazi devlet adamlari da "geldigimiz yeri unutmayalim beyler, dune kadar biz de avrupaliydik" diyordu.

    amerikalilar savasa katilip katilmamayi dusunedursun, alman denizaltilar sivil gemilere de saldirmaya baslamisti. ingiliz savas gemileri alman denizaltilar tarafindan patir patir batirilmaya baslayinca ingiliz gemiler bazi bolgelerden cekilmisti ama sivil ve ticari gemiler o donemde dokunulmazliklari oldugu icin yolculuga devam ediyordu. alman komutanlar savasin uzamasiyla beraber bazi etik kurallarin artik islememeye basladigini ve savasi bir an once bitirmek icin gerekirse sivillerin katledilebilecegini dusunmeye baslamisti. zaten ingilizler de sivil gemileri silahlandirmaya baslamisti.

    1915 yilinda almanlar ilk kez zeplin kullanarak savasa hava kuvvetlerini dahil ederken ingilizler de ilk kez tank kullanacakti. tanklarin dizayn edilis hikayesi de oldukca ilginctir. savasin basinda araba, jeep, kamyonet ve kamyonlari guclendirmek icin fazladan zirh kullanilmisti ama daha sonra savas cephenin aylarca belli bir hat uzerinde sabit kaldigi hendek savasina donunce bu araclarin kullanimi manasiz kalmisti. churchill bugunku is makinasi caterpillar sirketinin urettigi tarim amacli traktorlere zirh ve palet ekletip cephede hareket eden kale seklinde kullanmak istiyordu. ingiliz komutanlar bu fikri komik bulmustu ve almanlar'in bu araclari cephede gorunce gulecegini soylemisti. ustelik bu deney tutmazsa ingilizler dunya'ya rezil olacakti. churchill yine de inatciydi ve deniz kuvvetlerinden ayirdigi butceyle dunya'daki ilk savas tankini dizayn ettirdi. churchill bu tanklarin cepheye erkenden surulmesini istemiyordu cunku almanlar tanklarin farkina varinca aynisini onlar da uretmeye baslayacakti. bunun yerine tanklar gizlice uretilmeli, binlercesi uretilip almanlar'in ingilizler'i yakalamasi imkansiz hale gelince cepheye surulmeliydi. ingiliz komutanlar churcill'i dinlemedi ve henuz 50 tane tank uretilmisken bunlari cepheye surdu. boylece ingilizler'in ustunluk kurma sansi ortadan kalkmis oldu.

    yine ilk kez almanlar olmak uzere iki taraf da kimyasal silah kullanacakti ve iki tarafta da agir zayiatlara sebep olunacakti. savasa dahil olan osmanlilar canakkalede kahramanca bir direnis gosterse de diger cephelerde yerel halkin destegini alan ingilizler karsisinda fazla tutunamayacaklardi (not: canakkale savasini kendi basliginda ayrintili olarak anlattigim icin burada kisaca geciyorum).

    1915 yili boyunca almanya-fransa cephesinde pek degisiklik olmadi. iki ulke de sahip oldugu hatti tutmaya calisiyordu ve yapilan ilerleme girisimlerinde 100-200 metrelik bir ilerleme icin binlerce asker telef oluyordu ve bu iki tarafa da cok pahaliya magloluyordu. bu arada o zamanki savas sartlari hakkinda da birkac kelam etmekte fayda var. iki taraf da kilometrelerce boyunca uzanan siperler kazmisti ve askerlerin tum gunu ve gecesi bu siperlerin icinde geciyordu.

    sabah kalkar kalkmaz ellerine tufek alan askerler siperin icinde hazir halde bekliyorlardi ve catismalarin yogunlastigi gunlerde butun gun catisma yasaniyordu. geceleri de yine ayni siperlerde askerlerin dinlenmesi ve uyumasi gerceklesiyordu. bu da her zaman ideal sartlar altinda gerceklesmiyordu. mesela catismalarin yogun bir sekilde yasandigi gunlerde bazen sehit olan askerlerin cenazesinin kaldirilmasi icin gunler boyunca catismalarin yavaslamasi bekleniyordu.

    yogun catismalar yasanirken siperler cesetlerle ve olu ve yaralilardan akan kanlarla doluyordu. kanlar bazen dizboyuna kadar ulasip toprakla karisarak camura sebep oluyordu ve cesetlerin kesif kokusu gunlerce devam ediyordu. askerler geceleri bu sartlar altinda uyumak ve dinlenmek zorundaydi. cogu zaman catisma olmasa da yagan yogun yagmurlar sonrasinda siperler camur deryasinda donuyordu. cogu zaman cepheye sevkedilen askerler olene veya yaralanana kadar siperden cikmiyordu, yeri gelince bir ay boyunca ayni siperin ayni noktasinda zaman geciren askerler oluyordu. bu askerler acisindan oldukca zor bir durumdu. savasin basinda "tas catlasa birkac hafta" icin cepheye surulen askerler aylardir bu sartlarda savastigi icin cogu yorgun dusmustu ve kimsenin hucuma kalkacak hali yoktu.

    cephedeki bazi askerler travma yasiyordu ve bazi komutanlar travma yasayan askerleri korkaklikla veya hainlikle suclayip hapisten idama kadar bir cok cezaya maruz birakiyordu. bir sure sonra bunun boyle surdurulemeyecegi anlasildi ve on cephedeki askerlerle arka cephedeki askerler arasinda birkac haftada bir rotasyon yapma fikri ortaya atildi.

    1915 yilinda canakkale savasi yasandi ve fransa-almanya cephesi her ne kadar yavaslamalar gorse de balkanlarda ve ortadogudaki carpismalar siddetini arttirarak devam etti. almanlar balkanlarda toprak kazanirken ingilizler de ortadoguda nufuz ve toprak kazaniyordu. 1915 yili taraflarin cephelerde kucuk kazanimlar elde ettigi ama tam anlamiyla kimsenin savasi kazandiracak hamleyi yapamadigi bir yil olarak kayitlara gecti. 1915 bitip 1916 baslarken canakkale savasi bitti ve ingilizler hic beklemedikleri bir maglubiyet aldilar. bu da disardan destek alamayan rusya'yi neredeyse savas disina itecek bir gelismeydi.

    rusya'nin durumundan biraz daha bahsetmek lazim. ruslar cok sayida askere sahipti ama ulkede gerek ic karisikliklar, gerek sanayii uretiminin yeterli verimlilige ulasmamis olmasi, gerekse yasanan ekonomik kriz yuzunden cephelerde fazla tutunamayacak gibiydi. rusya'nin parasi tukendigi icin ingiltere araciligiyla abd'den kredi almaya baslamisti ve yine rus ordusunun mermi ve askeri muhimmatlari ingiliz fabrikalarinda uretiliyordu. ingilizler'in rus ordusuna para ve muhimmatlari ulastirabilmesi icin canakkale savasinin basariya ulasmasi gerekiyordu. ruslar bunu bilmelerine ragmen canakkale savasinda yardima gelmemisti. halbuki ingiliz gemiler canakkale bogazindan gecmeye calisirken karadeniz'deki rus gemileri cok rahat istanbul'a asker cikartabilirdi ve osmanlilar savas disi kalabilirdi. ruslar boyle bir hamlede bulunmalari halinde uzun yillardir sahip olmak istedikleri istanbul'un kendilerine verilmesini istiyordu ama ingilizler, fransizlar ve yunanlar da ayni sehre sahip olmak istedigi icin buna karsi cikiyordu. bu yuzden ruslar bir yandan ic karisikliklarla ugrasirken bir yandan da balkanlar'a yogunlasmaya calistilar.

    bu donemde almanlar cephedeki top ve makineli tufek sayisini arttirarak gerekli asker sayisini azaltma yoluna gitmisti. boylece askerler bati ve dogu cephesi arasinda daha efektif bir sekilde paylastirilabilirdi. ruslar 1915'in ilk aylarinda dogu cephesinde bazi kazanimlar elde ettiyse de almanlar'in sonradan yolladigi takviye askerler kaybedilen topraklarin onemli bir kismini geri almisti. savasin ilk yili geride kalirken rusya 4 milyon asker kaybederek savasta en fazla kayip veren taraf olmustu.

    bu arada italya 1 milyon asker toplayip seferberlik ilan etmisti ve savasa katilmaya hazir oldugunu iki tarafa da bildirmisti. herkes italya'nin savasa kimin tarafinda katilacagini merak ediyordu. acikcasi almanlar da ruslar da italya'ya balkanlarda toprak sozu vermisti ve italyanlar savasin gidisatini izleyip hangi taraf kazanmaya daha yakin gozukuyorsa savasa onun yaninda katilacakti. italya'daki katolik kilisesi ve sosyalistler savasa siddetle karsi cikarken sagci hukumet savastan karla cikmak istiyordu. mayis ayinin son haftasinda almanya'ya olmasa da onun artik bitme noktasina gelen muttefigi olan avusturya'ya savas ilan eden savasa dahil olmus oldu. boylece asker sayisi olarak zaten epeyce geride olan alman tarafi iyice geriye dusmus oldu.

    avusturyalilar almanya'nin italya'yi isgal etmesini istiyordu ama cephelerde zaten asker sikintisi ceken almanlar'in bu ise ayiracak askerleri yoktu. almanlar bir sekilde rusya'yi savasdisi birakip dogu cephesini kapatmak istiyordu ama rusya, ingiltere ve fransa arasindaki bir antlasmaya gore uc ulkeden hicbiri digerlerinden izin almadan almanya ile tek basina masaya oturmayacakti. ruslar'i savasdisi birakmak oldukca zor bir isti cunku bunu gerceklestirmek icin ya rusya'nin onemli bir kismini ele gecirmeniz ya da rus ordusunu bir daha savasamayacak kadar zayiflatmaniz gerekiyordu. almanlar'in eldeki askerlerle rusya'dan toprak kazanmasi mumkun degildi. tek care galicya ve polonya civarindaki rus askerlerini bir sekilde cember icine alip yoketmekti.

    almanlar her ne kadar rus ordusunu cember icine almayi basaramasa da ruslar'i galicya'dan atip polonya'daki rus askerlerine de agir zayiatlar verdirmeye devam edince rusya'nin buyuk sehirlerinde halk sokaklara dokulup eylemler yapmaya basladi. mevcut rus rejimi iyice zayiflamisti ve artik son demlerini yasamaktaydi. alman generaller bu firsattan istifade ederek rusya topraklarina saldirmak istiyordu ama alman diplomatlar yine ayni firsattan istifade ederek rusya'yi anlasma masasina oturtmak istiyordu, zira rusya'nin asker gucuyle fethedilmesi mumkun degildi ama savasdisi birakilmasi mumkun olabilirdi.

    savasa dahil olan italyanlar ilk is olarak kendilerine cografi olarak en yakindaki dusman olan avusturya'ya saldirdilar. o esnada her ne kadar avusturya ordusu bitik bir haldeyse italyan ordusu daha da bitik haldeydi. italyanlar savasa hazirlanmadan baliklama girmisti ve ilk aylarda avusturya karsisinda onbinlerce asker kaybedecekti ve tek karis bile toprak kazanamayacakti. ayni gunlerde ruslar da polonya'daki sehir ve koyleri birer birer terk ediyordu ve almanlar buralari hizla ele geciriyordu. agustos itibariyle ruslar varsova'yi bosaltmaya baslamisti. savastaki bati cephesi kilitlenmisti ama dogu cephesinde almanlar epeyce kazanim elde etmekteydi. savasin bati cephesiyle dogu cephesi arasinda daglar kadar fark vardi. mesela bati cephesinde milyonlarca asker aylarca carpisip yuzbinlerce kayip verirken 2-3 km toprak kazanimi olurken dogu cephesinde ufak carpismalardan sonra bile 50-100 km'lik toprak el degistirebiliyordu.

    ruslar'in geri cekilmesi uzerine ruslar'in savastan tamamen cekilecegini dusunen fransizlar'da panik havasi esiyordu. ustelik ingilizler'le fransizlar'in uzun zamandir savasa katilmaya ikna etmeye calistigi yunanistan, bulgaristan ve romanya da rusya'dan ibret almisa benziyordu. bulgaristan son dakikada fikir degistirerek savasa almanya tarafinda girecek gibiydi ve diger iki ulke artik savasa girmek istemiyordu. fransizlar psikolojik ustunlugu ele gecirmek icin saldiriya gecmek zorundaydi. bu yuzden sonbahar itibariyle fransa hatti boyunca gerceklesmesi planlanan cok buyuk bir taarruz icin hazirliklar basladi.

    25 eylul 1915'te fransizlar'in uzun zamandir bekledigi hucum basladi. fransizlar cephe hatti boyunca alman askerlerine 3 koldan saldiriya gecmisti. bu saldiriya ingilizler ve somurge ulkelerden getirilen askerler de katilmisti ve saldirilan noktalarda ingiliz-fransiz askerlerinin sayisi alman askerlerin 5-6 katiydi. almanlar'in savunma taktigi cepheyi aralarinda 2-3'er kilometre mesafe olan 3 hatta bolmekti. buna gore fransiz askerleri gorece az sayida askere sahip olan ilk 2 hatti gecip ucuncu hatta geldiginde hem uzun suren carpismalardan dolayi hem de agir yuklerle kilometrelerce yurudugu icin yorgun dusecekti ve ucuncu hattaki taze ve dinlenmis alman savunmasi fransizlar'in ifadesini alacakti. ayrica almanlar cesitli hatlarini tunellerle birbirine baglayip askerlerin hatlar arasinda gecis yapabilmesini saglamisti.

    almanlar her zamanki gibi cephenin geri hatlarina otomatik silah ve agir topcu birliklerini surmustu ve asker sayilari arasindaki farki bu sekilde telafi etmeyi umuyorlardi. fransizlar asker sayisi olarak kat kat ustun olmalarina ragmen hucuma gecmeye cesaret edemiyordu. bu yuzden hucum oncesi 4 gun boyunca alman savunma mevzileri gece gunduz araliksiz bir sekilde bombalandi. bu bombardimanda almanlar agir kayiplar vermisti ama ayni zamanda fransizlar'in cok buyuk bir saldirinin hazirliginda oldugunu anlayip savunma pozisyonu almislardi.

    5. gunun sabahinda kimyasal gaz saldirisiyla beraber hucuma gecen fransizlar ve ingilizler ilk elde basarili gozukuyordu. en basta tek bir sorun vardi o da ruzgarin ters esmesiyle bazi ingiliz askerlerinin kendi attiklari kimyasal gaza maruz kalmasiydi. savas alani acik ve buyuk oldugu icin bu gazlar iki tarafa da cok buyuk bir zarar vermemisti. fransizlar hucuma kalktiginda almanlar'in ilk savunma hattinin 4 gunluk bombardimanda neredeyse tamamen haritadan silindigini gorduler. etrafta binlerce alman askerinin ceseti vardi ve olmeden once can cekismekte olanlar haric canli kalabilen alman askeri yok denecek kadar azdi.

    fransizlar ilk savunma hattini hic direnis gormeden gecip ikinci hatta gelmisti ama geride kalan topcu birliklerin bundan haberi yoktu. bu yuzden fransiz askerlerinin coktan ele gecirdigi yerlerde alman askerlerinin oldugunu dusunen fransizlar buralari topcu atesine tutmaya basladi ve fransiz askerleri arasinda cok buyuk bir panik havasi esti. bu karisikliktan faydalanmak isteyen almanlar topcu atesiyle ve makineli tufeklerle karsi ataga gectiginde fransiz askerleri cok agir zayiatlar vermeye baslamisti. gunun sonunda fransizlar uc cephede de geri tepilmisti.

    o gunden sonra ingilizlerle fransizlar 2-3 ay kadar daha bolgede ustunluk kurmaya calistiysa da hicbir girisim basarili olamadi. bu saldirilar sonunda ingilizler'le fransizlar 240 bin asker kaybederken almanlar'in asker kaybi 140 bin civarindaydi. bu carpismalar devam ederken savasa yeni bir ulke dahil oldu. uzun zamandir hem ingiltere'nin hem almanya'nin kendi tarafina cekmeye calistigi bulgaristan savasa almanya tarafinda katilmayi secmisti cunku bulgarlar'in sirp topraklarinda gozu vardi ve sirbistan ingiltere'nin tarafinda olmasi bulgarlar'in ayni tarafta olmasina engeldi. bolgede ruslar maglup dusmustu (ayda ortalama 250 bin asker kaybetmislerdi) ve sirplar da epeyce zayiflamisti. bu yuzden ingilizler ilk kez bu cepheye asker cikartmak istiyordu. canakkale gecilemedigi icin bunun en kolay yolu yunanistan uzerinden asker cikartmakti.

    batidan almanlar, dogudan bulgarlar tarafindan saldiriya ugrayan sirbistan'da hem askerler hem sivil halk ingiliz askerleri bolgeye gelene kadar dayanamamisti ve ulkeden kacabilen herkes ayaklari uzerinde arnavutluk uzerine kacmaya baslamisti. oyle ki kacanlar yanlarinda yiyecek, icecek, kislik giyecek almadigi icin bircogu yolda acliktan, susuzluktan veya soguktan can verecekti. ingiliz askerleri sirbistan'i kurtarmak icin epeyce gec kalmisti.

    1916 yilinda ingilizlerle fransizlar almanlar'a saldirmak icin yeniden sessiz sedasiz bir hazirlik halindeydi. almanlar da ayni sekilde sessiz sedasiz bir hazirlik icindeydi. iki taraftan artik hangisi once hazirlanirsa ilk hucuma cikan o olacak gibiydi. bu arada o donemde almanya ve fransa'da zorunlu askerlik vardi ama ingiltere'de hala askerlik profesyonel ve gonulluluk esasina dayanan bir hizmetti. ingiltere 1916'nin basinda somurgelerinden gelen askerler de yeterli gelmeyince ulkede zorunlu askerlik ilan edildi. buna ragmen almanya ingiltere-fransa ikilisinden daha once harekete gecmisti ve hucuma hazir olan taraf haline gelmisti. aslinda fransizlar almanlar'in savasta yorgun dustugunu, cok agir kayiplar verdigini ve bir sikimlik gucunun kaldigini dusunuyordu. fransizlar'a gore almanlar'a karsi yurutulecek bir topyekun taarruz bu ulkenin sonunu getirecekti. almanlar da ayni seyi fransizlar icin dusunuyordu ve fransizlar'i bitirecek olan o son darbeyi vurmak istiyorlardi.

    subat ayinda baslayan alman saldirisi sonucu 1916'nin sonuna kadar devam edecek olan verdun savasi basladi (savas icinde savas). sabah 7'de 2 bine yakin topla bombardimana baslayan almanlar 5 saat icinde 12 km'lik fransiz mevsisine 500 bin top atisi yapmisti. bu da km basina 41 bin top mermisi demekti. ogleden sonra bombardiman sona ermisti ve etraf can cekisen veya acisindan bagirip cagiran fransiz askerleri haric sessizlige gomulmustu. o gune kadar ne zaman topcu saldirisi gerceklestiyse hemen arkasindan kara hucumu gerceklesiyordu ve fransizlar bunu bildikleri icin mevzilerinde savunma pozisyonu alip beklemeye basladilar. almanlar da fransiz askerlerini mevzilerine cektikten sonra biraz bekleyip akabinde bombardimana kaldiklari yerden devam ettiler ve fransizlar'a cok agir zayiatlar verdirmeyi basardilar.

    bu kez bombardiman aksam 5'e kadar devam etti ve gunes battiktan kisa bir sure sonra son buldu. fransizlar'dan hayatta kalanlar en azindan ertesi gune kadar dinlenebileceklerini dusunuyordu ki aksam karanligi coker cokmez alman hucumu basladi. savasin bati cephesinde belki de ilk kez taraflardan biri gece karanliginda taarruza geciyordu. fransizlar bir yandan gun boyunca suren bombardimanin sokunu uzerlerinden atmaya calisirken bir yandan da yaralilarini tedavi edip olenlerini gommekle mesguldu ve alman saldirisi karsisinda savunma pozisyonunun alinmasi epeyce uzun surdu.

    almanlar'in buradaki asil amaci verdun'u ele gecirmekten cok verdun ve cevresindeki sehirlere hakim olan tepeleri ele gecirmekti. almanlar bolgeye hakim birkac tepeyi ele gecirdikten sonra sehre konuslanmis olan fransizlari yukardan topcu atesine maruz birakip katletmeyi planliyorlardi. alman komutan falkenhayn "verdun'u fransizlar'dan alirsak elimize pek bir sey gecmez ama sehri surekli tehdit altinda tutarak fransizlar'in buraya surekli asker cikartmasini saglayip bu askerleri topcu atesine maruz birakirsak cok sayida kayip verdirebiliriz" diye dusunuyordu ve verdun'u devasa bir kiyma makinesine benzetiyordu.

    tarih boyunca atilla'dan sezar'a, napolyon'dan 14. louis'e kadar bir cok komutanin yolunun en az bir kere dustugu verdun sehrindeki carpismalar birinci dunya savasinin belki de en uzun, en kanli ve en siddetli carpismalariydi. almanlar hucuma cikinca ortaya cikan kotu hava kosullari ve firtina saldiriyi yavaslatmisti ve fransizlar kisa surede cepheye yeni askerler surmustu. almanlar da fransizlar da cepheye 1 milyondan fazla asker surmustu ve aylarca gogus goguse devam eden carpismalardan sonra iki taraf da binlerce kayip vermesine ragmen kimse bir ilerleme kaydedemiyordu.

    fransizlar almanlar'in taktigini anlamisti ve askerler almanlar'in ele gecirip fransizlar'i bombalamayi umdugu tepelere asker cikartmisti. yaz boyunca iki taraf da karsilikli ataklarla dusmana kayiplar verdiriyordu. fransiz ordusu ingilizler'in de destegiyle yaz sonu-sonbahar basi gibi ustunluk kurmaya basladilar. almanlar bu cephede elde etmek istediklerini alamayacaklarini anladiysa da catismalar yer yer siddetlenerek yer yer yavaslayarak aralik ayina kadar devam etti. aslinda bu surecte almanlar 3 defa sehri almaya cok yaklasmisti ama yukarda bahsettigim uzre falkenhayn sehri almaktan cok fransiz askerlerini sehre cekip katliam yapmak istedigi icin 3 seferde de geri cekilmislerdi.

    bu arada ingilizler, fransizlar ve ruslar arasinda yeni bir antlasma imzalanmisti. buna gore dogu cephesi tehlikeye gittiginde bati cephesindeki muttefikler savasin dozunu arttiracakti ve bati cephesi tehlikeye girdiginde de rusya aynisini yapacakti. boylece almanya'nin tum gucuyle tek bir cepheye yogunlasip o cepheyi bitirmesi engellenecekti. fransizlar batida zorlanmaya baslayinca ruslar yeniden hucuma gecme karari aldilar.

    ruslar zayifti ama osmanlilar onlardan da kotu durumdaydi. 1916'nin ilkbaharinda ruslar turkiye'ye dogudan girmisti ve erzurum, trabzon, bitlis gibi turk sehirleri ruslar'in isgali altindaydi. temmuz ayinda erzincan sehri de ruslar tarafindan isgal edildi. ruslar turkiye'nin dogusunda ilerlemeyi surdurse de bu konuda cok aceleci davranmiyorlardi. zaten ulkede ic karisikliklar ortaya cikmaya baslamisti. bu arada ingilizler de osmanlilar'in arabistan'daki topraklarini ele gecirmeye baslamisti. bu cephede araplar da beklenenin aksine osmanlilar'in degil ingilizler'in yaninda savasiyordu.

    ayni gunlerde romanya savasa rusya'nin yaninda katildiysa da pek bir varlik gosteremedi. almanya balkanlarda epeyce basari gostermisti ve romanya ordusu birkac hafta gibi kisa bir surede epeyce tokatlanmisti. mart ayinda litvanya'yi geri almak icin saldiran rus ordusunun karsisina ufak bir alman ordusu cikmisti. litvanya'yi kusatadan ruslar savunma pozisyonundaki almanlardan sayica 5 kat ustundu ve saldirinin baslarinda epeyce mesafe de kaydetmisti ama alman savunmasi bir turlu kirilamadi. ruslar litvanya'da eriyen kardan olusan camura takilip kalmisti ve rus topcularin isabet orani oldukca dusuktu. buna karsilik yuksek tepelerde mevzi alan almanlar cok daha isabetli ates acabiliyordu. ustelik 10 binden fazla rus askeri aniden gelen bir firtinadan dolayi donarak can vermisti. sonuc olarak litvanya'yi geri almak icin saldiran rus ordusunun alman ordusu karsisinda dagilmasi 1 hafta surmustu. bundan bir ay sonra karlar tamamen eriyip havalar isininca almanlar karsi saldiriya gecmisti ve ruslar 50 binden fazla zayiat vermisti.

    mayis ayinda bati cephesinde ilginc ve trajikomik bir olay yasandi. kahve icmek icin bati cephesindeki en buyuk cephaneliklerden birinde ates yakan alman askerleri tum cephaneligi havaya ucurdu ve 700'e yakin alman askeri can verdi. olay bununla da bitmemisti. cephanelikten canli cikan alman askerlerinin yuzu is icinde kapkara olmustu ve olay yerine saatler sonra gelen baska bir alman birligi bunlarin afrika'dan gelen fransiz somurge askerleri oldugunu sanip bunlarla catismaya girmisti. olay sonunda yuzlerce alman askeri bosu bosuna telef olmaktan kurtulamamisti ve bolgedeki alman askerleri bu olayin travmasindan uzun sure cikamamisti.

    mayis ayi geride kalirken birinci dunya savasinin tek deniz savasi yasandi. yaklasik 150 kadar ingiliz savas gemisi 100 kadar alman savas gemisini danimarka aciklarinda kistirmisti. herkes alman donanmasinin tamamen imha edilecegini dusunuyordu. sonuc olarak alman donanmasi 11 gemi ve 2500 asker kaybederken ingilizler 14 gemi ve 6 bine yakin asker kaybetmisti. bu carpismadan sonra iki taraf da bir daha deniz savasina girmeye cesaret edemedi. bundan sonra almanlar denizaltilari kullanarak ingiliz donanmasini pusuya dusurmeye calisirken ingiliz donanmasi daha cok savunmada kalacakti.

    avusturyalilar italya'ya saldirmak istiyordu ama zaten asker sikintisi ceken almanlar bunun bos bir caba oldugunu ve askerlerin daha tasarruflu kullanilmasi gerektigini dusunuyordu. bunun uzerine avusturyalilar almanlar'a haber vermeden italya'ya saldirmak uzere ordu kurdular ve alp daglarina dogru yol almaya basladilar. bunu firsat bilen ruslar avusturya'yi otturmek icin karsi saldiriya gecti ve avusturya ordusu kisa zamanda 100 bini esir olmak uzere 300 binden fazla asker kaybetti. son anda araya giren alman ordusu avusturya ordusunu tamamen imha olmaktan kurtarmisti ama almanlar avusturyalilar'a kendilerine haber vermeden italya'ya saldirdigi icin kizgindilar.

    bu arada verdun'da baslayan savas hala bitmemisti ve yaz aylarinda tum siddetiyle devam ediyordu. almanlar hedeflerinden birini gerceklestirmisti ve fransizlar'a cok agir kayiplar verdirmisti ama ayni sekilde kendileri de agir kayiplar vermisti. fransizlar'in toplamda cok daha fazla askeri oldugu icin almanlar'in savasi kazanmasi icin fransizlar'dan cok daha az zayiat vermesi ve cok daha dikkatli olmasi gerekiyordu. aylar suren carpismalardan sonra iki taraf da bir sey kazanamamisti ama iki taraf da cok seyler kaybetmisti.

    temmuz ayindan itibaren saldiri sirasi fransizlar'daydi. fransizlar zaten yilin basindan beri saldiri plani yapiyordu ama bir turlu firsat cikmamisti. ozellikle verdun'da verilen zayiatlar planlanan fransiz saldirisini geciktirmisti. temmuz ayi itibariyle bati cephesinde bir yandan verdun savasi devam ederken bir yandan da somme savasi adi verilen savas baslayacakti.

    ingilizler somme savasinin basinda alman mevzilerini tarihte gorulmemis bir topcu atesine maruz birakmak istiyordu. oyle ki bombardiman bittiginde ingiliz askerleri ellerini kollarini sallaya sallaya alman hatlarini yarabilmeliydi ve tas ustunde tas kalmamaliydi. her ne kadar savasin basinda topcu atesi olarak almanlar ustun durumdaysa simdi ingiliz ve fransizlar'in topcu sayisi almanlar'in uc katina ulasmisti. bu durumda alman topcular ingilizler'e karsilik verse bile ingilizler onlari fazla zorlanmadan imha edebilecekti.

    ingiliz-fransiz ittifaki cepheye almanlar'in 2 kati asker surmustu ve almanlar kendileri kadar kayip verdigi surece cephede ne kadar asker kaybettikleri umurlarinda degildi. bu hesaba gore eninde sonunda almanlar'in askerleri bitecekti ve ingiliz-fransiz ittifaki galip gelecekti. alman muhedisler gizlice cephe hatti boyunca yerealti siginaklari ve yer ustunde cesitli beton ve celik binalar insa etmisti. alman askerleri bu yapilari kullanarak ingiliz saldirisinda hayatta kalmaya calisacakti.

    ingilizler haziran'in 28'inde saldiriya gecmisti ve 5 gun 24 saat boyunca suren top atislari sonunda alman mevzilerine toplam 1 bucuk milyon top mermisi dusmustu. 5. gunun sonunda ingilizler hucuma gececekti ve askerler mevzilerde bir tane bile alman'in sag kalmamis oldugunu dusunuyordu. zaten boylesi bir bombardimanda bir askerin sag kalmasi mucize boyutunda olurdu. gercekte almanlar bombardiman boyunca 7 bin asker kaybetmisti ve almanlar'in askerlerinin cogu ingilizler'in haberdar olmadigi yeralti siginaklarinda saklanarak hayatta kalmisti. yine de bu siginaklarda saklanan askerler 5 gun boyunca araliksiz devam eden bombardimandan dolayi psikolojik travma yasamaya baslamisti.

    isin ilginc tarafi ingilizler bu saldiriya hazirlanirken fazla acele etmislerdi ve yapilan 5 gunluk bombardimanda atilan 1 bucuk milyon top mermisinin 500 bini hic patlamamisti bile cunku ingiliz fabrikalari bombalari ve top mermilerini bir an once cepheye yetistirebilmek icin kaliteden odun vermisti ve mermilerin ve bombalarin cogu ise yaramaz hale gelmisti. tabi ki ingilizler bunun farkina vardiklarinda cok gec olmus olacakti.

    6. gunun sabahinda ingiliz askerlerine hucum emri verilmisti. ingiliz askerleri ayaklari ve atlari uzerinde ilerlemeye baslamisti ve birazdan etrafa savrulmus binlerce alman askerinin cesedini goreceklerini umuyorlardi. almanlar da yeralti siginaklarindan cikip mevzi almisti ve ozellikle alman topculariyla makineli tufekler ingilizler'in birazdan gececegi yere dogrultulmustu. ingiliz askerleri alman mevzilerine yeterince yaklasinca ortalik cehennem yerine dondu. ingiliz askerleri hic siper almadan, gayet sakin ve yavas tempoda, omuz omuza sanki cuma gunu son saatte yapilan beden dersinde toplu yuruyus yapar gibi yol aliyordu ve almanlar'in onlari ordek gibi avlamasi pek zor olmadi. ingiliz askerleri sanki savasmaya degil de almanlar'in topcu atesiyle katledildigi tepeye celenk koymaya gidiyor gibiydi ve almanlar bir yandan topcu bir yandan makineli tufeklerle ingilizler'i cim bicme makinesinin cimleri bictigi gibi biciyordu. ingilizler tasolarini bir atista kaybetmis cocuk gibi etrafa dagilmisti ve kimse ne olacagini bilmiyordu.

    alman mevzilerine yollanirken "bombos araziyi elinizi kolunuzu sallaya sallaya alacaksiniz" sozu verilen ingiliz genclere cesaret gelsin diye sise sise alkol icirilmisti. bu da cephede yasanan karisikligi arttiran bir etkendi. bazi ingiliz askerler ayakta kalmayi bile beceremeyecek haldeydi. almanlar bile olan bitene inanamiyordu ve alman askerleri serap gorduklerini saniyorlardi. ingiliz askerleri takir takir bicilirken almanlar'in en buyuk derdi hizlica sarjor degistirip ingilizler fikir degistirip cepheden kacmadan katliama vakit kaybetmeden devam etmekti.

    uzaktan olan biteni izleyen ingiliz komutanlar "pii guzelim ordu telef oldu" diye dusunurken alman komutanlar sonradan gelenek haline gelerek nesilden nesile aktarilacak bir davranis olan burunlarini karistirip gotlerini kasimakla mesguldu. alman kulturunde bu tur seyler ayip sayilmiyordu ve kimsenin buna ses edecegi yoktu zaten.

    toplamda 70 bin ingiliz askeri hucuma gecmisti ve bunlardan sag salim donebilenlerin sayisi 30 bin civariydi. bazi taburlar tamamen sifirlanirken bazilarinda sag kalan az sayida asker kendilerini sansli hissediyordu. gunun sonunda ingilizler 20 bin olu, 40 bin yarali askerle geri cekilmek zorunda kalmisti. bu gunumuzde dahi (ikinci dunya savasi dahil olmak uzere) ingilizler'in bir gunde verdigi en yuksek zayiat olarak bilinmektedir.

    almanlar ingilizler'in ogleden sonra yaptigi daha derli toplu hucumlarda 8 bin kadar asker kaybetmisti. sonuc olarak tarihte gorulmemis boyutta 5 gunluk agir topcu bombardimani ve ilk gunku hucum boyunca kaybedilen alman askerlerinin sayisi bu saldirinin ilk birkac saatinde kaybedilen ingiliz askerlerinden daha azdi.

    anlatilana gore ortada tek tarafli bir kiyim vardi. ortalik almanya-brezilya macina donmustu. oyle ki gunes batmadan biraz once ingiliz askerleri yaralilarini cepheden toplamak icin asker yollamisken almanlar bunlari makineli tufekle tarayabilirdi ama o gun ingilizler'in hallerine acidiklarindan mi yoksa psikolojik yorgunluktan mi bilinmez hicbir saldiri yapmadan izlemekle yetindiler. ingilizlerin catisma sonrasi cephedeki yaralilarini toplamasi saatler surecekti.

    bu carpismalarin yasandigi yerden biraz kuzeyde fransizlar daha dikkatli davranmislardi ve agir kayiplar verseler de en azindan cephede 2 km kadar ilerleme kaydetmislerdi. ayni gunlerde kuzeydogu cephesinde son bir kez hucuma gecen ruslar kendilerinin 6'da biri sayidaki alman askerleri karsisinda cok net bir maglubiyet almisti. carpismalarin sonunda ruslar 80 bin, almanlar 16 bin kayip vermisti.

    ruslar aldiklari ust uste darbelerden sonra koselerine cekilip olan biteni uzaktan izlemeyi tercih etmisti. bati cephesindeyse savas yeniden kilitlenmisti ve taraflar bir turlu yenisemiyordu. 1916'nin yaz aylari karsilikli alman ve ingiliz ataklariyla gecti ve her iki taraf da her saldirida binlerce asker kaybetti. ayni anda hem verdun'da hem de somme'de cepheler sabit kalirken olen askerlerin yerine her gun yenileri geciyordu. iki taraf da karsi taraftaki askerlerin bitmek uzere oldugunu ve karsi tarafin bir sonraki hucumdan sonra savasta tutunamayacagini dusunuyordu ama bu bir turlu gerceklesmiyordu. her hafta "yirttik abicim" diye meydana cikan feridun bitir gibi surekli meydana cikan alman ve ingiliz komutanlar bir turlu hakli cikamiyordu.

    agustos ayi geride kalirken savasa almanya karsisinda yeni bir ulke dahil olmustu: romanya. bu ulkenin savasin gidisatini cok ciddi bir sekilde degistirecegi dusunulmuyordu ama dogu cephesinde yorgun dusen ve kafkasya haric cogu yerde saldirilarina son veren ruslar'in elini biraz guclendirecegi kesindi. aslinda ruslar romanya'nin savasa muttefik olarak girmesinden memnun degildi cunku romanya ordusu 500 bin askere sahip olmasina ragmen oldukca zayifti. romanyalilar'in cephede alacagi bir maglubiyet ruslar'a sirbistan'dan sonra ayakbagi olan yeni bir zayif devlet vermis olacakti. sonunda gercekten de ruslar'in korktugu oldu ve alman ordusu karsisina cikan romanya ordusunun neredeyse tamami 2 gunluk carpismanin ardindan silah birakip teslim oldu.

    somme ve verdun savaslari sonbaharin sonuna kadar devam etti ve kis baslarken sona erdi. bu iki savasta taraflar 1 milyondan fazla asker kaybetmisti ama cephe hatlari neredeyse hic kipirdamamisti ve iki taraf da onemli bir toprak kazanimi elde edememisti. falkenhayn neredeyse "savasa girerken bana mi sordunuz?" seklinde trip atacak gibiydi. alman generaller arasinda cok buyuk bir anlasmazlik vardi ve fikir ayriliklari yuzunden komutanlar bazi cephelerde birbirilerine yardim etmekten bile imtina ediyordu. falkenhayn ceza olarak rutbe dususu yasayarak kucuk bir ordunun basinda romanya'ya gonderildi. bu orduyla aralik ayinda romanya ordusunun son kalan kirintilari da temizlenip halinin altina supuruldu. romanya'nin birinci dunya savasi kariyeri neredeyse baslamadan bitmis oldu. almanlar icin romanya zaferinin stratejik bir onemi vardi cunku romanya'da el konulan tahil, petrol ve endustriyel urunler sayesinde almanya savasta daha uzun sure tutunabilecekti.

    1916 yili bu sekilde geride kaldi. 1917 yilina gelindiginde almanya ve muttefiklerinde yorgunluk goze carpiyordu. bu arada ingiltere ve fransa da savasa abd'yi dahil edip yeni bir ortak kazanmak icin yogun lobi faaliyetlerine devam edecekti. abd icinde savasa katilma fikri pek taraftar bulamamisti ve muhalefet oldukca gucluydu. acikcasi abd savasi bitirmek icin bazi lobi faaliyetleri yurutuyordu ama kimse masaya oturmaya yanasmiyordu. amerikanlar'in ortaya attigi baris kosullarina gore tum ulkeler savas oncesi topraklarina geri donecekti (zaten savasin basindan beri pek bir kazanim olmamisti).

    almanlar "bu kadar kan dokuldukten sonra topraklarda hic degisim olmazsa bunu halkimiza aciklayamayiz" diyordu. ingilizler de savasa katilmasi icin italya ve romanya gibi bir cok ulkeye toprak sozu vermisti. zaten iki taraf da halkina savasin basindan beri karsi tarafin seytani oldugunu ve kendisinin insanligin kurtulusu icin savastigini ilan ediyordu. bu durumda durup dururken seytanla baris antlasmasi yapmak olmazdi. ote yandan osmanlilar dagilmak uzereydi ve rusya'da devrim sesleri yukseliyordu. bu durumda yapilacak olan ve kimsenin bir kazaniminin olmayacagi bir baris antlasmasina kimse yanasmiyordu. bununla beraber savasin yasandigi tum ulkelerde ekonomik kriz vardi ve bu ulkelerde cikan tum tarim urunleri askerleri beslemeye gittigi icin halk ac kalmisti.

    rusya kendisine rahat rahat yetecek kadar tarim urunu uretiyordu ama ulkedeki tum tren yollari ve trenler askerleri ve askeri malzemeleri oradan oraya tasimak icin seferber oldugu icin uretilen yiyecekler sehirlere ulastirilamiyordu. bu da rusya'da gumbur gumbur gelmekte olan devrimin gelisini hizlandiriyordu. savastan once kimse savasin yillarca surecegini hesap edemedigi icin tum ulkelerde kitlik ve yuksek enflasyon vardi. bunun uzerine bir de 1916 kisinin umulandan daha soguk olmasi yuzunden bazi tarim urunleri zarar gorunce isler oldukca zor bir hal aldi. bazi cephelerde atlar kesilip yenilirken siviller de evde besledikleri hayvanlari yemeye baslamisti. sirf berlin'de 1917'nin ilk aylarinda yuz bine yakin cocuk acliktan telef olmustu.

    abd baskani rahmetli woodrow wilson 1916 yilinin kasim ayinda ikinci defa baskan secilirken secim kampanyasinin en onemli slogani: "abd'yi savasin disinda tuttum" sozuydu. simdi de wilson taraflari baris masasina davet ederek savasi bitirmek ve halkinin gozunde kahraman olmak istiyordu. wilson taraflari gorusme masasina davet ederken iki tarafa da "bu savasta elde etmek istediginiz kazanim nedir?" diye sordu. bu zekice bir soruydu cunku iki tarafin da eteklerindekini onlerine dokmelerini saglayacakti. boylece iki taraf da masaya oturulduktan sonra gizli emellerinin pesinde gidemeyecekti. bu durumda muttefik ulkelerin kendi aralarinda yaptigi gizli antlasmalar da suyuzune cikacakti. bu soruya iki taraf da acik ve net bir sekilde cevap veremeyince pazarliklar baslamadan sona erdi. bundan sonra baskan wilson da savas karsitligindan savas yandasligina dogru evrilecekti.

    ingilizler'in savasa devam etmedeki en buyuk kozu hala deniz kuvvetleriydi ve ada ulkesinin savastan zarar gormesini engelleyen tek unsur da buydu. ingilizler'in guclu bir donanmasi olmasaydi almanlar cok rahat ingiltere'yi isgal edip savasi adaya tasiyabilirdi. ingilizler simdilik guvendeydi ama alman denizaltilar ingiliz donanmasina zaman zaman zorlu anlar yasatiyordu. bu yuzden ingilizler donanmalarini fazla riske atmak istemiyordu ve kendini riske atmaktan ziyade abd'nin deniz kuvvetlerini savasin icine cekmeye calisiyordu.

    almanlar'in unlu u-gemileri (denizaltilar) ingiliz gemilerine gore hem sayica azdi hem de daha yavas hareket ediyordu. bu yuzden almanlar'in taktigi ingiliz donanmasini uzerine cekerek tuzaga dusurmek, yani bir nevi hilal taktigiydi. savasin ilk 3 yilinda almanlar'in bu taktikte cok basarili oldugu soylenemez. ingilizler birkac gemi kaybettikten sonra olayi anlamisti ve temkini elden birakmamisti. ingiliz donanmasi alman donanmasindan daha buyuk olmasina ragmen ingiliz donanmasi savunma pozisyonunu uzun sure muhafaza edecekti cunku donanma ingilizler'in ekmek kapisiydi ve ingiltere'yi isgalden koruyan yegane unsurdu.

    1917'nin subat ayinda almanlar deniz harekatina devam etme karari aldilar. bu almanlar icin riskli bir karardi cunku savasin basinda yapilan hata tekrarlanip da icinde amerikalilar olan bir yolcu gemisi batirilirsa abd'nin bu kez savasa katilmakta tereddut etmeyecegi neredeyse kesindi. almanlar abd'yi fazla kizdirmadan ingiltere'nin yeterince gemisini batirarak ingiltere'yi savas disi etmeyi planliyordu. bu basarili olmasi halinde sadece ingiltere'yi degil, ayni zamanda zaten epeyce zayiflayip ingiliz yardimina muhtac hale gelen rusya'yi da savas disina itip almanya ile fransa'yi basbasa birakabilecek bir hamleydi.

    subat ayindan mayis ayina kadar olan donemde alman donanmasi ingiliz donanmasina oldukca zor anlar yasatti. ingiliz donanmasindaki gemiler daha hizli manevra yapabilmesi icin hafif ve ince zirhla korunuyorken alman gemileri agir olmasina ragmen kat kat kalin ve agir zirhlarla korunuyordu. alman gemi ve denizaltlarindaki toplar da oldukca kuvvetliydi ve ingiliz gemileri catismalarda bir veya birkac darbe yedikten sonra batma tehlikesi yasiyordu. bu durum yaza kadar devam etti ve almanlar ingilizler'e ust uste zayiatlar verdirdiler.

    yaz aylarinda ingilizler yeni bir karar aldilar ve gemilerin tek basina gezmesini yasakladilar. bundan sonra ingiliz gemleri konvoylar haline seyredecekti ve alman saldirisi olmasi durumunda bolgedeki tum gemiler saldirinin oldugu yere sevkedilecekti. bu yeni strateji basariliydi cunku eskiden hemen hemen her gun en az bir ingiliz gemisini batiran almanlar artik eskisi kadar kolay avcilik yapamiyordu ve ingilizler'in zayiatlari buyuk olcude azaltilmisti. ingilizler'in zayiatlari azalirken almanlar'in zayiatlari artmaya baslamisti. ozellikle yazin sonlarina dogru alman denizaltilar ve gemilerin agresifligi buyuk olcude azaltilmisti.

    deniz savaslarinda askeri gemiler kadar sivil gemiler de zayiat aliyordu. zaman zaman hastahane olarak kullanilan gemiler bile hedef aliniyordu. savasin en cetin zamanlarinda alman denizaltilar ingilizler'e ait olan ve yuzen her seye saldiriyordu ama savasin temposu azaldiginda sivil gemilere olan saldirilar da buyuk olcude azaliyordu.

    deniz savaslari suredursun 1917'nin subat ve mart aylarinda ingiliz ordusuyla osmanli ordusu arasinda ortadoguda siddetli catismalar yasaniyordu. 23 subatta irak'taki kut sehrine 50 bin hindistanli askerle saldiran ingiliz ordusuna turkler'in sehirdeki 15 bin kadar askeri fazla karsi koyamamisti ve birkac gun sonunda turkler geri cekilmek zorunda kalmisti. bundan 2 hafta sonra ingilizler bu kez bagdad sehrini ele gecirdiler. nisan ayinin ortasina gelindiginde bugunku irak'in tamamina yakini ingilizler'in kontrolu altindaydi.

    bu donemde ve cephede ingilizler'in ilerleme kaydedemedigi tek yer filistin olarak kalmisti. gazze ve filistin'in diger bolgelerinde ingiliz askerleriyle turk askerleri karsi karsiya gelmisti ama daha cok anzaklardan olusan ingiliz askerleri pek bir sonuc elde edememisti. ingilizler nisan ayinda yeniden filistin'e saldirdilarsa da catismalar 6 ay boyunca azalip-artan yogunlukta devam etti ve iki taraf da karsisindaki dusmana ustunluk saglayamadi. ingilizler bu bolgeyi ele gecirmek icin ekim ayinin sonuna kadar beklemek zorunda kalacakti ama sonunda turk ordusu bu bolgeden cikartilacakti.

    fransa cephesinde ilginc bir gelisme vardi. alman mevzilerinin birkac km gerisinde hummali bir calisma vardi. yaklasik 300 bin isci celikle guclendirilmis devasa beton yapilar insa ediyordu. bu yapilar savunma ve siginak amacliydi ve bu yapilarin altinda komplike tunel sistemleri vardi. yapilarda makineli tufekler ve topcular icin ozel bolumler ve ozel siperler insa edilmisti. bu yapilarin insaati tamamlanir tamamlanmaz almanlar yavas yavas buraya tasinacakti. bu da almanlar'in mevzilerini terkedip birkac km geriye cekilmesi anlamina geliyordu. almanlar bu sayede cephede mevzi kaybetmisti ama fransiz saldirilarina karsi cok daha guvenli bir yere konumlanmisti. almanlar adeta modern kaleler (kalekol?) insa etmisti ve ingilizlerle fransizlar insaat bitene kadar bunun farkina bile varamamisti. artik fransizlar'in olasi bir saldirisi cok daha rahat bir sekilde puskurtulebilirdi.

    almanlar'in savasbilecek durumda 2 bucuk milyon askeri kalmisti ve ingiliz-fransiz ittifakinin elinde hala 4 milyon asker mevcuttu. ustelik bu rakama savasa girmeye hazirlanan abd dahil degildi. almanlar'in insa ettigi kale gibi mevzilere tasinmasi artik bu saatten sonra almanya'nin savunma savasi yapacagina ve fransizlar'in hucumda olacagina isaretti. almanya resmen forvetleri oyundan alip defans oyunculari sahaya surmustu.

    bu arada rusya artik iyice zayiflamisti ve ulkede ic karisiklik hakimdi. ulkede ekim devriminden once yasanan subat devrimi sonunda car 2. nikolas'in hakimiyeti son bulmustu. subat devriminin etkileri ekim devrimi kadar kalici olmamisti ama ekim devrimine giden yol acilmisti. en basta gostericilere ates acan askerler kisa bir sure sonra taraf degistirip devrimcilerin tarafina gecince rusya'da carlik donemi resmi olarak sona erecekti. aslinda bu gelisme en basta ingilizlerle fransizlari memnun etmisti cunku rusya'da carligin devrilmesi ulkenin ayni ingiltere ve fransa gibi demokrasiye gecmesine sans taniyacakti. ayrica rusya ile benzer rejime sahip olan almanya'da da devrim olma ihtimali giderek artacakti.

    tabi ki gunun sonunda isler ingilizler'in umdugundan cok farkli gelisti. bundan sonra rusya'nin 1. dunya savasina devam etmek icin hicbir motivasyon ve sebebi yoktu. almanlar rusya'nin savastan dusecegini bilselerdi ingiliz ve amerikan gemilerine saldirip abd'yi savasa cekecek olan riski almak yerine tum askerlerini bati cephesine cekerlerdi ama deniz savasi konusunda acele ettikleri icin rusya savasdisi kalir kalmaz savasa abd dahil olacakti.

    abd'nin savasa dahil olus hikayesi oldukca ilginc. abd'nin savastaki rolunu anlamak icin o donemki abd'nin siyasi olarak bugunku abd'den cok farkli oldugunu kavramak gerekmektedir. bugun dunya'nin dort bir yaninda askerleri olan, bir suru ulkeye "demokrasi" goturen ve rejimler degistirip ulkelere mudahele eden abd o zamanlar etliye sutluye karismayan, herseyi uzaktan izleyen, avrupa ile ticaret yaparak ekmegine bakan bir ulkeydi. her gun amerikan gazetelerinde avrupa'da devam etmekte olan buyuk savasla ilgili haberler geciyordu ve amerikalilar'in bazilari igiliz bazilari da alman asilli oldugu icin bazilari bir tarafi bazilari diger tarafi tutuyordu. yine de hicbir amerikali ulkesinin savasa girmesini istememekle beraber buna ihtimal de vermiyordu.

    abd'nin tuzu kuru sayilirdi cunku avrupa savasla yikilirken abd'nin bu kitayla yaptigi ticaret hacmi kat kat artmisti. en basta savasin uzamasi abd'nin lehine gibiydi. savas baslamadan once dunya'nin en zengin ulkesi olan ve kasasi altinlarla tika basa dolu olan ingiltere tum parasini harcamisti ve abd'den borc almaya baslamisti. fransa ve rusya'nin borclari da giderek kabariyordu. artik bu ulkelere veresiye mal satmaya baslayan amerikalilar paralarini alip alamayacaklari konusunda endise etmeye baslamisti.

    ayni donemde ingilizler dunya'daki en guclu donanmaya sahipti ve bir ada ulkesi de oldugu icin isgal edilmesine imkansiz gozuyle bakiliyorudu, zira ingiltere'yi isgal etmek isteyen ulke once ingiliz donanmasini gecmek zorundaydi. almanlar'in donanmasi ingilizler'le basedecek kadar guclu degildi ama bu ulkenin elindeki denizaltilar ingilizler'e zor gunler yasatiyordu. yukarda bahsettigim uzre zaman zaman alman denizaltilar ingilizler'e ait gemileri patir patir batiriyordu. batirilan ingiliz gemiler icinde sivil veya ticari gemiler de vardi. amerikalilar almanya'ya ultimatom vererek icinde herhangi bir amerikan vatandasini tasiyan gemiyi batirmamalari konusunda uyardi. bu almanlar icin zor bir seydi cunku saldirdiklari bir ingiliz gemisinde amerikan vatandasi olup olmadigini anlayabilmeleri imkansizdi. zaten bir cok tarihciye gore amerikalilar bunu biliyorlardi ve almanya'ya savas acabilmek icin bahane ariyorlardi.

    aslinda almanlar'in batirdigi ilk amerikan gemisi 1915'te batirilan william p. frye gemisiydi. bu gemi ingiltere'ye tahil tasimaktayken brezilya aciklarinda almanlar tarafindan tespit edilmisti. almanlar gemiye icindeki tum tahillari teslim etmesi icin 24 saat sure vermisti ve bu sure icinde tahillar teslim edilmeyince gemi batirilmisti. bundan sonra abd baskani woodrow wilson sinirlenmisti ve almanya'yi tehdit etmisti. almanya da "geminizi kuzenimiz batirmis, olayda yanlislik var" deyip ozur dileyince olay kapanmisti.

    bundan kisa bir sure sonra ingiltere ile abd arasinda yolcu tasimaciligi yapan (titanic benzeri) lusitania gemisi yine almanlar tarafindan batirildi. gemi ingilizler'e aitti ama gemide olenler arasinda 100'un uzerinde amerikan vatandasi vardi ve amerikanlar yine epeyce sinirlenmisti. bundan birkac ay sonra da bir italyan yolcu gemisi batirilmisti ve bu gemide 20'den fazla amerikan vatandasi hayatini kaybetmisti.

    1916'da almanlar sivil gemileri vurmayi birakinca abd ile almanya'nin arasi yeniden duzelmeye baslamisti ama 1917'de yukarda bahsettigim gibi almanlar yeniden denizden hucuma gecince ingiltere'nin civarindaki amerikan gemileri de hedefteydi. ilk olarak housatonic adli yolcu gemisi batirildi ve sonraki haftalarda cesitli amerikan ticaret gemileri batirildi. bununla beraber ingiliz istihbarati almanya'nin meksika'ya yaptigi "bizimle beraber abd'ye saldirirsaniz size abd'nin teksas, arizona ve new mexico eyaletlerini size veririz" cagrisini ortaya cikartmisti. bu cagri alman disisleri bakani arthur zimmerman'in kisisel hirsinin sonucuydu ve alman hukumetiyle pek alakasi yoktu ama kagit uzerinde almanlar artik cikmaza giren savasta stratejik olarak cok buyuk bir hata yapmisti.

    2 nisan'da abd baskani kongreden savas yetkisi istedi ve senatoda 88 oydan 82'si savasi desteklerken house'da 423 oydan 373'u savasi destekliyordu. boylece abd savasa ingiltere ve fransa'nin yaninda dahil olacakti. aslinda amerikali senatorler abd'nin savasa girisinin sembolik olacagini dusunuyordu ve baskan ve cevresindeki birkac kisi haric kimse ulkenin savasa cok sayida asker yollayacagini tahmin etmiyordu. bu yuzden senatorlerin ezici bir cogunlugu savasi destekleyecek sekilde oy kullanmisti. abd'nin savasa katilmasi o ana kadar dengede giden savasin dengesini tamamen degistirecek olan bir gelismeydi. sokaktaki amerikan vatandaslarinin cogunlugu savasi desteklemiyordu ve herkesin kafasi karisikti.

    abd her ne kadar nisan ayinin basinda almanya'ya savas ilan etmis olsa da amerikan askerlerinin hazirlanip cepheye ulasmasi epeyce zaman alacakti. o gune kadar okyanus otesine hic asker cikartmamis olan amerikanlar ayni savasin basindaki ingilizler gibi cok ufak bir kara ordusuna ve buyukce bir donanmaya sahipti. planlara gore ilk 2 ayda fransa'ya 20 binden az amerikan askeri yollanacakti. bu askerler de uzun sure carpismalara katilmadan idman ve tatbikat yapmakla mesgul olacakti. aslinda cogu kisi abd'nin savasa katilmasinin sembolik oldugunu ve bu ulkenin cepheye ciddi sayida asker cikartmayacagini dusunuyordu.

    abd'nin savasa katilmasindan cesaret alan ingilizler almanlar'a son bir darbe vurup savasi 48 saat icinde bitirmek icin cok sayida askerden olusan devasa bir ordu kurdular. orduda ingiliz, anzak ve cesitli somurge milletlerden toplanan askerler vardi ve fransa'nin arras sehrini isgal altinda tutan almanlar'a karsi topyekun hucuma gecilecekti. ingilizler bu sehirdeki alman askerlerine saldirirken bir yandan da fransizlar guneydeki alman askerlerine karsi hucuma gecmeye hazirlaniyordu.

    kuzey cephesinde ozellikle kanada ordusu onemli kazanimlar saglamisti ve alman askerleri cephede geriye dusmustu ama guney cephesinde pek bir ilerleme kaydedilememisti. her ne kadar catismalarin devaminda ingilizler biraz toprak kazansa da geride 160 bine yakin olu asker birakmislardi ve elde edilen basari ile kaybedilen askerler orantilaninca bu toprak kazancinin oldukca pahaliya geldigi ortaya cikmisti. savasi 48 saat icinde bitirmesi planlanan saldiri 6 hafta boyunca devam etmisti ve savas bitmekten hala cok uzakti.

    nisan ayinin ortalarinda ingilizler "bari bulgaristan'i savas disi birakalim" deyip bulgar cephesinde hucuma gecti. savasin basinda binlerce top mermisi kullanan ingilizler cephede tas ustunde tas birakmamisti ama hucuma gecildikten sonra bulgarlar kendilerinden beklenmeyecek kadar iyi bir savunma sergilemisti. bulgarlar oldukca dinamik bir savunma taktigi uyguluyoardu ve askerler cephede bir ileri bir geri gidiyordu.

    ayrica savunma savasiyla geri puskurtulen ingiliz askerlerine karsi kontra ataklarla fazladan kayiplar verdiriliyordu. ingilizler cok ugrasmalarina ve geride epeyce zayiat birakmalarina ragmen bulgar savunmasini asamadi. 3 hafta suren catismalar sonunda ingilizler 12 bin asker kaybetmisti ve catisma berabere bitmisti. gerci bulgarlar savunma pozisyonunda oldugu ve savunma kirilamadigi icin maci hukmen bulgarlar kazanmisti desek daha dogru olur. ingilizler aldiklari agir darbenin etkisiyle bulgaristan'a yeniden saldirmak icin neredeyse savasin sonlarini beklemek zorunda kalacakti.

    ingilizler bulgaristan'da takiladursun, ayni gunlerde fransizlar ve italyanlar yunanistan cephesinde saldiriya gecmisti ve bazi kazanimlar elde etmisti. italyanlar da avusturya-macaristan imparatorlugu'na karsi iki ulke arasinda kalan isonzo'da saldiriya gececekti. italyanlar ayni cephede daha once 9 defa saldiriya gecmisti ve her saldiri geri puskurtulmustu ama avusturya-macaristan ordusu bu saldirilarda epeyce zayiat vermisti ve zayiflamisti. italyanlar almanya'nin bolgeye yardima gelecegini ogrenmisti ve alman yardimi gelmeden son bir saldiri duzenlemek icin harekete gecmisti. bu saldiri icin 400 bin italyan askeri hazirlanmisti ve aylarca suren hazirliklardan sonra 10 mayis 1917 tarihinde hucuma gecilmisti.

    italyanlar mayis'in sonuna kadar biraz ilerleme kaydetmisti ve acilan cephelerin en az birinde onemli basarilara imza atmisti. haziran'in ilk haftasinda avusturyalilar ellerinde kalan son askerlerle italyanlar'in hic beklemedigi bir anda saldiriya gecince italyanlar geri cekilmek zorunda kalmisti ve mayis ayindaki kazanimlarinin onemli bir kismini kaybetmislerdi. italyanlar saskina ugramisti ve kazanildi denilen savas kontra ataktan gelen golle kaybedilme noktasina getirilmisti. gokten yagmur gibi yagan avusturyali topcu atesi ve mermilerine maruz kalan italyan ordusu geride 160 bine yakin zayiat birakmisti. bir hafta sonra operasyona ara verildi. boylece bulgaristan'daki kotu sonuclarla buradaki sonuclar birlestirilince ingiltere-fransa-italya ittifaki dogu avrupa'da yunanistan harici pek bir basari elde edememisti.

    ingilizler ve fransizlar osmanli'dan kopup yeni kurulan yunanistan'i savasa cekip balkanlarda basari kazanmak istiyordu. yunan krali 1. constantine savasa katilma konusunda tereddut ediyordu. haziran'in ikinci haftasinda atina yakinlarina gelen ingiliz-fransiz ittifaki yunanlar'a savasa dahil olmazlarsa dusman olarak goruleceklerini bildirdiler ve atina'yi bombalamkla tehdit ettiler. 1. constantine korkup isvicre'ye kacinca yerine ogullarindan alexander veya george'dan biri gececekti. basa ingilizler'in destekledigi alexander gecince 30 haziran'da yunanistan ingiltere ve fransa'nin yaninda savasa dahil oldu.

    temmuz ayinda artik savastan yavas yavas cekilmekte olan rusya son hamlesini yapacakti. romanya ordusuyla ortak operasyona giren rus ordusu dogu avrupa'daki alman ve avusturya askerlerine saldiri baslatti. rusya'da halk bir an once baris yapilmasini ve rusya'nin savastan cekilmesini istiyordu. bu saldirinin neden baslatildigi da zaten belli degildi. rusya'nin yeni savas bakani alexander kerensky savasta cok darbe yiyen rus ordusunun moral olarak dagildigini ve askerlerin maglubiyeti kaldiramayacagini biliyordu ve askerlerin moralini duzeltmek icin "bari savasi galibiyetle kapayalim" seklinde bir dusunceye sahipti.

    planlanana gore rus askerleri almanlar'a saldiracakti, cephede basarili olunacakti ve hemen sonrasinda savastan cekilinecekti. boylece savastan maglup olup cekilmenin psikolojisinden kurtulanacakti. tabi ki isler planlandigi gibi gitmedi ve rus ordusu bu cephede de birkac haftalik catismalarin sonunda maglup olarak ayrildi. boylece kume dusen bir takimin formalite macini da kaybetmesi gibi rusya da son catismasini kaybetmisti.

    ayni gunlerde lawrence'a bagli arap isyancilar urdun'de son kalan turk askerlerine saldirarak bolgeyi ele gecirdiler. bolgede binden az sayida turk askeri vardi ve urdunlu isyancilarin sayisi 5 bini geciyordu. osmanlilar ortadogudaki son topraklarini da kaybetmeye baslamisti.

    bu sirada savasan ulkelerdeki siyasi hava oldukca karisikti. rusya'daki devrim bircoklarina ilham vermis gibiydi. fransiz askerlerinin onemli bir kismi silah birakmisti ve savasmayi reddediyordu. hem fransiz hem alman halklari buyuk olcude savasin bitmesini istiyordu ama ortada bir sorun vardi. savasin basindan beri iki taraf da cephe savasiyla beraber propaganda savasi da yurutmustu. alman devleti israrla alman halkina fransizlar'in seytan oldugunu ve almanlar'in seytan'i yenmek zorunda oldugunu anlatirken fransiz devleti de fransiz halkina israrla ayni seyleri soyluyordu.

    hatta ingiliz ve fransiz medyasinda alman askerlerinden "atilla'nin mezardan kalkan askerleri" olarak sozediliyordu. iki taraf da karsi tarafla ilgili bir cok hikayeler uydurmustu. ornegin ingilizler "almanlar esir aldiklari askerlerin gozlerini oyup ellerini ve ayaklarini kestikten sonra ac kopeklerin onune atiyorlar" seklinde bir propaganda baslatmisti ve bu 1 seneden uzun sure boyunca ingiliz gazetelerinde ve radyolarinda tekrar edilmisti. almanlar da "ingilizler'in hiristiyanligi bitirmeye yeminli oldugunu ve savasi ingilizler'in kazanmasi halinde avrupa'da hiristiyanligin yasaklanacagini" soyluyordu. burada amac hem halktan kayitsiz sartsiz destek almak hem de askerlerin dusmana teslim olmasini engellemekti.

    yalniz bu geri tepecekti cunku 1917 yaz aylarinda iki tarafta da halk bikkindi ve savasin bitmesini istiyordu ama yine iki taraf da savasin kazanimsiz bitmesini istemiyordu. iki taraf da karsi taraftaki "canavarlarin" sonuna kadar cezalandirilmasini istiyordu. ingiliz halki almanya'nin parcalara bolunmesini isterken alman halki fransa'nin almanya'ya tazminat olarak verilmesini istiyordu. bu durumda savasin kayitsiz sartsiz bitmesi zordu ve iki taraftan biri galip gelmek zorundaydi.

    fransiz askerlerinin onemli bir kismi silah birakirken ingiltere'deki silah fabrikalarinda da grev baslamisti. ingilizler greve kalkan iscilere vatan haini damgasi vurmaya baslamisti. bu andan itibaren ingiltere ve fransa sadece almanya'dan degil ulkelerinde gerceklesebilecek olasi bir sosyalist devrimden de cekinmeye baslamisti. almanlar bunun farkinda olmadigi icin fransiz askerlerinin silah birakmisken saldiriya gecme firsatini elinden kacirdi. bu belki de almanya'nin savasi kazanmak icin eline gecen son firsatti. bir sure sonra fransa ve ingiltere'deki grevler son buldu.

    ingilizler'in bir sonraki hedefi belcika'yi isgal altinda tutan alman askerlerine saldirip onlari olabildigince geriye atmakti. ingiliz yoneticiler bu saldirinin baslamasi icin amerikan askerlerinin avrupa'ya gelmesinin beklenmesi gerektigini savunuyordu ama ingiliz generaller saldiriyi bir an once baslatmak istiyordu. okyanusun oteki tarafinda 1 milyon ile 3 milyon arasinda amerikan genci silahla idman yapiyordu ve tam olarak ne zaman hazir olacaklari belli degildi. belcika tarlalardan olusan yumusak bir zemine sahipti ve yagmur yagdiginda sel baskinlariyla beraber camurlu bir yuzey olusuyordu. bu da ingiliz askerlerinin ilerlemesini zora sokacakti. ingilizler'in bir avantaji vardi, o da savasin basindan beri kazilan 20 farkli tunelin kazimi bitmisti. bu tuneller alman askerlerinin bulundugu bolgeye kadar gidiyordu ve ingilizler tunellerin tamamini dinamitle doldurmustu.

    dinamitler ayni anda patladiginda o kadar buyuk bir patlama olmustu ki patlama denizin oteki yakasinda yani ingiltere'de bile duyulmustu. yuzlerce alman askeri parcalara ayrilmisti ve almanlar moral olarak da cokmus gibiydi. patlamalarin basarili olmasi uzerine ingilizler amerikan askerlerini beklemeden bir an once hucuma gecip belcika'daki almanlar'i bitirmek istiyordu. ingilizler bu firsati kacirdilar cunku ingiliz topcu birlikleri yeterince hizli hareket edemiyordu. topcu destegi olmadan kara birliklerinin hucuma gecmesi alman topcularina yem olunmasi anlamina geliyordu. ayrica ingiliz basbakani lloyd george hala belcika'ya amerikanlar olmadan yapilacak bir saldirinin gereginden fazla riskli oldugunu dusunuyordu. bu yuzden patlama sonrasi hucum emri verilmedi.

    ayni gunlerde almanya'da cok buyuk bir politik kriz baslamisti. basbakan bethmann-hollweg ile savasin basindan beri alman ordularini yoneten iki general olan hindenburg ve ludendorff arasinda cok buyuk anlasmazliklar vardi ve generaller imparator 2. wilhelm'e basbakani degistirmesi icin aylardir baski yapiyordu. wilhelm savas boyunca ulkenin yonetimini bu iki generale birakmisti ve ulkede fiili olarak askeri yonetim vardi ama durumu dengelemek icin bethmann-hollweg'in gorevinde kalmasi konusunda da diretiyordu. bunun uzerine iki general istifa ettigini acikladi ve wilhelm cilgina dondu. neyse ki bethmann-hollweg generallerin gorevlerine geri donebilmesi icin kendisini feda etti ve istifasini verdi. basbakan ile generallerin anlasamadigi konularin basinda belcika geliyordu. basbakan savasin bitmesi icin gerekirse belcika'dan cikilabilecegini soylerken generaller ne olursa olsun belcika, sirbistan ve rus topraklarinin bir kismini almanya'ya katmak istiyordu. bu da savasi uzatacakti.

    bosalan basbakanlik koltuguna dusuk profilli georg michaelis getirildi. bu arada alman meclisi toplanarak ortak kararla almanya'nin toprak kazanma gayesinden vazgecip savasi bitirmek icin adimlari atmasi gerektigini soyleyen bir bildiri yayinladi. bu da generallerin ve savas yanlisi diplomatlarin sozlerinin artik dinlenmedigi anlamina geliyordu. o gunlerde meclisin yaptirim gucu yoktu ve aldigi kararlar tavsiye niteligindeydi ama genel olarak halkin dusuncesini yansittigi soylenebilir. fransa'da savasin basindan beri hukumet bir cok kez el degistirmisti ama bu savasin gidisatini pek etkilemise benzemiyordu.

    sonbahar gelirken ingilizler'in bekledigi saldiri izni sonunda gelmisti. bundan sonra tarihcilerin passchendaele savasi adini verdigi yeni bir savas baslayacakti. bu savasta ingiltere, fransa, avustralya, kanada, yeni zelanda, belcika ve hindistan basta olmak uzere neredeyse abd haric tum muttefikler birlesip almanya'ya dalacakti.

    carpismalarin basinda 3 bin ingiliz topu 2 hafta boyunca alman mevzilerine 4 milyon top mermisi yagdirdi. bu savasin basindan beri yasanan en buyuk topcu saldirisiydi. bu bombardiman sirasinda almanlar 40 bin civari zayiat vermisti. ayrica ingiliz ve fransizlara ait 700 pirpirli savas ucagi cephedeki alman ucaklarini birer birer indirmisti ve alman hava kuvvetleri etkisiz hale gelmisti.

    ingilizler kara hucumuna gectiklerinde en basta 2-3 km'lik bir ilerleme gosterdiler ve epeyce basari kaydettiler ama ogleden sonra baslayan yagmur sonrasi askerlerin manevra kabiliyeti azalmisti zira ingilizler'in 2 haftadir surdurdugu yogun bombardiman sirasinda bolgedeki drenaj sistemleri buyuk olcude zarar gormustu ve etraf ay'in yuzeyi gibi kraterlerle doluydu. en ufak bir yagmur bile delik desik olan hatti suyla doldurup etrafi camur deryasina cevirmeye yetiyordu. yagmurla beraber sis de cikinca ingiliz topcularin isabet orani dustu. bunun uzerine alman otomatik silahlari calismaya baslamisti ve ingilizler buyuk olcude geri puskurtulmeye baslanmisti. ustelik ingilizler'in cepheye surdugu 50 kadar tankin tamamina yakini camura takildiktan sonra almanlar tarafindan kolayca imha edilmisti.

    ilk gun ingilizler 25 bine yakin zayiat vermisti. ingiliz general haig hukumete operasyonda daha onceki operasyonlarda oldugu gibi ingiliz zayiatlari fazla olursa hemen operasyonu kesecegi sozunu vermisti ama bu kez gunsonu raporu verirken o gunku zayiatlarin "hafif" oldugunu soylemisti. ayni gun vatikan'dan aciklama yapan papa iki tarafi da baris antlasmasi icin davet etmisti ama almanya'nin dusuk profilli basbakani bunu elinin tersiyle ittikten kisa bir sure sonra istifasini vermisti. bu da almanya'da yeniden bir hukumet krizi yasanacak demekti.

    belcika cephesinde yagmur siddetlenerek devam ediyordu. kara hucumunun ilk haftasinin sonunda ingilizler'le fransizlar'in zayiatlari 70 bine ulasmisti. bundan sonra yagmur durana kadar operasyon durduruldu. artik ne zaman yagmur dursa ingilizler hucuma geciyor, ne zaman yagmur yeniden baslasa hucum sona eriyordu. bu birkac hafta boyunca boyle devam etti ve sonunda ingilizler pek bir ilerleme kaydedemekle beraber epeyce agir zayiatlar verdiler. bundan sonra savasta taktik degisikligine gidilecekti. ingilizler yogun bir topcu atesinden sonra kosa kosa hucuma gecip makineli tufek atesi altinda telef olmak yerine yavasca hucuma kalkacakti ve birkac yuz metre ilerleme gosterdikten sonra siper kazip savunma mevzisi alacakti. boylece tek seferde birkac km toprak ele gecirmeye calisip her seferinde tokatlanmak yerine caktirmadan azar azar toprak kazanarak ilerleyeceklerdi.

    bu taktigi almanlar'in cozmesi zaman aldi ve ingilizler epeyce basari kaydettiler. almanlar caresiz kalmisti ve ingilizler'in dikkatini baska yere cekmek icin cephenin diger noktalarinda saldiriya gecmek istiyorlardi ama guneyde fransizlar hucuma gecince bu plan da suya dustu. belcika'da almanlar'in yardimina yeniden yagmur ve sel kosmustu ve ingilizler'in ilerlemesi yeniden durmustu. ingilizler agir toplarini katirlarla ve atlarla cekmeye calisiyordu ama cogu zaman 4-5 saatte 1 km bile yol alinamiyordu. cogu yerde atlar ve katirlar selde bogulmustu ve ingiliz askerlerinin arkasindaki korkunc topcu destegi epeyce azalmisti.

    ingilizler su anda tuttuklari mevzilerin belcika'nin soguk kis mevsimi icin uygun olmadigini bildikleri icin geri cekilip operasyona son verme karari aldilar. ingilizler geri cekilirken almanlar saldiriya gecmisti ve savas yeniden kizismisti. ayrica ingilizler askerlerinin bulundugu camurlu ve sel altindaki tepelere su ve yiyecek tedarik etmekte zorlaniyordu.

    bu arada italyanlar avusturya'ya karsi hucuma gecmisti ve pek askeri kalmayan avusturya yeniden almanya'dan yardim istemisti. kendisi zaten zorlanmakta olan almanlar az sayida askeri italya cephesine yolladilar. burada amac italyanlar'i durdurup avusturyalilar'in gotunu kurtarmaktan ibaretti. italyanlar zannedilenden
    daha zayif cikinca almanlar hic beklemedikleri anda 10-15 km'lik bir cephe hattinda ilerlemeye basladilar. bunun sonucunda italyan hukumeti dustu ve ulkede ic karisiklik basladi. almanlar italya cephesinde bu kadar kisa surede basariyi yakalamisken devam edip etmeme konusunda tereddut icindeydiler. bu cephede italyanlar kisa surede 300 binden fazla asker kaybetmelerine ragmen tamamen pes etmediler.

    bu arada belcika cephesi de kasim ayi itibariyle sona ermisti. ingilizler kagit uzerinde zafer kazanmisti ama "kazanilan 8 km'lik toprak icin kaybedilen 300 bin asker buna deger miydi" sorusu tartismaya acik. ingilizler'i teselli eden bir sey varsa o da almanlar'in zayiatlarinin ingilizler'le ayni olmasiydi. sonuc itibariyle almanlar'in asker sayisi daha azdi ve iki taraf ayni sayida kayip verirse almanlar'in askerleri daha cabuk bitmis olacakti. 300 bin zayiat ingilizler ve somurgeleri icin cok buyuk sayilmasa da almanya icin korkunc bir rakamdi. bu da savasin gidisatini degistiren sey oldu.

    aralik ayinda her iki taraf da hem fiziksel hem de psikolojik olarak yorgunluk yasadigi icin carpismalarin siddeti azaldi ve her iki taraf da dinlenmeye cekildi. bir ay sonra savasin son yili olan 1918'e girilecekti.

    1918 yilina girilirken ingiltere, fransa, abd ve italya ulkeler arasindaki koordinasyon sorununu cozebilmek icin tum ulkelerin politik liderleriyle askeri liderlerini bir araya getiren bir konsey kurdular. konseyde politik liderler "bugune kadar kac defa hucuma kalktik ve her seferinde yuz binlerce zayiat vermekten baska bir sey yapamadik. bu sene saldiri yapmak yerine almanlar'in kirilmasini bekleyelim" derken generaller bunun bir sacmalik oldugunu dusunuyordu. askerler her zamanki gibi almanya'nin kirilmak uzere oldugunu ve herseyin bir buyuk saldiriya baktigini iddia ederek yeni bir saldiri icin izin istemeye calisiyordu.

    almanya 1918 itibariyle tam anlamiyla yalniz kalmisti. avusturya tamamen tukenmisti ve uzatmalari oynuyordu. rusya savasdisi kalinca rusya'nin elinde esir olarak tutulan 400 bin avusturya askeri serbest kalmisti ve avusturya bu kisileri yeniden orduya dahil edip savasa katmak isteyince isyanlar cikmisti. askerlerin onemli bir kismi ya silah birakmisti ya da askerden kacmisti. osmanlilar'in eli kuzeyde ruslar'in savastan cekilmesiyle rahatladiysa da ortadoguda ingilizler'in ilerleyisi devam ediyordu ve arap topraklari birer birer elden cikiyordu. bulgaristan kendi halinde takiliyordu ve kimseye saldiracak hali yoktu. bu durumda almanya herseyi kendisi halletmek zorundaydi.

    almanlar'in en buyuk tesellisi cift cepheli savasin tek cepheye inmis olmasiydi. artik almanlar tum gucleriyle fransa cephesine yogunlasabilirdi. yine almanlar ingilizler'in er ya da gec yeniden saldiracagini bildikleri icin cephe hatti boyunca insa ettikleri savunma mevzilerini guclendirme karari almislardi. alman muhendis ve isciler sabah aksam haril haril calisarak gecilmesi cok zor bir savunma hatti kuruyordu ve mevcut hatlar da celik ve betonla guclendiriliyordu. alman savunma hattinda savasin basindan beri yavas yavas insa edilip son aylarda da takviye edilip elden gecirilen kaleler, duvarlar, siginaklar, tuneller, hendekler, mayin tarlalari, makineli tufek odalari, topraga sabitlenmis tanklar ve daha bir cok savunma araci mevcuttu. birinci dunya savasinin en populer savunma silahlarindan biri olan dikenli ve jiletli teller bile tek basina bir ordunun hucum gucunu yari yariya kesebiliyordu.

    savasin basindan beri ozellikle bati cephesinde iki taraf da onlarca kez hucuma gecmisti ve carpismalarin tamamina yakinini savunma yapan taraf kazanmisti. iki tarafin da savunmasi bir turlu kirilamiyordu. 3 senedir bir almanlar bir ingilizler hucuma geciyordu ve kim hucuma gectiyse her seferinde geride onbinlerce telef olmus asker birakip geri donmek zorunda kaliyordu.

    savasin bu sekilde kilitlenip kalmasi almanlar'in aleyhineydi cunku ingilizler disardaki somurge ve ittifaklari sayesinde her turlu urunu tedarik edebiliyorken neredeyse tum dunya'nin ambargosu altinda kalan almanlar aclikla terbiye oluyordu. boyle giderse almanlar acliktan telef olmus olacakti. ilginctir ki amerikan askerler fransa'ya gemilerle gelmeye basladiginda askerden cok turisti andiriyordu. askerler en iyi sekilde beslendigi icin iri yapiliydi ve kiyafetleri gicir gicirdi. onlari goren her iki taraftaki yorgun ve bitkin avrupali askerlerin travma katsayisi artiyordu.

    bir yandan aclik, bir yandan cepheye gelen amerikalilar derken almanlar bir sekilde savasin kilidini cozmek zorundaydi. diger bir deyisle almanlar sag kalabilmek icin zafer kazanmak zorundayken ingilizler'in boyle bir zorunlulugu yoktu. almanlar yeni bir saldiri taktigi gelistirmisti. buna gore yuz binlerce alman askeri bir arada hucum etmek yerine hucumcu askerler binlerce 10-15 kisilik gruplar haline bolunecek ve her grup birbirinden bagimsiz olarak ingiliz cephesinin arkasina sizmaya calisacakti. bu gruplarin yarisinin bile arka mevzilere sizmasi basari getirebilirdi. ingilizler sirtlarini denize vermislerdi ve olasi bir maglubiyette denize dokuleceklerdi. ingilizler'in cepheden cekilmesi fransa'yi tek basina birakip maglubiyete itecekti cunku amerikanlar henuz cepheye surulmek icin hazir degildi. bu taktik biraz olsun gerilla savaslarini andiriyordu.

    almanlar mart ayinin sonunda saldiriya baslamayi planliyordu. bu saldiridan once halledilmesi gereken bir mesele vardi, o da rusya'yla imzalanacak bir baris antlasmasi. almanlar rus delege trotsky'le masaya oturup gorusmelere basladiginda ortalik gereksiz yere gerilmisti. ruslar cephede maglup olduklarini kabul ediyorlardi ve baris antlasmasi icin sartlari konusmaya hazirdilar. almanlar en basta kayitsiz sartsiz baris antlasmasina yanasiyordu ama sonradan 2. wilhelm'i gaza getirmek icin "ruslar su anda cok zayif durumda ve istesek polonya, ukrayna gibi bolgeleri cok rahat alabiliriz" benzeri sozler soyleyen general ludendorff bir cuval inciri berbat etmisti. ruslar almanlar'in kendilerinden epeyce toprak kazanmasi sonucu sinirlenmisti. lenin sonunda "almanlar'la savasmayacagiz da baris da yapmayacagiz" diyecekti. buna gore rusya savastan cekilecekti ama almanlar aklini basina alana kadar baris antlasmasi da imzalanmayacakti.

    almanlar bunun uzerine yeni bir orduyla rusya uzerine yuruduler ve kisa surede 250 km'lik bir ilerleme kaydettiler. oyle ki turk ordusu bile kafkasya'ya asker cikartip azerbaycan civarini ele gecirmisti. sonunda rusya finlandiya, polonya, estonya, litvanya, beyaz rusya ve letonya basta olmak uzere bir cok dogu avrupa ulkesine bagimsizlik vermeyi kabul etti. bu rusya icin cok buyuk bir kayipti cunku bir kalemde rusya'nin nufusunun ucte biri, tarim alanlarinin %30'u ve sanayii alanlarinin yarisi elden cikmisti (ayni zamanda ulkenin bilinen demir rezervlerinin %75'i ve komur rezervlerinin %90'i elden cikmisti). almanya yeni bagimsizlik kazandirdigi bu ulkeleri kukla devlet haline getirip uzaktan yonetmek istiyordu. bunun icin de once bati cephesindeki savasin da hallolmasi gerekiyordu.

    almanlar yeni bagimsizlik kazanan dogu avrupa ulkelerinin kendisine sukran duyacagini ve bu ulkelerin almanya'ya asker yardiminda bulunacagini dusunuyordu ama bu gerceklesmedi. ustune almanya'nin korumasi gereken toprak alani buyudugu icin asker ihtiyaci da artacakti. ayrica rusya'ya imzalatilan agir antlasmayi goren ingiltere ve fransa almanya'nin hic de hafife alinmayacagini gormustu ve gelecekte baris icin pazarliklar basladiginda ellerini cok siki tutmalari gerektigini anlamisti. bu da almanya'nin aleyhine olan bir gelismeydi. acikcasi almanya rusya cephesinden kagit uzerinde epeyce toprak kazanmasina ragmen gercekte hicbir sey elde edememisti.

    21 mart 1918'de almanlar'in uzun zamandir beklenen ve savasa "tamam" veya "devam" diyecegi saldirisi basladi. bu saldiri sonunda ya ingiliz ordusu ya da alman ordusu cok buyuk bir darbe yiyerek dagilma noktasina gelecekti. yukarda bahsettigim uzre alman ordusu 10-15 kisilik binlerce kucuk gerilla grubuna ayrilmisti ve her grup birbirinden bagimsiz olarak hareket edecekti. ingilizler daha once boyle bir seyle karsilasmadigi icin ne olup bittigini anlamalari bile zaman alacakti.

    alman saldirisi yogun bir topcu atesiyle basladi. bu topcu atesi daha once ingiliz ve fransizlar'in gerceklestirdigi topcu ateslerinden farkliydi. ingilizlerle fransizlar saldiri oncesi topcu atesi actiginda bu ates 3-4 gun boyunca araliksiz devam ediyordu ve askerler ilk dakikalardan sonra olacaklari anladigi icin herkes siginaklara saklaniyor veya topcularin mevzilerinin disina cikiyordu. bu yuzden 4 gunluk bir topcu saldirisinda ilk yarim saat disindaki bolumde pek zarar goren olmuyordu. almanlar'in topcu saldirisi bundan farkliydi.

    almanlar'in ilk topcu saldisiri 5-10 dakika surdu ve ingiliz askerler hazirliksiz yakalandi. saldiridan sonra ortalik sessizlige boguldugunda ingilizler topcu saldirisinin bittigini dusunup siginaklarindan ciktilar ve hemen ardindan ikinci bir saldiri basladi. bir sure sonra bu saldiri da bitti ve yeniden ortalik sessizlige boguldu. ingilizler ne zaman "tamam saldiri bitti" diye dusunup siperlerinden ciksa hemen ardindan topcu saldirisi yeniden basliyordu. her seferinde de atilan top mermilerin tipi farkli oluyordu. bir topcu saldirisinda dusuk yogunluklu mermiler kullanilirken bir sonrakinde yuksek yogunluklu bombalar kullaniliyordu. bir saldirida sarapneller kullanilirken bir sonrakinde kimyasal gazlar kullaniliyordu. ingilizler bir sonraki saldirinin ne zaman, ne tarafa ve hangi yogunlukta gerceklesecegini bir turlu tahmin edemiyordu. bu saldiri planinin mimari bruchmuller isminde bir alman generaldi.

    aslinda ingilizler almanlar'in belcika'nin flanders bolgesinden saldirmasini bekliyordu ve ingiliz askerlerinin cogu bu bolgede kumelenmisti. almanlar'in saldirisi guneyde ingiliz-fransiz hatlarinin birlestigi yerde geldi. boylece panige sevkedilen ingilizlerle fransizlar'in hatti yarilacakti ve fransizlar'in kendi hatlarindan cekilip ingilizler'e yardim etmesi zor hale gelecekti.

    almanlar'in topcu saldirisi sisli bir havada gerceklesmisti ve bu da saldirinin etkisini arttirmisti. topcu saldirisi belli araliklarla yarim gun boyunca devam etmisti ve bundan sonra sira hucuma gecmeye gelmisti. alman askerleri gozun gozu gormedigi sisli havada hucuma gecmeye cekinse de yapilacak fazla bir sey yoktu. ingilizler'in ilk savunma hatti pek fazla direnis gosteremeden yikildi ve alman askerleri bu hatti cok rahat bir sekilde gectiler.

    ingilizler'in ikinci savunma hattina gelince bazi yerlerde bu hat da yarilmisti ve almanlar hem epeyce toprak hem de cok sayida muhimmat ele gecirmisti. bazi bolgelerde de alman ordusu hicbir ilerleme kaydedememisti. ingilizler epeyce zayiat verip zayiflasa da cesitli manevralarla kuzey-guney hattinda ilerleyerek denize dokulmekten kurtulmustu.

    operasyonun ikinci gununde almanlar yine bazi cephelerde ilerlemelerine devam ederken asil kirilmasi beklenen cepheler bir turlu kirilamiyordu. fransizlar ingiltere’ye yardim icin cok sayida asker yollamisti ve almanlar’in ikinci gunun sonunda tum hedeflerine ulasamamasi isi zora sokacakti. zaten kirilan cephelerde ne yapilacagiyla ilgili de cok buyuk bir kararsizlik vardi. ingiliz cephesini yaran alman askerleri bos arazide ilerlemeye devam mi etmeliydi yoksa geri donup ingilizler’i arkadan mi kusatmaliydi? bos arazide ilerlemenin hicbir faydasi yoktu, zira az sayida askerle belli bir toprak parcasi ele gecirilse bile elde tutulamazdi ve o askerler ikmal rotalarinin da disinda kalacakti. geri donup ingilizler’e saldirmak da riskliydi cunku artik surpriz elementi ortadan kalmisti ve ingilizler ilk saldirinin sokunu uzerlerinden atmisti.

    ucuncu gun fransiz askerleri cepheye ulastiklarinda karsilarindaki manzara dehset vericiydi. almanlar bu kez hem sag kanatta hem sol kanatta ilerleme kaydetmisti ve ingiliz hatti dusmek uzereydi. ingiliz askerleri kacmasin diye savuma hattinin arkasina silahli askeri polisler dizilmisti ve cepheyi terkeden askerlerin vurulacagi aciklanmisti. askerlerin cogu yorgun veya yaraliydi ve ingiliz komutanlar fransizlar’dan caresizce yardim istiyordu. ingilizler takviye 27 tumen asker isterken fransizlar ikinci gun 7 tumen ucuncu gun de 6 tumen olmak uzere 13 tumen asker yollayabilmisti. bu bile comert sayilirdi cunku fransizlar’in cephedeki askerleri kendilerine zor yetiyordu.

    almanlar ise kazandiklari onca basariya ragmen 3 gundur araliksiz hucum ettikleri icin yorgun dusmustu ve en fazla ilerleyen askerler ikmal yollarina en uzak kalanlar olmustu. bazi askerlerin yiyecek ve suya ulasmasi bile zora girmisti. bu da alman ilerlemesini yavaslatacakti.

    bu esnada almanlar bir baska taktiksel hata yaptilar. bu hata belki de almanya’ya savasi kazanabilecekken kaybettiren hata olacakti. ingiliz savunmasini asan almanlar amiens sehrine saldirabilecek durumdaydi ve sehir neredeyse savunmasiz durumdaydi. bu sehir stratejik bir oneme sahipti ve belcika ile fransa arasindaki tren yollarinin bulustugu ve ingiliz-fransiz askerlerinin ikmal yollarinin tam ortasindaki bir yerdi. almanlar’in burayi almasi demek ingilizler’le fransizlar’in birbirine yardim gondermesinin onune gecilmesi demekti ve almanlar’a savasi kazandirabilirdi.

    lunderdorff buyuk bir stratejik hata yaparak bu sehrin alinmasi yerine alman askerlerini 3 kanada ayirip 3 farkli sehri almalari icin hucuma yolladi. ayni zamanda almanlar 100 km mesafeden paris’i topcu atesine tutmaya basladilar ama bu stratejik olarak almanlar’a az sayida sivil oldurmekten baska bir sey kazandirmadi.
    dorduncu gunde aclikla ve susuzlukla bogusan alman askerleri ele gecirdikleri yerlesim birimlerini yagmalamaya karar verdi. almanlar fransizlar’in evlerine yagmalamak icin girdiklerinde umduklarindan cok daha fazla yiyecek ve icecek bulmuslardi. kendileri icecek su bulmakta bile zorlanirken fransizlar’in evleri sise sise saraplarla doluydu. bunu goren alman askerleri komutanlarinin kendilerine yalan soyledigini anlamisti, zira alman komutanlar israrla “bizim cektigimiz zorluklarin kat kat fazlasini fransizlar ve ingilizler de cekiyor” seklinde telkinde bulunuyordu.

    bu arada ingilizlerle fransizlar’in arasi epeyce acilmisti. ingilizler fransizlar’in yardima asker yollamada cimri davrandigini dusunuyorken fransizlar fazlaca comert olduklarini dusunuyordu. alman askerlerinin ilerlemeleri sonucu ingiliz-fransiz askerleri arasindaki bosluk giderek buyumeye baslamisti ve fransizlar almanlar’in ilerlemelerine devam etmeleri halinde guneye dogru geri cekileceklerini soylediklerinde bu ingilizler’i oldukca sinirlendirdi ve panige sevketti, zira bu ingiliz askerlerinin kendi baslarinin caresine bakmak zorunda olacagi anlamina geliyordu.

    besinci gunun sonunda alman komutanlar sonunda amiens sehrinin onemini anladilar ve bu sehrin dusmesi halinde fransizlar’la ingilizler’in cephedeki birlesmelerinin imkansiza yakin olacagini gorduler. alman askerlerine bu kez birkac gun once verilmis olmasi gereken amiens’i alma emri verilmisti ama fransizlarla ingilizler coktan sehirdeki savunmalarini guclendirmeye baslamisti bile.

    altinci ve yedinci gunde almanlar 15’er km ilerleme kaydedirken ingilizler de ayni mesafede geri cekildiler. iki ordu da yurume hizinda ilerliyordu ve carpismalarin siddeti azalmisti. ingilizler fransiz ordusunun basindaki philippe petain’e bir turlu soz geciremedikleri icin fransizlar’a basvurdular ve fransiz general ferdinand foch’un bati cephesindeki tum ordularin basina gecirilmesini istediler. kagit uzerinde ingilizler cephedeki tum askerlerin kontrolunu fransizlar’a birakiyordu ama gercekte petain’in basina patron gelmisti ve olasi bir maglubiyetten fransizlar sorumlu olacagi icin artik mecburen daha fazla caba harcayacaklardi.

    alman askerleri yagmacilik yaparak karinlarini doyuruyordu ama bu alman ordusunda disiplinin ortadan kaybolmasina sebep oldu. artik alman askerleri komutanlarini eskisi kadar dinlemiyordu ve askerler arasinda basibozukluk ortaya cikmisti. bir sekilde alman askerleri amiens kapilarina dayandiginda ingilizler coktan savunma pozisyonu almisti. almanlar’in topcu birlikleri epeyce geride kalmisti ve onlar gelmeden hucum baslayamazdi. bu yuzden alman ilerlemesi simdilik durmak zorundaydi. 10 gun boyunca iki taraf da siper kazarak hazirliklarini surdurmustu ve bu sure sonunda ingiliz savunmasi tamamen yerine yerlestigi icin sehrin kolay kolay alinamayacagi ortaya cikmisti.

    almanlar birkac hafta icinde biraz toprak kazanip ingiliz ve fransizlar’a 200 binden fazla zayiat verdirdiyse de kendileri de 160 bin asker kaybetmisti. operasyon almanlar’a savasi kazandirmadigi gibi zaman kaybettirmisti. artik amerikanlar cepheye surulmeye neredeyse hazirdi ve almanya’nin eli giderek zayifliyordu.

    artik savasta abd haric hicbir ulkenin “taze” askeri kalmamisti. ingiltere,fransa ve almanya surekli askerlik yasitini kuculterek cepheye yeni askerler surmeye calisiyordu ama artik cephedeki askerler cocuk denecek yasa gelmisti. is bununla da kalmamisti ve 40 yasinin uzerindeki erkekler de cepheye surulmeye baslanmisti. savastaki iki taraf da hem fiziksel hem de psikolojik olarak yorgundu. ulkeler hem siyasi, hem ekonomik hem de silahli guc olarak bitik durumdaydi. kimsenin yeni bir saldiri baslatacak hali yoktu. aslinda almanlar tam bu sirada baris antlasmasi cagrisi yapip belcika ile fransa’da aldigi topraklarin cogunu geri verseydi rusya’dan aldigi topraklarla yoluna devam edebilirdi ve psikolojik olarak da kendini bir “super guc” olarak kanitlamis olacagindan halki cok da mutsuz olmazdi. bununla birlikte almanya diplomasi olarak da cokusteydi ve savasin basindan beri yaptigi diplomatik hatalari devam ettirerek sonunu hazirladi.

    hemen hemen her hafta abd’den fransa’ya asker dolu gemiler geliyordu ve fransa’daki amerikan askerlerinin sayisi coktan 2 milyonu gecmisti. ustelik bu askerlerin yarisindan cogunun egitimleri tamamlanmisti ve birkac gun icinde 1 milyondan fazla amerikan askeri cepheye surulecekti. bu da neredeyse tum dunya’ya karsi tek basina direnen almanya’nin daha fazla direnmesini imkansiz hale getirecekti. kisaca abd ordusu bardagi tasiran son damla olacakti.

    savasta pilotluk yapan 2 oglu da sehit dusen ve savasin basindan beri yasadigi tum olaylardan dolayi psikolojisi altust olan alman komutan ludendorff bir turlu ingilizler’le baris masasina oturmaya ikna edilemiyordu. kendisi savasin basinda belcika’da, daha sonra da rusya’da ust uste zaferler kazandigi icin ingiltere’yi de yenebilecegine ikna olmustu. kendisi savasin bir diplomasi araci olduguna inaniyordu ve eninde sonunda pazarlik masasina oturulsa bile bundan once almanya’nin elinin mumkun oldugunca guclu olmasi gerektigini savunuyordu.

    9 nisan’da almanlar ludendorff’un gazina gelip yeni bir saldiri baslatti ama bu saldiri oncekilere gore cok daha ciliz kalmisti, zira iki tarafta da saglam asker kalmadigi icin yaralari agir olmayan askerler de cepheye surulmustu. alman ordusu adeta 40 km’lik bir maratonun sonunda dizlerinin bagi cozuldugu icin artik kosmaya hali kalmayan bir maratoncu gibiydi. operasyon o kadar zayifti ki operasyona bir zarif ama zayif bir kadin ismi olan “georgette” ismi verilmisti.

    aslinda operasyonun ilk gunleri almanlar icin hic de kotu gecmemisti. ingilizler boyle bir saldiriyi beklemedikleri icin hazirliksiz yakalanmisti ve almanlar toprak olarak ilerleme kaydetmisti. bazi bolgelerde ingilizler’le beraber fransizlar da geri cekilmeye zorlanmisti. bununla beraber carpismalarin ilk haftasi bittiginde almanlar’in yine cok onemli bir kazanim elde edemeyecegi, elde ettigi ufak toprak parcalarinin stratejik hicbir oneme sahip olmadigi ve kaybedilen 150 binden fazla askere degmeyecegi ortaya cikti. almanlar bu operasyondan hicbir sey elde edemediler ve geride yuz binin uzerinde zayiat birakarak daha da zayifladilar.

    15 mayis itibariyle ingilizler almanlar’a baris antlasmasi onerisinde bulundu. ingilizler’in pazarlik masasina oturmak icin tek istedigi sey almanya’nin belcika’dan cikip bu ulkeye bagimsizligini iade etmesiydi. bu almanlar icin bulunmaz bir firsatti cunku almanlar savas boyunca belcika haric bir suru toprak kazanmisti ve bunlarin yarisini bile elinde tutsa savasi kazanmis sayilirdi. alman halki baris istiyordu ama generaller hala bu savasin kazanilabilecegine inaniyordu. ludendorff “kesin zafer” kazanmadan savastan cikmamaya kararliydi.

    27 mayis’ta almanlar fransa’ya yeni bir saldiri baslattilar. plana gore once ingiltere-fransa hattinin guneyinde kalan bolgeye saldirilip dikkat cekilecekti, sonra da ingiliz-fransiz askerleri buraya yigilinca da yeniden savunmasiz kalan belcika’ya saldirilacakti. trenlerle saldiri bolgesine 4 bin alman topu ve 4 bin havan topu getirilmisti ve saldiri basladiginda tum bu toplar ayni anda ateslenecekti. bu da cephedeki ingiliz-fransiz askerlerine hic beklemedikleri bir sok yasatti. bu carpismada sonradan almanya’yi ele gecirecek olan adolf hitler de savasiyordu ve 12 fransiz askerini esir alarak ikinci demir hac madalyasini kazanmisti. carpismalarin ilk gunu almanlar dusmanlarinin sokundan faydalanarak 10 km’ye yakin bir mesafe kaydettiler ve fransizlar geriye puskurtuldu.

    bu kez almanlar’in en buyuk hatasi ilk gunun kazanimlarinin uzerine yatip dinlenmek yerine hic dinlenmeden saldirilara devam etmek oldu.alman askerleri 24 saat boyunca hucuma devam edip yorgun dusmustu ve daha fazla ilerleyecek halleri kalmamisti. ayrica alman ordusunun sag kanadiyla merkezi rahatca ilerlese de sol kanat direnisle karsilasmisti ve cakilip kalmisti. bu da ilerlemeye devam eden alman ordusunun sol kanattan mahrum kalacagi anlamina geliyordu. ikinci gunun sonunda vesle sehrine hakim tepeleri ele geciren almanlar buradaki fransiz muhimmatlarina el koydular ve gecici olarak da olsa savunma pozisyonuna gectiler.

    fransizlar bu hizla giderse paris’in bile tehlikeye dusecegini gordukleri icin panik halindeydi. ayni almanlar’in planladigi gibi kuzey cephe hatlarindaki askerler guneye tasinmaya baslanmisti. yalniz almanlar da bu operasyonu yurutmek icin aynisini yapmisti ve almanlar’in da kuzey hatlarinda fazla askeri yoktu. bu yuzden sifira sifir elde var sifir durumu olusmustu.

    simdi almanlar’in onunde iki secenek vardi. operasyonda basarili olan sag kanat ve merkeze asker kaydirarak operasyonun basarisinin devam etmesini saglayabilirlerdi veya basarisiz olan sol kanadi takviye askerlerle destekleyip basarili olmasini saglayabilirlerdi. ludendorf ne olursa olsun bu operasyonun basarili olmasini istiyordu ve belcika’dan getirttigi yedek askerleri cepheye surmeye baslamisti.

    haziranin basinda amerikalilar yardima gelmisti ve bu operasyon amerikalilar’in aktif olarak carpistigi ilk operasyondu. 6 haziran itibariyle almanlar kazandiklari topraklarin onemli bir kismini kaybetmisti ve elde tuttuklarini da agir kayiplar vererek tutabilmisti. bu operasyon da oncekiler gibi bol gollu (zayiatli) beraberlikle sonuclanmisti.

    bu carpismadan sonra ingiliz cephe hattini yarip fransa’da ilerlemeye baslayan ve paris’e 80 km mesafeye kadar yaklasan cok sayida alman askeri kapana kisilmisti cunku ingilizler yarilan cephe hattini yeniden kurmustu ve simdi almanlar’in geri cekilip alman cephe hattina donebilmesi icin bu hatti yeniden yarmalari gerekiyordu.

    fransa’nin icine daha fazla ilerlemeleri de mumkun degildi cunku ikmal yollari ingilizler tarafindan kapatilmisti. fransa’daki belleau ormaninda kisilip kalan 5 tumen alman askerine amerikalilar basta olmak uzere koalisyon askerleri saldiri duzenlemisti. ormandaki carpismalar 1 ay devam etti ve sonunda almanlar agir kayiplar vererek geri cekilmek zorunda birakildi.

    bu da yetmezmis gibi cephede yayilmaya baslayan ispanyol gribi salgini yuzunden 200 bine yakin alman askeri 1 ay icinde telef olmustu. alman ordusunun artik tutunacak pek hali kalmamisti.

    bundan sonra 4 temmuz’da toplam 93 dakika suren hamel savasi yasandi ve uzun zaman sonra ilk kez hucuma kalkan ingiliz-fransiz-amerikan tarafi amiens sehrine yakin duran ve sehri tehdit eden alman askerlerini bolgeden tamamen temizlemeyi basardi. bolgedeki 6 bin alman askerinden yarisi ya oldurulmus ya da esir alinmisti ve geri kalan alman askerleri careyi kacmakta bulmustu.

    almanlar savasi kaybettiklerini anlamisti ama artik ellerinde ne kaldiysa son bir saldiri yapip son sanslarini deneyeceklerdi. bu kumarda herseyini kaybeden bir adamin son care olarak oturdugu evi masaya koymasina benziyordu. almanlar ingilizler’i tamamen belcika’dan atip savasdisi birakmak icin 52 tumenlik bir ordu kurmustu ve 15 temmuz’da bu ordu saldiriya gececekti. her zamanki gibi saldirinin basinda almanlar dusmani surprize ugratarak kazanimlar sagladiysa da 500 kadar tankla kontra ataga kalkan amerikanlar almanlar’in ilerlemesini durdurmaya yetmisti. almanlar agustos’un ilk haftasinda geri cekilirken geride 150 bin zayiat birakmislardi.

    bu almanlar’in savastaki son saldirisiydi ve almanlar artik savastan maglup ayrilmisti. muttefikler bu carpisma bittikten hemen 3 gun sonra almanlar’i bitirmek icin 3 ay surecek olan “100 gun hucumu” adli operasyonu baslattilar. ingiltere, fransa, abd ve belcika cepheye 6 bucuk milyon asker surmustu ve alman tarafinda onemli bir kismi hasta ve sakat olmak uzere 3 milyon asker kalmisti. bu askerlerin de onemli bir kismi silah birakmisti ve verilen emirlere itaat etmiyordu.

    ludendorff “emre itaat etmeyen alman askerlerinin vatana ihanet sucundan idam edilmesi” emrini verdi. ingiltere ve fransa savasin basindan beri bu tur bir uygulamaya sahipti ama almanlar ilk kez boyle bir karar almisti. birkac hafta once italya cephesinde cok pis tokatlanan avusturya savastan cekilmek icin diplomatik girisimlere baslamisti ama ingiltere’den “artik cok gec guzel kardesim” cevabini almisti. dogu avrupa’daki sehirlerde almanya karsiti gosteriler giderek artiyordu. osmanli devleti arap topraklarinin tamamina yakinini kaybetmisti ve yikilmasina sayili gunler kalmisti.

    9 agustos’tan itibaren saldiriya gecen muttefikler almanya’ya tokat ustune tokat atiyordu. her gun ortalama 7 bin alman askeri telef olmaktaydi. gerci muttefiklerin kayiplari da asagi yukari ayni seviyedeydi ama asker sayisi olarak 2 kat daha fazla olduklari icin pek koymuyordu. muttefikler bir saldiriyi bitirir bitirmez yeni saldiriya basliyordu. almanlar’da pek askeri vasita kalmadigi icin askerler yuruyerek veya kosarak geri cekilmek zorunda kaliyordu. butun bunlar da yetmezmis gibi yunanistan’da konuslanmis olan fransiz, italyan ve sirp askerler de balkanlarda saldiriya gecmisti ve almanlar burada da toprak kaybetmeye baslamisti. ustelik bu kez savasa yunanistan da dahil olmustu. bulgarlarla almanlar en basta basarili bir savunma yapsa da sonunda mermi ve muhimmatlari tukenince geri cekilmek zorunda kaldilar.

    eylul ayinin sonunda ludendorff alman askerlerine bati cephesinde geri cekilmeyi yasakladi ve eldeki mevzilerin son askerin son kan damlasina kadar savunulmasini emretti. cephedeki alman komutanlar bu emri harfiyen yerine getirecek degildiler ve cephelerde alinan maglubiyetler sonrasi askerlerin geri cekilmesine buyuk olcude izin vereceklerdi. ekim ayinda carpismalarin siddeti giderek artiyordu ve her iki taraf da 200’er bin zayiat vermisti. savasin bu tempoda devam etmesi iki taraf icin de mumkun degildi. iki taraf da kahramanca olumune carpisiyordu ve ise sadece askerler ve toplar degil binlerce tank ve savas ucagi da dahil olmustu. ekim ayindaki bir aylik donemde sadece bati cephesinde atilan bomba miktari savasin ilk yilinda tum cephelerde atilan tum bombalarin toplamindan daha fazlaydi.

    ludendorff savasin basindan beri ilk kez muttefiklerle masaya oturup baris antlasmasi yapmak istiyordu. aslinda kendisi baris antlasmasindan cok 1-2 ay ateskes yapip alman ordusunu yeniden yapilandirmak ve savunma mevzileri kurup savasa kaldigi yerden devam etmek istiyordu ama buna kimseyi ikna edemezdi. bu noktada alman ordusu belcika’dan tamamen atilmisti ve fransa’daki tum toprak kazanimlarini da kaybetmisti. aslinda almanlar acisindan bu bile basari sayilirdi cunku 3 ay boyunca 6 bucuk milyon asker tarafindan saldiri ustune saldiri duzenlenmesine ragmen almanya savasin basinda sahip oldugu topraklarin hicbirini kaybetmemisti. simdilik sadece savasta kazanilan topraklar kaybedilmisti. ornegin ikinci dunya savasinda almanya savasi kaybettiginde dusman askerleri berlin’e girmisti ve almanya’nin hemen hemen tum sehirleri isgal edilmisti. birinci dunya savasinin sonunda ise almanya orijinal topraklarini neredeyse tamamen muhafaza etmeyi basarmisti.

    sonradan ulkeyi ele gecirecek olan hitler israrla alman ordusunun cok erken pes ettigini, savas devam etse muttefiklerin o kadar zayiatla ilerlemeye devam etmesinin mumkun olmadigini, almanya’nin savasa cok rahat devam edebilecegini iddia ederek epeyce taraftar toplamisti. hitler’e gore savasin almanya daha belcika ve fransa’dan yeni atilmisken bitmesi ihanetti. peki baris antlasmasi nasil saglanmisti? simdi ona gelelim.

    ilk olarak alman basbakani hertling istifa etti. daha sonra berlin’deki meclise askerler tarafindan haber salindi ve “savasi kaybetmek uzereyiz” dendi. bunun uzerine abd ve ingiltere’yi barisa ikna edebilecek yeni bir hukumet kurulmasina karar verildi. kurulan yeni hukumetle verilmek istenen mesaj “almanya demokrasiye geciyor” mesajiydi. yeni basbakan prens max oldu. prens max alman imparatoru wilhelm’in uzaktan akrabasi oldugu icin almanlar’in degistigi konusunda ingilizler ikna olmus degildi. bunun uzerine alman meclisi prens max liderliginde toplandi ve abd baskani wilson’a hitaben “14 ilkenin tamamini kabul ediyoruz, acilen baris antlasmasi yapilsin” diyen bir mektup yazildi. wilson da cevap olarak “14 ilkenin tamamini kabul ediyorsaniz ve isgal ettiginiz tum topraklardan cekilecekseniz baris antlasmasi imzalamaya haziriz” dedi. ludendorff hala “kis mevsimi geliyor, birkac hafta sonra kar yagislari basladiginda amerikanlar mecburen saldiriyi kesecek” diyerek meclisi savasa devam konusunda ikna etmeye calisiyordu.

    alman politikacilar baris istiyordu ama asker kesimi hala savasa devam etmek istiyordu. baris gorusmelerini sabote etmek isteyen bir alman komutanin emriyle irlanda-ingiltere arasinda seyahat eden bir yolcu gemisi batirildi ve 450 kisi hayatini kaybetti. ingilizler ve amerikalilar kizgindi. abd baskani wilson almanlar’a bir mektup yolladi ve “bundan sonra baris gorusmeleri yapacaksaniz benimle veya ingiliz yoneticilerle degil cephedeki generallerle yapacaksiniz” dedi. wilson almanya kendi askeri kesimine fazlaca guc verdigi icin onlari protesto ediyordu. almanlar baris icin ingiliz ve amerikan generalleri ikna etmek zorundaydi ve bu kisiler almanlar’a zaten kizgin oldugu icin yapilacak olan antlasmanin sartlari daha da sert olacakti.

    bu arada avusturya-macaristan imparatorlugu macaristan’in cikmasiyla dagilmisti. ayrica imparatorluk icindeki hirvatlar, cekler, slovaklar ve cesitli milletler bagimsizligini ilan etmek istiyordu. abd’de kongre secimlerine 2 hafta kalmisti ve wilson’un partisinin kongredeki cogunlugu kaybetmesine kesin gozuyle bakiliyordu. wilson bu yuzden vakit kaybetmeden bir an once baris antlasmasi imzalanmasini istiyordu. ikinci mektubundan kisa bir sure sonra ucuncu bir mektup yazan wilson almanya’ya “eger pazarliklar hemen baslamazsa bundan sonra pazarliklari degil almanya’nin teslim olusunu konusuyor olacagiz” diyerek gozdagi verdi. ona cevabi bu kez alman kongresi yerine asker kesimi, yani ludendorff verdi ve “gerekirse sonuna kadar savasacagiz ama asla teslim olmayacagiz” dedi.

    cephede avusturya cokunce italya da cesaret bulup kuzeye dogru ilerlemeye baslamisti. almanlar’in artik tutunacak dali kalmamisti. alman ordusundaki bir cok general ve alman meclisindeki bir cok vekil baris icin gerekirse ludendorff’un gorevden alinmasini, yetmezse imparator wilhelm’in de gorevden alinmasini savunmaya basladi. hem mecliste hem de orduda anti-ludendorff’cu kesimin sesi giderek yukseliyordu. ornegin bir alman amiral 3 savas gemisini denize cikartip ingilizler’e saldirmaya karar verince gemi murettebati isyan bayragi cekmisti ve emirlere itaatsizlik yapmisti.

    sonunda 26 ekim’de ludendorff baskilara dayanamayarak istifasini verdi. ayni gun alman meclisi acil olarak toplandi ve wilson’a bir telgraf yollayip “tum sartlarini kabul ediyoruz” mesajini gecti. wilson bu kez bir kezban gibi trip atmayi uygun gormus olacak ki almanlar’in mesajina 9 gun boyunca cevap vermedi. bu surecte osmanlilar ve avusturya kayitsiz sartsiz teslim oldugunu acikladi ve almanya’da cesitli isyanlar cikti. bazi alman vilayetleri bir an once baris antlasmasi imzalanilmazsa bagimsizlik ilan edip ayri ulke kuracagindan bahsediyordu. her ne kadar savasi muttefikler kazandiysa da savasin sonunda almanya 2 milyon (ayrica avusturya, osmanlilar ve bulgaristan da 2 milyon), muttefikler 5 bucuk milyon asker kaybetmisti.

    taraflar masaya oturdugunda sadece savasi bitirecek degil ayni zamanda savasi baslatan almanya’yi agir bir sekilde cezalandiracak sartlar ortaya atildi. ornegin almanya bundan sonra 100 binden fazla asker bulunduramayacakti ve alman deniz kuvvetlerinin boyutu ingiliz deniz kuvvetlerinin 5’te biriyle sinirlandirilacakti. almanya savastaki diger ulkelere uzun yillar boyunca tazminat odeyecekti ve muttefikler bir sure boyunca almanya’nin icislerine karisabilecekti. yine orta avrupa’da bir cok devlete bagimsizlik verilecekti. almanya’nin avusturya’yla birlesmesi yasaklanmisti. bunun gibi almanya’yi cezalandiracak bir cok madde vardi. 1930’larda hitler almanya’nin basina gelince bu maddelerin hepsini tek tek cope atacakti ve bu da ikinci dunya savasina sebep olacakti.
    iste bu da birinci dunya savasinin hikayesidir.

    ikincisi icin: (bkz: adolf hitler/@diesel1907)
  • her savaş korkunç. bazı savaşlar daha korkunç. birinci dünya savaşında siperlere gönderilen 17 yaşındaki gençlerin şanssızlığı ise sanayinin ve gelişen teknolojinin en boktan yerine, siper savaşları zamanına denk gelmiş olmaları. rotasyon olsa bile aynı siperde geçen yıllar… no man's land'te çürüyen cesetlerin kokuları, sinekler, fareler, hastalıklar, yağmur, soğuk, uykusuzluk, kesintisiz süren bombardıman, açlık ve ölümü bekleme psikolojisi.

    ama bunların hepsinden kötüsü ise çamur. öyle sandığınız gibi yağmurda toprağın dönüştüğü normal bir çamur değil. üstüne basanı, içine düşeni çeken yoğun bir yapışkan bataklığı. batı cephesinde, kuru zamanlarda bile 20 cm kazınca altından su gelen toprağa sahip bazı bölgeler, durmayan top ateşine maruz kaldığında oluşan titreşimlerle bir süre sonra bu insan yapımı çamur bataklığına dönüşüyordu. top mermilerinin açtığı kraterlerin üzerinden geçmek için koyulan kalas köprülerden aşağı çamura düşen olursa kurtarılamıyordu. düştüğünde ölmüyorsun, iki seçeneğin var: ya arkadaşından seni vurmasını isteyeceksin ya da yavaş yavaş günler içinde yağmur yağdıkça veya çamur seni çektikçe boğularak öleceksin.

    çamurdan çıkamayıp ölen askerlere tanık olanların hikayeleri çok üzücü. biri şöyle anlatıyor; “siperler arası yürümemiz gerekiyordu. yolda birini gördüm çamura düşmüştü ve beline kadar batmıştı bağırıyordu, aynı günün akşamında gittiğim yoldan dönüyorduk, yine o adamı gördüm bu sefer su boğazına kadar gelmişti. artık öylece bakıyordu”
    anlatanlardan bir diğeri: “yağmurlu bir gece çamura düşenlerin çığlıklarını ve yalvarmalarını duymaktan uyuyamıyordum. ama yapacak bir şeyimiz yoktu. sabaha karşı ise bir değişiklik fark ettiğimi hissettim. sesler kesilmişti ortalık sessizdi.”

    yapacak bir şeyleri yok çünkü düşenleri çıkarmak için hem zaman hem imkan yok. iki siper arası ayakta durduğun her an sen ölebilirsin. ip at çek yetmiyor. cehennem gerçekten.

    hadi diyelim düşmedin. siperlerin tabanı da çamurlu su. sürekli içindesin ayağın çürüyor. trenchfoot diye ismi çıkmış. kangren oluyorsun müdahale edecek olanak az. antibiyotik yok bir şey yok. cephenin arkasına yollasalar, seninle benzer yaralıların arasında bekliyorsun sıran geldiğinde anestezi morfin bir şey vermeden oranı buranı kesiyorlar.

    barış zamanının değerini hep barış zamanında yaşamış olanlar hiçbir zaman anlayamaz muhtemelen.

    [1]https://www.irishtimes.com/…-field-of-mud-1.3091801

    [2] https://spartacus-educational.com/fwwmud.htm

    [3] https://modernconflictarchaeology.com/…e-great-war/

    [4] https://www.cbc.ca/…world-war-battlefield-1.4793731
  • *modern emperyalizmin 20 yy’daki ilk büyük kırılmasıdır. ancak 4 yıllık bu kırılmayı doğru biçimde anlayabilmek için belki bir asrı incelemek ve tahlil etmek gerekli. çünkü savaşa giden yolun taşları; 50 yıl öncesinden ve devler tarafından adım adım döşendi, bu düellodan galibi ayırabilmek için 4 yıllık bir savaş yeterli gelmedi. bir süre ateşkes ilan edildi ve taraflar dönemin son raundu için yeniden er meydanına indiler. tarih bu son raunda ikinci dünya savaşı adını verdi.

    *popüler kültürde la belle epoque olarak isimlendirilen bir dönem var. bu dönem kabaca 1871 yılından birinci dünya savaşına kadar olan dönemi tanımlıyor. bu spesifik zaman aralığının esprisi ise şu; batı ve orta avrupada savaşın olmadığı, modernitenin bu coğrafyayı tamamen inhisarına aldığı; bolluğun, lüksün, sanatın ve eğlencenin zirveye çıktığı bir dönem olması. bir nevi modern bir avrupa ütopyası, eski zihinlerde bir rüyanın tatlı günleri. ancak yaşanmış gelişmelere bakınca sanki durum düşünülenden epey farklı. insanlar perdede la belle epoque kuklasını izliyorken, kuklacımız sahne arkasında büyük bir hesabın hazırlığını gerçekleştiriyormuş gibi.

    *19. yy başında fransa, napoleon bonaparte ile müthiş bir ivme yakaladı. batı avrupada yerleşik hangi yapı varsa, napoleonun ordusu ile tanıştı. buna kutsal roma germen imparatorluğu da dahildi. geleneksel alman yapılanması, napoleon ile enkaza dönüştü. ancak ingiliz anakarası bu yıkımdan muaftı. çünkü dünya imparatorluğuna sahip ingiltereyi alt edebilmek için grande armeenin manş denizini aşması gerekmekteydi. iki kara parçası arasında da sadece 32 km.lik bir boğaz yer alıyordu. napoleon “bana manş denizini 6 saat denetleme imkanı verin, dünyaya egemen olayım” demişti. ancak sözde kolay bu talep, eylemde de o kadar çetindi. ingiltere devasa deniz gücüyle sularda göz açtırmıyordu.

    *ingiliz vs. fransız-ispanyol donanmaları, ispanya sahillerinde karşılaştı. 1805 trafalgar muharebesinde galip ingiltere geldi. napoleon, ingiltereye diz çöktüremeyeceğini anlamıştı. karada savaşlar devam etti. nihayetinde napoleon bonaparte, 1815'te waterloo savaşında diz çöktü. bununla ingilterenin dünya hegemonyası perçinlendi, dahasında yüz yıllık bir rakipsizlik dönemi başladı. trafalgar’dan 1 asır sonra, ingiltere, ancak yeni bir meydan okumayla karşılaştı. bu kez almanlar olacaktı...

    *18. yy.dan beridir alman coğrafyasında bir güç adım adım büyüyordu. bu, disiplinli kara ordusuyla prusyaydı. gümrük birliği, sanayi inkılabı ve gelişen demiryolu ağı alman coğrafyasına iyi geldi. bariz bir yükseliş göze çarptı. 19. yy. ortalarına gelindiğinde prusya, artık alman liderliğine hazırdı. geleneksel parçalı alman prenslikleri/krallıkları ikna edilerek, rıza yoksa cebren prusyanın önderliğinde organize olmaya başladılar.

    *ingiltere, durumdan memnundu. prusya ile geçmişte güzel ortaklıkları vardı. yedi yıl savaşları ve waterloo savaşında prusya, ingilterenin yanında yer almış, gerçekten iyi iş görmüştü. her dönem büyük hayaller kuran fransanın karşısında iyi bir dengeleyici unsurdu. bu sebeple desteği hak ediyordu. ayrıca ingiliz ve prusya kraliyet aileleri de, akrabaydı.

    *prusya, birleşecek alman imparatorluğunun liderliğine açıkça talip oldu. bu dönemde şansölye otto von bismarck aktif bir politika yürüttü. süreç adım adım işlendi. danimarkadan schleswig-holstein bölgesi savaş yoluyla ele geçirildi. ki gelecekte alman donanması için önemli bir bölge olacaktı. yine, habsburglar er meydanında prusyaya boyun eğdiler. alman birleşmesi için büyük final, fransa’daydı.

    *otto von bismarck, bir siyaset dehasıydı. somutlaşan prusya emellerini doğru strateji ve hamleleriyle gerçeğe kavuşturdu. bunu yaparken kimi zaman diplomasi, kimi zaman savaş yolunu denedi. ancak mağlup ettiği rakiplerini rencide etmeyi tercih etmezdi. o gün rakip olan güçler, gelecekte müttefik olarak görülebilirdi.

    *1870’te prusya, fransa’yı tam bir bozguna uğrattı. alman orduları, parise dayandı. 1871’in ilk günlerinde versailles sarayında birinci wilhelm alman kayseri ilan ediliyordu. alman imparatorluğu, fransanın kalbi versaillesden duyuruldu. bu hal, fransa için küçük düşürücüydü.

    *bismarck, böyle bir şovla fransanın rencide edilmesine karşıydı. ancak hohenzollernler böyle olmasını istemişti. bismarckın endişe duyduğu gibi fransa, kışı geçirecek ancak yediği ayazı unutmayacaktı.

    *alman imparatorluğunun çıkış sürecinde yaşananlar tarih için şaşırtıcı, komşular için korkutucuydu. ingiltere, prusyayı desteklemişti. kara avrupasının ortasında böyle bir güç, denge unsurdu. ama bir gün bu denge unsuru, kendisini de tehdit edebilir miydi?

    *bu noktada almanlar bir yol ayrımındaydı. güçlülerdi, büyümek istiyorlardı ve büyüyorlardı. ancak denizler ötesi sömürgeleri kısıtlıydı ve onlar olmadan emperyal devlet olunamazdı. almanlar mesafeler ötesi limanlara ve deniz üslerine sahip olamazsa ekonomik büyümesi duracaktı. ya bu noktadan öteye geçmeyecekler ya da emperyal yola baş koyacaklardı.

    *o dönem alman kurmaylarının bir tercih yaptığı bile şüphelidir. çünkü büyüyen bir çocuğa daha büyük yeni bir pantolon alınması tercih değil, bir mecburiyettir. almanlar büyümek zorunda olduklarını hissettiler. bunun için de güçlü bir donanmaya ihtiyaçları vardı. ama denizlerde bekleyen polis, ingilizler; buna izin vermezlerdi.

    *ingilizler, emperyal hakimiyetlerinin donanmalarıyla gerçekleştiğini iyi biliyordu. ingiliz donanma planlanmasının temel ilkesi, dünyanın ikinci ve üçüncü büyük donanmalarının toplamından daha büyük olmaktı. böylece hiçbir güç kendilerine yönelik bir meydan okumaya cesaret edemezdi.

    *almanlar çok düşündüler. bir yandan ingilizlere rakip donanma inşa edilmesi lazımdı bir de bu sırada ingiliz müdahalesinden sakınabilmek gerekiyordu. bu zor bir senaryoydu ancak bir şekilde denenmeliydi. kiel kanalının inşası başladı. bu yol, baltık denizinde alman donanması için güvenli bir güzergah oluşturacaktı. wilhemshaven tersanelerinde modern zırhlı savaş gemilerinin inşası başladı.

    *ingiltere, endişe duymaya başladı. düşündüler. donanmaları vardı ama kara orduları alman ordusu yanında komik kalırdı. almanya, sadece denizden yıldırılamazdı. bu yüzden muhteşem yalnızlık politikasından vazgeçmeleri gerekti. ingiltereye müttefik lazımdı.

    *bugünden birinci dünya savaşına bakılınca tarafların doğal müttefik ve düşmanlar olduğu düşünülebilir. lakin 19. yy sonlarında durum hiç de öyle değildi. ingilterenin uzun süredir bir müttefike ihtiyacı olmamıştı. fiili durumda en yakın rakibi fransaydı ve sömürge mücadelesinde dünyanın dört bir yanında sürekli karşı karşıya geliyorlardı. ayrıca napoleon dönemi daha anılarda tazeydi. fransa ne zaman coşup taşmak istese, ingiltereyi gemileriyle karşısında görmüştü.

    *rusya da kolayca müttefik olamazdı. ingilterenin can damarı hindistan ile rus tehdidi arasında bir afganistan tamponu bulunuyordu. yine ingiltere çinde iken rusya mançuryada bekliyordu. irana kafkaslardan uzanan yine ruslardı. yetmezmiş gibi ruslar, karadenizden boğazlara inmek için can atıyordu. bu olursa süveyş kanalı, rus tehdidiyle doğrudan yüz yüze kalabilirdi.

    *osmanlı imparatorluğu 19. yy'da avrupa için bir hasta adamdı. yıpratılmıştı, yorgundu, zaman trendi kendisinden yana değildi. ancak ingilterenin gözünde yokluğu, varlığından daha tehlikeliydi. olası parçalanma büyük coğrafyasında sert rüzgarlar estirir, birçok sırtlanı bu uğurda savaştırabilirdi. bu yüzden ingiltere zaten bir süredir osmanlının toprak bütünlüğünden yana olmuştu.

    *osmanlı bu politikanın farkındaydı ve rusyaya karşı elindeki en büyük kozdu. uzun sürelerdir savaştığı rusyaya artık takati yetmiyor, üzerine milliyetçilik trendinde olan slavları ve ermenileri elde tutamıyordu. yaşadığı güçlüklerde el mahkum ingiltere ve fransaya başvuruyor ve statükonun devamı için bu güçleri kullanmaya çalışıyordu.

    *tarafların bu denge siyaseti yeni güç almanyanın sahneye çıkışıyla değişmeye başladı. almanlara denizler sınırlı olarak açıktı ve karadan doğuya ulaşabilecek bir güzergah, osmanlının elindeydi.

    *osmanlı her ne kadar yorulmuş ise de, tüm islam coğrafyasında az veya çok bir karşılığı vardı. balkanlardan basraya uzanan bir kuşağa fiilen yayılmıştı. yine kısıtlı da olsa mısırda bir ağırlığı vardı. karadeniz, akdeniz, kızıldeniz ve basra körfezine bir şekilde temas edebiliyordu. almanlar, ellerinde gelişecek bir bağdat demiryolu projesini emperyal hedefleri için kullanabilirdi.

    *ingiltere, önce fransayla anlaştı. böyle bir ittifaka fransanın da ihtiyacı vardı. çünkü almanın ne zaman çükü kalksa, ilk önce fransız toprağına göz dikiyordu.*

    *ingiltere, batıdan fransız cephesini oluşturmuş oldu. doğuda rusyayı da ikna edebilirse almanya iki cephede savaşmak zorunda kalabilir, alman orduları iki taraftan kıskaca alınabilirdi.

    *almanya da potansiyel müttefiklerini düşündü. avusturya doğal müttefikti ama varlığı büyük bir artı eklemeyecekti. fransa ise ittifaka yanaşmazdı. 1871’de olanlar taraflar arasındaki herşeyin özetiydi.

    *almanya için rusyanın ittifakı yararsız, düşmanlığı ise etkisiz olurdu. rus coğrafyasında somutlaşmış bir alman menfaati yoktu. bunun yanında çarlık rejiminde ciddi problemler vardı ve rus orduları bir süredir güçten düşüyordu. şayet rusya ile savaşmak gerekecekse bu; doğru zamandı. bir de balkan coğrafyasında rusyanın müttefiki olmak, avusturya ve osmanlıyı gücendirebilirdi.

    *italya bu süreçte ikili oynuyordu. önceleri almanlar ile anlaşsa da, avusturya ile dürülecek hesapları vardı. ingiltere ve fransa ile de aynı anda pazarlık yaptılar. lakin almanlar bu ikili oyunu çok ciddiye almadı. çünkü bismarcka göre “italya iştahlıydı ancak dişleri çürüktü.”

    *ingiltere, uzun süre rusya ile müzakereler yürüttü. anlaşma zemini arandı. ingilizler, almanları doğudan da sıkıştırıp aynı anda iki cephede savaşa zorlama niyetindeydi. bu ihtimalde diyet olarak ingilizler; rusların istanbul ve boğazları yutmasına razı olmalıydı.

    *bu ihtimal, osmanlıyı tedirgin etti. öyle bir saldırı olacak olursa, osmanlının nefsi müdafaasında yanında bir büyük güce ihtiyacı vardı. bu sebeple alman kartını daima elinde bulundurmaya çalıştı, bir yandan ingilizlerle anlaşma zemini aradı.

    *ingilizler ve ruslar nihayet anlaştılar. reval görüşmelerine göre istanbul ve boğazlar ruslara opsiyonlandı. bu tarihten sonra osmanlı, pozisyonunu bu mutabakata göre ayarladı. alman silah desteği ve alman sermayesi müdafaa için işe yarayabilirdi. bu dönemde petrolün kritik önemi de iyiden iyiye artmaya başladı. orta doğuda petrol yataklarının varlığı malumdu. ülkelerin pazarlık konusuna petrol de eklenmişti.

    *sürece bakılınca 1900'lerin başından beri dünya savaşının çıkacağı kesin gibiydi. kesin olmayan, bunun ne zaman gerçekleşeceğiydi. almanlar, donanma atılımında vites yükseltti. ingilizler cevap vermeye çalıştı. sadece alman ve ingilizler değil, düvel-i muazzama savaşa hazırlanıyordu.

    *almanlar çok geriden geldiği donanma yarışında önemli mesafeler aldı. yeni durumda ingilizler, yerleşik donanma stratejilerini değiştirmek zorunda kaldılar. yapılan rol dağılımıyla akdenizin muhafızlığı fransız donanmasına bırakıldı. ingilizler tüm dikkatlerini kuzey denizinde alman donanmasına ayırdılar.

    *almanlar donanma inşasında ne kadar agresif davransa da, ingiltere bir şekilde karşılık veriyordu. bu yarışta artık farkın kapanmayacağı anlaşıldı. savaşa bu şekilde girilecekti. kiel kanalının açılışı yapıldı. rusların da zayıf hali, savaşın çıkma vakti geldiğini gösteriyordu. uzun zamandır bu savaşın planları zaten hazırlanmıştı. tek bir kıvılcıma ihtiyaç vardı. almanlar bu kıvılcımı avusturya üzerinden çaktılar.

    *almanların masasındaki savaş senaryosunda bir büyük yanılgı vardı. savaşın uzun süreceği öngörülmedi. alman ordusunun hızlı hücumlarıyla neticeye kısa sürede erişilebileceği düşünüldü. 100 yıl önceki napoleon savaşlarından beri savaş doktrini tamamen değişmiş olmasına rağmen bu periyotta devasa ölçekli bir savaş vuku bulmamıştı. bu açıdan referans alınabilecek bir tecrübe bulunmuyordu. almanlar siperde düğümlenip kilitlenecek bir savaş beklemiyorlardı. bu savaş ise kendi doktrinini cephede yazacaktı. ilber ortaylının dediği gibi “almanlar çok bilir, çok yanılırdı.”

    *osmanlının savaşa girmekteki aceleciliği de alman yanılgısından kaynaklanmış olabilir. ama savaşın ilk düdüğünde tüm büyük güçler savaşa hazırdı. savaş, savaşan her taraf için tam bir yıkım getirdi. kazanan taraflar dahi kaynaklarını tam anlamıyla tüketti. almanya, kaybetmesine karşın düşman orduları tarafından işgal edil(e)medi. amerika birleşik devletleri dışındaki hiçbir güç, bu savaştan güçlenerek çıkamadı. amerikanlar da bu neticeyi akıllı düşünüp uzun süre boyunca savaşı yalnızca maddi olarak finanse etmesiyle başarmıştı.

    *50 yıl boyunca üzerinde düşünülen savaş için 4 yıl yeterli gelmedi. 1919 yılında itilaf güçleri 1871 tarihine atıfta bulunarak versailles antlaşmasını almanlara imzalattılar. bu mutabakat için fransız mareşal ferdinand foch umutsuzdu. imza ertesinde versailles antlaşması için “20 yıllık bir ateşkes” tanımını yapıyordu. haklıydı. 1939’da yenilen pehlivan almanya, meydan okumanın ikinci ve son raundunu başlatacaktı.
  • beyoğlu'nun arka sokaklarında dönmüş bir gangsterlik hikayesi..

    yıl 1914'lere gelindiğinde semti kontrol eden üç kabadayı var: ingiltere, fransa ve rusya. bunlar tüm illegal işleri kendi aralarında bölüşmüşler. şışıkçıları, barbutçuları, pezevenkleri falan hep haraca bağlamışlar dümenlerini tutturmuş gidiyorlar.

    bu üçlünün hakimiyetine karşı yeni yeni palazlanmış iki delikanlı da ortamlarda boy göstermeye başlamış: almanya ve italya. bunlar piyasada kalıpları, cukkalarınının sağlamlığı, etraflarına topladıkları serserilerin çokluğuyla nam salmaya başlamışlar ama daha henüz tam anlamıyla üçlüye kafa tutacak halde değiller.

    gençlerden almanya'nın bileği çok sağlam. zaten eskilerin namlı kabadayısı kutsal roma'nın oğlu olduğu için ayrı bir ağırlığı da var. italya'ysa sesi çok çıkmasına rağmen kof. zaten daha geçenlerde sabahçı kahvesinin çırağı habeşistanla kapışmış da habeşistan bunu evire çevire pataklamış ama gece geç saatlerde olduğu bir de habeşistan'ın oturma izni olmadığı için iş pek dillendirilmiyor fakat herkes biliyor.

    bunu almanya da bildiğinden italya'ya güvenip de piyasaya çıkamıyor. aslında almanya teke tekte ne ingiltere bırakır ne fransa ne de rusya herkes biliyor ama millet toy diye almanya'ya pek güvenemiyor açıkçası. almanya'nın bileği de yüreği de sağlam ama etrafında adamı yok. ingiltere'nin idare ettiği torbacıları, rusya'nın akrabalarıyla yürüttüğü kaçak sigara işini, fransa'nın işlettiği gece kulüplerini tek elden yönetecek ne tecrübesi var ne de adamı var. o yüzden millet almanya'ya karşı çekingen duruyor.

    bunu bilen almanya iki eski kurda yanaşmaya çalışıyor: türkiye ve avusturya. bunlar geçmişte semti sevk ve idare eden ağır abilerken şimdilerde yaşlanmış köşelerine çekilmişler. tek dertleri çoğunu ingiltere, fransa ve rusya'ya kaptırdıkları tezgahlarından geriye kalanları elde tutabilmek. buna rağmen türkiye semtin en gözde mekanı boğazların işletmesini hala elinde tutuyor, avusturya'ysa balkanlar denen bitirimhaneyi bir dereceye kadar kontrol edebiliyor. işte almanya bu iki yaşlı kurda yaslanırsa üçlü çeteyi yenebileceğini hesaplıyor.

    türkiye'nin artık büyük sağlık sorunları var. kalbi tekliyor, böbrekler iflas etmiş, romatizma ve kireçlenme üzünden eli ayağı da tutmuyor. o eski önüne geleni devirdiği günler geride kalmış. en önemlisiyse vaktiyle haracını yediği mısır çarşısı'nı ingiltere'ye kaptırmış. tek derdi mısır çarşısı'nı ingiltere'nin elinden nasıl alırım. bir de eğer fırsat doğarsa bakü benzin istasyonu'yla türkistan pilavcısının işletmesini rusya'dan almak istiyor. geçmişte dümeni tıkırındayken bunlara pek yüz vermezdi zaten o yüzden mali krize girdi de etrafındaki adamları birer birer üçlüye kaptırdı. eskiden kaçak mazot işini gördürdüğü cezayir ve tunus şimdi fransa'nın korumalığını yapıyor, en sağlam iki adamı rumeli ve kırım'ı rusya çoktan şişletmiş. arkasında bir tek gariban anadolu'su kalmış. onun da kimseyle bozuşacak takati kalmamış ama yürek aynı yürek. mermiye kafa atar..

    neyse o gün* avusturya'nın küçük yiğeni saraybosna sokağındaki pazarda rusya'nın yiğeni sırbistan'la karşılaşıyorlar. sırbistan belinden tabancayı çıkardığı gibi bizimkini vurmasın mı! avusturya'da olayı duyar duymaz gözünden yaşlar aka aka sırbistan'ın evini basıyor. rusya da bu sefer tabancayı kaptığı gibi sırbistan'ın evinin olduğu sokağa geliyor. işler kızışınca almanya bakıyor tabi artık durulacak zaman değil fırladığı gibi fransa'nın işlettiği gece kulübüne gidiyor. derdi önce fransa'yı indirip sonra da dönüp rus ayısını gebertmek.

    ama tam kulübe girecekken fransa'nın dostundan olma gayr-ı meşru oğlu belçika araya girip almanya'yı oyalıyor. o sıra fransa kulübün arka kapısından ingiltere'nin yanına kaçıyor. almanya da bunu görünce dönüp rusya'ya haddini bildirmeye yelteniyor ama rus ayısı her zaman yaptığı gibi çukur mahalleye kaçıp saklanıyor. almanya, eskilerden napolyon denen bir yiğidin çukur mahallede rusya'yı kovalarken nasıl da pusulanıp arkadan vurulduğunu hatırlayıp "ben seni yakalamaz mıyım itoğlu it" diyerek kovalamayı bırakıyor.

    bu arada italyan pezevengi bakıyor ortam kızıştı. hemen almanya'yı satıp soluğu ingilizin yazıhanesinde alıyor. ingiltere bunu pohpohlayıp evine gönderiyor. "benim yanımda olursan ekmek yersin. öbür türlü canına okurum" diye tehdit etmeyi de ihmal etmiyor.

    almanya, italya'nın bu satışını görünce dönüp boğaz'da demlenen türkiye'yi buluyor. durumu anlatıyor işte.. diyor "böyleyken böyle. senin bu çukur mahallede tanıdığın çok. sen rus ayısını bul gebert. sana benzinci helal olsun. sonra ben ingiltere'yi tepeleyince mısır çarşısı'nı da senin üstüne yapıcam. sen benim baba dostumsun" diyerekten gazı veriyor. türkiye'de tabi kafa hafif çakırkeyf emaneti çekip doncak atletçek çıkıyor sokağa. hava da soğuk.. neyse "nerede bulurum ben bu rus itini" derken haber geliyor. rusya'yı karslıların kahvede ermenistan ve iran'la hoşgin oynarken görmüşler... türkiye tabi kars mahallesine doğru bir koşu kaptırıyor. bakıyor ki rusya orda hemen çekiyor emaneti "çık lan" diyor, orada şişleyecek.. çıkıyor bu rusya dışarı tam türkiye bıçağı sallıyor derken hava soğuk ya yerler buz tutmuş ayağı kayıp düşüyor. kafa da kıyak.. neyse rusya "senlen mi uğraşacağım ihtiyar. git belanı başkasından bul" diyerek türkiye'yi rencide edip ingiltere ve fransa'yla buluşacağı yere doğru gidiyor.

    neyse bunlar ingiltere'nin yazıhanesinde toplanıyorlar. konuya ingiltere giriyor. "bak" diyor rusya'ya "sen bu akşam adamlarını topla almanya'nın mekanlarını tek tek gez nerede bulursan tepesine bin. biz zaten fransa'nın mekanında oturuyor olacağız. bir haber uçur hemen oradayız"

    rusya tabi hemen anlıyor ingiltere çakalı almanya'yla ikisini birbirine kırdıracak sonra aradan sıyrılacak "olmaz" diyor. "önce bana boğaz'ı verin. siz almanya'nın mekanlarını kendiniz gezin. ben boğaz'ın üst katından zaten almanya'nın bütün mekanlarını görüyorum. mevzu çıkarsa hemen damlarım" ingiltere'yle fransa kendi içlerinden "ulan bu rus ayısı hödük görünüyor ama iş kendi çıkarına gelince kafası nasıl da çalışıyor ibnenin" diye düşünüp "tamam lan" diyorlar "bu sana yapacağımız son güzellik". bu sefer rus ayısı namı hesabına toplanıp boğaz lokantasına doğru yol alıyorlar. yanlarında ingiltere'nin yiğenleri avustralya ve yeni zelanda'yla ayakçılığını yapan gariban hindistan var ki hindistan aslında türkiye'nin memleketlisi ama türkiye iflasın eşiğinde olduğu için vaktiyle bu hindistan'a iş verememiş. bir kart yazıp ingiltere'nin yanına göndermiş. işte hindistan şimdi kara kara düşünüyor "emminin ekmek teknesini elinden aldık diye nasıl anlatacağım ben memlekette" diye..

    şimdi olayı gözünüzde canlandırın diye ingiltere'yi filmde kenan pars'ın oynadığını söyleyeyim. bunlar mekanın önüne gelip naralanıyorlar. türkiye bu tabi çaptan düşmüş olsa da eski tüfeklerden. cama çıkıp tak tak tak saydırıyor. o hengamede avustralya, yeni zelanda, hindistan vuruluyor. ingiliz'le fransız bakıyor pabuç pahalı toparlanıp ingiltere'nin yazıhanesine dönüyorlar. yerde yatan garibanları toparlayıp doktor çağırmak gene türkiye'ye düşüyor, ne de olsa eski toprak! bunlar için hanımına çorba pişittiriyor felan..

    hal böyle olunca rusya "sikerim sizin yapacağınız işi" diyip yan çiziyor. ingiltere'yle fransa da "siktir git ulan ayı oğlu ayı. ne faydanı gördük zaten" diyerek bozuşup ayrılıyorlar. almanya, bu fırsattan istifade rusların mahallede lenin diye bir genç var onu bulup mahalleyi komple yaktırıyor, lenin dhkp-c'li...

    sonra işte ingiltere, fransa'nın yanına amerika denen yiğenini bırakıp kendi adamlarıyla kanal bir de basra denen türkiye'nin işlettiği iki kahveyi basmaya gidiyor. türkiye'nin basra'da halil diye bir adamı var bu ingilizlere sağlam bir sopa çekip gönderiyor ama kanal'ın kasasına almanların liman denen adamını koymuşlar. o ingilizi görünce tası tarağı toplayıp kaçıyor. kanal düşünce ingiliz oradan basra'ya da iş koyuyor. türkiye dağılıyor, darma duman oluyor. gene ingiliz, türkiye'nin adamlarından fahrettin'i medine camii'nde sabah namazı çıkışı sıkıştırıp vurduruyor. gözcülüğü de arap yapıyor halbuki bu arap da türkiye'nin kayınçosu sonra türkiye bir daha arap'ın yüzüne bakmıyor. "nalet gitsin" deyip içine kapanıyor..

    neyse bu arada ingiliz fransızın yanına amerika denen genç irisi bir oğlanı koymuştu. o oğlan da iş var. almanın mekanlarını bir bir basıp adamlarını indiriyor. alman'a dokunamasa da alman bakıyor ki bu işin sonunda bütün mekanlartek tek kaptıracak "tamam lan" diyor. "delikanlı sizsiniz. gelin barışalım" diyor. tabi barış görüşmesini fransız mahallesinde yapmayı kabul edince bunu arkadan pusulayıp vuruyorlar. almanya kanlar içinde yerde yatarken adolf derler bir oğlu var bunun. geliyor "vay babamı sırtından vurdular, kancık köpekler. ben de büyüyünce sizin ananızı sikmezsem" diye feryat figan ediyor. almanya'yı fransız mahallesine gitmeye ikna eden yahudiyi suçluyor hep...
  • birinci dunya savasi'ni biraz daha lise seviyesinden cikarmak ve daha bir politik yonden gormek icin, once biraz emperyalizm’in etkilerinden bahsedecek, biraz tarihi bilgi verdikten sonra da uluslararasi baglamda standart haline gelmis analiz tekniklerini kullanarak birkac yorumda bulunmaya calisacagim.

    oncelikle, birinci dunya savasi sirasinda iki farkli ittifak sozkonusudur. birincisi, ingiltere, fransa ve rusya arasindayken, ikincisi ise avusturya, almanya ve italya arasindadir. bu ikinci ittifaktan italya’nin cikmasi ile birlikte daha sonra osmanli imparatorlugu dahil olacaktir.

    savasin asil sebeplerini olusturacak olan olaylar, 19. yuzyil’in sonlarina dogru olusmaya baslar. ruslar, kendilerini slav irkinin birlestiricisi olarak gormekte, bu yuzden de balkanlar’a inmek istemekteydiler. ancak avusturya, dogal olarak bundan pek hosnut olmamaktaydi. boylece avusturya, herhangi bir sekilde rusya’dan gelecek tehditlere karsin kendisini almanya ile bir ittifak icerisinde buluvermisti.

    almanya’nin guclendigini gormeye baslayan fransa da bir sekilde ruslar’a dogru donmeye ve ruslar’i hicbir sekilde olasi bir muttefik olarak kaybetmeyi istememekteydiler. ingilizler ve fransizlar da ilk baslarda, almanlar’in yukselisine karsi bir anlasmaya girerler ancak tam olarak bir ittifak kurmazlar.

    1871 yilinda almanya ve avusturya artik tam manasiylan bir ittifak icerisindedirler. 1882 yilinda da italya bunlarin arasina katilir, ancak 1915 senesinde ittifaktan ayrilir.

    avusturya ve osmanli, o zamanlarda buyuk olcude yikilmaya baslamis imparatorluklardir ve bir sekilde guclerini muhafaza etmek icin ugrasmaktadirlar. bu nedeenle her sekilde guclu ittifaklarda yerlerini almak, ortak dusmanlarina karsi bir sekilde mucadele etmek istemektedirler. almanya’nin ise bu ittifakta olmasinin tek sebebi, almanya’nin baska bir muttefik olasiliginin olmayisidir, zira portekiz ve ispanya artik eskisi kadar guclu degildir.

    bu genel baglamdaki bilgiden sonra, bir de savasi baslatan ufak detaylara ve kivilcimlara goz atmak gerekir. daha onceden bircok defa baslik altinda belirtildiginden daha fazla bir bilgi icerdigini sanmasam da, genel anlamda bir sekilde derlemek gerektigine inaniyorum.

    sirbistan, avusturya-macaristan imparatorlugu altindaki butun slavlar’i birlestirme hedefindedir. bu nedenle her seferinde isyanlar cikarir ve imparatorluga buyuk sikintilar yasatirlar. avusturyali bir arsiduk, sirp bir genc tarafindan olduruldukten sonra, avusturya sirplar’a cok buyuk ve agir bir ultimatom verir. amac, sirplar’i bir sekilde cezalandirmak ve diger azinliklara bu sekilde “ornek olmaktir”. ancak sirplar bu ultimatomu reddederler ve avusturya, sirbistan’a savas acar.

    almanya, bu karmasada avusturya’ya destek olur. onceleri sadece basit bir baska balkan savasi olacagini (bkz: balkan savaslari) dusundugunden dolayi o kadar da onemsemezler. ote yandan, avusturya, almanya’nin o zamanlarki avrupa’da guvenebilecegi tek muttefiki konumundadir.

    ancak rusya, slavlar’in koruyucusu olarak gordugunden kendini, ideolojik imajina bir zarar gelmemesi acisindan olaya el atar ve seferberlige girismeye baslar. ancak rusya, butun diger devletlere nazaran cok daha uzun bir surede seferber olur. oyle ki rusya seferberlige cok daha erken basladigi halde, daha sonra seferberlik ilan eden almanya, genis endustriyel agi sayesinde bu sureci daha onceden bitirir.

    fransa, rusya’ya yardimci olmak icin seferberlik ilan eder. bunun uzerine avusturya ve almanya da seferberlik surecini hizlandirirlar. birden avrupa’da butun ulkeler seferberlik ilan ederler! ortada bir suru asker, bir suru ordu vardir, durum kizismaya baslar.

    ingiltere’nin rolu ise burada tamamiylen cikmazdadir. zira kendisini guc dengesi icerisinde duzeni saglayici olarak goren ve karar veren bir ulke olarak goren ingiltere, herhangi bir tarafa girmekten kacinmaktadir. cok daha agirlikli olarak fransizlar’in ittifakina girmeyi uygun gordugu halde, girdigi takdirte bir sekilde savasin cikmasina neden olabilecegini, cunku girdigi tarafin savasa daha yatkin hale gelebilecegini ve kendine fazla guvenebilecegini dusunmektedir.

    fransa’ya saldirmak maksadiyla almanya, her zaman uyguladigi kesselschlacht taktigi nedeniyle belcika topraklari uzerinden taarruza gecer. belcika’nin bagimsizligini koruyacagini soylemis olan ingilter, buna yanit olarak savasa girer ve fransa ile rusya’nin yaninda yer alir.

    bu ufak kivilcimlari gozardi edecek olur ve bir realistin gozuylen olaya bakmaya calisirsak, aslinda genel anlamda bu savasin baslamasinin asil sebebinin, buyuk olcude guc dengesi sistemi ile aciklanabilecegini goruruz.

    oncelikle, “guclu devletler herhangi bir sekilde ufak yerel problemlere onem vermezler” kanisi yaygindir realistler arasinda. oyle ki ufak capli yerel catismalar, sadece buyuk devletlerin kullanabilecekleri ve daha buyuk ittifaklar yaratabilecekleri birer ma$a durumundadirlar.

    buyuk ittifaklarin olusmasi da her zaman savasi geciktirecek ve devletleri barisa dogru itecektir.

    ote yandan avrupa’da buyuk olcude milliyetcilik fikirleri yayginlasmaya baslamistir. bu fikirler, avusturya ve osmanli’nin birligini tehdit etmekte, fransiz ve almanlar’a da “kendilerini kanitlama” yolunda tesvik etmektedirler. fransizlar’in almanlar’a olan ve alman sorunu basliginda da inceledigimiz son prusya-fransa savasi sonrasinda aldiklari yenilgiden dolayi gelen bitmek bilmez kor nefreti de bu milliyetciligin bir sonucudur.

    emperyalizm de bu buyuk sebeplerin arasinda yerini alir. ana kitada herhangi bir sekilde bir rekabete girmek yerine kolonilerde rekabete girmeyi daha mantikli bulan avrupalilar, bu rekabetin sonucunbda yavas yavas kolonize edecek yeni yerler bulamamaya baslarlar. bu nedenle artik kolonilerde yasanmaya baslamis olan “emperyalist doyum” nedeniyle buralardaki rekabet, bir seklide ana kitaya geri yansiyacaktir.

    aslinda medya da burada cok onemli bir rol oynamaktadir. tipki amerikan siyaseti basligi altinda belirttigim gibi, amerika’da mevcut olan medya gucu, avrupa’da da mevcuttur. medya, halklari, diger ittifakin halklarina karsi nefret beslemeleri icin haberler yapip kiskirtmakta, olayi tamamiylen gelen politik bir sorun haline getirmekten ziyade insanlarin bu savasi kisisellestirmelerine neden olmaktadir. oyle ki almanlar icin “hun” tarzi sifatlarin kullanilmasi da bu donemlere denk gelir.

    bunlarin yaninda bir de askeri sebepler mevcuttur. oncelikle, avrupalilar o zamanlarda halen daha romantik savaslarin olabilecegine inanmaktadirlar. bununlan kastim, 19. yuzyil’da mermisi biten tufek sebebiyle sungulerlen savasan, rapier kullanan ve bu tur pek de igrenc olmayan, pek de brutal olmayan yaralanmalarlan olum olayinin, halen daha savaslarda mevcut olacagi kanisi mevcuttur. halbuki bu boyle olmamistir; siperden kafasini cikardigi anda beyni darmadagin olan bir askerin goruntusu karsisinda savas sirasinda butun romantik duygular yok olmustur. tarihteki son romantik savas ise canakkale savasi’dir.

    yeni teknolojiler gelistirilmeye baslanmistir ve bu cok komplike olan teknolojiler, savasa sivillerin katilmasina pek olanak vermemistir. bir sekilde askere yazilinmasi gerekmektedir. bu da askere alimlari hizlandirmis, dev ordular olusturmaya baslamistir. ordulardaki asker sayisinin fazlaligi, butun diger seylere oranla cok daha onemli olarak gorulmeye baslanmistir.

    seferberligin cabuk yapilmasinin da cok onemli oldugu dusunulmustur. almanya’nin cabuk seferber olabilme kabiliyeti, uzun zaman boyunca kendisini guclu kilacakken, bunun eksikliginden yakinan rusya, her zaman problem yasamistir. savas sirasinda bunun onemi ve savas oncesinde bunun etkileri cok iyi gorulebilir.

    “onleyici savas” fikrinin yaygin olmasi da goz onunde bulundurulabilir. “cok guclenmeden yilanin basini ezmelisin” fikri agir basmaya basladigindan ve olay bir guc dengesi oyununa dondugunden savas, kacinilmaz bir sonuc olarak gorulmeye baslanmistir.

    ofansif savasin onemi uzerinde daha cok durulmaya baslanmistir. hem savas alaninda fransizlar’in kullandigi taarruz taktiklerinden gorebilecegimiz, hem de almanlar’in kullandiklari kesselschlacht taktiklerinden de gorebilecegimiz uzere aslinda “tarruz, en iyi savunmadir” fikrinin yayginlastigi kanisinda bulunabiliriz.

    simdi de biraz waltz’in uc imgesi’ni kullanarak biraz konuyu aciklamak istiyorum:

    genel olarak dunyanin o zamanki sistemini goz onunde bulunduracak olursak, guc dengesi bakimindan irdeleyecek olursak o zamanlar dunya, tamamiylen bir cift kutuplu sisteme sahiptir. bu iki kutup, iki ittifak olarak belirlenebilir. bu da buyuk olcude bir tarafin diger taraftan daha da guclenmesine izin verdigi taktirde buyuk problemler yaratacak bir sistemdir.

    ote yandan, avrupa’nin ortasinda guclenmekte olan ve alman sorunu basliginda da irdeledigim problemleri yaratan bir almanya mevcuttur. bu kadar stabil bir bolgede boyle buyuk bir gucun yukselmesi, hic suphesiz buyuk problemleri de beraberinde getirecektir. almanya, hem ekonomik, hem endustriyel, hem nufus olarak buyuk bir sekilde genislemektedir, ancak surekli ice dogru genislediginden “patlayacak balon” halini almis ve disariya genislemenin onemini farketmistir. bu guc dengesi oyununda da diger devletler, almanya’nin bu durdurulmasi guc olan genislemesi karsisinda dogal olarak buyuk telas icine girmislerdir.

    avusturya ve osmanli imparatorluklari da diger ittifaktan olesiye korkmaktadirlar, cunku herhangi bir sekilde yenilirlerse veya diger tarafin guclenmesine goz yumarlarsa imparatorluklarini ellerinden kaybedeceklerini bilmektedirler. buna da hicbir sekilde izin veremezler dogal olarak.

    diger yandan, devletlerin kendi iclerindeki yapilarini da incelemek onemli olacaktir burada. butun bu devletlerin kendilerine has politik sistemleri, politik ideolojileri, savunduklari belli kuramlar ve yonetim bicimleri mevcuttur o donemlerde, bu da bir sekilde gorus farkliliklarina neden olmaktadir.

    oyle ki, rusya’nin aslinda slavlar’i korumak icin bir girisimde bulunmasinin stratejik olarak mantikli hicbir aciklamasi bulunmamaktayken, bunun tamamiylen ideolojik olduguna kanaat getirebiliriz.

    fransa da alsace-lorainne nedeniyle ortaya cikmis olan problemler nedeniyle almanya’dan bir sekilde intikam almak istemektedir. almanlar’a karsi cok buyuk bir nefret sozkonusudur. ancak fransa’da o siralarda demokrasi vardir (ucuncu cumhuriyet. daha fazla bilgi icin (bkz: fransa/@spincrus)).

    ingilizler, fransa’nin demokratik sistemine esin kaynagi olmus bir demokrasi ile yonetilmektedir. ancak bu, ingiltere’nin herhangi bir savas karari almasinda buyuk bir geciktirici rol ustlenmektedir, zira demokrasilerde genelde karar verme mekanizmalari inanilmaz yavas isler.

    avusturya ve osmanli imparatorluklari ise cok gucsuz imparatorluklar haline gelmislerdir. bir sekilde totaliter sistemleri icerisinde azinliklari imparatorluk icinde tutmak ve milliyetciligi bastirmak istemektedirler. zira milliyetcilik, bu imparatorluklarin bolunmelerinde asil rolu oynayacakgtir ve bu kesindir.

    almanya’da ise cok kati bir aristokrasi mevcuttur. sistem, tamamiylen junker adi verilen alman aristokrasisini korumak icin gelistirilmis gibi durmaktadir. sadece agresif bir dis politika ile bunu basarabileceklerinin kendileri de farkindadirlar, zira baska turlu junkerlari tatmin etmek mumkun degildir.

    birinci dunya savasi, tam tamina dort sene surer. almanya, 4 milyon kayip verir ve buyuk olcude arazi ve endustri kaybi ile karsi karsiya gelir. avusturya ve osmanli, imparatorluklarini kaybederler. gunumuzde orta dogu’da ve balkanlar’daki problemlerin baslica sebebi de bu imparatorluklarin cokuslerinde gizlidir. rusya, savas sebebiyle komunist devrimi’ne sahne olur. fransa’da da 2 milyon insan olmustur. ingiltere’nin ise nufusunun 1/3’u gibi bir rakam olmustur bu savasta. bu iki devlet, “buyuk guc” vasiflarini yitirirken, amerika da yavas yavas cikisa gecmistir, her ne kadar her zaman oldugu gibi savasin sonlarinda ortaya cikmis ve zaten bitap dusmus olan askerlere karsi basit galibiyetler almis olsalar bile… toplam olarak da 10 milyon’dan fazla olu sayisi oldugu tahmin edilmektedir. oyle ki bu savas buyuk bir yikim getirmis, fakat gelecekte yasanacak cok daha buyuk bir yikima, yani ikinci dunya savasi’na neden olmustur.

    genel anlamda bakacak olursak bu donemlerde teknolojinin degistigini ve artik savasa farkli bir goz ile yaklasildigini gorebiliriz. oncelikle, makineli tufeklerin savasa dahil edilmesi ile savasin yuzu bir anda degismistir. daha yuksek teknoloji urunu olan ve seri uretim tufeklerin ortaya cikmasi ile de daha fazla askere daha guclu silahlar verilebilmistir. dikenli tel konsepti ile savas alanlarina yeni bir cehre kazandirilmis, hendekler de savasi cok degistirmistir. yuksek guclu topcu birliklerinin de savas dahil edilmeleri ile “dusmani toplar ile zayiflat ve maksimum sayida insan oldur” konseptini savasa getirmistir.

    telefonun icadi da askerler arasindaki iletisimi buyuk olcude arttirmis, ufak catismalarin daha hizli ve daha komplike hale gelmesine neden olmustur. seferberlik icin onemli olan tren aglari da olaya eklenince, askerlerin sayisi katlanmistir da katlanmistir.

    en ilginc olani ise kimyasal gazlarin ilk defa kullanildigi savas olmasidir. daha sonralari bu hardal gazi kullaniminin aslinda pek de yararli olmadigi anlasilmistir, zira degisen ruzgarlar nedeniyle aslinda kendi askerlerinizi de oldurmeniz olasidir bu sistemle. oyle ki, amerika’nin verdigi kayiplarin ¼’u, tamamiylen gaz nedeniyle olmuslerdir.

    avrupalilar’in savas tecrubeleri aslinda gayet genistir. yine de buyuk hatalar da yapmislardir savasi irdelerlerken. oyle ki rusya ve japonya arasinda olan savaslari gormezden gelmeleri nedeniyle, ve yine amerikan ic savasi’nin yarattigi yikimi gozardi etmeleri nedeniyle pek de akillanmis olduklari soylenemez.

    zaten avrupa’da bircok insan savasin cikmasinin pek olasi olmadigini dusunmektedir. bu kadar kulturel ve medeniyet seviyesi gelismis olan bir uygarlik, nicin savasmak istesin ki? iste bu konu, daha sonradan engel’in yazmis oldugu “the great illusion” adli kitapta da boylu boyuna anlatilmistir. “ekonomik buhran, savasi kesin olarak durduracaktir” denilmistir, ama bu da dogru cikmamistir.

    eskisi gibi 4 hafta surecek bir savas degildir bu; dile kolay, tam tamina 4 sene surmustur. dusunun, butun universite hayatiniz boyunca cektiginiz dertleri bir de 1914’de askere alinmis ve 1918’de askerden cikmis bir kimse olarak, on misli seviyede cektiginizi dusunun. bitap dusmez misiniz?

    oyle ki, savas aslinda cok aptalca sebeplerden bu kadar cok insanin olumune neden olmustur. halen daha bircok aristokratin elinde olan suvari birlikleri, dogrudan makinali tufek atesine dogru surulmus, boylece bircok aptalca kayip verilmistir. aristokrasi’nin savasi bir oyun olarak gormesi, bu savasin sonlarina dogru artik ortadan kalkmistir (bkz: muharebe duzeni). ikinci dunya savasi sirasinda her ne kadar atli suvariler ortadan kalkmis olsa da, rusya belli bir seviyede olmak uzere, polonya ise hemen hemen ordusunun tamamini buna baglamak uzere halen daha mevcuttur bircok yerde. turkiye cumhuriyeti’nde bile suvari birlikleri, savas boyunca hazir tutulmuslardir. soguk savas’in basladigi yillarda artik tamamiylen ortadan kalkmistir.

    almanlarda cok daha iyi bir teknoloji mevcuttur, ancak fransizlar, savasa daha bir motivedirler. zira fransizlar, almanlar’a karsi buyuk bir nefret beslemekteydiler. bu nedenle hep ofansif savaslara onem vermislerdir. ancak buyuk olcude surekli taarruz savaslari yapmanin aslinda o kadar da iyi birsey olmadigini dunyaya gostermislerdir. almanlar ise, fransizlar’i yenmeye cok yaklasmislardir. “spearhead doctrine” olarak da adlandiracagimiz “mizrakbasi” muharebe duzeni sayesinde buyuk olcude basari saglamislardir. zaten bu duzen, daha sonralari blitzkrieg olarak evrim gecirecektir.

    ruslar ise daha acinacak haldedirler o sirada. hicbir sekilde yeterli silahlari ve cephaneleri bulunmayan ruslar, surekli taarruza onem verdiklerinden savunmayi es gecmis ve bircok yerde milyonlarda insan kaybetmislerdir. bunun sonucunda artik savastan bikan rusya, komunist devrimi’ni yasamistir.

    ikinci dunya savasi’nin aksine, birinci dunya savasi’nin kim tarafindan kazanilmis oldugu halen daha muammadir. zira savas, karsi tarafin kaybedecegi kesin olana kadar kazanilmaz. bu yuzden aslinda savas alanlarinda surekli basarilar almis olan almanya’nin savasi “kaybetmis” olmasi, daha sonra almanya’nin versay antlasmasi’na hicbir sekilde uymamasina sebebiyet verecektir. savaslarin hemen hemen hepsi kendi ana topraklarinin disinda gelismis ise, kim sana “savasi kaybettin” deme hakkina sahip olup, versay antlasmasi gibi cok kati bir antlasma ile seni kucuk dusurebilir ki?

    ote yandan bircok insan da savasmayi cok sevmektedir ve gonullu olarak savasa katilmaktadir, bu da cok korkutucu bir gorustur.

    politik karmasalar da yavas yavas kendilerini gostermeye baslamistir savas icerisinde. oncelikle savasin ileriki yillarinda “biz ne icin savasiyorduk?” fikrine kapilmaya baslar herkes. ozellikle de 1914’un noel’inde savasa bir gunlugune ara verilip herkesin ortaklasa noel kutlamasi, dusman birlikler arasinda futbol musabakalari yapilmasi buna ornek gosterilebilir.

    galibiyetin getirecegi cikarlar da artik pek anlasilamaz hale gelmistir. insanlar sirf ne icin savastiklarini bilmemekten ote, kazanirlarsa ne elde edeceklerini de sorgulamaya baslamislardir. zira ortada herhangi bir ideoloji catismasi mevcut degildir ve savas aslinda halen daha liderler arasindaki emperyalizm mucadelesi olmaktadir.

    burada “savas, diplomasinin devamidir ve sadece diplomasi ile sonlandirilabilir” kanisi da yayginlik kazanmistir.

    savas sonrasinda genel sistemde ve guc dengesi’nde bircok degisim meydana gelmistir. oncelikle dengeler degismis, imparatorluklar yikilmistir. cift kutuplu bir guc dengesi sistemi mevcutken birden ortaya ikiden fazla buyuk gucun oldugu bir sistem cikmistir (demokratik, fasist ve komunist). almanya, adolf hitler’in gelisine kadar “buyuk guc” vasfini yitirmistir. avusturya ve osmanli, imparatorluklarini kaybetmislerdir. rusya, komunist olarak guc dengesinden cikmis ve durumu alt ust etmistir. amerika ve japonya ise iki dev guc haline gelmislerdir.

    savasin kacinilmazligi konusuna da biraz deginmek gerekiyor.

    ortada cozulmeyi bekleyen bu kadar problem oldugu zamanlarda, butun bu problemleri tek tek cozmek yerine savasa gitmek daha iyi bir cozum olarak gorulmektedir. bu problemleri teker teker, farkli yonlerden bakarak irdelemek istiyorum:

    avusturya’nin sirplar’a bu kadar guclu bir ultimatom vermesi sart miydi?
    evet: aksi taktirde diger azinliklarin kendine guveni gelecekti.
    hayir: baska turlu yollarlan sirplar’i etkisiz hale getirebilirlerdi.

    almanya’nin avusturya’ya yardimci olmasi gerekiyor muydu?
    hayir: rusya’ya dogru yonelebilirdi. balkanlar pek bir onemsizdi.
    evet: aksi taktirde avusturya’nin ittifakini kaybedecekti!

    rusya, sirbistan’daki olaylara karismak zorunda miydi?
    evet: aksi taktirde ideolojik misyonu sekteye ugrayacakti.
    hayir: balkanlar’in pek bir stratejik onemi yoktu.

    fransa’nin rusya ile ittifak olusturmasi yerinde miydi?
    hayir: fransa, balkanlar icin nicin ugrassin ki?
    evet: almanya’ya karsi durabilmek icin rusya’yi kaybetmek istemiyorlardi.

    ingiltere, savas baslayana kadar kararsiz tutumunu surdurmekte hakli miydi?
    evet: guc dengesi’nin sabit durmasini istiyorlardi. herhangi bir tarafa gecip dengeyi bozmak istemiyorlardi. zaten dengenin mevcut oldugunu dusunuyorlardi.
    hayir: herhangi bir tarafa girmis olmasi, muhtemelen diger ittifaki biraz geri adim atmaya tesvik edecekti. boylece ortamin yatismasini saglayacakti.
    farketmez: ingiltere’nin kararli bir tutum izlemesi halinde savas oyle ya da boyle baslayacakti. almanya, halen daha kazanacagini dusunecekti.
  • 28 haziran 1914'te avusturya-macaristan tahtının varisinin şoförü yanlış bir dönüş yaptı. durduklarında genç bir devrimci arabaya atladı ve arşidük franz ferdinand ile karısı sophie'ye çok yakın mesafeden ateş etti. çifte suikast, kontrolden çıkan ve büyük cihan harbi'nin patlak vermesine yol açan bir dizi diplomatik olayı başlattı.

    ancak eylemin kendisi, çok daha büyük bir hikayenin sadece küçük bir parçasıydı. çatışma hem uzun hem de kısa vadeli sancılı faktörlerin sonucuydu. bazıları onlarca yıldır büyüyordu. yine de tüm kargaşaya rağmen, barışı korumak için hala birçok fırsat vardı. avrupa orduları savaşa doğru ilerlerken, birçok sebep bu savaşın tetikleyicisi olmuştu ve iki yabancı kuzen barış yapmak için son ve umutsuz bir girişimde bulundu.

    -1914'e kadar, dünyanın parçalanacak pek bir yeri kalmamıştı:

    birinci dünya savaşı'nın şafağında, dünyanın neredeyse her santimetre karesine şu ya da bu güç tarafından sahip çıkılmıştı. afrika, avrupa ülkeleri arasında hızla bölünmüştü. küçücük belçika bile, korkunç katliamlarla kıtanın bir dilimini talep ediyordu. abd, ispanya-amerika savaşı'nın ardından daha agresif bir uluslararası duruş almıştı. ancak emperyalist güçler arasında açık ara en yaygın olanları ingiltere ve fransa'ydı.

    başlangıçta alman imparatorluğu denizaşırı koloniler elde etmeye çok fazla ilgi göstermemişti. bir orta avrupa ülkesi olarak almanya'nın öncelikli dış politikası iki cepheli bir savaştan kaçınmaya dayanıyordu. otto von bismarck, birbirlerine karşı güçlerle ustaca oynayarak ve ingiltere ile iyi ilişkiler sürdürerek avrupa diplomasisinin bataklığını dahice yönetti.

    19. yüzyılın sonunda kayzer ii. wilhelm'in saltanatı, almanya'nın weltpolitik* olarak bilinen daha agresif, dışa dönük bir dış politikaya kaymasına tanık oldu. almanya'nın denizaşırı bir koloniye sahip olmaması, kayzer için gerçek bir sorun teşkil ediyordu. bu doktrinde ayrıca hırsları için kendine hizmet eden bir alt ton vardı: yabancı kolonilerin prestiji, ülke içindeki reform çağrılarını susturmaya yardımcı olacaktı.

    1897'de dışişleri bakanı bernhard von bulow'un sözleriyle özet geçecek olursak:

    "kimseyi gölgede bırakmak istemiyoruz ama güneşte kendimize bir yer talep ediyoruz."

    dönemin ırk ideolojisi, rekabetin nihai karşılaşmasını öngörür:

    1800'lerin sonundan 1900'lerin başlarına kadar, sosyal darwinizm dünya güçleri arasında yaygın bir fikirdi. 1908 tarihli bir konuşmada, kayzer ii. wilhelm "geleceğin beyaz ırka ait olduğunu" iddia etmişti. özellikle “anglo- tötonlar" insanlığı kurtarabilecek yegane ırktı. ingiltere başbakanı lord robert salisbury, dünya uluslarının ancak yaşayanlar ve ölmekte olanlar olarak ayrılabileceğini belirterek kesin bir cevap verdi. bir devlet yükselmiyorsa, o zaman diğer yükselen dünya güçlerine göre güçsüzleşip zayıflıyor demekti.

    temel fikir, yalnızca dünyanın en güçlü ırklarının hayatta kalmayı ve gelişmeyi umabileceğiydi. büyük dünya güçlerinin er ya da geç büyük bir savaşta hangi grubun galip geleceğini belirleyeceklerine dair oldukça kaderci bir fikir vardı. bu, kaynakları elde etmenin veya en azından onları bir rakibe vermemenin sadece bir prestij meselesi değil, hayatta kalma meselesi olduğu anlamına da geliyordu.

    elbette emperyalist uluslar dünya sahnesinde ortak bir amaç bulabilirdi ve vaktiyle buldular da. sekiz ulus ittifakı'nın boxer ayaklanması'na müdahalesi buna en iyi örnektir. ancak aynı tarafta olsalar bile, ittifak üyeleri yine de daima birbirlerini geçmeye çalıştılar. işbirliği içinde bile, hala bir rekabet duygusu vardı.

    -ingiltere ve almanya arasındaki denizlerde silahlanma yarışı aralarındaki gerginliği ateşler:

    20. yüzyılın başında, askeri stratejistler arasında önemli bir fikir deniz gücünün önemiydi. amerikalı bahriye teorisyeni alfred thayer mahan'ın ufuk açıcı deniz gücünün tarih üzerindeki etkisi isimli çalışması, avrupa'da en çok satan kitaplardan biriydi. mahan'ın çalışmalarının özellikle sıkı bir hayranı ii. wilhelm'di. kayzer, alman deniz subaylarına mahan'ı incelemeleri talimatını verdi ve alman büyükamiral alfred von tirpitz, ingiltere'ninkine rakip olabilecek bir filo inşa etmesi için wilhelm'e lobi yaptı.

    geniş bir denizaşırı imparatorluğu olan bir ada ülkesi olarak, ingiltere'nin savunması denizlerin kontrolüne bağlıydı. büyük bir orduya ihtiyaç duymadan ingilizler, diğer güçlü uluslardan çok daha büyük bir deniz filosu inşa edebildiler. ingilizler, kendisinden sonraki iki büyük gücün birleşimine göre 2'ye 1 avantaj elde etme stratejisini benimsemişti. almanlar bu üstünlüğe meydan okudu ve bunu yaparken iki ulus arasındaki ilişkilere büyük zarar verdi. denizlerdeki silahlanma yarışı, 1906'da britanya'nın hms dreadnought isimli gemisinin sunduğu üstün hız ve ateş gücü, bu kalibredeki diğer tüm gemileri modası geçmiş hale getiren ve devrim yaratan bir zırhlı sınıfının piyasaya sürülmesiyle yeni bir döneme girdi.

    ingiltere, almanya'nın 21 adet dretnot birikimini 1908 yılında fark etti. buna karşılık ingilizler, alman hareketini bir düşmanlık eylemi olarak görerek deniz üretimini hızlandırdı. şubat 1912'de haldane misyonu ile gerilimi azaltma girişiminde bulunuldu ancak sonuçsuz bir çabaydı. ingiliz savaş bakanı, almanlara bir uzlaşma sunarak barışı arıyordu. afrika'daki alman sömürge iddialarının ingilizler tarafından onaylanması karşılığında ingiliz deniz üstünlüğünün kabul edilmesini istedi. almanlar, ingilizler için çok yüksek bir bedel olduğunu kanıtlayan bir şey daha istediler: almanya'yı içeren herhangi bir çatışmadan uzak durma taahhüdü. bu, ingilizlerin üçlü itilaf'tan çekilmesi anlamına geliyordu.

    dünyanın en büyük ordusunun yanında dünyanın en büyük ikinci donanmasını inşa etmenin mali bedeli almanya için bile çok fazlaydı. birinci dünya savaşı'nın başlangıcında, almanya'nın açık denizler filosu dünyanın en büyüklerinden biriydi ancak yine de ingilizlerin çok gerisindeydi. nihayetinde inanılmaz derecede pahalı savaş gemileri, çatışmanın çoğunu limanda demirleyerek geçirdi.

    -taraflar iki bloku oluşturur:

    büyük devletlerin dış politikaları 1900'lerin başında değişiyordu. ingiltere uzun zamandır avrupa meselelerine karışmak konusunda isteksizdi ve karmaşık ittifaklar kurmaktansa "kusursuz bir izolasyon" içinde kalmayı tercih ediyordu.

    almanya'nın denizlerde dünya sahnesine bir rakip olarak ortaya çıkması, ingilizleri 7 asırlık bir düşmanın kollarına itti. bu kadim düşman elbette fransa'ydı. bazı gerilimlerin hala ortadan kaldırılmasının gerekiyor olmasına rağmen, ingilizler ve fransızlar 1904'te bugün hala var olan entente cordiale ittifakını imzalamayı başardılar. fransızlar o sırada rusya ile de sıkı müttefikti, bu da almanya'yı on yıllardır bismarck'ın titizlikle kaçınmaya çalıştığı senaryonun merkezine yerleştirdi: iki cephede bir savaş.

    öte yandan almanya, 20. yüzyılın başlarında avusturya-macaristan ve italya ile müttefikti. ne almanya ne de avusturya-macaristan, italyanların ittifaka sadık kalacağına pek inanmıyordu. italyanlar sadece ittifak güçlerinin yardımına gelmeyi reddetmekle kalmayıp, ertesi yıl karşı tarafa fiilen katıldığında bu korkuları doğru çıkacaktı. avusturya-macaristan imparatorluğu, balkanlar'da önemli gerilimlere sahip çok etnikli bir bölgeyi de yönetiyordu. sırbistan, imparatorluk içindeki slav milliyetçi grupları desteklemekle suçlandı.

    sırbistan resmi olarak rusya'nın müttefiki değildi, ancak iki ulusun yakın bir ilişkisi vardı ve sırbistan'a karşı herhangi bir avusturya-macaristan eyleminin bir rus yanıtına yol açması muhtemeldi. bu da fransızlar ile almanları karşı karşıya getirecek ve büyük olasılıkla ingilizleri de savaşa çekecekti. ingilizler hala japonlarla müttefikken, osmanlı imparatorluğu'nun orta doğu'daki çıkarları onu ittifak devletleri'nin muhtemel bir ortağı haline getirdi. alman tarafı için italya biraz vahşi bir kartken, rumenler ve bulgarlar diğer potansiyel savaşçılardı.

    basitçe söylemek gerekirse,l ittifaklar bir süre için savaşı caydırmaya yardımcı olmuş olabilir, ancak aynı zamanda patlak veren savaşın felaket olacağı anlamına da geliyordu. birinci dünya savaşı, 1905'te ve 1911'de almanların fransızların fas'taki çıkarları konusunda ingilizler ve fransızlar arasında başarısız bir şekilde bir düşmanlık çıkarmaya çalıştığı senelerde neredeyse patlak veriyordu. girişimler olağanüstü bir şekilde geri tepti ve yalnızca anglo-fransız ittifakını güçlendirirken, almanya'nın konumunu dünya sahnesinde ingiltere'nin birincil düşmanı olarak sağlamlaştırdı.

    -avusturya-macaristan bosna'yı ilhak eder:

    1908'de avusturya-macaristan, bosna-hersek topraklarını ele geçirdi. teknik olarak hala osmanlı imparatorluğu'nun bir parçası olmasına rağmen, bölge rusya ile osmanlı imparatorluğu arasındaki birçok ihtilafın ardından onlarca yıldır avusturya-macaristan işgali altındaydı.

    avusturya-macaristan, osmanlı imparatorluğu içindeki bir iç mücadeleden ve japonya ile feci bir çatışmadan sonra rusya'nın zayıflayan devletinden etki alanlarını kalıcı olarak kapmak için yararlanmıştı. bunun kısa ve uzun vadede bazı önemli sonuçları oldu. komşu sırbistan, güney avrupa'daki slav halkını birleştirecek bir "büyük sırbistan" için hırslıydı ve bu da doğal olarak onları avusturya-macaristan ile karşı karşıya getirdi.

    imparatorluğun en yeni edinimiyle mücadele etmek için dahili niyetler de vardı. slav halkı ikili monarşinin yönetimi altında olmaktan pek memnun değildi. avusturya-macaristan yönetimine karşı ajitasyon yapmak için oluşturulan yeraltı milliyetçi grupları vardı ve hem sırbistan hem de rusya bu grupları desteklemekle suçlandı.

    en önemlisi, avusturya-macaristan dışişleri bakanı kriz sırasında savaşa yol açsa bile almanya'nın tam desteğini istedi ve almanya da desteği verdi. fırsatçı ilhak, ruslar ve avusturya-macaristan arasında uzun süredir devam eden gerilimleri körükledi. bosna krizi çatışmasız sona ermiş olsa da, gelecekteki krizin tohumlarını ekmişti.

    -arşidük franz ferdinand azınlık haklarını gözettiği için hedef haline gelir:

    franz ferdinand, 84 yaşındaki amcası franz jozef'in yerine geçmek için öncelikli bir tercih değildi ama mayerling faciası bunu gerektirdi. franz ferdinand, macarların avusturya üzerinde güvenilmez bir kanal olduğuna inanarak, ikili monarşinin macar yarısı hakkında çok belirsiz bir görüşe sahipti. çok etnikli imparatorluğun azınlık grupları için geniş ölçüde daha fazla hak ve özerkliği destekleyerek gelecekteki tebaasını daha da rahatsız etti ve macarların konumuna bir tehdit oluşturdu. ayrıca savaşa karşıydı, bu da onu kavgacı avusturya-macaristan genelkurmay başkanı conrad von hötzendorf ile çatışmaya soktu.

    arşidük'ün barış arzusu ve azınlık haklarına verdiği destek, onu suikast için yanlış bir hedef haline getiriyor gibi görünebilir, ancak aslında onu devrimci grup genç bosna üyelerinin hedefine çeken bu fikirlerdi. devrimciler, ferdinand'ın reformlarının slav birliği çağrılarını susturacağından korktular. sonunda tetiği çeken gavrilo princip adında hasta bir genç, cinayetin arkasındaki motivasyonu açıkça özetler:

    "franz ferdinand geleceğin hükümdarı olarak, çıkarlarımıza açıkça aykırı olacak bazı reformları gerçekleştirerek birliğimizi engellerdi."

    genç bosnalılar, arşidük'ün 28 haziran 1914'te saraybosna'yı ziyaret edeceğini öğrendiğinde, onu ortadan kaldırmak için bir plan yaptılar.

    suikastın en büyük trajedilerinden biri, ne kadar kolay önlenebileceği ve önlenmesi gerektiğiydi. bir dizi hatadan sonra, olası suikastçılar şanslarını kaçırmış gibi görünüyordu ancak ferdinand'ın şoförü hastaneye giderken yanlış bir dönüş yapınca araba princip'in tam önünde durdu. kırılgan genç devrimci, yakın mesafeden iki el ateş ederek tarihin akışını bir anda değiştirdi.

    -almanya, avusturya-macaristan'a boş çek verir:

    genç bosna örgütüne gizli bir sırp askeri topluluğu olan kara el yardım etmişti. grubun ve sırbistan'ın franz ferdinand'ı ortadan kaldırma planına tam olarak ne kadar dahil olduğu bazı tartışmaların konusu, ancak avusturya-macaristan'ın gözünde sırbistan her zaman baş suçlu olacaktı. bazıları sırbistan'ı haklamak için daha erken bir şansın 1909'da kaçırıldığını ve hakim ruh halinin bu yeni şansın boşa gitmesine izin vermemek olduğunu hissetti.

    ancak sırbistan'a karşı savaş ilan edilirse, daha geniş bir çatışmanın doğasında var olan riskle birlikte, sırplara karşı atılacak herhangi bir saldırgan adımda almanların desteği kesinlikle çok önemliydi. conrad von hötzendorf hemen savaşa girmek isterken, dışişleri bakanı dikkatli olunmasını tavsiye etti. almanların yanıtı netti. franz ferdinand, avusturya-macaristan'a sırbistan'a karşı harekete geçmesi için adeta boş çek verip "istediğini yaz" diyen kayzer wilhelm'in yakın bir arkadaşıydı.

    bu olağanüstü pervasızlığın nedenlerinden biri, bazı alman generallerin güç dengesinin almanya'dan uzaklaşmasından korkmasıydı. rusya bir modernizasyon programının ortasındaydı ve yakında çok güçlü hale gelebilirdi. ingilizlerin katılımı henüz kesin değildi, bu yüzden hala fransızları hızlı bir şekilde yenmek ve ardından rus ayısına boyun eğdirmek adına güreşmek için bir şans olabilirdi. bir savaş olacaksa, çoğu kişi bunun alman imparatorluğu'nun galip gelmesi için son şans olabileceğini düşündü ve avusturya-macaristan sonsuz bir destek sözü kaptı.

    -avusturya-macaristan kabulü zor bir ültimatom verir:

    avusturya-macaristan'ın sırbistan'a ültimatom vermesi dört hafta sürdü. bu gecikmeden sonra, sırp hükümeti 23 temmuz 1914'te 12 maddelik ültimatom aldı. bekletmenin bir nedeni de yaklaşan hasat ve insan gücü ihtiyacıydı. daha dolambaçlı bir neden de, fransız ve rusların rusya'da 21-23 temmuz tarihleri arasında sürecek bir zirve planlamalarıydı. ültimatom, fransa ve rusya'nın bir yanıtı koordine etme çabalarına azami rahatsızlık verecek bir zamanda verildi. ültimatom geldiğinde fransız heyeti eve dönüyordu.

    ilginç bir şekilde kayzer wilhelm, temmuz 1914'teki çalkantılı olaylar vuku bulurken tatildeydi. ancak bu bir görev ihmali değil, üçlü ittifak üyelerini tahminde tutmaya yönelik kasıtlı bir aldatmacaydı. kamuoyu sırbistan'a karşı katı bir şekilde dururken, propagandalar aracılığıyla, "sırbistan ölmeli!" gibi birçok afişle yayimlaniyordu.

    bu ültimatom, avusturya-macaristanlılara savaş ilan etmek için diplomatik koruma sağlayarak sırpların kabul edemeyecekleri kadar acımasız olacak şekilde tasarlandı. ültimatom ile avusturya-macaristan'ın sırbistan'dan tazminat talep etme hakkına sahip olsa da, şartların sertliği itilaf üyelerini şaşırttı. avusturya-macaristan'ın aktif olarak savaş aradığı gün gibi ortadaydı.

    cevap vermek için sadece 48 saati olan sırplar, taleplerden biri hariç hepsini kabul ederek herkesi şaşırttı. bu uzlaştırıcı yaklaşım uluslararası toplumda iyi karşılansa da viyana'yı tatmin etmeye yetmedi.

    -seferberlik zincirleme bir reaksiyon başlatır:

    temmuz 1914'te avrupa devletleri silahlı kuvvetlerini harekete geçirmek için ölümcül bir kumar oynadı. avrupa'nın devasa kara orduları öyle büyüktü ki, milyonlarca askerin sahaya çıkarılması haftalar sürdü. bu, eğer bir güç seferberliğe başlarsa, diğerlerinin de hemen hemen aynı şeyi yapmaya mecbur kalacakları ya da potansiyel olarak savaş kazandıran bir avantajı diğer tarafa devredecekleri anlamına geliyordu.

    1914 yazında iki rakip güç oyundaydı: çaresizce savaştan kaçınmak isteyenler ve onu kaçınılmaz olarak görüp ilk yumruğu indirmek isteyenler. daha önceki 1870-71 fransa-prusya savaşı, inisiyatif almanın ne kadar önemli olduğunu ölümcül bir şekilde kanıtlamıştı. fransızlar aslında çatışmada daha iyi küçük silahlara sahipti, ancak prusya ordusu kritik noktalarda fransızlardan çok daha fazla sayıda asker toplamayı başarmıştı. çatışma, ilk birkaç hafta içinde etkili bir şekilde kazanıldı.

    1914'teki avrupalı komutanlar, bu son dersin fazlasıyla farkındaydılar ve geride kalmamaya kararlıydılar. sonuçta ilk hareket eden rusya oldu. sırplar ültimatom tesliminin ardından ruslara ulaştıktan sonra, ordunun kısmi seferber edilmesi emredildi. rusya muazzam ordusunu seferber etmeye başladığında, almanya da aynı şeyi yapmak zorunda kaldı. fransızlar bunun yarattığı tehlikelerin farkında olduklarından, onlar da kuvvet topladılar. ingiltere'nin tesadüfi coğrafyası ona biraz daha nefes alma alanı sunuyordu. küçük ama profesyonel ingiliz ordusu, derhal konuşlandırılmak için toplandı.

    avusturya-macaristan'ın sırbistan'a resmi savaş ilanı, rusya'nın seferberliğe başlamasından sadece üç gün sonra geldi.

    -savaşı önlemek için son dakika girişimleri başarısız olur:

    avusturya'nın sırbistan'a savaş ilan etmesini izleyen saatlerde, iki kuzen avrupa'daki müstakbel çatışmayı önlemeyi amaçlayan bir dizi telgraf alışverişinde bulundular. alman kayzeri wilhelm ve rus çarı ii. nikola, özellikle pek yakın olmasalar da, kraliçe victoria'nın torunlarıydı. barış için son umut, kanıtlayacak çok şeyleri olan iki kusurlu yöneticinin omuzlarındaydı.

    wilhelm teknoloji ile bilimden etkilenmişti ve zeki olarak kabul edilirken, aynı zamanda aşırı sinirli mizaçlı kişiliğiyle de tanınıyordu. saltanatının ilk yıllarında otto von bismarck'tan dış politika konusunda koptu ve bismarck'ı derinden endişelendiren daha savaşçı bir duruşa geçti. kayzer, monarşinin gücünü azaltmayı amaçlayan artan reform çağrılarıyla karşı karşıyaydı. siyasi gücü, yakın çevresinin birkaç üyesini eşcinsel olarak ortaya çıkaran harden-eulenburg ilişkisi tarafından zarar gördü. kendisi olaya karışmakla suçlanmamasına rağmen, skandalla olan ilişkisi onun duruşunu zayıflattı.

    nikola'nın da yurtta uğraşacak sorunları vardı. hiçbir zaman çar olmak istemeyen, kısa boylu, utangaç bir adamdı. isteksiz hükümdar, halkının esenliğiyle ilgileniyordu, ama aynı zamanda derinden ilgisizdi ve imparatorluğunun sıkıntılarından yahudilerin komplosunu sorumlu tutuyordu. 1905'te doğu asya'da kendi diplomatik hatalarının neden olduğu bir çatışma olan japonya'ya karşı küçük düşürücü bir kaybın acısı, zar zor bastırılan bir devrime yol açtı. reforma verdiği destek samimiyetsizdi ve hanedanı için kıyameti fısıldayan bakış açısındaki katılığıydı.

    avusturya-macaristan ve sırbistan arasındaki savaşın patlak vermesinden sadece saatler sonra, iki kuzen "willy-niki telgrafları" olarak bilinen bir dizi telgraf alışverişinde bulundular. ilk telgraf nikola'dan geldi:

    "çok yakında üzerimde yapılan baskılara yenik düşeceğimi ve savaşa yol açacak aşırı tedbirler almak zorunda kalacağımı öngörüyorum. avrupa savaşı gibi bir felaketten kaçınmaya çalışmak ve eski dostluğumuz adına size yalvarıyorum, müttefiklerinizi fazla ileri gitmekten alıkoymak için elinizden geleni yapın.
    niki."

    rusya ve almanya arasında barış umudunu dile getirdikten sonra wilhelm, sırbistan ve avusturya arasındaki savaşın bölgesel bir çatışma olarak kalmasını önerdi:

    "bu nedenle, rusya'nın avrupa'yı şimdiye kadar tanık olduğu en korkunç savaşa dahil etmeden avusturya-sırp ihtilafının bir seyircisi olarak kalmasının oldukça mümkün olacağını öne sürüyorum."

    mesajlar, seferberlik zinciri başladığında bile devam etti; kuzenler, kıtasal bir çatışmanın hala önlenebileceğine dair giderek daha nafile umutlar besliyorlardı. rusya, 29 temmuz'da seferberliği geçici olarak durdurdu. avusturya'nın seferber olmasıyla 30 temmuz'da nikola, seferberliği durduramayacağını, ancak barışın hala mümkün olduğunu yazdı:

    "avusturya seferberliği nedeniyle zorunlu olan askeri hazırlıklarımızı durdurmak teknik olarak mümkün değildir. savaş istemekten çok uzağız. avusturya ile sırbistan adına müzakereler devam ettiği sürece, birliklerim herhangi bir kışkırtıcı harekette bulunmayacaklardır. bunun için sana ciddi söz veriyorum."

    telgrafın alınmasından birkaç saat sonra almanya ve rusya savaştaydı.
  • tarihimizle ilgili en fazla kaynağın bulunduğu savaşlardan biri. dolayısıyla savaşa dair müthiş izlenimlere sahibiz.

    * cemal paşa - hatıralar
    * falih rıfkı atay - atatürk hatıraları: 1914-1919
    * falih rıfkı atay - zeytindağı
    * halil menteşe - halil menteşe'nin anıları: osmanlı mebusan meclisi reisi
    * liman van sanders - türkiye’de beş yıl
    * alpay kabacalı* - talat paşa’nın anıları
    * kazım karabekir - ı. dünya savaşı anıları
    * ali fuad türkgeldi - görüp işittiklerim
    * i. hakkı sunata - gelibolu'dan kafkaslara: ı. dünya savaşı anılarım
    * eyüp durukan - çanakkale'den mondros'a 1915 - 1918: günlüklerde bir ömür 3
    * fevzi çakmak - mareşal fevzi çakmak ve günlükleri
    * said halim paşa - osmanlı imparatorluğu ve dünya savaşı
    * alfred rawlinson - albay rawlinson'un ortadoğu hatıraları
    * mehmet dürdali karasan - paşam nereye kadar çekileceğiz?
    * şevket süreyya aydemir - suyu arayan adam
    * şevket süreyya aydemir - tek adam
    * şevket süreyya aydemir - ikinci adam
    * şevket süreyya aydemir - enver paşa
    * ihsan iplikçioğlu - birinci dünya savaşından kurtuluş savaşına bir subayın günlükleri: ihtiyat piyade üsteğmen ihsan ulvi efendi
    * william collis spackman - esir bir ingiliz doktorun kutülmare anıları
    * hans guhr - anadolu’dan filistin’e türklerle omuz omuza
    * ali rıza eti - bir onbaşının doğu cephesi günlüğü: 1914-1915
    * edward cadogan - çanakkale'de ateş altında
    * cemalettin taşkıran - ana ben ölmedim -1.dünya savaşında türk esirleri
    * faik tonguç - bir yedek subay'ın anıları
    * behçet sabit erduran - 1915 baharında çanakkale: cephedeki bir doktorun gözünden
    * roger ford - cennetten mahşere - ortadoğu’da birinci dünya savaşı
    * resul yavuz - david llyoyd george'un birinci dünya savaşı hatıralarında türkiye
    * george stitt - son mekke emiri şerif ali haydar paşa anlatıyor: osmanlı arabistan'ı nasıl kaybetti?: osmanlı arabistan'ı nasıl kaybetti?
    * ahmet emin yalman - birinci dünya savaşı’nda türkiye
    * basil liddell hart - birinci dünya savaşı tarihi
  • savas hakkında en iyi sitelerden biri. bütün kumandanlar, muharebeler hakkında ayrıntılı bilgi ve kaynakları görme şansınız var.
    http://www.worldwar1.com/

    savasa dair renkli fotoğraflar (ender fotoğraflar demek gerek. savastan önce renkli fotoğraf bulunmasına rağmen osmanlı'ya dair renkli fotoğrafa rastlamadım. bu sitede renkli fotoğraflar var. ilginc olan nokta fransız kolonilerinden gelen askerlerin daha "belirgin" olması)
    http://www.worldwaronecolorphotos.com/

    savasın gidişatını haritalardan üzerinden giderek anlamak ve savasın yayıldığı bölgeleri hayal ederek değil de haritalar üzerinde görmek için.
    http://www.pbs.org/greatwar/maps/

    belgelerle birinci dünya savasını anlatan, fotoğraf ve tasvirleriyle tarihçiler için kaynak olabilecek bir site.
    http://www.nationalarchives.gov.uk/…ldwar/index.htm

    savasın değişik yönleriyle alakalı olan sitelerin derlendiği bir site. anılar, maceralar, şansızlıklar, silahlar, üniformalar, kumandanlar, muharebeler vs..
    http://www.firstworldwarlinks.com/mainlinks.html
    http://www.wfa-usa.org/new/links.cfm

    birinci dünya savasını sıkılmadan izleyerek anlamak için bbc tarafından yapılan kısa bir belgeselden öğrenebilirsiniz. itilaf devletlerin galip gelmek adına (özellikle rusların galicya'da mehmetçik üzerine kullandığı kimyasal gazlar) yaptıkları, savasın başlangıcı, propogana aracları, savas sırasında yaşanan zorluklar ve tarihin en acımasız mücadeleleri hakkında kısa bilgiler içeren belgesel...
    http://www.bbc.co.uk/…launch_ani_wwone_movies.shtml

    savasta gencleri, vatanseverleri, meraklıları, hayalperestleri silah altına almak için kullanılan en önemli propoganda araclarından biri olan posterler...
    http://afsf.lackland.af.mil/images/wwi/index.htm

    savasın acı, kanlı, vahsi, insanı savastan, silahtan, pofpoflu sözlerden, hikayelerden, nutuklardan, söylevlerden nefret ettiren kısmı. savasın gercek yüzü diğer haliyle...
    (bulug altına tavsiye edilmez, daha dünyanın o yüzünü anlayacak yaşa gelmediniz, yoksa filmlerde daha beteri olduğunu biliyorum)
    http://www.stahlgewitter.net/

    savasla ilgili birçok yabancı kaynak vardır ama bu sitedeki fotoğrafların birçoğu yeni keşfedilmiştir. şöyleki 2002 yılında amcasına yardım eden bir amerikalı dedesinden kalan 1916 yılında basılmıs bir kitapta gözü kalır. kıtalara yayılmıs savasın değişik cehrelerinin gösterildiği bir kitaptır. kitapta bagdat'ta ingiliz ordusuna karsı hazırlanan osmanlı ordusunu da fotoğraflar arasında görebilirsiniz. fotoğraftaki alayın bir kısmı; alay; antep, adana, balıkesir, kastamonu, bursa, aydın, izmir, urfa, maraş, konya, edirne, istanbul şehirlerinin evlatlarından oluşuyordu. belki de general townshend'i 13 bin askerle esir alanda bunlardı. kim bilir?
    http://www.arkady.cz/history/gallery.asp?page=1

    kısa ve net olmak gerekirse ingilizlerin harp mecmuası olan the war illustrated muhtesem bir eser. savasta arta kalan en güzel calısmalardan biri.. bu derginin bizim için çok önemli kısımları vardır. birçok kişinin sadece isimlerini duyduğu cepheler hakkında (kendi bakışlarıyla) bilgiler verir, fotoğraflar sunar...
    canakkale muharebeleri bunlardan biridir mesela...
    http://www.greatwardifferent.com/…ardanelles_00.htm
    kanal cephesi (suveys kanalı)
    http://www.greatwardifferent.com/…turks_suez_01.htm
    binlerce askerimizi rusların kimyasal gazlarıyla kaybettiğimiz galicya...
    http://www.greatwardifferent.com/…/brussilof_01.htm

    canakkale savasını, özellikle gelibolu'da otto liman von sanders'in orduyu savaşa hazırlamak için düşündüğü takdiği ve 25 nisan'da büyük çıkarmada az kuvvete rağmen başarılı olan türk ordusunun yerleşme düzenini gösteren haritalar için...
    http://www.awm.gov.au/gmaps/turkish/index.asp
    canakkale savası hakkında anzaklar üzerinden hazırlanmıs siteler.
    http://www.nzhistory.net.nz/…lery/anzac/galli-poli/
    özellikle resmi yapılan site gezilmeye değer..
    http://www.anzacsite.gov.au/

    surada okullar için, öğretmen ve öğrencilerin yararlanabileceği (anzaklar için) canakkale'de ne olmus, ne bitmis, nasıl bir harekat olmus, gazilerle nasıl iletişim kurulabilir vs hakkında ayrıntılı bilgiler veren dosyaların bulunduğu sayfa. belki meb'ten birileri görür de ders alır. tarihte önemli bir nokta sadece zaferleri anmak değil maglubiyetleri de öğreterek tekrar aynı hataya düşmeyi engellemektir aslında.
    http://www.anzacsite.gov.au/…teaching/resource.html

    (bkz: birinci dunya savasi gazilerinin anilari)
  • sırf kullanılan silahlar daha az cafcaflı ve cepheler daha dar diye unutulan savaş olup çıkan gerçek "büyük savaş".
    seri halde film ve oyunlarla popüler kültürün köşetaşı olan ikinci dünya savaşından çok ama çok daha önemlidir halbuki.
    1914 öncesi ve 1918 sonrasındaki dünyada 1939-1945'den çok daha fazla ve köklü farklılık vardı.
    1914 yılında avrupa dünyanın süper gücüydü. 1918'de azıcık kafası çalışan herkes amerika'nın bu tahta oturduğunu kabul etmişti.
    1917-19 arasında tüm avrasya'nın politik yapısı tepetaklak oldu. kökleri tarihin bile kaydedilmediği zamanlara uzanan aristokratik monarşiler hazan yaprakları gibi dökülüp gittiler. osmanlı, habsburg ve rus monarşilerinin yıkılışıyla roma'dan beri kesintisiz devam eden imparatorluk ideali tarihe karıştı. yerlerini ya popülist ve totaliter oklokrasiler (mesela almanya ve rusya-sscb) yahut yoz ve derme çatma parlamenter oklokrasiler aldı.
    savaş ekonomisi dünyaya "plan" kavramını kazandırdı, keynes ve lenin'e ilham verdi.
    savaş ekonomisi için kadınlar işgücüne seferber edildiler, bu sayede toplum içindeki yerleri bir anda değişti, yüzyıllardır süren kısıtlamaları yıkıldı.
    savaş sanatı'nın bin yıllık tarihinde görülen en büyük kırılma ve dönüşüm gerçekleşti. savaş iki boyuttan (cephe-kanat) üç boyuta (cephe-kanat ve cephe gerisi) taşındı. üçüncü boyut'un eklenişi ile sivil halkın savaştan hariç bırakıldığı devir kesin olarak bitti, topyekün savaş çağı başladı. bu hiroşima'ya giden yolun başıydı. savaş makineleşti. artık meydanlarda generaller, piyadeler ve süvariler değil; topçu, lojistik, denizaltı, uçak ve tank hüküm sürüyordu.

    ikinci dünya savaşı esasında bu değişikliklere büyük etki yapmadı, temelde gerçekleşeni -50 milyon yaşam pahasına- teyit etti.
    şimdi aradan 90 yıl geçtikten sonra "büyük savaş", "tüm savaşlara son verecek savaş" silikleşti, ailelerdeki tek tük anılara ve zorunlu eğitim tarih kitaplarının kötü yazılmış birkaç metnine karışıp gitti.
  • her anlamda küresel bir çatışma olmasına rağmen, dünyadaki birçok ulus birinci dünya savaşı'nda rol almadı. tarafsız ülkeler için 1914-18 dönemi, savaşanların yaşadığı uzun süreli ıstıraptan çok farklı bir deneyimdi. bazıları için savaş rahatsız edici bir şekilde yakındı ve bunun dışında kalmak bazı zor seçimlerin yapılması gerektiği anlamına geliyordu. geriye kalan diğerleri için, başlangıçta günlük yaşam üzerinde çok az etkisi olan uzak bir gösteriydi.

    irlanda
    paskalya ayaklanması irlanda tarihinde çok önemli bir andır:

    irlanda, birinci dünya savaşı patlak verdiğinde ciddi bir anayasal krizin ortasındaydı. irlanda anayasasını onaylamak için tartışmalı bir yasa, 1914 yazında kabul edildi, ancak düşmanlıkların patlak vermesi, anayasanın geçişini 12 ay itti. böylece irlanda'nın savaşa verdiği destek bölündü. yaklaşık 200.000 irlandalı ingiliz ordusunda görev yaparken, irlandalı milliyetçiler savaşa karşı çıktılar. irlanda vatandaş ordusu üyeleri dublin'de bir pankart altında toplanarak şunu ilan etti:

    "ne kral'a ne de kayzer'e, sadece hür irlanda'ya hizmet ediyoruz!"

    24 nisan 1916'da irlanda milliyetçileri dublin'deki önemli binalara el koydu ve müstakbel başkan padraig pearse irlanda'yı bağımsız bir cumhuriyet ilan etti. yaklaşık 1.600 takipçi davaya katıldı, ancak daha geniş çapta irlanda halkı cumhuriyet etrafında toplanamadı. ingiliz yanıtı ise hızlı ve acımasızdı. irlanda'nın ingiliz askeri valisi sir john grenfell maxwell sıkıyönetim ilan etti ve niyetini açıkça ortaya koydu:

    "100 yıl boyunca hiçbir ihanetin fısıldanmayacağından dahi emin olacağım."

    misillemeler tam tersi bir etki yaptı. liderlerin çoğu hızlıca idam edildi ve olaya karıştığından şüphelenilen binlerce kişi yargılanmadan hapsedildi. infazdan kurtulan birkaç liderden biri, en azından kısmen new york'ta doğduğu ve dolayısıyla doğuştan amerikan vatandaşı olduğu için eamon de valera'ydı. ingiliz misillemelerinin ardından, irlanda kamuoyu kararlı bir şekilde milliyetçi tarafa yöneldi. de valera 1917'de sinn fein'in başkanı oldu ve partiyi 1918 irlanda seçimlerinde anıtsal bir zafere taşıdı. ingilizlerle yapılan bir gerilla savaşından sonra, aralık 1922'de bağımsız irlanda devleti kuruldu.

    meksika
    birinci dünya savaşı'na katılmak yerine çokça ilgi çekecek bir devrimle biraz meşguldür:

    1914'te birinci dünya savaşı başladığında meksika, meksika devrimi'nin ortasındaydı. en az 1 milyon meksikalı öldü, ancak gerçek insan kaybının çok daha yüksek olması muhtemeldi. general jose victoriano huerta'nın rejimi temmuz 1914'te devrildi, ancak devrimci hizipler arasındaki anlaşma sağlanamadı. venustiano carranza liderliğindeki anayasacılar ile pancho villa ve emiliano zapata liderliğindeki konvansiyoncular arasında mücadele devam etti.

    anayasacılar nisan 1915'te üstünlüğü ele geçirdikten sonra villa, güçlerinin kaybını wilson yönetiminin carranza'ya verdiği destekle suçladı. misilleme olarak villa, 9 mart 1916'da columbus, new mexico'ya sınır ötesi bir baskın başlattı. amerikalı general john j. pershing, meksikalı devrimciyi yakalamak için bir orduyla birlikte gönderildi. pershing'in kuvvetleri, savaşta villa'nın adamlarını yense de, villa'nın kendisi ele geçirilemedi. meksika topraklarının ihlali, her iki ülkeyi de daha geniş bir çatışmaya çekmekle tehdit etti, ancak diplomatik bir çözüm bulundu.

    1917 yılı, meksika tarihinde çok önemliydi. morelos ve chihuahua hariç meksika'nın hemen hemen her bölgesini kontrol eden anayasacılar, bugün hala yürürlükte olan meksika anayasası'nı 15 nisan 1917'de imzaladılar.

    aynı zamanda, almanya denizaltı savaşını yeniden başlatmak için meksika'ya karşı gizli girişimlerde bulundu. bunun abd'yi çatışmaya çekme riskini taşıdığını bilen alman diplomat arthur zimmermann, meksika'yı ittifak devletleri'nin yanına girmeye teşvik etmeye çalıştı. almanlar, meksika'nın ilk meksika-amerika savaşı'nda abd'ye kaybettiği toprakları geri kazanmasına yardımcı olmak için mali yardım sağlayacaktı. carranza teklifin fizibilitesini gerçekten araştırmış olsa da, kısa süre sonra abd ile savaşın tam bir felaket olacağına karar verdi. amerikalılar anlaşmadan haberdar olduğunda, almanya ile bardağı taşıran son damla oldu. ancak komplo en azından meksika için bazı köprülerin onarılmasına yardımcı oldu ve abd ile diplomatik ilişkilerin yeniden başlamasına yol açtı.

    güney amerika geneli
    güney amerika'nın savaşa karmakarışık bir tepkisi olmuştur:

    birinci dünya savaşı'nın patlak vermesi güney amerika'da karışık bir tepkiyle karşılandı. avrupa kökenli birçok vatandaş hala “eski dünya” ile bir bağlantı hissediyordu ve savaşta hizmet etmek için avrupa'ya gitti. ara sıra rekabet halindeki taraflardan insanlar aynı gemilerde seyahat ederek avrupa yolunda hakaretlere ve bazen şiddete yol açtı. güney atlantik'te ingiltere ve almanya arasındaki deniz çatışmaları dışında, güney amerika'da büyük bir askeri harekat olmadı, ancak savaş yine de kıtayı etkilemişti.

    arjantin, brezilya ve şili arasında kısa ömürlü bir anlaşma olan abc paktı, barışa aracılık etmeye çalıştı, ancak sonuçta çok az işe yaradı. genel olarak, güney amerikalılar ya aliadófilos (ittifak yanlısı), ya germanófilos (alman yanlısı) ya da tarafsızdı. gerçekten de bazı akademisyenlere göre, avrupa'nın düzenli olarak barbarlığa düşmesi, eski dünya'ya yönelik artan küçümsemeyi ve bu belirli uygarlık markasının reddini körükledi.

    avrupa'nın tarafsız ulusları gibi, güney amerika'daki savaşçı olmayanlar da değişen ekonomik sonuçlar yaşadı. her iki taraftan da devasa kârlar elde eden ihracatçılar için bir patlama zamanıydı. savaş zamanı temettüleri sadece birkaç şanslı elde yoğunlaşırken, çoğu işçi yüksek enflasyon ve kitle istihdamının acısını yaşadı.

    almanya'nın limitsiz denizaltı savaşı politikasının geniş kapsamlı sonuçları oldu. abd'nin öfkesine maruz kalmanın yanı sıra, brezilya ve arjantin'de alman göçmenlere yönelik şiddet alevlendi. 16 nisan 1917'de buenos aires'te alman karşıtı isyanlar patlak verdi. arjantin ve almanya arasındaki gerilim, 1917 eylül'ünde, abd'nin alman diplomat karl von luxburg'un arjantin gemilerinin batırılması çağrısında bulunan gönderilerini ele geçirip sızdırmasıyla kırılma noktasına geldi. almanlar bu gaf için özür diledi ve yalnızca başkan hipólito yrigoyen'in direnişi arjantin'i savaşın dışında tuttu.

    abd 1917'de ittifak tarafına katıldığında, birkaç güney amerika ülkesi almanya ile bağlarını kopararak ya da çatışmaya katılarak davayı takip etti. ancak hiçbiri aslında savaş çabalarına önemli bir katkıda bulunmadı.

    ispanya
    iki taraf da ispanya'yı özellikle istemez:

    ispanya-amerika savaşı'ndan sonra ispanya'nın donanması yoktu ve denizaşırı imparatorluğunun çoğu gitmişti. fas'ta yaşanan bir başka aksilik, ispanya'nın dünyadaki itibarını daha da azalttı. avrupa'nın büyük güçleriyle karşılaştırıldığında, askeri ve ekonomik olarak zayıftı. göreceli sanayileşme eksikliği, ispanya'nın ticaret için özellikle fransa ve ingiltere'ye bağımlı olduğu anlamına geliyordu.

    birinci dünya savaşı'nın patlak vermesi ispanyol toplumundaki bölünmeleri derinleştirdi. monarşistler almanlardan yanaydı; cumhuriyetçiler müttefikleri desteklediler; ve diğer birkaç grup savaşa ve taraflara pek aldırış etmedi. kısa bir savaş beklentisiyle ispanya kendisini arabulucu olarak konumlandırmaya çalıştı. kral xiii. alfonso, (o sırada) tarafsız abd ile barışı sağlamak ve çabaları koordine etmek istedi.

    savaşan ülkelerle ithalat düşerken ispanya'nın ihracatı keskin bir şekilde arttı; bu, büyük kârların seçkin bir azınlığın tadını çıkarırken, geri kalanların artan gıda fiyatları ve tüketim malları kıtlığı ile mücadele ettiği anlamına geliyordu. almanların deniz taşımacılığına saldırıları, ispanyol gemilerinin bir tarafa kapıldığı anlamına geliyordu. ispanya ittifak tarafına yöneldi ve destek için (özellikle cebelitarık) toprak tavizleri almaya çalıştı, ancak ne ingiltere ne de fransa anlaşmaya istekli değildi.

    1917 yazı, ispanya için özellikle çalkantılı bir dönemdi; bu, ordu tarafından vahşice bastırılan ve ispanyol toplumu içindeki bölünmeler derinleşirken hükümet üzerindeki kontrolü güçlenen bir genel grevle sonuçlanan bir isyanla sonuçlandı.

    1917-18 kışında, avrupa'da şiddetli bir grip patlak verdi. genellikle ispanyol gribi olarak anılmasının nedeninin, menşe yeri ile çok az ilgisi vardır. ispanya savaşta olmadığı için basın, savaş halindeki uluslarla aynı sansüre maruz kalmadı. bu, pandeminin ilk sınırsız raporlarının ispanya'dan geldiği anlamına geliyordu.

    hollanda
    silahlı tarafsızlık uygular:

    hollanda için, büyük cihan harbi pratikte arka bahçelerinde gelişiyordu. dünya çapında kolonileri olan küçük bir ulus olarak hollandalıların kaybedecek çok şeyi ve bir avrupa çatışmasına karışmaktan kazanacakları çok az şey vardı. hollanda dış politikası basit bir özdeyiş etrafında toplandı: “herkesle dostluk, hiçbiriyle ittifak”. dış dünyaya hollanda, genişlemek istemeyen ve ticarete açık, memnun bir sömürge gücü imajını korudu. 60 yıl boyunca bu politika hollanda'ya iyi hizmet etmişti.

    bu dönemde hala önemli miktarda askeri harcama vardı ve amsterdam'ın çevresi yoğun bir şekilde tahkim edildi. sınırlar ise öyle değildi. hollanda ordusunun asıl amacı caydırıcılıktı ve eğer hollanda'ya düşman bir güç girerse, temel plan şehirlere geri çekilip üçüncü bir tarafın müdahale etmesini beklemekti. 28 temmuz 1914'te birinci dünya savaşı başladığında, hollanda ordusu 1 ağustos'ta hızlı ve verimli bir şekilde harekete geçti. hem almanlar hem de ingilizler, kısa bir süre sonra hollanda'nın tarafsızlığına saygı gösterme niyetlerini açıkladılar, ancak hollanda ordusu tüm çatışma boyunca tetikte kaldı.

    hollandalıların her iki tarafa karşı da fazla şansı olmazdı, ancak tarafsız bir hollanda'nın statükosu aslında hem itilaf devletleri hem de ittifak devletleri için oldukça çekiciydi. hollanda hükümeti her iki tarafı da gücendirmekten kaçınmaya çalıştı ve medya büyük ölçüde buna uydu. binlerce belçikalı mülteciyi barındırma ve orduyu sahada tutma sıkıntısı ekonomi üzerinde büyük bir yük oluşturuyordu.

    denizcilik hem deniz ablukası hem de alman denizaltıları tarafından kesintiye uğradı ve hollanda'ya gelen gemilerin sayısı savaş öncesi sayının onda birine düştü. kıtlık olasılığı, hükümet tarafından dayatılan karne sistemine yansıdı. ancak savaş hollanda halkı için bir trajediden çok baş belasıydı. kasım 1918'de hollanda, sürgündeki kayzer ii. wilhelm'e sığınma hakkı vererek ve 70.000 kadar silahsız alman askerinin almanya'ya dönüş yolunda topraklarından geçmesine izin vererek müttefiklerin gazabını riske attı. ingiliz dışişleri bakanı, hayırsever bir tavırla hareketin teknik bir hata olduğuna hükmetti ve meselenin büyümesine izin vermedi.

    savaş, hollanda için kesinlikle hoş bir dönem değildi. ancak ülke, çatışmanın gerçek dehşetinden kurtuldu ve belçikalı komşularına kıyasla inanılmaz derecede hafif bir şekilde atlattı.

    etiyopya
    itilaf güçleri, etiyopya'yı çatışmadan uzak tutmak için bir darbeyi destekler:

    afrika kıtasının büyük çoğunluğu, büyük cihan harbi'nin başlangıcında avrupa egemenliği altındaydı. etiyopya ve liberya, hükmün nadir istisnalarıydı. etiyopya eski bağımsızlığını korumak için 1896'da italya'yı yendi. liberya, birleşik devletler 1917'de çatışmaya girene kadar savaşın dışında kaldı ve o ağustos ayında müttefik tarafına katıldı. etiyopya'nın dış politikasına, dünyanın büyük güçleri arasındaki rekabeti kullanarak bağımsız kalma arzusu rehberlik etti. italya ise, etiyopya'nın bağımsızlığına yönelik ana tehdit olmaya devam ediyordu.

    savaş yaklaşırken, italya ittifak devletleri ile uyumlu olduğu için etiyopya başlangıçta itilaf devletleri için elverişliydi. italya, 1914'te almanya ve avusturya-macaristan ile birlikte savaşa girseydi, etiyopya ingiltere ve fransa'ya katılmaya ve o sırada bir italyan kolonisi olan komşu eritre'ye saldırmaya hazırdı. italya 1914'te üçlü ittifak'ı takip etmeyi reddettiği için, etiyopya bunun yerine ilan edilmemiş tarafsızlığını sürdürdü ve bir tarafı diğerine tercih etmek için dış baskıya direndi.

    italya'nın itilaf tarafında birinci dünya savaşı'na girmesiyle işler karmaşıklaştı. etiyopya'nın jeopolitik konumu, onu ittifak kuvvetleri için değerli bir potansiyel müttefik haline getirdi. britanya sudanına karşı yeni bir cephe açmak ve italya'nın doğu afrika'da kırılgan bir şekilde savunulan kolonilerini almak, afrika'nın gidişatını değiştirebilir ve avrupa'ya bağlı kaynakları sömürebilirdi. almanlar ve osmanlılar, imparator olarak atanan lïj iyasu'ya ittifak devletleri'ne katılması için ciddi tekliflerde bulundular. hatta tacı olmayan imparatorun, müttefiklerin ona karşı kullandığı bir bakış açısıyla islam'a geçmeyi düşündüğü bile söylendi.

    kuzeni tafari makonnen - daha çok haile selassie olarak bilinir - eylül 1916'da imparatoriçe zewditu'yu tahta geçirmek için bir darbeye öncülük etti, makonnen ras unvanını aldı ve naip olarak hareket etmeye başladı. etiyopya darbenin ardından tarafsızlığını korudu; hükümet vatandaşların ittifak güçlerine katılmasını yasakladı ve sığır çiftçilerinin eritre'ye mal satmasına izin verdi.

    haziran 1917'de makonnen, modern silahların teslimi karşılığında ittifak kanadıyla tüm bağları koparmayı ve itilaf tarafına katılmayı teklif etti. italya, müttefik kuvvetlerin diğer üyelerini anlaşmadan vazgeçirdi. savaştan sonra etiyopya, milletler cemiyeti'ne katılmaya çalıştı, ancak italya'nın direnişi tarafından reddedildi. etiyopya nihayet 1923'te birliğe kabul edilecekti.

    isviçre
    isviçre'nin cep ordusu, ülkeyi savaşın dışında tutmayı başarır:

    isviçre'nin ünlü tarafsızlığı, birinci dünya savaşı'nın şafağında bile derhal yerleşik bir düzen olmuştu. orta avrupa ulusu en son 1847'de bir savaşa girmişti ve bu kısa bir iç savaştı. isviçre dışında savaşan bir isviçre ordusu bulmak için napolyon savaşları'na kadar geri dönmek gerekir.

    bu, birinci dünya savaşı'nın patlak vermesinin isviçre'de sorunsuz gittiği anlamına gelmez, hatta tam tersidir. çatışma yaklaştığında, isviçre olağanüstü hal ilan etti ve orduya seferberlik çağırısı yaptı. ulrich wille'ye, isviçre'ye krizde rehberlik etmesi için komuta ve olağanüstü geçici yetkiler verildi. bir subayın onu “cep ordusu” olarak adlandırmasının kanıtladığı gibi, ordu özellikle heybetli değildi.

    cep ordusu hiçbir zaman öfkeyle cenk etmese de, savaş isviçre'ye farklı şekillerde geldi. biri, kendi ülkelerine ordularında hizmet etmeleri için geri çağrılan göçmen işçilerin tükenmesiydi. isviçre ordusunun seferberliği, emek havuzunu daha da tüketti. düşük ücret ve uzun askeri hizmet süresi ile - ortalama 500 ila 600 gün arasında - işçi kaybı en şiddetli şekilde alt sınıf ailelerde hissedildi. bazıları savaş dönemindeki ticaretten cömertçe kazanç sağlarken, artan maliyetler nedeniyle çok sayıda hane yoksulluk sınırının altına itildi.

    uluslararası kızıl haç cenevre'de bulunuyordu ve isviçre, çatışma boyunca yaklaşık 68.000 yaralı asker bakımını üstlendi. tarafsızlık, isviçre'nin kaçan askerler, casuslar ve diplomatlar için bir yuva olduğu anlamına geliyordu. vladimir lenin rusya'ya dönüşüne zürih'ten başladı ve bu almanya ile rusya arasındaki ihtilafta önemli bir dönüm noktası oldu.

    savaş sona erdiğinde, yaklaşık 250.000 işçiyi içeren bir genel grev gerçekleşti. avrupa'daki amerikalı birliklerin müdahale etmeye hazır olduğuna dair söylentilerin ortasında, grev iptal edildi. haftada 48 saat çalışma gibi bazı talepler, savaşın hemen ardından gelen reformlar ve sanayileşme döneminde nihayet karşılandı.

    abd
    woodrow wilson, abd'yi savaşın dışında tutmak için kampanyalar düzenler:

    ikinci sanayi devrimi, birinci dünya savaşı'nın başlamasıyla sona erdi ve abd bu dönemden dünyanın önde gelen endüstriyel gücü olarak ortaya çıktı. tartışmalı 1912 seçimlerinin galibi woodrow wilson, beyaz saray'a sınırlı dış politika deneyimiyle geldi. birinci dünya savaşı patlak verdiğinde, amerikalıları bunun dışında tutmaya kararlıydı. bunu 19 ağustos 1914'te bir tarafsızlık deklarasyonu izledi:

    "amerika birleşik devletleri, insanların ruhlarını sınayan bu günlerde, fiilen olduğu kadar ismen de tarafsız olmalıdır. eylemde olduğu kadar düşüncede de tarafsız olmalı, bir tarafın diğerinden önce mücadeleye tercihi olarak yorumlanabilecek her işlemde olduğu kadar duygularımıza da sınır koymalıyız."

    gerçekte, amerikan tarafsızlığı eşit değildi. 7 amerikalıdan 1'i savaşan ülkelerde doğmuştu. alman-amerikalılar yalnızca ingiliz asıllı olanlardan sonra ikinci sıradaydı, ancak propaganda savaşı ingilizlerin lehineydi. ingilizler, alman atlantik arası telgraf tellerini erkenden kesti, böylece çatışmayla ilgili tüm haberler önce londra'dan geliyordu; bu nedenle, her alman ihlali büyük ölçüde güç hale getirildi. lusitania'nın tartışmalı batışı almanya ile ilişkileri daha da gerginleştirdi, ancak wilson kısıtlamaya dikkat çekti ve almanya karşı denizaltı misillemesini askıya aldı.

    amerikan endüstrisi ve finansı, yoğun bir şekilde itilaf güçlerine yöneldi ve müttefiklere devasa silah anlaşmaları ile krediler verildi. amerikan bankaları tarafından verilen 7 milyar doların 3,7 milyar doları ingiltere'ye, 1,9 milyar doları fransa'ya ve 1 milyar doları da italya'ya gitti. wilson, abd'yi savaşın dışında tutmak için aktif olarak yeniden seçilmek için kampanya yürütürken, 1916 ulusal savunma yasası'na müdahale için hazırlıklar yapıldı.

    komşu meksika ile ilişkiler, meksika devrimi boyunca kırılma noktasına kadar geldi, ancak bu anlaşmazlıktan yararlanmak için bir alman planı tamamen geri tepti. ele geçirilen zimmermann telgrafı ulusal bir tepkiye neden oldu ve abd'yi savaşa çekti.

    çin
    takdir edilmeyen gayri resmi bir müttefiktir:

    çin, birinci dünya savaşı'nda birçok kişinin düşündüğünden daha fazla rol oynadı. 1912'de, qing hanedanı iki yüzyıldan fazla süren bir yönetimin ardından devrildi. çin cumhuriyeti, iktidarı elinde tutması istikrarsız olmasına rağmen, general yuan shikai tarafından yönetiliyordu. 1914'te düşmanlıklar patlak verdiğinde, o zamanlar bir alman limanı olan qingdao'yu ele geçirmek için 50.000 asker göndermeyi teklif etti. ingilizler teklifi geri çevirdi ve bir ingiliz-japon kuvveti, alman limanını minimum kayıpla aldı.

    reddedilmekten yılmayan çinliler, avrupa'ya çok sayıda işçi göndererek itilaf savaş çabalarını her halükarda desteklemeyi seçtiler. büyük ölçüde okuma yazma bilmeyen çinli işçiler, diğer görevlerin yanı sıra hendekler kazdı, tankları onardı ve mühimmatın taşınmasına yardımcı oldu. çin, çatışmanın bir parçası olmanın ülkenin masaya oturmasına ve yüzyılın başında yabancı güçlere kaptırdığı toprakları geri kazanmasına yardımcı olacağını umuyordu.

    batı cephesinde kayıplar arttıkça, ingilizler çin'in yardımını kabul etmeyi reddetmelerini yeniden gözden geçirmeye başladılar, ancak japonlar öneriyi veto etti. yuan hükümeti çöktü ve temmuz 1917'de qing hanedanının kısa bir restorasyonu başladı ve derhal sona erdi. çin'deki merkezi otorite, bireysel savaş lordlarının elindeki askeri kliklere bölündü.

    alman denizaltı savaşının 1917'de yeniden başlaması, çin'in çatışmaya resmen girmesinin yolunu açtı. 500 kadar çinli işçi bir fransız gemisinde can verdi ve abd savaşa girdikten sonra, 1917 ağustosunda çin de onu izledi. bununla birlikte, çin'in itilaf davasına ana katkısı devasa işgücü olmaya devam ettiği için çok az şey değişti.

    düşmanlıkların sonunda çinliler, katkılarının ne kadar az değer verildiğine öfkelendiler. shandong'un japonya'ya verilmesi, batı'ya karşı derin bir güvensizlik yarattı ve devrimci fikirlerin tutunmasının yolunu açtı.

    isveç
    hayırsever tarafsızlık uygular:

    büyük harbin bu kadar şok edici olmasının nedenlerinden biri, dünya uluslarının birçoğunun ekonomik olarak birbirine bu kadar bağımlı olmasıydı. insanlar saf bir şekilde, uluslararası ticaretle bu kadar bağlantılı bir dünyada küresel savaşın imkansız olduğuna inanıyorlardı. isveç, gıda için büyük ölçüde rusya ve almanya'ya bağımlıydı ve ingiltere gibi demir ile kereste stokları için sürekli bir müşterisi vardı.

    isveç'in başlıca ticaret ortakları arasında bir savaş, en hafif tabirle, istenmeyen bir gelişmeydi. çatışma patlak verdiğinde, isveç askeri rezervleri, önlem olarak kıyıdaki kaleleri ve sınırdaki hattı korumak için çağrıldı. hükümet, 3 ağustos 1914'te tarafsızlığını ilan etti.

    çatışmanın ilk altı ayında, norveç, isveç ve danimarka kralları, barış için birleşik bir cephe oluşturmak üzere isveç'in malmö kentinde bir araya geldi. ancak benimsenen birlik büyük ölçüde yüzeyseldi ve her krallık tarafsızlığı farklı şekilde takip etti. isveçliler için bu, dışişleri bakanı knut wallenberg'in almanya'ya karşı "hayırsever" bir tutum olarak adlandırdığı şey anlamına geliyordu. isveçliler, almanya'nın belçika'yı işgalini veya lusitania'nın batmasını kınamayan birkaç ülkeden biriydi.

    ingiliz kraliyet donanması tarafından yapılan abluka, ittifak güçlerinin savaş malzemesinin kıtlığında etkili oldu, ancak aynı zamanda dolaylı olarak tarafsız devletlere de zarar verdi. diğer birçok ülke gibi isveç de savaşın kısa süreceğini varsaydı ve gıda kıtlığı için uzun vadeli hazırlıklar yapmadı. 1916'da hasadın başarısız olması ve ablukanın kümülatif etkileri, fiyatların yükselmesine ve gıda kıtlığına yol açtı.

    hükümetin savaş zamanı vurgunculuğunu engelleme girişimleri etkisiz kaldığı için fiyatlar %250 oranına kadar yükseldi. rusya'daki açlık ve devrim, anayasal reformlar ve genel oy hakkı talep eden isveç işçi hareketlerini harekete geçirdi. sosyal demokratların 1917'deki kazanımları, 1919'daki büyük isveç siyasi reformlarının yolunu açtı. çatışmaya doğrudan dahil olmasa da, savaşın isveç üzerinde derin bir etkisi vardı.
hesabın var mı? giriş yap