hesabın var mı? giriş yap

  • bir çeşit baharat ve özellikle et ve salata ile iyi giden bir sos. kendi deneyim ve tercihlerimi yemek severler için aktarayım.

    istanbul dışında hiç görmedim, o yüzden türk hardalı demeyeceğim ama "bekri" tipi hardal vardır. benim en sevdiğim 2 hardaldan birisidir. bunu önceki entrylerde yazıldığı gibi marketten "delizia" markasının ürettiği cam kavanozlarda bulabilirsiniz, veya dışarıdaki mobil sosisçi veya sosisli satan büfelerden de edinebilirsiniz. rica ettiğiniz takdirde size plastik kaba azcık koyup vereceklerdir. aynı zamanda bazı köftecilerde de bulunmaktadır. kadıköy express inegöl köftecide bulabilirsiniz. bu hardal oldukça acıdır, fakat lezzetlidir. ev tipi hardal da diyebiliriz. rengi koyu kahverengidir. yeşil biber acısının tersine hardal acısı hemen hissedilmez ve ağzınızda sürekli kalmaz. önce genzinizde ve burnunuzda yukarı doğru çıkan bir yanma hissedersiniz, sonra da dilinizin iki yanında. çok acıysa yediğiniz hardal, kulaklarınıza kafanızın üstüne doğru gider bu yanma, sinüsleriniz açılır. bu kötü bir şey değildir, korkmayın. :) anlıktır ayrıca.

    diğer sevdiğim hardal colman's english mustard'dır. bu hardal da acı hardal sınıfına girer. rengi sarı-bejdir. diğer raf hardallarına göre pahalıdır. colman'sın tatlı hardalları da vardır. onlar da güzeldir ancak orjinali en iyisidir. toz halinde satılanı da var. şarküterilerde bulabiliyorsunuz. toz halini ister sadece suyla, ister sirke+su+zeytinyağı ile karıştırabilirsiniz. tat olarak bekri tipine göre daha nebati daha saf ve keskin bir tadı vardır. sanırım daha az sirke ve baharat içerdiğinden.

    pek tercih etmediğim ama kesinlikle kötü demeyeceğim önemli bir hardal tipi de "dijon"dur. bu konuda bence tek iyi marka amora'dır. ismini yazmayacağım pek çok türk markasından, yabancı ünlü ketçap markalarına kadar hardal denedim. piyasadaki çoğu hardal dijondur ama sirkeli baharattır. hoşlananı olabilir, ama gerçek hardal bunlar değildir. dijon tipi hardalda içine soğan, sarımsak ve zerdeçal gibi başka otların karışımları bulunur. orta acıdır ve sirkesi daha çoktur. salataya sos yapımı için idealdir. avusturyalıların schnitzelinin yanında gelen patates salatasının üzerine sos olarak iyi gider. tabii öyle direkt koymuyorsunuz, sos haline getirmek için sirke, limon suyu, krema, mayonez bir şeyler eklemeniz gerekiyor.

    bahsetmeden geçemeyeceğim diğer bir hardal türü "tatlı hardal" genellikle hamburgercilerde ballı hardal diye geçer. bunlar jölemsi açık renkli oluyorlar. görünüşü sizi aldatmasın, tadı güzeldir. ancak tek başına yenmez. hamburgere çok yakışır, ancak nefret edeni de çoktur. gerçekten bal katılarak yapılır, ancak şeker veya mayonez de ekleyen vardır. avrupada yapılan bazı domuz sosislerine de iyi gider. onun dışında oldukça tatlı olduğundan her ana yemekle yenmez. yabancı markaların taneli gözüken hardalları da nispeten tatlıdır. koyu renkli hardalın içinde açık renkli ve koyu renkli hardal tohumlarını görürsünüz.

    hardal tatmak isteyenlere veya farklı hardallar denemek isteyenlere tavsiyem şu; acı sevmiyorsanız bile genelde acı hardallar kaliteli oluyor. neden? çoğu kişi acı yiyemediği için piyasa ve endüstriyel ucuz hardallar az acı veya acısız oluyorlar. bunları hiç tatmayın bile. azıcık hardal tozuna bolca sirke ve koruyucu madde konulmuş oluyor. midenize, tat duyunuza, sosunu buladığınız etinize yazık. acı sevmiyorsanız azıcık koyun ve mutlaka yerken ağızınızın üst kısmına uzak tutarak yiyin. yanma çok anlık olacaktır, sinüslerinizin açılması kötü bir şey değildir. :) ev yapımı hardalı tercih edin, tabii güvendiğiniz yerlerden. pahalı restoranlarda (borsa) olabileceği gibi iskele yanındaki büfelerde de olur. emin olun, o büfenin sosisi çok kaliteli olmayabilir ama hardalı kalitelidir. onun dışında marka olarak delizia, colman's ve amora tercih edin.

    bu hafta kendi hardalımı yapmayı düşünüyorum. zor bir şey değil. önceki entrylerde tarifi bile yapılmış. internetteki pek çok tarif de aşağı yukarı aynı. size tavsiyem, kendi hardalınızı yapın. evet hepimiz çalışıyoruz ama zevkli, sağlıklı ve egzotik. deneyimlerimi sizinle paylaşırım.

  • a.b.d.'nin 16. başkanı lincoln, amerikan iç savaşı'nda amerika konfedere devletleri'ne karşı büyük bir galibiyet elde etti. ülkenin birliğini korudu ve köleliği bitirdi. 48., 53. ve 55. t.c. hükümetinin başbakanı mesut yılmaz, evli ve iki çocuk babasıdır.

  • yazmayayım diyordum çünkü kendi hakkımda fazlaca bilgi veriyorum yazarken ama enin'in muhteşem entrysini okuyunca yazmak zorunda hissettim kendimi.

    20 gün sonra 36 yaşına girecek bir ablanız olarak kabul edin sözlerimi.

    ben hayatı tersinden yaşadım. 18 yaşıma basana kadar barlara girmeye çalışıp, reşit olduğum gün duruldum. 19 yaşımda beraber yaşamaya başladığım adamla 21 yaşımda evlendim. 22 yaşımda anne oldum, 24 yaşımda ikinci çocuğum oldu. ikinci çocuğumu emzirirken üniversiteye döndüm. okudum, çalıştım, çocuklarımla ilgilendim. 30 yaşıma gelip yurtdışında burs kazandığımda, 1 yıllığına çocukları anneme emanet edip gittim. döndükten bir süre sonra da boşandım.

    en çok bana veriyorlardı bu mesajı: boşandın, hayatın bitti, orta yaşlısın artık, iki çocuğun var diye... ben de bu durumu kanıksamaya başlamıştım artık. ne de olsa artık genç değildim. bundan dolayı normalde özgüvenim yüksek olsa da hayatımdaki kişiyi memnun etmek için saçma sapan şeyler yaptım.

    şubat ayının sonunda birden bir aydınlanma yaşadım. karşımdaki adam kaşımdan gözüme, kılığımdan kıyafetime, saçımdan makyajıma kadar her şeyimi eleştiriyordu. incir çekirdeğini doldurmayacak bir "ben kıvırcık saç sevmiyorum, o saçların hep toplu olacak!" tartışmasından sonra banyoya gittim. aynaya baktım ve "ne yapıyorum ben?" diye sordum kendime... bütün hayatını kendi dilediği gibi yaşamış, hep seven ve sevilen biri olmuştum. aynanın karşısındaki kişi ise ben değildim artık. yalnız kalmaktan korktuğu için sürekli taviz veren bir kadın vardı karşımda ve ben o kadından hiç hoşlanmadım.

    o aynanın karşısında saçlarımı kökünden kazıdım. o "ne yaptın sen??!" diye bağırırken adamın karşısına geçip eline saçlarımı verdim ve dedim ki "ister fön çek topla, ister kıçına sok bunları, hadi hoşçakal!"

    sonrasında pişman olur muyum acaba diye düşünmüştüm ama açıkçası şu güne kadar herhangi bir pişmanlık yaşamadım. 36'ya merdiven dayamış, kocaman çocukları, 1,5 metrelik boyu, subay traşı saçları olan bir kadının bile her gün bir şekilde iltifat alabileceğini gördüm.

    kimseye mecbur değiliz hemşirelerim. hayatımız bitiyor falan değil. özgüveninizi zedelemeye çalışan kara propagandalara aldanmayın. biz kendimizi sevip beğenince başkalarının da beğeneceğini unutmayın. özgüveninizi sağlam tutun, yürüyüşünüz bile değişir.

    30 yaşında kadın genç kızlıktan kadınlığa daha yeni terfi etmiştir. kendini keşfetme sürecinin en başındadır. iyi insanlara karşı iyi ve mütevazi olurken, egosunu zedelemeye çalışan terbiyesizlere karşı da "bastığım toprağı, soluduğum havayı şereflendiriyorum!" mesajını vermelidir.

    ayrıca "30 yaşına gelmiş kadın çok rerörerö!!" diyen adamların hiçbiri bir biscolata erkeği değil, lütfen bunu unutmayın. çoğu benim bakkal hüseyin efendi'ye benziyor...

    - ne yaptın hocam sen ya? yakışıyor mu hiç bu yaşta? bayan dediğin uzun saçlı olur!
    + baymayan olmaya karar verdim.

  • gelişmiş modern ülkelerde sokak köpeği yoktur

    bir tanesinde bile yoktur

    modern ülkelerde en önemli şey insan hayatıdır

    insan hayatından önemli hiç bir şey yoktur

    buna tehdit oluşturabilecek her şey yok edilir

  • durumu çok net anlatan fıkralardır.

    18 yaşındaki kız, annesine iki aydır adet görmediğini söyler. annesi, çok tedirgin olur ve eczaneye bir hamilelik testi almaya gider ve sonuçlar kızın hamile olduğunu gösterir. anne çıldırmıstır, bağırır çağırır ve bunu yapan hangi domuz,bilmek istiyorum der. kız telefon açar ve yarım saat içinde bir ferrari evin önünde durur, içinden hafif kırlaşmıs saçları ve çok pahalı bir elbisenin içinde manyak yakışıklı bir adam iner ve kapıdan içeri girer. anne baba ve kızla beraber otururlar.

    adam; kızınız durumu anlattı, kişisel durumumdan dolayı kızınızla evlenemem, ancak tüm sorumluluğu alıyorum der. eğer bir kız çocugu doğarsa annesine; bir ev, bir yazlık villa ve 1 milyon dolarlık bir banka hesabı, eğer bir erkek çocuk olursa; birkaç fabrika ve bir milyon dolarlık bir hesap, eğer ikiz doğarsa her ikisine de 500 bin dolarlık hesap ve bir fabrika vereceğim, der. ancak düşük olursa....

    o zamana kadar sessizce bekleyen baba elini dostça adamın omuzuna koyar ve ne olacak o zaman tekrar s......sin evladım der.