hesabın var mı? giriş yap

  • ilk defa bugün duyduğum ve hayran kaldığım bir tane var ki;
    '' alt geçitte indiriyorsun''

    bu nasıl bir özgüvendir allahım. bunu söyleyen adam indikten sonra, yol boyunca defalarca içimden provasını yaptım. kendimi dışardan bunu söylerken düşlediğimde ise gördüklerimden hiç hoşlanmadım. yakışmadı hiç.

    zaten bütün o içimden geçenlerden bir tanesini dışarı yansıtabilsem, ancak şöyle olurdu herhal;
    - ışıklarda indiriyorsun...mu?
    - ışıklarda indiri.. iniyim mi?
    - ışıklarda indiriyorsunmiyim?

    yok abi ben ezik ve asosyalim. bu fobiyi aşmak kolay değil.

  • aşağıda ismini söyleyeceğim oyunu, herkes özelliklede lise çağlarında en az bir kere oynamıştır. neden bahsettiğimi şıp diye anladınız eminim ki.

    tabii ki uzun eşek, bilmeyenler için(sanmıyorum ama) kısaca bu oyundan bahsedecek olursak; eşit sayıda iki ekip arasında oynanan bu oyun adında anlaşılacağı gibi bir ekip uzun bir eşeğe benzer bir şekil oluşturacak şekilde yastık ya da hakem dediğimiz kişiyi önüne alarak dizilir diğer ekip ise oluşturulan bu eşek üzerine koşarak atlar ve ekibin son oyuncusu eşeğe bindikten sonra şu tekerlemeyi söylerler.
    --- spoiler ---

    bizim köyün imamı,
    alttan verir samanı,
    üstten çıkar dumanı.
    çattı da pattı kaç attı?
    --- spoiler ---
    tekerleme sonunda üsteki ekip çift ya da tek olacak şekilde yastığa el işareti yapar sonrasında ise alttaki ekip bunu tahmin etmeye çalışır. oyun bu şekilde devam eder gider. oyunun amacı eşeği çökertmektir.*

    işin garip tarafı bu oyunun tarihi, bizim bildiğimizden daha eski olmasıdır. bu oyunun diğer dillerdeki yaygın isimleri buck buck, johnny on a pony veya johnny on the pony (midilliye binen johnny) olarak da bilinir. başka isimleri de mevcuttur gomme tarafından ilk olarak 1898 yılında yayımlanan standart oyun derlemelerinin 2. cildinde bulunan bir versiyonunda ise saddle the nag (eşeğe semer vur) isimli
    oyun olarak geçmektedir. bu arada başka isimleri mevcuttur; ata sıçrama, deve sırtı, binmeyen kalmasın, herkes atlara, uzun ata sıçrama, uzun kısrağa sıçrama, uzun kuyruklu dırdırcı, zayıf atlar, güçlü atlar, zayıf eşekler, demir eşekler ve eşeğe atlama ayrıca cuddy kelimesi o zamanlar için eşeklere geleneksel bir lakap olarak kullanıldığından oyuna bump a cuddy (cuddy'e atla), cuddie's weight (cuddy'nin ağırlığı), cuddie give way (cuddie yol ver), jump the cuddie (cuddy'e bin), munt-a-cuddy ve funking cuddie (korkan cuddy) gibi isimlerde verilmektedir. hatta 16. yüzyılda başlarında, avrupa ve yakın doğu'daki çocuklar bucca bucca quot sunt hic?(hayvan, hayvan, kaç tane -parmak, boynuz- kaldırdım?) olarak adlandırırlarmış, bu oyun diğer kültürlerdeki isimleride şöyledir; meksika'da el chinche de agua, güney kore'de malttukbakgi ve hindistan'da ise, bu oyun tell me how many eggs?(bana kaç yumurtan olduğunu söyle?)olarak bilinmektedir.

    anlayacağınız üzere oyun bir çok kültürde mevcuttur. oyunun bilinen en eski tasviri ise hollanda ve flaman rönesans resminin en önemli sanatçısı olan pieter bruegel'in 1560 yılında yapmış olduğuçocuk oyunları adlı tabloda görmekteyiz. tabi ki bu tabloda bir çok çocuk oyununu tasvir edilmiştir. şimdi gelelim eğlence vaktine tabloda bu oyunu oynayan çocukları da siz bulabilecek misiniz? bakalım.ipucu

    tekrardan konumuza dönecek olursak oyunun en eski anlatımlardan biri ise 1634'ten 1636'ya kadar ilk baskısı yayımlanan basile'nin ünlü napoliten halk hikayeleri koleksiyonunda yer almaktadır. basile, pentamerone isimli çalışmada ki hikayelerde, neples'te oynandığı anlaşılan otuz bir geleneksel oyundan oluşan genişletilmiş bir listeye yer verir. bunlardan birisi anca nicole olarak adlandırılır ve şu şekilde tanımlanır: “oyunda bir çocuk eğilir ve başını bir diğerinin dizine koyar, bu çocuğun gözleri başını dizlerine koyduğu çocuk tarafından kapatılır. daha sonra 3. bir oğlan onun arkasına bacakları açık bir şekilde atlar ve anca nicola si'bella e si'bona, e si'maretata* tekerlemesini söyler. bu arada da eline başka bir eli ekleyerek, istediği sayıda parmağını kaldırır. onun altındaki çocuk parmak sayısını görmeksizin tahmin yürütmek zorundadır.

    ayrıca antropoloji disiplininin kurucu babalarından olan e. b. tylor, ilk kez 1871'de yayımlanan primitive culture isimli çalışmasının birinci cildinde, ''dar yollarda tahmin oyunu oynayan küçük okul çocukları görebiliriz. bunlardan bir kısmı diğerlerinin üstlerine biner ve parmaklarıyla sayı gösterirler. diğerleri ise tutulan bu sayıları tahmin etmeye çalışırlar.'' şeklinde bir tanımlama yapmıştır.

    oyuna türkiye'de 1694 tarihindeki çok eski tarihli belgelerde rastlamak mümkündür. oyunun bize doğudan mı geldiği ya da batıdan mı geldiğini tam olarak bilmiyoruz ama benim tahminim o dönem yunanistanın bir osmanlı toprağı olduğunu düşündüğümüzde oyunun bize yunanlılardan geçtiği yönündedir. yunanlılar ise bu oyuna makria yaidoura adı vermişlerdir. şimdiden iyi eğlenceler.

    kaynak

  • özet: 2550 tl’ye aldığım laptop’un menteşesinin durup dururken sıkışıp kilitlenmesiyle, ekranı tutan plastiği kırması sonucu lenovo yetkili servisinin 4350 tl onarım ücreti istemesi.

    edit: cihaz lenovo ideapad u530. teknik servis bdh bilişim destek.
    cihazın tam fatura tutarı: 2.548,36 tl (09.09.2014)
    lenovo bdh onarım teklifi tam tutarı: 4.350,10 tl (26.08.2016)

    edit 2: lenovo müşteri hizmetleri, yetkili servisin istemiş olduğu bu ücretin normal olduğunu savunmakta. ''ödemiyorsun madem, cihazı paketlettirip gönderiyorum geri'' diyen de kendileri.

    2014 eylül ayında 2550 tl’ye satın almış olduğum, halen garantisi devam eden (3 yıl garantili) lenovo ideapad u530 model laptop’ın tamiri için yetkili teknik servisin 4350 tl onarım ücreti istemesi olayıdır.

    eylül 2014’te cihazı aldık, kullanmaya başladık. ilk olarak ekranın dokunmatiği bozuldu. alet bildiğin durduk yerde sanki biri dokunuyormuşçasına çıldırıyor kullanıma izin vermiyordu. ben de bu özelliği pek kullanmadığım için ekran dokunmatiğini kapatıp günlük kullanıma devam ettim.

    kullandığım süre içinde laptop’ın kapağını 200 kere açmamışımdır herhalde. alet tertemiz çiziksiz duruyor evden dışarı çok nadir çıkıyordu. ancak gelin görün ki tek görevi laptop kapağının hareketini sağlamak olan menteşelerin kendi kendine kilitlenmesi sonucu kasayı ekrana bağlayan plastik parça kırıldı. zorlama falan da yok, bildiğin parmak ucuyla ekranı kapatırken kırıldı. malum müneccim dalgası yemediğimden, laptop içine gömülü menteşelerin kendi kendine sıkıştığını tespit edemiyor insan. neyse bildiğin kırıldı yani.

    e tabi hemen servisi aradık, laptop’ı kargo ile gönderdik. kötü kullanım olmaması sebebiyle bir umut garantiden yaparlar belki diye düşünüyorum derken, gelen onarım teklifi 4350 tl. evet dörtbinüçyüzelli tl.

    yerli yabancı siteler bu modelle ilgili şikayetten geçilmiyormuş meğer. hep aynı sorun, menteşenin kendi kendine sıkışması ve ekran plastiğini çatlatması. lenovo ise bu parçanın sorunlu olmadığını diretmekte ısrarcı. kronik sorunun arkasında durmuyor firma.

    saçmalığın detayları:

    alüminyum kasaya sahip bir aletin en güçlü olması gereken menteşe bağlantılarının dandik bir plastik aksama bağlı olması. saçmalık.

    teknik servis onarım bedelinin dolara bağlı olduğu için bu kadar yüksek çıktığını söylüyor. hesapladım, yani bugünkü dolar kuru laptop’ı aldığım gün ile aynı olsaydı 2550’ye aldığım laptop için 3 bin küsür lira fiyat teklifi gelecekmiş. saçmalık.

    lenovo’nun güncel ideapad serisini incelediğimde gördüm ki en yüksek fiyatlı ürün bile 4 bin tl’den az. yine saçmalık.

    ekran dokunmatiğinin bozulmasının menteşe olayından önce gerçekleştiğini bildirdim servise. bu kapsamda dokunmatik ekranın onarımını garantiden yapın dedim. böyle bir tespitin pek de mümkün olmayacağını, parça hasarlı olduğu için, normalde dokunmatik hatası yüzünden garantiden değişecek ekranı artık değiştirmek istemediklerini söylediler. çok güzel.

    dokunmatik ekran komple değişecek o yüzden pahalı tutuyor normaldir diyenler olur şimdi. normal falan değildir. sen aletin yedek parçasını ürünün satış fiyatının altında sunamıyorsan kullanıcılarına, gerçekten amacın kalite falan değil. hem de aletin en pahalı donanımının kırılması, senin kronik hatalı dandik menteşe montajın yüzünden oluyorsa, ve sen bu hatayı sahiplenmiyorsan nolur kapat git. milletin canını sıkma.
    şikayetim ile tarafıma yapılan dönüşte ise özetle ‘kronik hatanın arkasında zaten durmuyoruz, cihaza sen hasar vermişsin, 4350 tl ödemeyi kabul etmediğin için cihazı paketledik sana geri yolluyoruz’ dediler. aklı başında hiç kimse 2500 liralık cihaz için 4350 lira ödemez. servisin bu ücreti talep edebilecek gamsızlıkta olması da skandal gibi. tertemiz, çiziksiz bilgisayarım bir anda çöp olmuş oldu.

    amacım markaya saldırmak değil, marka hakkında karalama kampanyası başlatmak değil. herkesin her markayla ilgili benzer şikayetleri var.

    burada amaç, onların da dediği gibi ‘kullanıcı deneyimimi’ paylaşmak. kullanıcı deneyimime göre de bir daha lenovo’ya para vermem.

  • babala tv'nin son yayınında "hayatımda akp'nin kapısından geçmedim" diyerek duyar kasan aktrollün kirli çamaşırlarının ortaya dökülmesi olayıdır. aktrollün adı umut nimet ataş.

    link

    ünsal ünlü'nün dediği gibi: "bir siyasal islamcı sizi asla şaşırtmaz. her kabın şeklini alır."

  • hükümranlığınız yavaş yavaş bitiyor siyasal islamcı yavşaklar. hepinize sıra gelecek. bugünkü fetöcülerle aynı muameleyi göreceksiniz. size acıyan sizin gibi olsun hain köpekler.

    edit: üstüne alınan “hainler” mesaj kutumu doldurmuş. kudursunlar! bu ülkeden ne mustafa kemal’i silebilirsiniz ne de onunla fikir bağı gönül bağı kurmuş on milyonları. siz o yobaz gerici arapçı kafanızı düzeltmeye bakın ne yeni dünyada ne de yeni türkiye’de size yer olmayacak.

    hayvan sever editi: köpekleri çok severim. hakaret amaçlı kullandığım için tüm hayvan severlerden ve köpeklerden özür dilerim.

  • gereksiz bir gösteridense düz şekilde işi halletmeye bakan adamdır. gelsin garson bana hesap getirsin, şunu yapsın bunu yapsın diye kasılmaya ne gerek var. yere çatal düşünce de ben alırım, yemeğin bitiminde masadaki çer çöpü toplamada garsona yardımcı olurum. bana göre olması gereken davranış da bu. o garson, orda zaten asgari ücrete, belki iki katına falan çalışıyor yani. zaten tüm gün ayakta durmayı, müşterilerle ilgilenmeyi gerektiren yorucu bir meslek, ki karşılığını kesinlikle alamamakta. daha ne kasıyonuz şekilci olacağım diye. koyverin gitsin.

  • itiraf: çocuk doğduğunda kokmasın veya kıllı olmasın diye yapılan işlemlerin doğru olduğuna inananlardanım. üç kızkardeşiz. annem biz doğduğumuzda yüzümüze un sürmüş ki tüylü olmayalım. kaşlarımızı kalemle çizmiş ki düzgün ve gür görünsün. kokmayalım diye de kollarımızın altını tuzlamış. yani benim canım annem güzel olmamız için elinden geleni yapmış. ne yalan söyleyeyim, yaptıkları da boşa gitmemiş. üçümüz de birbirimizden güzeliz. ne kıllıyız ne de kötü kokuyoruz. üstelik yay gibi de kaşlarımız var.

    meali: kizkardeslerim de ben de cok guzeliz ama hafiften evde kaldik galiba.ucunuze ucumuz bayram etsin cukumuz tadinda olan beylerden mesaj bekliyorum acilen.

  • bildiğimiz anlamda optik bir teleskop değildir. yani olağanüstü nebula fotoğrafları falan beklemeyin. o işi zaten emektar hubbleımız çok güzel yaptı, yapıyor. jwst kızılötesi gözleme yönelik bir teleskoptur ve atmosfer içinde birkaç yüz km yukarıda dönen hubble'dan farklı olarak 1.5 milyon km gibi atmosferin her türlü olumsuz etkisinden uzak bir noktaya yerleşecektir.

    jwst bize evrenin erken dönemleriyle ilgili hiç bilmediğimiz şeyleri öğrenme fırsatı verebilir ve bu evrene bakış açımızı tamamen değiştirebilir. ama bence daha önemlisi öte gezegenlerin yaşam içerip içermediğiyle ilgili tartışmasız kanıtları sunabilir. yani birkaç sene sonra sadece 15 ışık yılı ötede varlığı kanıtlanan orta seviyede gelişmiş bir sanayi medeniyetiyle nasıl iletişime geçeceğimizi konuşuyor olabiliriz. bu insanlık tarihini baştan aşağı değiştirecektir. ya da tüm gözlemlere rağmen uzay yine korkunç sessizliğine devam eder. bu da insanlığın ve hayatın varoluşuyla alakalı tartışmaları farklı bir boyuta taşıyacaktır. beni hayatım boyunca en heyecanlandıran bilimsel gelişmedir jwst, umarım her şey yolunda gider.