hesabın var mı? giriş yap

  • ben "hdp değil mhp satacak bu ülkeyi" dedim diye akrabalıktan red etmeye yeltenen akrabalarım oldu. gerizekalılıkla suçlandım, vatan hainliği ile suçlandım, pkk sempatizanlığıyla suçlandım, suçlandım da suçlandım.

    sonuç? haklıymışım. şimdi, aynı akpli kurmayların "fetö bizi kındırdı" demesi gibi bunlar da "bahçeli bizi kandırdı" diyorlar. ulan sığır, ben uyarırken bi sesini kesseydin de dinleseydin. yaşımız küçük (<30) diye bilgisiz mi olacağız illa?

  • mızrak dile geldi, çığırdı babam diye,
    koca dağı devirdin, boşa tepinmen niye,
    tyrion'a da edemedin, özgürlüğü hediye,
    geldin gidiyorsun oberyn gardaş, arkandan yiğit desinler.

    bilmez misin hiç clegane dedikleri belayı,
    tazı olacak yarmayı, dağ dedikleri danayı,
    o bu değil de, yalan oldu yengeyle sizin balayı,
    geldin gidiyorsun oberyn gardaş, arkandan yiğit desinler.

    anladık tamam, delikanlı adamsın,
    döğüşte bir harika, intikamda yamansın,
    şarabın iyisinden anlayan elemansın,
    geldin gidiyorsun oberyn gardaş, arkandan yiğit desinler.

    bacının başına gelen, korkunç bir tufan,
    sen de aldın payını bak, yarıldı gitti kafan,
    hasmın can vermeden, korkunç bitti cafan,
    geldin gidiyorsun oberyn gardaş, arkandan yiğit desinler.

    yedi rab'den dileğim, alınır topunuzun öcü,
    gün gelir düşmana, yetmez lannister'ın gücü,
    elinde sonunda tüm diyarda, adalet borusu ötücü,
    geldin gidiyorsun oberyn gardaş, arkandan yiğit desinler.

    nice yiğitleri yedi, kral'ın şehri denen batak,
    ne kahramanlar yitti, kimisi senden de atak,
    bunların hepsi de, gülsün diye bir kaltak,
    geldin gidiyorsun oberyn gardaş, arkandan yiğit desinler,
    mızrağına, gülüşüne, çalımına doyamadık desinler.

  • plazada çalışırken benim de böyle dertlerim vardı. ayda bir değil, ayda en az iki üç kez cicişlerden biri yaklaşıp "falanın doğumgünü ehehe" derdi, ben de para verirdim. para vermemin tek amacı da doğumgünü dolayısıyla oluşan kaos ortamından faydalanıp dışarı kaçmaktı. eski iş arkadaşlarım beni pek sevmezdi, allahı var ben de onları sevmiyordum, bazen iş yerinde insanlarla konuşmamak için köpekbalığı maskesi takıyordum ve bunun ölçüsüz avlanma protestosu olduğunu söylüyordum(insanlardan uzak durmak için yaptığım buluşlara inanamazsınız). hatta bir tanesi bana aşırı derecede uyuz olduğu halde alter egom olan isolde'yi çok seviyor ve yıllardır yazılarını paylaşıp övgüler yağdırıyor asdfdsas. neyse, sonra baktım ki bunlar benim doğumgünümü hiç kutlamıyorlar, pasta masta almıyorlar, ben de "ayşesu'nun doğumgünü için para topluyoruz :))" diyen tiplere 25 kuruş ya da 50 kuruş vermeye başladım. nötr olduğum kişiler içinse 1 tl veriyordum, ve inanın bunu yaparken çok eğleniyordum. şrfszler bi kez arkadaşımın doğumgünümde ofise gönderdiği pastamı daha ben yokken kesip yemeye başlamışlardı bile. mesela çok taş bir kız işe başlamıştı, tüm kan çükünde toplandığı için nasıl üniversite bitirip çalıştığına hayret ettiğim bir tip de bu kız işe başlayalı henüz 2 gün 3 saat olmasına rağmen canhıraş bir çabayla herkesten para toplayıp, üstüne de kendisi para koyup kıza 2 farklı pasta ve hediye almıştı. 2 ay sonra kızı maille taciz ettiği için işten kovuldu. böyle sikimsonik ortamlarda çalışıp her ay 50 tl doğumgünü parası toplama masrafına katlanan herkese sabır diliyorum.

  • karakter sınırına takılmasaydı "samsung'un ısınan telefon şikayeti üzerine fırın eldiveni göndermesi" olacaktı. *

    arkadaşımın başına gelmiş olaydır. samsung telefonunda ısınma problemi olduğu için müşteri hizmetlerine başvuran kişi, 1 aylık çağrı merkezi-servis mücadelesinden sonra samsung'dan bir paket almıştır. paketin içerisinde bir mektup ve fırın eldiveni bulunmaktadır. malumunuz üzere telefonu için herhangi bir işlem yapılmadığı gibi bir de kendisiyle dalga geçilmiştir.

    bu da yalanına sokuyumculara gelsin: samsung

    edit: samsung sıfır s5 göndermiştir. bunu sosyal medyanın gücü olarak yorumlamak istiyorum. pek inanan çıkmamış ama viral yazanlara da taşak geçenlere de teşekkürler.
    bir de eğer bu gerçek dışı ise hakkımda dava açılabileceğini söylediler. yazdıklarım gerçek olduğu için buradan samsung 'a sesleniyorum kamoon

  • ben bu kelimeden dolayı, türkçe adına uzun süre utandım. şimdi de o utandığım zamanlardan utanıyorum. şöyle ki;

    türkçe'yi çok başarılı, esnek, adaptasyon kabiliyetine sahip bir dil olarak görürüm. pek çok kalıp ve kelime de hoşuma gider. bunların bazıları, birebir ingilizce'ye çevrildiğinde çok hoş durabiliyor bana kalırsa. örneğin gurbet kelimesi. gariplik hali. ama bir o kadar da muğlak, yani bu bir durum mu yoksa bir yer mi? yoksa her ikisi de mi? hem garip dediğimiz zaman bizim anladığımız, arapça'dan da farklılaşabiliyor.

    "bu çok garip bir durumdu" ile "garibim namıma kerem diyorlar" dediğimizde farklı ancak bana kalırsa içinde bulunulan durumu çok başarılı yansıtan iki kelimeyle karşılaşabiliyoruz. "garip kaldım gurbet ellerde" cümlesini birebir ingilizce'ye çevirsek, "ı remained strange(r) in the lands of strangeness" gibi bir cümle elde edebiliriz mesela. bence hoş ama türkçe'dekinden farklı ve gereksiz uzun.

    ancak özlemek kelimesi, türkler gibi sözlü veya yazılı edebiyatlarının büyük oranını bu eylemin oluşturduğu bir millete ait olmasına rağmen bana hep zayıf gelmişti. bu konuda almanca'daki "du fehlst mir" veya yunanca'daki "mou leipeis" kalıplarını çok beğenirdim. iki sebepten ötürüydü bu beğeni. birincisi, birebir türkçe'ye çevirdiğimizde "bana eksiksin" gibi bir anlam taşımalarıydı ki şairane bulurdum. ikincisi ise, özlem duyulan kişinin cümlenin öznesi olmasının hoşuma gitmesiydi. yani bu özlem eylemi bana ait değil, aktif süje sensin ve sen bana eksiksin gibi. "i miss you" veya yine almanca "ich vermisse dich" hoşuma gitmezdi ama, zira içlerinde hep bir ıskalamak hali vardı.

    sonra bir gün kafama dank etti özlemek. sulamak, söylemek, tuzlamak gibi bir kuruluşu vardı bu eylemin. ama bu sefer, alıp da nesnenin veya tümlecin üzerine koyduğum şey su, söz veya tuz değildi. özdü.

    o zaman fark ettim, türkler birisini özlediğinde almanca, yunanca veya arapça gibi bir eksiklikten bahsetme ihtiyacı duymamışlardı. ya da ingilizce'de olduğu gibi, ateş edip de ıskalamış da değillerdi. türkler özlediğinde, özlerini, düşüncelerindeki insanın üzerine koyuyorlardı aslında. özlerinin bir parçasını, objenin üzerine bırakıyorlar ve bunun arayışını çekiyorlardı.

    "ben seni özlediğimde, mecbur kavuşmalıydım yoksa zaten senin üzerine dağıttığım özüme kavuşamayacaktım" gibiydi. bu kavuşma gerçekleşmeyecekse de özleri, özlenilen insan üzerinde başka yollarda gezinmeye devam edecekti.

    dilin oluştuğu zamanlarda farklı insan gruplarının atalarının, farklı anlamlar taşıyan kalıplar kullanması çok ilgimi çeker. ama merak ettiğim husus, bir ingiliz veya yunan acaba bir türk gibi özleyebiliyor mu? yoksa farklı hissiyatlara verdiğimiz ama sözlüklerde birbirinin karşılığı olarak yazdığımız kelimeler mi bunlar? ya da şu an tüm dünya halkları olarak aynı şekilde özlüyoruz ancak bir zamanlar her birimizin ataları için bu hisler birbirlerinden ifade ediliş biçimleri kadar farklı mıydı?

    neyse, özürlerimi kabul et özlemek. geç oldu biraz.

  • doldurdular şöyle tipleri silahlı kuvvetlere, verdiler ellerine binlerce lira parayı, köyde babasının traktör emanet etmediği tiplere orduyu emanet ettiler, şimdi bunların nasıl ayıklanacağını kendileri de bilmiyor.

    utanmaz arlanmaz herifler, o mesaj attığı tipi de iştirak ile yargılamaları gerek.

  • bakan olan görgüsüz birisi şoförüne sorar:
    'şoför söyle bakalım eşekle şoför arasında ne fark vardır? '
    şoför bir süre düşündükten sonra mahcup bir şekilde;
    'bilemedim bakanım' diyor.
    bakan cevap olarak:
    'eşeğe çüş diyince, şoföre ise dur diyince durur' demiş.
    bunun üzerine şoför çok sinirlenmiş ama karşıdaki bakan olduğu için bir şey söyleyememiş.
    belirli bir süre sonra bu defa şoför bakana:
    bir soru sorabilir miyim bakanım' der. bakan da:
    'sor bakalım' der.
    şoför sorar: 'eşekle bakan arasında ne fark vardır?'
    bakan bir süre sonra:
    'bulamadım şoför söyle bakalım' diyor.
    bunun üzerine şoför de:
    ' vallahi bakanım ben de bulamadım... '