hesabın var mı? giriş yap

  • dönercinin valiyi niye umursaması gerektiğini anlayamadığım hadise. tivitteki arkadaşın dediği gibi. vali halka hizmet eder halk valiye değil. bu arada dönercinin maskesi ağzında. vali eldiven niye yok diyor. lokantalarda eldiven takılmaz.

    cahil ve kibrinden uçan bir valinin yediği halt. senin ne görevin ne haddin böyle bir şey yapmak. ayrıca maskeyi burnunun altına takıyorsun. önce düzgün maske takmayı öğren. neresinden tutsan elinde kalıyor.

    edit: dönercinin maskeyi yanlış taktığını göstermek için öyle yapıyormuş, uyaranlara teşekkürler. bu arada validen özür gelmiş, iyi yapmış.

    edit 2 : lokanta genelinde değil, böyle döner, fırın etrafında falan eldiven takmak yok. erime ihtimalinden dolayı.

  • sadece isçilik maliyetlerinin düşmesi ülkeleri daha rekabetçi yapmaz. başka bir entry yazmıştım buraya taşıyayım. (geniş bir konu ben sadece rekabetciliğe sınırlı değindim.)

    türk lirasının hem reel hem de nominal olarak yakın zamana göre zayıf olduğu bir dönemdeyiz; bu durumun olumlu sonucu nedir diye fikir yürütmek gerekirse akla gelecek belki de ilk cevap daha rekabetçi bir kura sahip olmamız sebebiyle ihracatın bu durumdan olumlu etkilenecek olmasıdır. türk lirasındaki değer kaybı tabii ki ihracatı olumlu etkiler fakat tl'nin 1,5'ten başlayıp(2011) 5 liranın üzerine yükseldiği hatta dönem içinde 7 liraların bile üstünü gördüğü süreçte ihracattaki artış bu değer kaybını telafi edecek büyüklükte değil.

    görsel

    rekabetçi kur ihracat üzerinde etkilidir ama tek önemli faktör değildir. çin'in düşük işçilik maliyetlerinden yararlanıp bütün dünyanın üretim merkezi olması sebebiyle düşük işçilik maliyeti ile ihracat arasında bütün dünyada abartılı bir ilişki kurulmaktadır fakat çin'in bugüne göre çok daha düşük gelire sahip olduğu dönemlerde de dünyada çin kadar nüfusu ve nispeten daha düşük geliri olan ülkeler hep oldu; çin'in ürünlerinin rekabetçiliğini sadece düşük işçilik maliyetlerinde aramak çok doğru bir tavır olmayabilir . mesela türkiye'de kişi başı gelir iki yıldır çin'in gerisinde kaldı; peki türkiye dış pazarlarda çin'den daha rekabetçidir diyebiliyor muyuz? pek sanmıyorum. çin'in rekabetçiliğinde tabii ki düşük işçilik maliyetlerinin de etkisi her dönem oldu ama çin'in bütün dünyaya göre maliyet yönünden üretim avantajı kazanmasında düşük işçilik maliyeti dışında birçok faktör etkili oldu, bunların en önemlilerinden biri çin'in ölçek ekonomisi konusunda bütün dünyaya ders vermesidir diyebilirim.

    görsel

    ölçek ekonomisi, bir hizmetin veya üretimin daha yüksek kapsamlı olarak gerçekleştirilmesi sonucu maliyetlerin düşmesine verilen isimdir. basitçe ifade etmek gerekirse bir lokantada kira veya çalışan maliyetleri sabittir; bu lokantanın kapasitesi 100 müşteriye hizmet verebilecek olsun; bu işletmenin ortalama 50 müşteriye hizmet vermesi ile 90 müşteriye hizmet vermesi durumlarında çalışan ve kira maliyetlerinin ürünlerin toplam maliyeti üzerindeki ağırlığı aynı değildir. rekabet ortamında ikinci senaryodaki lokanta aynı ürünü çok daha ucuza üretebilme kabiliyetine sahiptir. başka bir örnek vermek gerekirse bir işletmenin yüksek kapasite çalışması genelde maliyetleri düşürür fakat üretilen ürünlerin müşterilere ulaştırılma hızı yine ürünün nihai maliyeti üzerinde etkilidir. örneğin depo kullanma veya üretim için finansman ihtiyacı duyan işletmeler için ürünün müşteriye 3-5 ay içinde ulaşması ile 1 yıl içinde ulaşması arasında büyük farklar vardır ve bu durum ürünün maliyetini de etkilemektedir. örnekler artırılabilir.

    şirketlerde ölçek ekonomisi kabaca yukarıdaki gibiyken ülke olarak da ölçek ekonomisinden yararlanıp bir hedeflenen sektörde daha güçlü hale gelinebilir. örneğin beyaz eşya sektörü hedef sektör, a bölgesi de hedef bölge olsun. kamu a bölgesine yatırım için teşvikler açıklar, bölgedeki yatırımcılar arttıkça tedarikçilere teşvikler açıklar, sonra onların tedarikçilerine... zincire katılan her şirketin maliyetleri düşer.( mesela işletmeler bir birine yaklaştığı için taşıma maliyetleri ) maliyeti düşen her şirket ürün sağladığı şirketlere daha ucuz ürün üretip onun da daha rekabetçi hale gelmesini sağlar. kamu bu bölgeye alt yapı yatırımları yapar (liman, demir yolu, hava alanı) şirketlerin maliyetleri düşürür. tedarik hızı gibi en az maliyet kadar önemli bir çok konuda bölgenin gücünü artırır. kısacası zincire katılan her şirketin bütün zinciri desteklediği, bunun da yeni halkaları teşvik ettiği bir döngü ortaya çıkar.

    shenzen 1980'lerde hedef bölge olarak belirlenmeden önce 30.000 nüfusa sahip bir kasabaydı; günümüzde shenzen metropol bölgesinde 18 milyon insan yaşıyor. günümüzde dünyanın neresinde olursa olsun elektronik araçların %90'nının en az bir parçası shenzen'de üretilmiştir. yukarıda anlatmaya çalıştığım süreç başarılı olursa hedeflenen bölge bir noktadan sonra sadece ülke için değil, dünya için cazibe merkezi haline gelir. günümüzde dünyada ünlü markaların neredeyse tamamının shenzen'de üretim tesisleri vardır. (apple, sony, samsung, microsoft vs.) peki shenzen'de çalışan gelirleri düşük mü? shenzen'de çalışanların medyan geliri aylık 4.000 dolar civarında; dünyanın neredeyse hiçbir yeri için çok düşük değil... özetle fiyat rekabeti yapmak için düşük işçilik maliyeti önemlidir ama shenzen örneğinde olduğu gibi ölçek ekonomisinin faydaları bir seviyeden sonra düşük işçilik maliyetlerinin sağladığından çok daha fazla fiyat rekabeti avantajı sağlar/sağlayabilir.

    kapsam ekonomisi, bir işletmenin var olan gücünü farklı alanlarda kullanmasıdır. ölçek ekonomisine benzer farkı basitçe şudur. bir şirket çamaşır makinesi üretiyorsa bulaşık makinesi üretmek için gerekli birçok şeye sahiptir. bu şirketin bulaşık makinesi de üretmesi bazı ek maliyetlere sebep olur ama nihai ürünlerde ise maliyetler düşer/düşebilir. geniş çerçeveden bakınca da örneğin bir ülkede bir bölge beyaz eşya sektörü için desteklenmişse örneğin bilgisayar sektörü için bir çok şey bu bölgede hazır bulunmaktadır, bu alana da yönelmek bölgenin ekonomik gücünü artırabilir.

    toparlamak gerekirse fiyat rekabetinde işçilik maliyetleri önemlidir ama tek önemli veya en önemli faktör değildir. bunun dışında ''fiyat rekabeti'' işçilik maliyetleri pahasına yapılıyorsa bir anlam taşımaz yani insanlar bir şeyler üretiyorsa bunda nihai amaç bir kazanç elde etme/ refahı artırmadır. üretilen ürünler ile refah arasında paradoks oluşuyorsa bunun ülkelere de insanlara da faydası olmaz. bu bahsettiğim durum sadece işletmeler için değil ülkeler için de geçerli olan bir paradokstur.(orta gelir tuzağı)

  • an itibariyle yaşanmıştır.

    - canım üstünde ne renk gömlek var? (telefonda)
    - hu huuuuu fantaziye gel...
    - ahahahayyyyy ne fantezisi be beyazları yıkıcam, beyaz giydiysen akşamı bekliyim..
    - mavi. mavi giydim ben.

  • http://genclerbirligi.org.tr/kamuoyuna-duyuru-6/

    kamuoyuna duyuru
    cumhuriyetle yaşıt kulübümüz, türk sporuna olan katkısı, türk sporuna kattığı değerlerle ve duruşuyla taraflı tarafsız kamuoyunca yıllardan bu yana centilmen sıfatı ile anılmıştır. bu hem taraftarımızın tribünde yarattığı aile ortamı hem de kulüp politikamız gereği bizim de onurla göğsümüzde taşıdığımız bir sıfat olmuştur. bu sebeple de ankara’da rakip takımları centilmence misafir etmiş, rakip takımlardan da gittiği deplasmanlarda aynı şekilde karşılık görmüş; o karşılığı göremese de centilmence mücadele ile sonuçlardan bağımsız olarak sahadan ayrılmıştır.

    salı akşamı vodafone park’ta beşiktaş jk başkanı sayın fikret orman ve yönetim kurulu üyelerinin , başkanımız ve yönetim kurulu üyelerimize göstermiş oldukları misafirperverlik ve nezaketleri için teşekkür ederiz. benzer bir misafirperverliği rakip teknik direktör tarafından yedek kulübemize bir hoş geldiniz ziyareti ya da farklı şekillerde göremesek de futbolcularımız ve teknik ekibimiz centilmence mücadeleden vazgeçmemiş , mücadelenin sonunda da kazananı kutlamıştır. aldıkları 3-1’lik galibiyetten dolayı rakibimizi tekrar kutlarız.

    maç sonu rakip teknik direktörün yaptığı açıklamalar yaşça “büyüklük” sıfatının arkasına gizlenemeyecek kadar hatalı ve şaşırtıcıydı. ayrıca şenol güneş’e gelen her dostça uyarı ya da hatırlatmaya “büyüklük” sıfatıyla siper olanlara şunu da hatırlatmak isteriz;
    22 eylül 2015 tarihinde oynanan gençlerbirliği – beşiktaş maçından sonra merhum onursal başkanımız ilhan cavcav’ın hakemle ilgili yorumunu kasteden şenol güneş’in , “cavcav hakemi görmüş mü ki… uzağı görebiliyor demek, iyi” cümlesi kendisinin de bu kavramlara olan bakış açısını gösteriyor.

    maç sonunda sebebini bilmediğimiz bir şekilde “saygısız olduğumuzu söylediler, nasıl bir saygısızlığımız oldu bilmiyorum. ayakkabıları yoktu 10 çift ayakkabıyı biz verdik. bizi yenseler bizim ayakkabılarımızla yeneceklerdi” açıklaması ile “sözde” bir lütuf örneği sergilemesi ise kamuoyunun takdiridir. ancak biz hatırlatmak isteriz ki; saygı, “10 ayakkabı verilerek(!)” kazanılmayacak kadar önemli bir olgudur. ayrıca iddia edildiği gibi bir ayakkabı alışverişi olmamış, futbolcularımız sahaya kendi ayakkabıları ve malzemeleri ile çıkmıştır. ayakkabılar verilmiş olsa dahi; yapılan iyiliğin bu şekilde konuşulması, amiyane tabirle başa kakılması da bir o kadar söyleyeni küçülten söylemlerdir.

    beşiktaş gibi saygın ve büyük bir camianın teknik direktörü olması bile şenol güneş’in son dönemdeki davranışlarını ve açıklamalarını örtme konusunda yeterli olamıyor.

    şenol güneş’in bursaspor’da, yani bir anadolu takımında iken “istanbul’un havası kirli” cümlesini kurduğu dönemki hisleri baki mi bilmiyoruz ancak kendisinin o ima ettiği havadan etkilendiği çok açık.

    umuyoruz ki en kısa sürede bu durumdan çıkar ve yine herkesin sevdiği , saydığı şenol güneş olarak türk futboluna katkı vermeye devam eder.

    gençlerbirliği spor kulübü

  • oruç tutana saygısızlık, ona zorla bir şeyler yedirip icirmeye çalışmakla olur.

    bunlar başkasının hayatına, inancına, inancsizligina saygı gostermeyip kendilerine mağduriyet yaratıyor.

    oruç tutarak benim inancsizligima baskı yapıyorsunuz, dese ne yapacaksınız? senin inanma hakkın var da onun inanmama hakkı yok mu?

    bu memlekette ne kadar çok kara cahil, yobaz var yahu!