hesabın var mı? giriş yap

  • sarkinin sozleri kemalettin tugcu tarafindan turkceye de cevrilmistir.. ustadin 'hunhar suclu' adli eserinden aynen aktariyorum:

    pencereye yanastigi vakit
    bir de ne gorsundu
    cresendoya kesmisti ortalik
    kizcagizin evine girmis
    halida kan lekeleri falan
    anlatilir gibi degil yani
    yavrucak masanin altina saklanmis
    caresiz bir haldeymis
    usuyormus ayaciklari
    oradan yatakodasina seyirtmis
    sonu gelmismis minik yavrunun

    ayse iyi misin evladim
    ayse iyi misin
    iyi misin ayse
    ayse iyi misin
    evladim iyi misin
    iyi misin ayse
    ayse iyi misin
    iyi misin ayse
    sana diyorum ayse
    iyi misin
    ayse iyi misin
    iyi misin ayse

    ayse iyi misin
    ayse konusur musun lutfen
    bir isaret var pencerede
    bagirttirmis seni herhalde
    ayseeee!
    kizcagizin evine girmis
    halida kan lekeleri falan
    anlatilir gibi degil yani

    seyirtmissin yatakodasina
    ne fayda
    vaden yetmis aysecik

    ayse iyi misin
    cocugum iyi misin
    ayse iyi misin
    iyi misin
    hunhar bir suclunun
    saldirisina ugradin

    avluya gelmisler
    gunlerden pazarmis
    ne kara bir gun, yazik
    suni teneffus mu dersin
    usuldan kalp atislari mi
    kar etmemis
    ahh ayse ah
    ayse iyi misin
    evladim ayse iyi misin
    iyi misin ayse
    ayse iyi misin

    ayse konusur musun lutfen
    iyi misin

    ayse iyi misin
    cocugum iyi misin
    iyi misin ayse
    ayse iyi misin
    iyi misin ayse
    hunhar suclu
    vurdu seni

    tamam, tantana yaratmayin
    toplanmayin lan dagilin

    iyi misin aysecik
    gulec yuzlu cocuk
    iyi misin
    ayse iyi misin

  • oha yıllardır düşünüp düşünüp de bir yere bağlayamadığım şu mevzuyu benim gibi başka dert edinenler de varmış. şimdi efenim gerçekten de anlam verilemeyen bir durum vardır ortada... şöyle ki, yer istanbul, saat 15.00! işe gidiş saati değil, öğle arası değil, akşam çıkış saati değil, okullarda sabahçı-öğlenci için derse başlama çıkış saati değil... herkesin işinin başında olması gereken bir saat. ve fakat trafiğe bir çıkıyorsunuz kilit! imkanı yok adım ilerlemiyor. aradan bir yerden kaçayım diyorsunuz. o da nesi orada da deli trafik var. sonra camdan dışarı bakıyorsunuz yandaki kafe dolmuş da taşıyor, oturacak yer yok! işte o anda dilden şu cümle dökülüyor: "yahu bunca insanın bu saatte dışarıda ne işi var?"

    "senin ne işin var" diyeceksiniz ama ben gazeteci olduğum için her saat, her an dışarıda olabiliyorum. ya da o gün izinli olabiliyorum vs. ve fakat bunca insanın gazeteci olma, çalışmıyor olma ya da 'serbest' çalışıyor olma ihtimali yok. işsiz desen altında arabası gezen, oturup kafede yiyip içip vakit geçiren bunca işsiz, bu kadar parayı nereden buluyor sorusu geliyor bu defa da akıllara...

    özetle doluya koysan almıyor, boşa koysan dolmuyor. biri lütfen artık bir açıklama getirerek bu gizemi sonlandırsın. kim bu insanlar? ben de onlardan biri olmak istiyorum. bunun için ne yapmam gerekiyor?

  • habere bakıyorum da , alakasız şeylere çağrışıyorum ,

    şöyle ki ; mevzu bahis kendi arabası olunca hırs yapmış abi eliyle koymuş gibi 3 günde bulmuş aracı , ah da mesela vatandaşın arabası olsa kim bilir ne zaman bulunurdu ya da bulunur muydu acaba dedirten hadise.

  • bir su baskını sonrasında çadırda kalan bir felaketzede:

    - çadırlar su geçiriyor, üşüyoruz.. çoluk çocuk perişanız. nerde bu devlet, nerde bu millet, (karısına dönerek) nerde benim pijamalarım?

    not: daha sonra "nerde bu devlet, nerde bu millet" kısmı uzun süre show tv ana haber jeneriğinde kullanıldı.

    14 yıl sonra gelen edit: böyle bir şey hiç olmamış, zihnimin bir oyunuymuş. "nerde benim pijamalarım" kısmı levent kırca parodisinde varmış. ben de çok üzüldüm bunu öğrenince tabi ama n'apalım. historien'e teşekkürler.

  • --- spoiler ---

    eşlerinden biri ise ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çektiklerini ve yardım beklediklerini söyledi.

    --- spoiler ---

    yanlış anlaşılmış olabilir. kadın doğurmaktan bıktı kaymakamlıktan ek kadın kontenjanı istiyor.

  • babam, sabah işe gitmeden önce yapıyordu mercimek çorbasını. o gittikten sonra ben yavaştan hazırlanıyordum okula gitmek için. mavi önlüklü zamanlar...

    tencereden bir kaseye doldurup içine ekmek doğruyordum biraz. sonra elimde tepsiyle annemin yanına gidiyordum. yatağında hasta hâlde yatıyordu. " hadi anne bunu yiyorsun bak! hepsini... " diyordum ve kendime de koyuyordum biraz. sabahları çorba içmeyi o vakitlerden beri severim.

    hep besmele çekerek başlardı babam her işine, hâlâ öyle. " sen şifâ kat içine allah'ım " derdi gözleri dolardı annemin hâline. ben de öyle izlerdim ayağının dibinde ki çok iyi yemek yapıyorum artık ben de.

    öğrendim ki şifâ bazen gerçekten bir kaşık mercimek çorbasında dahi saklı olabilirdi.

    annem iyileşmişti artık. inanılmaz cömert bir kadındır. kapıya gelen dilencilere çorba, yemek vs. verirdi; yanında ekmek ve ayran. neredeyse her zaman yapardı bunu. ben de izlerdim.

    gönüllü refakatçilik diye bir şey vardır duydunuz mu?
    üç beş kez yapmışlığım vardır kimsesi olmayan amcaların yanında. hastaneler sürekli mercimek çorbası veriyor sanırım. " bunu içiyorsun, sonra ameliyat bile olmadan fırlayıp gidiyorsun burdan genco " derdim refakatçisi olduğum hastalara.
    " inşallah " derlerdi hafif bir tebessümle...

    ekim ayı yaklaştı artık ve soğudu istanbul.
    sabahları çorbacıya gidin ara sıra. sokakta yanından öylece geçtiğiniz evsizlere çorba ısmarlayın.
    güzel bir mercimek çorbası, pilav, salata, tavuk falan yapıp yoksul olduğunu bildiğiniz komşularınızı çağırın evinize yemeğe. yoksul değilse bile çağırın. verdikçe artar insanın malı mülkü.
    ayrıca belki de kalbimizin şifası, birinin bizim sayemizde boğazından geçecek bir kaşık mercimek çorbasında gizlidir.
    bunu düşünün.
    " hiç kimseyle işim olmaz " diyorsanız kendinize yapın. sıkın limonu için iki kase.

    rabb'im açlıkla sınamasın kimseyi.

  • bunun adı heyecan değil de daha ciddi bir müsabaka izleme zevki bence. euroleague'e bakınca sadece oyuncuların değil stratejilerin de sahada olduğunu görüyorum ben. basketbol çok daha fazla fikir oyunu oluyor avrupa'da. ve evet bu sanki beni daha çok cezbediyor. ama şöyle bir şey var. ne olursa olsun lebron, kawhi, durant, curry, davis, lillard veya harden izleyemiyorsun avrupa'da.

  • adı fenerbahçe ile anılan las palmas stoperi.

    youtube'da las palmas'ın bu sezon oynadığı maçlar full halleriyle bulunmakta. oradaki maçların bir kaçını izledim haber çıktıktan sonra nedir ne değildir görmek için.

    iyiler:
    - agresif, cesur, önde karşılayan stoperlerden
    - birebirde adam geçirdiğini görmedim
    - yan toplarda topun nereye düşeceğini iyi seziyor, hava toplarını alabiliyor
    - oyun konsantrasyonu daima yüksek, adam adama markaj da rakip oyuncuya nefes aldırmıyor, tuvalete gitse onunla gider
    - frikikler ve uzaktan şutlar var

    kötüler:
    - lakaytlık sorunu var. work rateler rezalet. (erol bulut'un çözmesi gereken bir şey)
    - uzun pasları fecaat. mümkünse denemesin.
    - yine lakaytlıkla bağdaştırabileceğim, son adam haliyle çalım atmaya çalıştığı oluyor. fb taraftarı işler iyi giderken baya sever bu tipleri ama o çalımı batırıp gol yedirirse fb kariyeri biter.

    eyyorlamam bu kadar umarım hayırlı uğurlu gelir kulübümüze

  • bu hastalığın çeşitli tipleri vardır ve tipine göre de semptomları değişmektedir. semptomları genel olarak şiddetli karın ağrısı, ışığa karşı hassasiyet, deride kızarıklıklar ve ciddi yaralar, diş ve diş etlerinde bozulmalar ve piskolojik krizler. bu semptomların hepsi tek bir tipte gözükmez. her semptom bu hastalığın farklı bir tipine özgüdür. yani şiddetli karın ağrıları atağı geçiren bir hasta da cillte yaralar ve ışığa karşı hassasiyet olmayabilir. metabolik ve kalıtsal bir hastalık olmakla birlikte nadir görülen bir hastalık olduğu için tanı aşamasında akla gelmediğinden dolayı atlanabilmekte ve hastalar uzun süreler tanı alamadan hayatlarına devam etmektedirler. hatta bazı hastaların tanı konmadığı için psikolojik krizler geçirdiği için hastanlerin pskiyatri kliniklerine dahi yatırıldıkları söylenmektedir. sıklıkla fmf (ailevi akdeniz ateşi) ile karıştırılabilmektedir.
    tanı koymadaki en net yöntem 24 saat idrar biriktirilir ve ışık almaması sağlanır ve idrarın renk değişimine bakılır. buna göre hastaya tanı konabilmektedir. hastalığın vampir efsanesine temel olduğu düşünülmektedir. zira bu hastalığın sebebi kan metabolizması bozukluğudur, tedavisinde de hastaya insan hemoglobinin hem kısmından yapılan, human hem (insan hem'i) etken maddeli bir ilaç verilmektedir.