• türkiye'de linç edilmek istenen kişi.

    tarih: 27 ocak 2013
    saat: sabah 5:30
    yer: atatürk havalimani

    istanbul'a sadece 4 günlüğüne geldim ve işlerimi hallettikten sonra geri dönüyorum. 4 gün boyunca sabahtan akşama kadar ordan oraya koşturdum, millete laf anlattım. bütün işlerim bitince de son gece arkadaşlarla buluştuk, ev partisi, taksim falan derken sabaha kadar takıldık. 4:00'daki havataş otobüsü ile de havalimanına gittim.

    havalimani saatine ve gününe bağlı olarak normalde olduğundan çok daha yoğundu ve kitlesi farklıydı çünkü umre zamanıymış.öncelikle umre'ye gidenlerle bi sorunum yok. hatta benim ya da başkalarının hayatına karışılmadığı sürece hiçbir sorunum yok kimseyle. isteyen istediğine inanır, istediği şekilde yaşar ve giyinir (popi meselesi). her yerde yarı çıplak, ayaklarında terlikler olan amcalar ve komple kapalı teyzeler var. beyaz ve siyahın müthiş ahengi tüm havalimanını sarmıştı (soru: umreye giden kadınlar da beyaz giyinir diye biliyordum ben ama burdaki teyzeler komple siyahtı. bilgisi olan arkadaşlar bu konuda bana bilgilendirici mesaj atarlarsa mutlu olurum)... bu gruba karşı yapabileceğim tek eleştiri ayaklarını lavabolarda yıkayan amcalar oldu. az ileride mescid olmasına rağmen girdiğim her tuvalette bir amca lavaboda ayağını yıkıyor ve ayaklarını her yere değdirmekte bir sakınca görmüyordu... bu durumdan tiksindiğim için (ayakları temiz olsa da ben hijyenik bulanıyorum) havalimanından varacağım noktaya gelene kadar tuvaleti kullanmadım.

    güzel güzel check-in yaptım, bavulumu teslim ettim, pasaport sırasında bekliyorum. sıralar tabii ki de içerideki kitle ile orantılı olarak umre'ye giden vatandaşlardan oluşuyor. önüm arkam her yer ya beyazlı amca ya da siyah teyze. hatta arada beyazlar içerisinde çocuklar da var.

    bu süreçte ilk tepkiler gelmeye başlıyor kulağıma. "nebçim giyinmiş", "alkol mü almış o", "yabancı da değil, elinde türkçe kitap var (kitap da marquis de sade'dan tanrıya karşı söylev[evet o gruptan dayak istediğim doğrudur] ), türk ve müslüman küpe takar mı" gibi tepkiler. cevap vermiyorum çünkü arada çıkabilir böyle insanlar diye düşünüyorum. total olarak umre'ye gidenlere mal etsem yaptığım ayıp olacak. pasaport kontrolü ciddi bir iş olduğu için (gruptakilerin büyük kısmının ilk defa yurtdışına çıktığını varsayıyorum çünkü genel prosüedürlerden %99'unun haberi yoktu) sadece bana söylenmekle yetiniyorlar. ben de eleştirileri çok takmıyorum zaten.

    kontrol sonrası hem uçağıma biraz daha zaman olması, hem kitleden biraz uzaklaşmak hem de kitap okurken takılmak için bira içmeye gidiyorum (sabahın o saatinde sadece ben değil, orada bulunan herkes alkol alıyordu bu arada). biramı bitirdikten sonra kafede kendi kendime takılırken umre'ye giden gruptan bir amca yavaşça sokuluyor yanıma ve "delikanlı bizim tarafa gelebilir misin, sana birşey sormak istiyoruz" diyor. ben de saflığıma yanayım ki "heralde bilet, kapı, uçak vs. ile ilgili soru soracaklar" diye gidiyorum yanlarına.

    görüntü şu: oturma yerlerinin orda beni bekleyen yaklaşık 20 kişilik siyah ve beyaza bürünmüş bir grup ve nefretle bakan gözler. giderken resmen 3,5 atmaya başlıyorum. "amca noldu istersen burda sor" diyerek kaçmaya çalışıyorum ama amca sanki beni idama götürür gibi yapışmış koluma "yok yok gel sen" diye mırıldanıyor. gittikten sonra "he amca buyur sor" dememi beklemeden arkadan yaşlı bir teyze "evladım sen türk ve müslüman değil misin?" diye acı bir ses çıkartıyor. "ha ney?" falan diye dumur olmuşken yaşça biraz daha genç bir abi "sen utanmıyor musun" diye ikinci soruyu soruyor. "ne diyorsunuz siz? ne utanması?" dememe kalmadan "bizi günaha sokmaya utanmıyor musun?" diye bir köşede ölmek üzere lan amca soruyor. "en sonunda biraz da sesimi yükselterek "ne diyorsunuz siz, ne günahı, ne utanması" diye konuşuyorum. beni oraya getiren amca "evladım sırada alkol kokuyormuşsun, kulağında küpe var, içeri girdikten sonra seni alkol alırken görmüşler. umre'ye gidenlerin yanında bir müslüman olarak bunu yapmaya utanmıyor musun?" diye açıklamayı yapıyor.

    işte o anda elim ayağım titremeye başlıyor, beynim zonkluyor. "amcacım öncelikle size ne benim giydiğim kıyafetten?" diye sinirli bir şekilde konuşuyorum (hayır daha sesimi yükseltmedim). "hem ayrıca alkol almamdan size ne? siz alkol almıyorsunuz ki. alkol kokusu yüzünden de abdest bozulmaz, bişi olmaz" diye devam ediyorum. benim cevabım üzerine gruptaki yaşlılar arkaya doğru gerilerken gençler öne doğru çıkmaya başlıyor, "olmaz" diye sert bir dille beni uyarıyorlar(!). "ne demek olmaz ya? size ne benim yaptıklarımdan?" diyorum. "biz umre'ye gidiyoruz, senin imanın da bizi etkiler" gibi saçma bir söylemde bulunuyorlar. "benim imanımdan size ne? ben zaten müslüman bile değilim, allah'a ya da başka bir varlığın gücüne inanmıyorum. din ile alakam yok" dememle ipler kopuyor. genç olanları iyice yanıma geliyor ve "ne diyon sen" moduna geçiyorlar. çevredeki insanlar da bu sırada yavaş yavaş huzursuzlanmaya da başlıyorlar. "kardeşim sizle mi uğraşacağım, işim gücüm var benim" diye arkamı dönmemle bir tanesinin koluma yapışıp "kafir misin sen?" diye bağırması bir oluyor. şansıma o sırada yakından havalimanı polisi geçiyor da "memur bey bakar mısınız" diye sesleniyorum. polisin geldiğini gören grup geri çekilip kolumu bırakıyor. ben de hala saf bir şekilde "yardım isterim polisten, beni en azından kapıya kadar götürür. bu grup da bir daha bulaşmaz bana" diye düşünüyorum ki meşhur türk polisini nasıl unuttuğum için sonradan kendime kızdım.

    polis klasik olarak "noluyor burda" laflarından sonra ben birşey demeden gruptan bir "memur bey bu adam bize hakeret ediyor" şikayeti geliyor(!?!?!). lan yüzsüzlüğe bak; polisi çağıran ben, şikayet karşı taraftan. tabii ki de yüze türk polisi benim gibi bir genç yerine umre'ye giden ulvi kişileri dinleyecekti; "ne diyorsun sen" diye bana çıkışıyor.

    ben:"memur bey, ben kendi halimde kitap okuyordum. aha bu amca geldi beni çağırdı sonra da bana hakaret etmeye başladılar"
    gruptan biri: "ne hakareti lan? sen demedin mi ben allah'a inanmıyorum diye?"
    polis: "allah'a mı inanmıyor? çıkar bakim cüzdanını (da neden lan neden?)
    ben: "neden memur bey, allah'a inanmıyorum demek kötü birşey mi?"
    polis: "sen çıkar bakim cüzdanı"

    neyse cüzdan çıkartılır verilir. bu arada cüzdan ile ilgili bir bilgi: (bkz: #28121212)

    polis: "neden boş senin din hanen?"
    ben: "memur bey ben ateistim"...

    işte bu laf. aha bu lafı bu grubun içinde dedim. türk polisi bu grubun yanındayken dedim... polisin "nasıl lan" demesi ile grubun "puuuu rezil"vb. lafları, polisin "git gözümün önünden kendini çok sevdirmeden" tarzı lafları sayesinde arkamda bana küfreden bir grup ve grubun yanında yer alan bir polis ile uzaklaştım oradan. çok eminim ki havalimanında olmasak hem o polis hem de grup tarafından fiziksel temasa (koldan tutmadan daha fazlası) maruz kalarak ayrılacaktım oradan...

    oysa ki ne kadar da güzel bir 4 gün geçirmiştim lan türkiye'de. işlerimi halletmiş, arkadaşlarımla güzel vakit geçirmiş şekilde yüzümde gülümseme ile geri dönüyordum. hatta bir sonraki işim türkiye'de olsun da daha çok böyle güzel zamanım olsa diye düşünürken son kararımı verdim; nah dönüyorum. çünkü bu olay sonuç değil başlangıç. "ecdadımız", "dinimiz", "peygamberimiz" düşünceleri "ama biz hep ezildik ve eziliyoruz" cümleleri ile iyice arttı ve artacak. toplum müslüman-diğerleri şeklinde ayrılmış durumda ve müslümanlar öyle bir güç kazanmış durumdalar ki kendi halinde takılan insanları bile güzellikle(!) dine döndürmeye çalışıyorlar.

    biliyorum bütün müslümanlar böyle değil. biliyorum bu arkadaşları eleştiren müslümanlar da var ama böyle gruplar git gide artmakta ve yüzsüzce insanlara saldırmakta.

    edit: öncelikle geçmiş olsun diyen, iyi dileklerini ileten, fikirlerini paylaşan tüm yazarlara teşekkür ederim zamanım elverdiğince yanıtlamaya çalıştım, yanıtlayamadıklarımı da fırsat buldukça yanıtlayacağım.

    bütün mesajlar çok güzeldi ama polly jean'e ayrıca teşekkür etmek istiyorum. hem yazdığı entry hem de yurtdışında yaşayan birisi olarak hukuksal olarak neler yapabileceğim konusunda verdiği tavsiyeler sayesinde yarın avukat ile görüşmeye gidiyorum. gelişmeleri avukatımın izin verdiği sürece buradan paylaşmaya çalışacağım.

    yazarların bana özel mesaj ve sosyal medya yoluyla kendi başlarından geçen olayları da anlatmaları aslında uzun süredir görmezden geldiğim ama türkiye içerisinde olayların nerelere vardığı konusunda da çok bilgilendirici oldu. bu konuda kendime de kızmama yol açtı. arkadaş ve ailevi çevrem sayesinde bir nevi fanusta yaşadığımı farkettim. tabii ki de haberleri okuyordum, sosyal medyadan olayları takip ediyordum ama okuduklarımın büyük bir kısmı daha önce hiç duymadığım ve gerçekten insanların onurunu kıran şeylerdi... normalde yaşadığım olaya "he" diyip geçecekken olayı biraz daha irdeleme ve duyurma isteğimin artmasına neden oldu.

    haber.sol.org şimdilik ilk haberi yapan yer olmuş. yarın avukatım ile konuştuktan sonra işim dolayısıyla da tanışık olduğum gazetecilerle konuşacağım. bir şekilde birinden umut çıkar diye düşünüyorum.

    bu arada bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek için; kendimi sözcü vs. olarak görmüyorum. bir şekilde paylaşılan, konuşulan bir olayın yazarı olarak sadece şansım olduğunu düşünüyorum. şansımız olursa diğer sıkıntı yaşayan ve bana mesaj atan insanlara da ulaşıp onların da anılarını paylaşmasını rica edeceğim.

    bütün bu süreçte beni en çok üzen şey ise şu oldu; hala ülkemi, doğduğum büyüdüğüm yerleri seviyorum ama şu anda çok fazla dönmek istemiyorum. sanırım belirli bir politik yapı da değişmeden dönmemek için elimden gelen herşeyi yapacağım. ama üzüldüğüm nokta ailemin, arkadaşlarımın böyle şeylerle her an karşı karşıya gelecek olmaları korkusu ve onlara bir zarar gelecek korkusu.

    son birşey: yazımda da siyah kıyafet konusunda sorumu sormuştum. bu konuda bilgili arkadaşlar geri dönüş yaptılar: normalde herkesin beyaz giyinmesi lazımmış ancak cemaat veya tarikat tarzı gruplar kendilerini belli etmek için farklı renkler giyiyorlarmış. hatta bana bunu açıklayan yazarların yakın çevresi ya da kendileri umre'ye gitmiş kişiler ve onlar da kıyafet farklılıkları ya da başka nedenler yüzünden bu kişilerle sıkıntı yaşamışlar. hadi ben ateistim de kendi dininden olan insanların farklılıkları yüzünden bile sataşan bir grup olduğu sürece çok fazla hoşgörü beklemeyin benden lütfen.
  • sadece senden 1 tane daha fazla dini reddeden kişidir. toplumda hala çevresindeki ateistlere canavar gözüyle bakan , onlara aşağılık gibi bakan bir kesim var. hem dindar hem de ateist arkadaşları olan biri olarak her zaman başkalarının inancına saygı duymak gerektiğine inananlardanım. müslüman insanlara bu ülkede kimse karışmıyor çünkü toplumun büyük çoğunluğu- %99 gibi bir orandan bahsediliyor fakat ben %90 olduğuna bile inanmıyorum. - müslüman. peki ateistlere neden karışılıyor ? sana ne başka bir insanın neye inandığından ya da neye inanmadığından. sen kendi hayatından sorumlusun başkasının hayatından değil. sana öbür tarafta o ateisti neden müslüman yapmadın diye sormayacaklar rahat ol.
    not: müslümanım.
  • beynini sonsuz sikiş-sokuş, şarap ve mutluluk karşılığında ipotek ettiren* it sürüsünden uzak durması gereken kişileri tanımlamada kullanılan kelime.
  • bu umreye giden gruplarin psikolojik durumlari cok uc tepkiler vermelerine, insanliktan cikar gibi hareketler yapmalarina yol acabiliyor. gene havalaninda benim tanik oldugum bir olay var: tabi pasaport kontorlunde kalabaliktan dolayi cok buyuk bir sira oluyor. beklemekten sikilan ve gerceklestirecegi ulvi gorevin ona verdigi sonsuz haklari da kullanmak isteyen bir kac yasli arkadas butun sirayi yararak en one gecti hatta bununla yetinmeyip sari cizgiyi de gecip polisin dibine girdiler. bu da yetmiyormus gibi arkalardan diger grup uyelerini de cagirdilar. onumde 3 kisi varken bir anda 15 kisi oldu. polis laf anlatamiyor. hic bisiy yapamiyor. bi de adamlar ciplak yahu. carsafa sarilmis terlikli dedeler. neyse polis amiri geldi. bin bir dil doktu en sonunda grubu sari cizginin arkasina gecmeye ikna edebildi yani. biz de sadece 15 kisinin onumuze gectigine sukrederek sessizligimizi koruduk.
  • geçen sene nisan ayında, bir benzerini yaşamış biri olarak sinirden köpürerek okudum olayı.. bu insanların cesareti (!), hadsizliği karşısında, sırf ateist diye birini "ahlaksız" gibi göstermeye çalışan tüm müslümanların kendi inançlarına göre cayır cayır yanmalarını tüm kalbimle istiyorum. ama aynı şekilde, bundan sonra da benzer hareketlere uğrayacak insanlar, ateist olmasalar bile, onların gözünde "yeterince" müslüman olmadıkları sürece... o yüzden başımdan geçenleri anlatacağım, sizin de başınıza geldiğinde belki bu entry size bir fikir verir.

    geçen sene nisan ayının 2. günü, atatürk havalimanı'nda, iptal edilen uçuşum yüzünden mal mal 5 saat sonraki uçuşumu beklemekteydim (zaten sonrasında thy başlığının altına döşenmiştim bir güzel). elimde telefon, sevgilime iptali haber verdim, beni merak etmemesini söylüyorum filan... nisan hac vakti midir, umre vakti midir bilemiyorum, artık hangisiyse, beyaz çarşaflara dolanmış, terlikli, eskiden "adem baba" deyu tarif edilen erkeklerle dolu. (niyeyse bu adem babalar sadece türk, istanbul aktarmalı olarak cidde'ye uçan bir çok müslüman var, evet onlar da beyaz giyinmiş, ama "ben hacıyım tağaam mıı" diye gösteriş yapma ihtiyacı duymamış olacaklar ki, normal şekilde pantolonunu, gömleğini giymiş sırada bekliyorlar. şu bir gerçek ki, bir parça kumaşa sarınmış ve altında iç çamaşırı olmadığı bilinen başka birileri ortalıkta gezinse, bu yobazlar "hiyyy, ya o örtü bir düşse, çoluğumuz çocuğumuz neler görecek, terbiyesiiiz, sen bizim ve evlatlarımızın ahlakını bozmaya mı çalışıyorsuuun!" filan derlerdi, ama kendileri, normalde hicaz'da giymeleri gerek şeyi teee havaalanında giyince hiç sorun olmuyor tabii! tekrar ediyorum, o gün atatürk havalimanı'nda gördüğüm müslümanlardan sadece türkiyeli müslümanlar cidde kuyruğunda ihramla bekliyorlardı.)

    neyse, ne diyordum, telefonla görüşüyorum, bir amca yaklaştı. bir şey soracakmış gibi kafasını uzattı, yaşlı olduğu için check-in sırasını filan bulamadığını düşündüm, telefondaki sevgilime "bir saniye canım" deyip, "buyur amca?" dedim adama. "sen utanmıyor musun böyle gezmeye? ne bu eteğinin boyu? başın da açık, bacağın da açık, cayır cayır yanacaksın kafir!" diye gürledi herif bana. dondum kaldım, resmen kan beynime sıçradı, adam benim kıyafetime bir bakışla beni yollu mu ilan etmedi, namussuz mu ilan etmedi, cezamı kesip cehenneme mi yollamadı! telefona "ben seni arayacağım birazdan" deyip kapattım ve bas bas bağırdım "sen kendini ne zannediyorsun, sana mı kaldı beni yargılamak!" diye. herif yürümeye başladı, bağırıyorum, "poliiis, polis yok mu polis" diye, sinirden kudurmuş haldeyim, bu ne hadsizlik aklım almıyor! hadi ateisti geçtim, ben hristiyan da olabilirim, musevi de olabilirim, ama yok türkçe konuştuğumu duydu ya, nasıl olur da müslüman olmam?! nasıl olur da eteğim kısa, başım açık olabilir?! bu memleketin %99,9'u müslümandır, kalanı da keseriz, öldürürüz, tehdit ederiz zaten! adam işte bu kafanın yürüyen hali!

    kafamı toparladım, ileriden geçen iki güvenlik görevlisine koştum "bana yardım edin" diye, polislere telsizle ulaştılar. üst arama noktalarında polisler var ama yerlerini terkedemiyorlarmış, devriye gezen polis lazımmış. iyi de nerede o devriyeler? diyorum "acele edin adam gözden uzaklaşmak üzere, kaybedersek bir daha nasıl bulacağım?". "bekleyin gelecekler" diyorlar. (biri bir şeyinizi çalsa unutun yani, koskoca havaalanında 5 tane devriye, bulacaksın da derdini anlatacaksın pehhhh). güvenlik görevlileri polisi beklerken herifin peşinden koştum "niye kaçıyorsun? bari söyledin bir söz, beklesene polisleri" dedim. "senin polisin bana bir şey yapamaz" diye büktü dudağını, sinirden delirmek üzereyim, ölür müsün, öldürür müsün! baktım cidde check-in sırasına girdi, "tamam" dedim, "yeri belli artık", döndüm geri, bekledim polisleri. polisler geldi, olayı anlattım, karakola gitmek istediğimi söyledim. "emin misiniz?" dediler şaşkın şaşkın, süreci anlattılar, "zaman alacak, uçağınız kaçmasın?" dediler (ama "gitmeyelim" gibisinden değil, bilgilendirme amaçlı olduğu belli olan şekilde söylediler, haklarını yemeyeyim şimdi). dedim "5 saat var uçağıma, çok da eminim, gidelim." gittik cidde sırasına, adama "hakkınızda şikayet var, bizimle karakola kadar geleceksiniz" dediler.

    ahhhh, ah o anda az önceki müslüman cengaverin bir anda paçaları tutuşmuş yüz ifadesini bir görseydiniz! içimin yağları eridi, eridi! o ifadeyi görmek bile yeterdi inanın! "benim uçağım var gelemem bana ne" filan demeye kalktı, "gelmek zorundasınız" deyip sıradan çıkardılar. ben biraz geride duruyorum, bir kadın geldi yanıma, "sizi de mi rahatsız etti?" dedi, "aaa siz de mi?" dedim. "evet, ama boşuna uğraşıyorsunuz, polisler de bunların yanında, hiçbir şey olmaz ki" dedi kadın, omzunu silkti. dedim "keşke siz de gelseniz de ifade verseniz, daha güçlü kanıtlar olurdu", ama biliyorum ki herkesin uçuşu iptal edilmiş değil, zorlayamam ki kadını...

    neyse, adamı aldılar, havaalanı kapısının önünde polis otosu bekliyoruz. amcanın paçaları tutuşmuş, "yapmayın etmeyin" modunda, "ettiniz bir laf, şimdi bir zahmet geleceksiniz" dedim (hala siz diye hitap eden kafama tüküreyim!) herif ne dedi peki? "burası türkiye, burası özgür bir ülke, iki laf ettim diye beni karakola götüremezsiniz!"

    inanın bana, eğer bir insana yumruk atacağım an varsa, o da o andı! herife bak, kendisi beni taciz ederken, benim kılık kıyafetime laf edebilirken, eteğimin boyuyla namuslu olup olmamam arasında bağlantı kurabilirken "müslüman bir ülke"deyiz, ben nasıl utanmadan öyle gezerim (hayır taciz sadece "cinsel taciz" demek değildir, rahatsız etmek anlamında "taciz" diyorum burada) ama ben onu şikayet ettiğimde "özgür bir ülke"deyiz, nasıl şikayet ederim? müslümanların hepsini zan altına almak istemiyorum, ama hani "müslüman ikiyüzlülüğü" denen bir olgu var ya, sevgili müslümanlar, işte bu lafı bu adam gibi ikiyüzlülere borçlusunuz.

    neyse, dağıtmayayım, karakola gittim, ifade verdik ayrı ayrı, sonra havaalanında kameralar olduğunu bildiğimi, görüntüleri bulabileceğimi söyledim, zira check-in sıramın c-1 filan olduğunu, o kontuarların yan tarafındaki banklarda oturduğumu, o esnada telefonla konuştuğum için arama saatini bularak olayın hangi zamanda cerayan ettiğini bulabileceğimi söyledim. kamera izleme odasına çıktık, ilgili kontuarı gören kameraları seçtiler, telefondan arama saatine bakıp zamanı söyledim, bingo! görüntüleri bulduk. ben sakin sakin otururken adamın bana yaklaştığı, sonra yürüdüğü, benimse o giderken ayağa fırlayıp koşuşmaya başladığım görülüyor. (ah bir de ses olaydı ahhhh!) cd'yi hazırladılar, dosyama eklediler, "bundan sonrası savcının işi" dediler.

    belirtmeliyim ki ifademi alan polis memurunun bir çok cümlesini düzeltmek zorunda kaldım. akıllarına geldiği gibi yazıyorlar, eğer ifade veriyorsanız, düzgün yazdırdığınızdan emin olun. sonrasında başka bir polis memuru, yazılmış ifademi okuyarak sourlar sordu, en sonra da amirleri geldi, bir de ona anlattım. her anlatışımda, polislerin gözünün etek boyuma kaydığını görüp rahatsız olduğumu belirtmeliyim, adeta "hak'katen o kadar kısa mıymış ki?" dercesine baktıklarını söylemeliyim. sanki kıçımın tepesinde etek giysem haksız olacakmışım gibi... sanki o herif için yere kadar uzun olmadıkça, hatta başım açık oldukça çok da fark edecekmiş gibi... bunun ne kadar sinir bozucu olduğunu anlamayı size bırakıyorum...

    o adamı benden önce çıkardılar sanırım, çıkarken görmedim. muhtemelen uçağına yetişmesi için ellerinden geleni yapmışlardır, zaten uçuşuna temiz bir 3 saat vardı adamın, erken geliyorlar ya genelde... çıkarken ilk yardım eden iki polis memuruna sordum "şimdi hiçbir şey olmayabilir değil mi, savcı da bunlardansa davayı hiç açmayabilir, takipsizlik kararı verebilir değil mi?" polisler şaşaladı, "yani takipsizlik filan, siz de biliyormuşsunuz zaten, olabilir, bundan sonrasında bizim bir etkimiz yok" dedi biri. sonra üzüldü mü nedir halime, ekledi, "ama siz doğrusunu yaptınız, en azından bir dahaki sefere iki kere düşünür, keşke herkes ifade verse, peşini kollasa" filan dedi. ne diyeyim, "hıhı" dedim yürüdüm.

    bir kaç ay sonra, eve celp gelmiş (bir süredir yurtdışında yaşıyorum ben), nisanda olan olayın ilk görüşmesi aralıktaydı. avukat arkadaşıma dilekçe vermiştim, hem yurtdışında olup gelemeyeceğim, hem de işin peşini bırakmak istemediğimi de hakime anlatmış, zaten ilk duruşmada bir şey olmuyormuş, 2. duruşmaya gideceğim önümüzdeki nisan ayında. avukat arkadaşım, savcının davayı açmasına sevindi, "herhalde görsel kayıt varken açmamazlık edemedi" diye düşündük. adama ceza aldırabilir miyiz, delillerimiz buna yeter görülür mü bilmiyorum. tek bildiğim, orada bile korkudan tutuşmuş halde olan herifin evine celp geldiğinde yaşadığı tırsmayı hayal edebildiğim ve açık söyleyeyim, bundan çok da memnun olduğum gerçeği... 70'ini geçmiş birini bu saatten sonra ben nasıl yontayım, zaten derdim yontmak da değil. bahsedip durdukları o "hoşgörü"den bir parça nasibini alamamış bu adamların bizi rahatsız etmesini engellemek istedim sadece, korksun ve zehirli dilini ağzının içinde tutsun yeter, cümleleriyle beni zehirleyemesin, giydiğim kıyafet yüzünden kendinde benim canımı sıkma hakkı görmesin yeter... avukatım ayrıca tazminat davası açabileceğimizi de söyledi, ama o herifin tek kuruşunu istemem, bana ne...

    şimdi bu yazdıklarımı okuyup n'olur biraz düşünün, kendisine "gerçek müslüman" diyenler. bir solcu, görüşüne yakışmayan bir şey yaptığında "gördük sizinkileri, solcuydu ama rüşvet almış/bir kızı ellemiş/bla bla yapmış" diye çullanıyorsunuz, hem de mesela o eylemi sonucunda örgütünden atılmış, yani örgütünce -olması gerektiği gibi- cezalandırılmış olsa bile... fakat bir müslüman, kendisince "inancı gereği" olduğunu düşündüğü iğrençlikleri (evet, benim için bunlar "iğrenç") yaptığı zaman ve biz bunları söylediğimizde "müslüman düşmanı" oluyoruz, ateist, hristiyan, musevi, budist, deist ve sair insanlar, müslümanları eleştirme hakkına sahip değil, anında "düşman" etiketi giyiyorlar. oysa ki, "gerçek müslümanlar"ın (artık her kim ise onlar) bir görevi de bu gibi herifleri dışlamak, adli yolların dışında sosyal olarak da cezalandırmak olmamalı mı? bu adam sizce o gün havaalanında önüne gelen her başı açık kadını "cehennemde yanacaksın cayır cayır" diye tehdit ettiğinde, onun ölçülerince "kapalı" giyinmediği için "namussuzlukla" suçladığında, çevresinden bir allah'ın kulu "sen ne yaptın? senin ne haddine yargılamak? her koyun kendi bacağından asılır, günah işlediyse de bunun için onu yargılayacak olan allah'tır" demiş midir? zannetmiyorum. yüksek ihtimal kendisine "mücahit" gözüyle bakmışlardır, adam olur da ceza alırsa "islam yoluna ceza almak"la filan bile iftihar edebilir.

    biliyorum biliyorum, "gerçek islam bu değil". o zaman "gerçek müslümanlar" nerede peki?

    dip not: benzer durumlarda lütfen vaktiniz varsa karakola gidin, ifade verin, kamera kayıtlarından bulun buldurun durumu. çağırdığınız polisin size yardım etmediği bir durum olursa onu da belgelemiş olursunuz. "uğraşmak istemiyorum" diyebileceğini biliyorum, ama uğraşırsanız inanın en azından "elimden geleni yaptım" diyebilirsiniz ki, çok rahatlatıcı bir durum, kendimden biliyorum.

    davanın sonucu olumlu, merak edenlere ateist part 2: #33337943
  • hayatının temelini gerçek düşünce ile bir embriyoya bağlayan kişidir.
  • aklın ve mantığın sesini dinlemiş kişidir.
    bu sebeple materyalisttir ve hiçbir şeye sorgulamadan inanmayandır.
  • gercek muslumananlarin aslinda, diger dinlere ve insanlara saldiranlar oldugunu, olmak zorunda oldugunu, bunun bizzat muslumanlik bu degil diyen turkiye'deki tatli su muslumanlarinin inandiklarini sandigi kitapta acik ve net sekilde yazildigini, turkiye'deki muslumanlarin turkiye'deki kici kirik egitim sistemi yuzunden biraz yontulduklarindan dolayi gercek muslumanlarin yaptiklari bu tarz hayvanliklari kinadiklarini ve yine bu tatli su muslumanlarinin aslinda musluman bile olmadigni bilen insandir ateist.
  • hani kabadayı filminde hastanede diyor ya ali osman*, devran*'ın adamları için:
    bu adamlar polis'in olduğu yerde bile böyle rahat davranıyorlar, arkaları ne kadar sağlamdır sen hesap et diye...
    (bkz: http://www.youtube.com/…page&v=c-zj32aztb8#t=1830s)

    iste ateist'e karşı atarlanan adamlar da böyledir artık.

    (bkz: #31940471)
hesabın var mı? giriş yap