• 8 aralık 2004 gecesi, liverpool kendi evinde 1-1'de, olympiakos önünde... dakikalar 80'lere geliyor, iki fark gerek ama.. mecidiyeköy'de bir evde internet, tv veya telefon gibi iletişim araçlarının sağlayabileceği bilgiden kaçınılmış, star'ın banttan yayınını canlıymış gibi izlemek için.. son on dakikada bir tarih yazıyor liverpool, kop tribününün önüne iki gol bırakıp son 16'ya kalıyor.. o dönemde bir de şampiyonlar ligi telaşı var, final için kısıtlı zamanda bilet almak lazım, çok para ama verilen parayı önemsiz kılabilecek bir ihtimal var ortada.. 16'da 2'den bile daha küçük görülen bir ihtimal hem de..

    yine de göz karartılıyor, "olm o müziği canlı duyucaz, bizim önümüzde kupa verilecek, hayatta bi kez olur bu" gazlarının da payıyla "tabi lan, taraflı bakmayalım" denerek bilet alınıyor..

    bayer leverkusen geliyor önce anfield'a, ilk yarıda bitiyor işleri aslında da, jerzy dudek'in son dakika yumurtlamasıyla biraz bulanıyor kafalar, 2-0'ın 3-1'den daha iyi olduğu fikri geliyor dillere orda burda, ama bizim "keşke"miz yok. ikinci maçta da ilki gibi erken goller 3-1'lik skorla çeyrek final kuraları beklenmeye başlanıyor. o cuma gelen haberler ise çok parlak değil. psv, lyon ve inter takımları milan'ın karşısına düşerken; liverpool her biri ayrı bir şampiyonluk adayı bayern münih, juventus ve chelsea'li daha zor patikaya denk geliyor.

    juventus karşısına çıkıldığında pek az kimse italyanlar karşısında şans veriyor bizim kırmızılara. gelip "juve yener olm" diyenlere bir şey denemiyor, içimizde çok fazla ummamaya, sonra hayalkırıklığına uğramamaya şartlanmışız, ya da kendimizi kandırıyoruz aslında; liverpool'un önce juve'yi sonra da diğerlerini geçip finale kalması aslında şu koca yılda en çok isteyeceğimiz şey, en büyük umudumuz. yine de parmaklar çatılıyor her düşünüldüğünde, diller ısırılıyor her konuşulmak istendiğinde. hayatımın en büyük sırrı bu, büyüyü bozacağım korkusuyla haykıramıyorum.. gelgelelim anfield'a çıkılıyor, fırtına gibi bir ilk yarı daha. king luis geçtiğimiz günlerde liverpool tarihinin en güzel avrupa golü seçilen vuruşuyla değişik bir şeyler olacağını fısıldıyor aslında. ikinci yarıda genç carson talihsiz bir gol yiyor (ilk yarıda inanılmaz da bir kurtarışı var halbuki), 1-0'ın 2-1'den daha iyi olduğu fikri geliyor dillere orda burda, ama bizim "keşke"miz yok. zaten millet yeterince şaşkın oynanan oyundan sonra. orada şaşkın olanlara bir açıklama yapma gereği duyuyorum, "bakın abilerim, liverpool rakibinden daha zayıf bir kadroya sahip olabilir, formsuz olabilir, eksikli olabilir... ama anfield'a çıkıldığında, dünyanın en büyük takımı hep liverpool'dur..." ikinci maç başlamadan önce italyanların takımından birisi (nedved olabilir, kusura bakmayın hatırlamıyorum) "bu turu geçen finale gider" diyor, biz "hadi o zaman" diyoruz. gerrard'sız ama 4 aydan sonra xabi alonso'lu, kanser eden bir maçtan sonra italyanlara karşı italyan gibi oynayıp cannavaro'yu bile ağlatan bir maç çıkarıyoruz.

    rakip chelsea oluyor. bilmem kaç yüz milyon pound'luk chelsea. karşısına kim çıkarsa yensin de şampiyonlar ligi finali'ni oynasın diye kurulmuş chelsea (yoksa zaten ligde rahat rahat şampiyon olduğunu sezon boyunca gördük). ilk maç stamford bridge'de, iyi kapanıyoruz, onlar da biz de birer kere önemli pozisyonlar yakalıyoruz. onlarınkinde başrol lampard'ın, bizimkinde (baros'un kafasında, normal şartlarda kalecinin uzanamayacağı köşe olarak tabir edilen noktaya) cech'in. golsüz bitiyor maç, misal bir 1-1'in 0-0'dan daha iyi olabileceği fikri geliyor dillere orda burda, ama bizim "keşke"miz yok artık. gol yediğimiz anda iki tane atmak zorundayız artık ama rafa yüreklere su serpiyor, leverkusen maçından beri yaptığı gibi: "eğer en başında bana gelip 'tek maç, anfield'da oynuyorsun, kazan, finale çık' deselerdi tabii ki kabul ederdim." 6 gün boyunca saat sayılıyor buralarda, "salı'ya kaç gün var" kendi içimin en popüler cümlesi. eksiğimiz bu sefer xabi ama onsuz çok oynadık bu sene, bir kez daha oynarız. hem büyük tecrübe didi çıkıp oynayacak.

    bu sene anfield'da oynadığımız 5 şampiyonlar ligi maçında 4 galibiyetimiz olduğu, hep erken gol bulduğumuz, deplasmanda yenilmemekle olayı kolayladığımızı kendimize telkin edip rahatlamaya çalışıyoruz. chelsea'liler ligde buldukları 31 puanlık farkın -ki aradaki hafta sonunda 33'e çıktı- dalgasını geçmeyi bırakmışlar karşılarında buldukları dirençle. bu sene üç defa yenmişler bizi, dördüncüsünde yenilmediğimiz için iyi hissediyoruz. belki de bu sezon stamford bridge'de gol yememeyi başaran ilk takım olarak güvenliyiz bir yerde. ayrıca geçen sene arsenal'e ligde hep geçilip, şampiyonlar ligi'nde çelme takan takım olunabileceğini chelsea göstermiş bize, biz de "neden olmasın?" diyoruz.

    kendimizi böyle rahatlatmaya çalışıyoruz çünkü onlar büyük olan, daha kuvvetli, daha formda... biz de öyle fakir fukara değiliz ama yaptığımız dört büyük transferin ikisini şampiyonlar ligi'nde oynatamama, ikisini de sakatlıklara kurban verme sonrasında pek mütevazı olduğunu biliyoruz. en çok rafamız'a güveniyoruz ama, bir de anfield'ımıza, bir de terinin son damlasına kadar koşacağını bildiğimiz çocuklara..

    öyle de oluyor. ilk dakikalarda gelen gol, ondan sonra "ya yersek" stresi yerine chelsea'nin yüzünden okunan "ya atamazsak" duygusu hakim. dakikalar geçiyor, birkaç kez bizim kaleyi ciddi zorluyor chelsea, olmuyor. arada bir dudek, çoklukla hayatlarının en büyük maçına çıktıklarının bilincindeki carra, finnan ve djimi'de eriyor ataklar. stevie takımın abisi, luis garcia ise bilekleri belli ki. zaman geçiyor, son dakikaları "sen 6 dakika verirsen biz de böyle oynarız" diyerek geçiriyoruz. takımın dennis rodman'ı cisse'yi de büyük keyifle izliyoruz, terry'ye tokat attırmasını bile, ki maç boyunca terry'nin bizden kaç oyuncuyu tokatladığını sayamıyoruz. 95. dakikada her destansı maçın olmazsa olmazı "allah yüzümüze baktı" pozisyonu geliyor. gudjohnsen hayatının en kötü anını yaşıyor belki o golü atamadığı için ama aslında üzülmesine gerek yok. 95. dakikada liverpool'u eleyecek golü kop'un önündeki kaleye atacak yürek yaşayan pek fazla futbolcuda yok. düdük çalıyor, 10 kırmızı ve 1 yeşil yumruk havada, kenara bakıyorum, takım elbiseli bir yumruk havada, tribünde 42 bin kırmızı yumruk havada..

    mecidiyeköy'de de kalkacak bir yumruk, ama bakıyorum delikanlıya, ağlamamak için eliyle ağzını kapatmış. sıradan hayatının en üst noktası bu, biricik takımı kupa maçını oynamak için istanbul'a gelecek, gözlerinin önüne. aylarca beklediği an gelmiş çarpmış. bir yandan "bekliyordum, işte beklediğim buydu" demek istiyor, bir yandan "yetmedi ki, ben liverpool'da olmak istiyorum, sabaha kadar bira içip şarkı söylemek istiyorum" fikirleri var kafasında. milyonlarca kelime var ama burada olanları tarif etmek için birkaç tanesini seçebilecek yeterlikte ve sakin kafada değil genç. sadece aylardır bu an için planladığı birkaç dizeyi ekleyebiliyor:

    "looks like we made it,
    look how far we've come my baby
    we mighta took the long way
    we knew we'd get there someday"

    evet, we beat the odds together!
  • 1 yil önce ne idügü belirsiz olan bir takimi bi anda "chelsea'miz!" diye sahiplenenler yüzünden, oldukca cok ki$inin ho$una giden bir sonucla bitmi$tir. "para bende, toplarim takimi, alirim kupalari" tandasinin neresiyle tutularak "chelsea'miz" dendigi de halen anla$ilamami$tir.
  • liverpool’ u dunya gozuyle bir kez daha istanbul semalarinda ama galatasaraysiz ve asy de degil, izleyecegimizi mu$tulayan mac olmu$tur.

    eger futbol, aylarca oncesinden, bilmem kac mayis milan chelsea maci ba$ligi actirip “ehihu ben biliyorum bu i$i” ya da iblis ridvan’ in idaacilara, banko chelsea, tuyosunu verip, “vay be adam harbi biliyor” dedirtecek bir oyun olsaydi hic de cekilir bir $ey olmazdi. iddaa’ da filan chelsea’ ye oynayip paralarini kaybedip bete girenler icin timsah gozya$i dokuyorum.

    mourinho, mac oncesi, kendine cuk oturan ve yaki$an ukalaligi ve bilmi$ligi ile (yanli$ anla$ilmasin ben seviyorum bu adamdaki kendine guveni) takimini motive ederken, o me$hur gri paltosunu bile atmi$ti uzerinden. mulayim rafa, oyun planina ve muhte$em tribunlerine ve tabii ki kravatina guveniyordu.

    yarim sifir olsun bizim olsun mottosu vardir ya i$te yarim sifir oldu ve bizim oldu.
    sonucta kazanan “reds”, huznun ku$larina el sallayan “les blues” oldu.

    genelde liverpool entrylerimin sonuna “kralice liverpool’ u korusun” temennisini yazarim. kimi dostlar bunu, yuuh, nidalariyla kar$ilarken, kimileri de alayci bir gulumseme gonderiyorlar. ama goruldu ki bir $eyi 40 defa yazarsan olurmu$. yoksa, bence bu sezon chelsea’ nin en iyi adamlarindan olan gudjohnssen, 96.dakikada o topu iceri sokmaz miydi duduk dudek’ le birlikte.

    mactan notlara gelince;
    ilk macta liverpool gibi biz sevenleri de deplasmandaydik. fantastik yazarimiz mr.durden, organizasyonumuza comak sokarak, ilhan irem e$liginde ve garsona, kapatin $u febe macini yalvarmalariyla, tv nin sesini acin yakarmalari arasinda bir tribun yapmi$ti ki ozhan canaydin bile bundan iyisini yapardi. hatta, liverpool bile stamford bridge’ de bizden daha rahatti desek abartmi$ olmayiz. neyse ki bu macta, organizasyonu ona birakmadik ve kopvari bir tribune konu$landik.

    arvo ustad bu kez de rafa’ nin kravat baglama stilini begenmedi. yaptigi baskilarla luis garcia’ yi oyundan du$urdu ama garcia ona inat yine yarim gol yaparak liverpool’ u finale ta$idi.

    fantastik yazar mr.durden ise drogba’ nin lokmalarini sayar gibiydi, aha saga 2 adim atti, kafasini sola donduremedi, 3 top daha kaybetti, 2 bardak daha su icti derken adami psikolojik baskiyla yildirdi. yaptigi voodo buyuleri de i$e yaramadi bu kez.

    macin sonunda mourinho’ nun ko$tur ko$tur soyunma odasina gitmeyip sahadaki tum oyunculari tebrik etmesi ve istisnasiz hepsinin sirtini sivazlamasi (ki bunu her mac yapiyor, buraya dikkat hincal abi) ozhan canaydin’ in gollerden sonra aziz’ in elini sikmasindan daha centilmenceydi.

    macin son 10+6 dakikasindaki heyecan, mucadele ve tempo bile 10 tane italyan ligi derbisine degerdi diyip ta$imizi da adrese gonderelim.

    ve yine arvo ustada selam gondererek o’nun maci ozetleyen cumlesiyle bitirelim, erken bo$aldik.

    kralice liverpool' u istanbul' da da korusun.
  • rafael benitez' in ayni mourinho gibi defansif futbolun ustalarindan bir teknik direktor oldugunun tescili mac. 90+6' da kacan inanilmaz gole ragmen, kanimca mac boyunca kaleyi tutan sadece 2 sut cekebilen bir takimin (chelsea) elenmesi haktir.
    jose efendi mac sonrasi demecte gene aglamistir. iyi takim elendi, bir gol atip uzerine yattilar, hep defans yapip sansa tur gectiler turu cumleler; barcelona'daki macta bu ofansif futbol aski neredeydi diye sordurmustur, olsundur, elemanin yuzu bayagi kararmisti, keyfim hala yerinde.
  • basarıyı satın almaya calısan ve bir ölçüde de başarılı olan chelsea nin babayı almasını diledigim karsılasma.bir man utd sempatizanı olarak her ne kadar liverpooldan da fazla hazzetmesem bile bu mac icin ''bastırın aslan scouserlar'' demek geldi icimden.
  • pool un istanbul biletlerini ayirtacagini ve jose mourinho ya okkali bir ayar verecegini dusunuyorum, gerek tavirlari gerekse liverpool tarftarina karsi davranislari ile bunu fazlasi ile haketti cose.

    chelsea macin 2. yarisinin ortalarina kadar saldirmayacaktir. liverpool bu donem icinde gol veya goller bulabilirse turu atar, yok atmazsa o zaman isler zorlasir. macin sonlarinda 40.000 kisinin agzindan umarim sunlar dokulur, ve televizyon basinda bizi gulumsetir.
    walk on through the wind
    walk on through the rain
    tho' your dreams be tossed and blown
    walk on, walk on
    with hope in your heart
    and you'll never walk alone
    you'll never, walk alone
  • sampiyonlar ligini yalamis yutmus hocanin , ukala meslektasina ustunluk sagladigi mac oldu, biz de gurur duyduk.

    sezon basinda, bir basin toplantisinda ne zaman ingilizce ogreniceksiniz ya da konusacaksiniz* icerikli bir soruyu :
    buraya inglizce ogrenmeye degil, basarili olmaya geldim diye cevaplayarak iddiasini belirtmisti, boşa konuşmadiğini cümle aleme gösterdi bu maç sonucunda.

    ulkesinde bol keseden atip tutan futbol ulemalarinin ( teknik direktorü, futbolcusu, yoneticisi, baskanı, yorumcusu) bolca bulundugu futbol severlere* hayranlikla izledikleri bir şampiyonlar ligi serisi yaşatan rafael benitezi ülkemizde ağırlaycak olmamız çok anlamlı olacak bu nedenle. umarız rafael benitez ve liverpoola istanbul şanslı gelir, umarız bu serinin sonu da bugünkü gibi hakedelmiş bir zaferle biter.
    e tabi bir de allah dağına göre kar veriyor, liverpool seyircisi de böyle bir hocayı hakediyor. bu akşam bi kez daha gördük, öğrendik, orda olamadığımız ve olamayacağımız için kıskandık.
  • steven gerard ve sami hypia'nın daha da büyüdüğü maç. sanırım hypia'da fc liverpool için ıan rush ya da john barnes gibi bir ikon haline gelecektir.
  • bir ara ciddi anlamda cem papila'dan gol veya goller beklediğim maç oldu.

    arkadaş ne cem papila'ymış yahu. 29 kere anons edilir miymiş bir maçta, anladık maçtan sonra iki satır bişey konuşmuşsunuz. bizim de iki satırlık maç keyfimiz var yahu be. o sabri ugan yok mu zaten ah.
  • milan'ı ayrı bir noktada tutaraktan şunu söylemeliyim ki, daha ikinci turdan itibaren talihsiz bir üçgenin kurlumu sonucunda bence en kötü şekilde sonuçlanmış senaryodur.

    öncelikle finali barcelona ile chelsea oynamalıydı; peki neden? birinci olarak benim gönlümden bu hissiyat geçmekle beraber, bu sene şampiyonlar ligi'nde en çok keyif vermiş karşılaşma(lar) ikinci turdaki chelsea barcelona eşleşmesi olmuştur. istanbul'da 25 mayıs şöyle güzelinden ronaldinho'lar, john terry'ler, frank lampard'lar, xavi'ler görsek ne olurdu? şahane olmaz mıydı? şu ana kadar gelmiş geçmiş en güzel final maçı olacağına bahse girebilirdim; ta ki ikinci tura kadar.

    sonrasında barcelona elendi. chelsea yarı finalde liverpool'la eşleşti. valla ben blackflag olaraktan italyan futbolundan ve italyan takımlarından nefret ediyorum kardeşim. özellikle lazio denen orospu çocuğu faşistlerden nefret ediyorum, ama bu başka bir mevzu. milan'a da cm'de hep 3 takıyorum şerefsizim. neyse, liverpool chelsea final eşleşmesi de güzel olabilirdi, lakin iki ingiliz birbirini harcamak durumunda kaldı. bir yanda gönlümdeki chelsea, diğer yanda seyircisinin enerjisinden ve futbol aşkından dolayı sonsuz destek verdiğim liverpool. gene de gönül istanbul'da john terry görmekten yanaydı, ama en kötü senaryo gerçekleşiverdi.

    peki 25 mayıs'ta bizi neler bekliyor. tribünden gerrard diye bağırınadururken, diğer yandan you never walk alone söyleyeceğimdir. yeter ki milan yenilsin, yeter ki liverpool hakettiğini alsın.

    p.s: gerçi milan liverpool'u harcayacak ama neyse

    son olarak: amına koyyım mourinho
hesabın var mı? giriş yap