• milli takıma hala güvenemediğimiz maçtır. bu takım bizi bir dolu şampiyonada o kadar üzdü ki 4 maç üst üste kazandığında bile vardır bir bit yeniği diyoruz...üzdü derken kastım kaybedilen maçlar ya da elenilen turnuvalar değil, haysiyetsiz oyunlar, takım içi çekişmeler, liderlik savaşları, kameralar karşısında birbirlerini suçlamalar vs...

    sanırım bundan sebep, litvanyanın guard ikilisi yetersiz, bulgaristanın ne oynadığı belirsiz, polanyanın rotasyonu dar diye diye namağlup ikinci tura çıkan bu takıma dudak büküyordum...ama tutup bir de ispanya'yı yenmesinler mi? calderon olsa böyle mi olur, rudy fernandez ve pau gasol sakatlıktan çıktı, garbajosa eski günlerinde değil, ricky rubio daha çömez diyerek bu galibiyete de bir kulp bulma çabasındayım... işin aslı 4 de 4 yapmalarını beklemiyordum... 4 de 4'ü geçtim bu kadar haysiyetli oynamalarını beklemiyordum...

    napıyor bu milli takım diğerlerinden farklı olarak:

    bir kere lideri belirlemişiz... kafamız rahatlamış, memo, ibo, mirsad ve hedo'nun olduğu bir takımda çok başlılık olmasından daha doğal hiç birşey olamaz... bu milli takımda kendi takımında da lider olan tek bir oyuncu var... ve o da aynı zamanda milli takımın lideri... herkes bunu kabullenmiş... bence başarının en büyük sebebi bu... liderlik o kadar da önemli değil diyenlere son 3-4 turnuvadır bu sorunu çözemeyen bize ve slovenya'ya bakmalarını öneririm...

    haddini bilen bir takımız... bu takımdan nba ve avrupa'da oynayanları çıkarın... yabancı da koymayın... beko basketbol liginde şampiyon olur mu? evet mi? kesin mi? bakın şampiyonluğa oynar mı demiyorum... olur mu diyorum... sınırlı yetenekli bir takım bu... pota altı daha dominant ama hem iç hem de dış oyuncular olarak sınırlı bi takım... ender ender diye yeri göğü yıktığımız adama ne kadar sövdüğümüzü hatırlayın.... yıllar önce değil, daha bu sezon... duble ömerler, kerem, bekir, engin, sinan, semih, oğuz... aklınıza kim gelirse... hepsi yardımcı oyuncu... bu yüzden o çok övündüğümüz disiplinli oynamak klişesi aslında zorunluluk... disiplinli oyun bizim oyuncular için egolarından verdikleri taviz değil, oyun karakterleri... başka şansları yok... bu takımda kapasitesinden sırf takım olgusu için vazgeçmiş 1,5 oyuncu var.... bir hedo ve yarım ersan... onları tüm kalbimle takdir ediyorum... diğerleri yapması gerekeni yapıyorlar... onlara övgü dolu sözlerimi şu cümleyle gönderiyorum... kişi kendini bilmek kadar büyük erdem olmaz...

    devam edelim... devamlılığı var bu takımın... 2006 avrupa ümitler basketbol şampiyonası 'nı hatırlayın... hatırlamışken şuna da bi bakın #9839074... o takımdan oğuz, semih, ersan bu takımda da var...ah bir de hakan demirel bu takımın guardı olsaydı... onunla ilgili şüpheleri daha o zaman yazmışım sözlüğe... maalesef yanılmamışım... hele bazen onları aynı anda parkede görüyorum ve o kadar mutlu oluyorum ki...beraber oynama alışkanlıkları var... klüpte beraber oynamalarını geçtim... milli takım çatısı altında da beraber oynamışlıkları var... şampiyonaya berbat başlayan semih'in toparlanmasında arkadaşlarının -bakın arkadaş diyorum çünkü arkadaş bunlar- payı yadsınabilir mi? her maç sonrası semih'i en çok övenin oğuz olması rol mü acaba... değil... bunlar beraber büyüdüler...birbirlerinin arkasını kolluyorlar amiyane tabirle...

    karakteri sağlam bir takım bu... 2006 japonya dünya şampiyonasında bir entry'de bahsetmiştim sanırım... menajeriharun erdanay yardımcı koçu orhun ene olan bir takım nasıl kötü insanlardan oluşan bir takım olabilir ki... iyi adamlar bunlar... mirsad gibi çirkef - bunu kötü amaçla söylemiyorum-, memo gibi bencil herifler yok bu takımda... sporcu yani bu adamlar... sporcu karakterli adamdan zarar gelmez...

    dengeli bi takım bu... ne çok içeri ne de çok dışarı bağımlılar... içerden de dışardan da belli bir kapasite ile oynayabiliyorlar... ne içerde oynayan bir gasol'umuz var ne jasaitis benzeri saf bir şutörümüz... herşeyden ama herşeyden biraz yapabilen bir takımız... içerden daha iyiyiz ama dışardan da oynayabiliyoruz... ama dediğim gibi haddimizi bildiğimizden körün bişeyi zorlaması gibi dışardan zorlamıyoruz... top mutlaka içeri iniyor... o kadar dengeliyiz ki takımın iki yıldızı hedo ve ersan hem içerden hem dışardan oynayabiliyorlar... yani oyun karakterimizdeki denge, takım içi yıldızlarımızda da var...

    ve son olarak büyük beklentilerle gidilen her şampiyonanın bizim için hüsran olduğunu öğrendik... 2006 japonya da ve geçen yaz ki avrupa şampiyonası elemelerinde düşük beklentinin, maç maç gitmenin bize daha iyi geldiğini gördük... madalyayı yeni yeni telafuz etmeye başladı oyuncular ki 4 de 4 yapıp çeyrek finali daha 2 maç varken garantileyen bir takım için zamanı gelince yani... önce çeyrek final, sonrasına bakacağız diyorlar... ne kadar mantıklı... basketbol gibi günlük performansların sonuç üzerinde çok etkisi olan bir sporda 3 tek maçlı eleminasyon maçı oynayacakkken şampiyonluk hedefi koymaktan daha aptalca birşey olamaz sanırım...

    peki nasıl oynuyoruz...

    1-)çok haysiyetli oynuyoruz bi kere... kendine güvenli ama rakibe her an saygı duyan bir oyun... ilk tur gruplarında tüm maçları en az 2-3 dk kala koparmış olmamıza rağmen ciddiyeti bırakmadık... öyle ciddiyetsiz alley oop paslar, geriden çıkartılan paslar, abartılı smaçlar yok örneğin... ciddi oynuyoruz.. özetle kimseden korkmuyoruz ama herkesten çekiniyoruz... tam da olması gerektiği gibi

    2-) iyi defans yapıyoruz... birebir de savunduğumuz adama yenildiğimiz de oluyor elbet... ama biri mutlaka yardıma gidiyor... diğer maçları hatırlamıyorum ama litvanya maçında bi tane fast break yemedik örneğin... defans konsantrasyonumuz hep üst düzeyde... defanstayken bitsin de hücuma gidelim demiyoruz, hücumdaken atalım da biraz savunma yapalım diyoruz sanki... kendi takımlarından tek işi defans olan ömer ve sinan gibi iki adam var takımda... yav bekir bile defans yapıyor inanılır gibi değil...

    3-) içerden iyi oynuyoruz... uzun rotasyonumuza hem coach hem de oyuncuların kendisi çok güveniyor belli... gasol biraderler ve lampe-gortat ikilisine karşı ezilmedik. hem iyi savunduk hem de onlara rağmen ciddi sayı bulduk...oğuz hep olgun bi oyuncuydu... ömer de öyle... ama semih biraz delişmen, kendiyle kavgalı ve rakibe saygısız bi adamdı... o da mı olgunlaşıyor ne... hem maç içindeki tavırlar hem de maç sonu konuşmaları çok olgun geldi bana...

    sonuç olarak çeyrek finalde elenebiliriz... ne gam... bana bu 4 maç yetti... 2001 den sonra hep bunu bekledik biz... yav elenirseniz elenin... ama onurlu oynayarak elenin kardeşim... çok üzdünüz bizi... ama affettik sizi...

    daha yazarım ama newyork' da yağmur dindi... serena - clijsters maçı başlamak üzere... izleyeyim ki onu da yazabileyim...

    dev adamlar gurur duyuyorum sizinle...
  • sanki mahalleden beşli çıkarsak biz bile yenecez ispanyayı , milli takımımız bize maçı böyle izletti ,fazladan birşey yapmadan yendik gibi gözüksede , fazlamız takım olmamızdı , futbol takımımızın olamadığı gibi.
  • kötü oynayan adama kritik anlarda süre vererek kement atmayarak tüm zamanların en iyi oyuncu yetiştiren coachlarından biri olduğunu tekrar tekrar gösteren tanjevic belki bu maç için eleştiri alır ama turnuvanın şu ana kadar türkiye açısından adamıdır. kötü oynayan ender belki de maçın turnikesini atmıştır.
    mirko novosel'in dediği gibi ''drazen petrovic petrovic olana kadar bize 10 tane turnuva kaybettirmiştir''
    viva turchia!
  • şu ana kadar bizim maçlarımıza atanan en art niyetsiz hakemleri izledik. bir de yeter artık milli takım bu kadar kapak bu insanlara çok fazla.
  • gasol ve tayfasına kol gibi girdi. maçı "el balon el balon lolololololo ultimo quarto dadadadadada" diye sunan manyak ispanyol spikerin inadına sesi hiç kısmadım ve sonda göt oluşuna bizzat tanık oldum. hatta semih'e faul yapılan pozisyonda ilk başta steps sanıp sevindi garibim. (aslında türkçe link de varmış ama böylesi de güzel oldu.)

    içine chris paul kaçmış ender arslan ve mükemmel savunmamızla finale mi gidiyoruz lan?! haydi hayırlısı.
  • son 12 saniyeyi ömer aşık mucizeye çevirmiştir. helal size be çocuklar. bir de futbol milli takımına verilen değer size verilse...
  • ömer aşık polonya maçı sonrası bu maçta da şovunu attı ve maçı kazandık. pau gasol lan karşısındaki adam. geçen sene lakers'ı şampiyon yaptı.

    helal olsun ömer, helal olsun çocuklar.
  • geçen polonya maçı için "pota altında sıkıntımız olabilir" yazdım, maymun ettik adamları. uğur deneyeyim;

    ispanya bizi fena tokatlar.
  • ispanya zamanının brezilya futbol milli takımı gibi, bu zamanların dream team'i ile birlikte en büyük takım..

    onlara karşı bir sürü aksayan yönümüze rağmen galip gelmek gerçekten müthiş bir başarı..

    bu takım madalyasız dönmeyecek polonya'dan..
  • litvanya galibiyetinden çok çok çok çok daha büyük bir başarıdır. bir kere nerdeyse tam kadro olan** ve dünyanın 2 numarası olarak kabul edilen bir takımı, bir sürü eksiğine ve yarı sakat oynayan oyuncularına rağmen %50 civarı serbest atış attığın, çok kötü üçlük kullandığın, şans toplarının çoğunu alamadığın ve doğru dürüst hücum seti dahi yapamadığın bir maçta yeniyorsan madalyayı bilmem ama taraflı tarafsız herkesin saygısını hak ediyorsun demektir.

    maçın 40 dakikası boyunca her an ben biraz basketboldan anlıyorsam eninde sonunda bu ipneler bize 5-10 fark yapıp maçı alır diye diye geçiren birisi olarak büyük göt olduğumu itiraf etmek zorundayım, hepsini gözlerinden öpüyorum*.
hesabın var mı? giriş yap