hesabın var mı? giriş yap

  • bu adamın tek numarası var. orta saha civarında topu alıyor, sekiz kişiyi çalımlayıp gol atıyor.
    ama biz bir grup futbol izleyicisi olarak bu tür gollerden sıkıldık artık. yeni bir şeyler bulması lazım.
    kendi kullandığı korneri rövaşatayla gol yapmayı deneyebilir mesela. yalnız top doksana gitmezse saymam.

  • bu adamda oyle bir hal var ki, sanki 1940'lardan 60'lara kadar yasamis, sonra yok olmus, sonra 2000'lerde dirilmis gibi. kullandigi eski kelimeler gercekten ilginc oluyor. gecende tekerlekli sandalye basketbol macinda olaylar olmus, aysal "tekerlekli iskemle takimi" diyor. yine dikkatimi ceken meireles'in tukurmesi konusunda tahkim kurulu baskani 7 saat video izledik deyince "7 saat neyi izliyorlar bu tarzan filmi mi?" diye bir elestiride bulunmustu. ben de tarzan nereden cikti diye dusunmustum. mehmet demirkol'un dedigine gore 40'li 50'li yillarda johnny weissmuller'in oynadigi tarzan serileri olurmus, herhalde onlara binaen soyluyor dedi. tabi galatasaray lisesi mezunu olup da 2001 yilinda galatasaray'a uye olmasi da kendisinin aslinda resurrected olma ihtimalini guclendirmektedir.

  • kraldır kral.

    (bkz: 22 eylül 2013 beşiktaş galatasaray maçı)

    son dakikalarda melo'yu kavgadan çıkaran da o.

    paşa paşa gollerini atıp galibiyeti getiren de o.

    dürüst oynayan, pislik yapmayan da o.

    galatasaray taraftarının kalbinde yaptığı hareketlerle de yer edinen o.

    harbiden parti kur oy verelim reis.

    not: beşiktaşlıyım

  • sonradan görme birisi olarak, her uçağa binişimde, hosteslerin hiç kimseyi atlamadan herkese standart bir güleryüz takınarak "hoş geldiniz, iyi yolculuklar" demesi hep dikkatimi çekmiştir. bir yolculukta kabin görevlileriyle sohbet etme fırsatım oldu. sordum haliyle yorulmuyor musunuz, olmasa olmaz mı diye. öğrenince ufkum hafiften kızıla doğru ilerledi. girişte herkesle göz teması kurup, hoş geldiniz faslı yapmak aslında yolcuyu misafir psikolojisine sokmak içinmiş. böyle olunca insanlar koltuğa, ekipmanlara zarar vermiyorlarmış. ayrıca hostesler bu sayede otorite kurabiliyorlarmış, ev sahibi olarak. ben de bu içimdeki eğretilik nerden geliyor diye düşünürdüm. misafirliktenmiş.

  • kanser olmadığım gerçeği. ayrı ayrı yerlerde 3 doktor o kadar emindi ki ben de inanmıştım gerçi ilk ikisi kıbrıstaydı o yüzden ziktiri çekmiştim tabi içimden. 2 ay önce falan döndüm istanbuldaki de evet deyince baya baya moda girmiştim ama geçer ya moduna. meğerse kanser değilmişim. yeni öğrendim ama ben de garip bi iz bıraktı diyebilirim. öleceğmi anladım er ya da geç. evet bundan müzdarip yaşayıp iş güç okul kurs peşinde koşturmaktan bu gerçeği atlamışım yıllarca. ölecez la ve aniden olacak sanırım ben daha fazla bu strese dayanamaya cağım bu gereksiz koşturmacaya. belirsiz gelecek için bu kadar efor sarfetmeye dayanamıyorum şimdi. yaşamak istiyorum ben gerçekten yaşadığımı hissederek yaşamak istiyorum. ama okul bitmeden bunu yapamayacağımı da biliyorum bu da fazla ikiyüzlüce ve canımı sıkıyo. toplumdan uzaklaşmayı planlayıp yine de toplum içinde sahip olmam gereken vasıfları kazanmanın peşinde koşturuyorum şimdi. kendimden de tiksinmkeye başladım. iç mimar dekoratör ne boksa olmak istemiyorum 3d max bilmek istemiyorum ben insan olmak istiyorum en çok bunu istiyorum. da du bakalım şarteller ne zaman atacak? bekliyor insan gene de.

  • fenerbahçeli cemil.
    alman kaleci mayer.
    franz bekenbauer.
    tacsız kral pele.
    nadya komanaçi...

  • gidis gelis de dahil olmak uzere en az 6 saat ayirin. zaten otobus terminaline gitmek icin (oteliniz taksi ayarlasin sizin icin) bi 30 40 dk harcanacak. sonra orada butun gringolar (yani turistler) nerede kuyruga giriyorsa oradan bilet alin. zaten teotihuacan filan diye boru gibi yaziyor. gidis donus bilet alin, donuste ugrasmayin para isiyle. istediginiz tarifeyle donebiliyorsunuz, sorun olmuyor.

    otobus yolculugu en az 1 saat suruyor trafik yuzunden. giderken otobus turistlerle, donerkense otobus yerel halkla dolu oluyor. benim sansima gidiste otobuse mariachi muzisyenleri bindi ve bi 15 20 dakika canli muzik caldilar. size de denk gelirse cimri olmayin, duzgun bi bahsis verin.

    piramitlerin girisini bulmak kolay. gunesli havada mutlaka bir sapka ve gunes gozlugu takin, krem surun. nisan ayi mesela baya gunesliydi. giriste sapka satan dukkanlar var, alin bir fotör ya da sombrero (orada komik kacmaz ama sehirde sapkayi takarsaniz gulerler).

    biletler pahali degil. giriste ve yuruyus boyunca size jaguar sesi cikaran dudukler ve piramit heykelleri satan saticilar yanasacak. ılk gordugunuzde hemen almayin, yuk olur. surekli sansiniz olacak bunlar icin. ısterseniz pazarlik da yapin, bazen fiyatlar fahis olabiliyor (ufak bi heykele 10 dolar bence cok).

    ılk piramite varana kadar en az 15 20 dakika yuruyeceksiniz. rahat bir ayakkabi giyin. terlik giymeyin. yol tas ve cakil kapli. suyunuz hazir olsun. golgelik tek bir agac yok hicbir yerde. gebermeyin, hazirlikli olun, tekrar diyorum.

    ıki buyuk piramit var. en yuksegi ve populeri gunes piramiti, tepesine kadar cikabilirsiniz. ıdmanli degilseniz, yuksek rakimda yasamiyorsaniz tikanacaksiniz, basiniz donecek. biliyorum da soyluyorum. mola vererek cikin. zaten basamaklar cok dar ve acele ederseniz dusup kafanizi patlatmaniz oldukca olasi. bu kadar tehlike olmasina ragmen trabzan filan da yok, yaslisi cocugu korlemesine inip cikiyor, onlar adina ben korktum cogu zaman.

    gunes piramitinin tepesine cikmaya deger. o kadar kasamiyorsaniz orta kati da guzel bir manzara sunuyor. diger piramit olan ay piramiti tasarim olarak daha farkli, onu da gunes piramitinden izlemek ayri bir guzel, ama o piramite ben cikmadim. sanirim zaten orta katina kadar tirmanmaya izin veriyorlar.

    bundan baska gorecek bazi baska kalintilar da var ama piramitlere (aslinda birine) ciktiktan sonra ben doydum dedim. buradan cikisa kadar gitmek yine bir 15 20 dakika suruyor. cikisin aksi yonundeyse (gunes piramitinin arkasi olmali) magara icinde bir restoram varmis. ben gormedim ama ambiyans olarak guzelmis ve vakti olanlar gitsin yemek yesin diyorlar.

    cikista yine hediyelik esya satan dukkanlar var. birden fazla cikis kapisi oldugu icin otobus duragini bulmak biraz sorunlu. ınsanlar aha surasi diyip diyip isaret ediyorlardi ama ne bir tabela var ne de bir otobus duragi. bir iki otobusu kacirdiktan sonra duragin yeri meydana cikiyor. zaten dolmus gibi el edip biniyorsunuz. bundan baska taksiler de var ama 50 dolar filan istiyorlar sehre kadar. pazarlik da etmediler. sktiret deyip otobuse bindim.

    cikista baya yoruldugum icin mango saticilarindan eksili acili bir mango aldim, iyi geldi (meksikaya gidip de mangoya lime ve chili dokturmeden donmeyin).

    otobusle yine 1 kusur saat yol tepip otogara donuyorsunuz. soylemeyi unuttum piramitlerin oldugu kasabaya girip cikarken, polis, otobusu durdurup kamerayla otobuse biniyor ve herkesi cekiyor. herhalde aksam videolari izlerken de gun icinde kacirilan var mi diye bakiyorlar (sapkayla gezen tiplere de guluyorlardir bence).

    donuste otogardan taksiye binmek icin giseden bilet alip siraya giriyorsunuz degnekci elemana nereye gideceginizi soyluyorsunuz.

    son olarak, ayaginiz sakatsa, yasli veya hamileyseniz, hastaysaniz, cocukluysaniz piramitleri gormeye gitmeyin, rezil olursunuz. bundan gayri kesinlikle gormeye deger bir yer.

  • usain bolt'un 9.58'lik rekorunu kırmaktır. askerde keyif verici madde kullananları ortaya çıkarmıştır.

  • günlük hayatta, filmlerde, şarkılarda sıklıkla gördüğümüz; anlamını öğrenip öğrenip unuttuğumuz belki de hiç bilmediğimiz güzel ve sıkça kullanılan ingilizce kalıpları uzun yıllardır bir araya getirdiğim bir liste var. bu listeden en güzel kalıpları ekşici shakespeare'lerle paylaşayım dedim. listenin tamamını bir anda eklemem çok zor. bu yüzden vakit buldukça sıklıkla bu entry'yi edit'leyip eklemeler yapacağım.

    beauty is in the eye of the beholder
    türkçe karşılığı: güzellik bakanın gözündedir.
    anlamı: size güzel gelen birisi diğer başka bir kişiye güzel gelmeyebilir çünkü o kişiyi güzel bulan sizin gözleriniz ve sizin güzellik anlayışınızdır.
    örnek: in his eyes she may have a beautiful face; but beauty is in the eye of the beholder.

    better late than never
    türkçe karşılığı: geç olması hiç olmamasından iyidir.
    anlamı: bir iş geç de olsa hallolduysa söylenir.
    örnek: tom finally paid the money he owed me. better late than never, you know.

    call it a day/night
    türkçe karşılığı: bugünlük/bu gecelik benden bu kadar.
    anlamı: genellikle buluşmalarda eve dönmek istediğinizde söylenir.
    örnek: i really like this party but i've been working all day and i'm very tired. i'll just call it a night if you don't mind.

    come hell or high water
    türkçe karşılığı: cehennem de gelse sular seller bassa da...
    anlamı: bir işi şartlar ne olursa olsun yapmakta aşırı kararlıysanız bu kalıbı kullanabilirsiniz.
    örnek: i'll get you to the airport by noon, come hell or high water!

    cross my heart and hope to die
    türkçe karşılığı: ölümü gör ki...
    anlamı: karşınızdaki birini herhangi bir konuda ikna etmek için kullanılan yemin etme kalıbı.
    örnek: cross my heart and hope to die, i'm not lying to you. i didn't do it!

    dime a dozen
    türkçe karşılığı: bini bir para.
    anlamı: bahsettiğiniz şeyin sıklıkla bulunduğunu ima eder.
    örnek: marvel movies are dime a dozen these days.

    dog days (of summer)
    türkçe karşılığı: köpek günleri.
    anlamı: türkçeye çevirince anlamsızlaşabilen bir kalıp. yazın en sıcak günlerini tanımlamak için kullanılır. köken olarak ise büyük köpek takımyıldızındaki sirius yıldızının o günlerde güneşten hemen önce görünmesi ve yükselmeye başlanmasından gelir.
    örnek: let's build that treehouse after the dog days. i don't want to sweat under the sun.

    each to their own
    türkçe karşılığı: zevkler ve renkler tartışılmaz.
    anlamı: herkesin zevk anlayışının kendine göre farklılık gösterdiğini belirtir.
    örnek: i can't believe she likes that movie. but it's fine, each to their own.

    easy come easy go
    türkçe karşılığı: haydan gelen huya gider.
    anlamı: efor sarfetmeden elde ettiğiniz şeyleri çabuk kaybedersiniz.
    örnek: i won $500 in a card game and lost it in 1 hour last night, but that's life - easy come, easy go.

    elephant in the room
    türkçe karşılığı: odadaki fil.
    anlamı: ortada bariz bir problem varsa ve kimse bundan bahsetmiyorsa kullanılır.
    örnek: i don't want to ask the question in everybody's mind, but it is the big elephant in the room.

    every cloud has a silver lining
    türkçe karşılığı: her bulutun kenarından ışık süzer.
    anlamı: en karamsar olaylarda bile pozitif anlam çıkaracak bir şey vardır.
    örnek: i know you've lost your job, but every cloud has a silver lining. i'm sure this will make you find a better job now!

    figure of speech
    türkçe karşılığı: lafın gelişi.
    anlamı: söylediğiniz bir şeyi gerçekten kastetmediğinizi, farklı bir anlamda ima ettiğinizi ifade eder.
    örnek: when i said "i'm so hungry, i could eat a horse", it was just a figure of speech!

    for what it's worth
    türkçe karşılığı: ne kadar önemli bilmiyorum ama...
    anlamı: söylediğiniz şeyin karşı taraf için önemli mi önemsiz mi olduğunu bilmediğinizde ama yine de söylemek istediğinizde kullanılır.
    örnek: (istanbul'da turistleri iskenderciye götürdünüz ve aklınıza durduk yere bilgi vermek geldi diyelim) for what it's worth, iskender is invented in bursa, not in istanbul.

    good riddance
    türkçe karşılığı: hele şükür.
    anlamı: türkçedeki anlamıyla neredeyse bire bir aynı. istenmeyen bir durum geçince kullanılıyor.
    örnek: our noisy neighbors have finally moved out – good riddance!

    the grass is always greener on the other side
    türkçe karşılığı: komşunun tavuğu komşuya kaz görünürmüş
    anlamı: sizin sahip olmadığınız şeylere/imkanlara başkalarının sahip olduğunu görünce gıpta edebilirsiniz ama aslında onların hayatı tahmin ettiğiniz kadar da muhteşem olmayabilir.
    örnek: you think he's happy living in australia now but the grass is always greener on the other side, you know. he's complaining about being too far from other countries.

    heard it through the grapevine
    türkçe karşılığı: kuşlar söyledi.
    anlamı: edindiğiniz bir bilginin kaynağını belirtmek istemediğinizde kullanılıyor.
    örnek: i heard through the grapevine that he was selling his house - is it true?

    how do you like them apples
    türkçe karşılığı: naber? şiştin mi?
    anlamı: yapamayacağınız bir şeyi yaptıktan sonra karşı tarafı kudurtmak için söylenir.
    örnek: hey, do you remember when you told me i would fail this exam because i didn't study at all? i got 85 and passed. how do you like them apples!?

    indian summer
    türkçe karşılığı: pastırma yazı.
    anlamı: sonbaharın başlarında yazdan kalma yaşanan son sıcak hava dönemi.
    örnek: i wouldn't get too exited about cold weather because we'll probably have indian summer in a few weeks.

    jack of all trades (master of none)
    türkçe karşılığı: on parmağında on marifet.
    anlamı: her işten anlayan, her konuda bilgisi olan tipleri tanımlıyor. sadece jack of all trades derseniz olumlu, sonuna master of none eklerseniz biraz olumsuz anlamda kullanılabiliyor.
    örnek: he can fix all kinds of household problems. whether it’s a broken door, a busted fence, or an electrical issue, he’s the guy to call. i guess you could say he’s a jack of all trades, master of none because his work, while not perfect, it gets the job done.

    the joke's on you
    türkçe karşılığı: şakalanan şakacı.
    anlamı: birine bir şaka yapmak istediğinizde ya da biriyle dalga geçmek istediğinizde şakanın/dalganın kurbanı durumuna siz düşerseniz sizin için söylenir.
    örnek: wow, you put glue on my chair to prank me but you sat there by mistake before me? the joke's on you now!

    last but not least
    türkçe karşılığı: sonuncusu ama en önemsizi değil.
    anlamı: sırayla birden fazla şey saydığınız zaman en sonuncusuna geldiğinizde, bahsedeceğiniz şeyi sırf sonuncu saydınız diye önemsiz olmadığını vurgulamak için söylenir.
    örnek: brics is an acronym for five regional economies: brazil, russia, india, china, and last but not least, south africa.

    misery loves company
    türkçe karşılığı: keder dostluk sever.
    anlamı: morali bozuk insanların sıkıntılarını başkalarına anlatmayı ve birlikte vakit geçirmeyi sevdiğini ifade eder.
    örnek: we both ended our relationship with our girlfriends, so we decided to go see a movie together. misery loves company, you know.

    monkey business
    türkçe karşılığı: yaramazlık, saçma sapan hareketler
    anlamı: ortamda bir yaramazlık ya da saçma sapan işler dönüyorsa kullanılır.
    örnek: when the teacher returned to the classroom, she knew there was a monkey business going on because she heard all the noise from outside.

    my two cents
    türkçe karşılığı: naçizane fikrim
    anlamı: bir konuda yorum yaparken kendi fikrinizi söylediğinizde konuya katkısı önemli mi değil mi bilmediğinizde kullanılır.
    örnek: i believe changing the design will be a better idea, but that's just my two cents.

    out of sight out of mind
    türkçe karşılığı: gözden uzak gönülden uzak.
    anlamı: türkçedeki anlamıyla aynı. bir insanı uzun süre görmedikçe ister istemez bir şekilde aklınızdan çıkacağını ifade ediyor.
    örnek: i'm happy my ex-wife has moved to another country. she is out of sight, out of mind for me now.

    out of the blue
    türkçe karşılığı: beklenmedik yerden
    anlamı: hiç beklenmedik bir zamanda beklenmedik bir şekilde gerçekleşen şeyler için kullanılır.
    örnek: he was not invited to my birthday so i didn't expect him here. he just appeared out of the blue!

    smooth operator
    türkçe karşılığı: şeytan tüylü
    anlamı: zıt görüşlü iki gruptan insanla bile iyi anlaşabilen ve her türlü işin içinden sıyrılmayı bilen tiplere deniyor.
    örnek: she's such a smooth operator. i saw her flirting with robert 1 hour ago and she got andy's phone number 5 minutes ago. robert and and hate each other you know.

    spill the beans
    türkçe karşılığı: baklayı çıkar ağzından
    anlamı: birinden duymak istediğiniz bir şey varsa ve o kişi söylememekte direniyorsa kullanılır.
    örnek: come on, spill the beans already! you have to tell me more about your date last night!

    stiff upper lip
    türkçe karşılığı: hislerini belli etmemek
    anlamı: duygularını dışarı vurmamak anlamına gelir.
    örnek: he had a car accident only 5 minutes ago but he's keeping stiff upper lip. it's unbelievable how he can stay calm even in this situation.

    talk the talk / walk the walk
    türkçe karşılığı: laf ebeliği yapmak / söylenenleri gerçekleştirebilmek
    anlamı: ağzı iyi laf yapan tiplere ve söylediklerini gerçekte uygulayabilenler için söyleniyor. birlikte kullanılabileceği gibi ayrı ayrı da kullanılabiliyor. üçüne de ayrı örnek verelim.
    örnek (talk the talk): he's a lawyer with very good speaking skills, so he can really talk the talk.
    örnek (walk the walk): the new mayor has done really good improvements in the city. he can really walk the walk.
    örnek (talk the talk, walk the walk): you're always telling us you're very good at excel formulas, but we've never seen you using a formula before. you can talk the talk but can you walk the walk?

    tongue in cheek
    türkçe karşılığı: yanakta dil.
    anlamı: bir şeyden bahsederken şakayla karışık kinaye yapmak. bizde de bir ara meşhurdu, kinayeli bir şey söyleyip hemen ardından dil çıkarma modası vardı kinaye olduğunu belli etmek için.
    örnek: he told me he's a big fan of broccoli but ı'm quite sure it's just a tongue in cheek.

    wearing the trousers
    türkçe karşılığı: ipleri elinde tutmak.
    anlamı: bir ilişkide kadının dominant olduğunu ifade ediyor.
    örnek: charlotte looks like a very dominant and bossy character. i'm sure she wears the trousers in her relationship with nathan.

    wearing heart on the sleeve
    türkçe karşılığı: içi dışı bir.
    anlamı: ne hissediyorsa belli eden kişiler için kullanılır.
    örnek: she always wears her heart on her sleeve, so you always know what where she feels.

    to be continued...