hesabın var mı? giriş yap

  • gençlerbirliği maçından hemen sonra;

    **
    -blacktiger89
    dügünden geldim renktaslar
    nasil oynadik kisa bir özet gecebilen ?
    --

    -galactic fear
    düğündekiler daha güzel oynamıştır‚ özetini izleyip sinirini bozmana gerek bile yok derim ben.

    **

  • çalar saati icat etmiş, iyi halt yemiştir. sorsan bir de aferin bekler, takdir bekler, teşekkür bekler..

  • "rasim ozan kütahyalı'nın henüz görüş bildirmediği son bir kaç konu, kültür bakanlığı tarafından koruma altına alındı."

    zaytung

  • van persie kostugunda pas verilmeyince ya da basarisiz pas olunca, ulan ayip oldu adama yaa diyip utandigim mactir

  • ölüm grubu deniliyordu türkiye'nin grubuna harbiden öyleymiş. biz elendik hırvatlar elendi ispanya elendi. mükemmel bir ölüm grubu. herkes öldü amk.

  • “tası, tarağı toplamak”...

    meğerse durumun berber araç gereciyle hiç ilgisi yokmuş.

    osmanlı istanbul'unda elit kesimin gittiği meyhanelere "gedikli" denirdi. bunlar loncaya bağlı legal yerlerdi.

    orta sınıfın müdavim olduğu illegal meyhaneler ise "koltuklu" idi.

    19. asrın ortalarında sadece ıstanbulda 80 gedikli vardı. koltuklularla birlikte sayının 1000 olduğu tahmin ediliyor.

    alt gelir gruptakilerine hizmet eden seyyar meyhaneciler ise "ayaklı" diye anılırdı. sayıları 800'ü geçen ayaklılar, başlarında şerbetiye denen bir başlık ve omuzlarında peşkir ile gezinirlerdi.
    bu onların tanınma alametleriydi.
    bellerinde koyun bağırsağına doldurulmuş rakı ve kaftanlarının içinde ise kadehler bulunurdu.
    bu kadehlere rakı tası anlamında "tas-ı arak" adı verilirdi.

    zabıta baskını söz konusu olunca tas-ı arağını gizleyerek kaçmaları gerekiyordu.
    bugün kullandığımız "tası tarağı toplamak" deyimindeki tarak, bilindiğiniz saç tarağından değil rakı anlamındaki "arak" tan gelmektedir.

  • iyi bir yüzücü olmama rağmen suyun çok derinleşmesinden hoşlanmam. sonuçta doğal ortamım değil ve doğa bazen sürpriz yapmayı sever. hayatınızda bir kez bile levrek temizlediyseniz balığın aslında ufak olmasına rağmen nasıl korunaklı olduğunu görürsünüz. karadeniz'de sahil şeridi bulanık iken açıklar daha temiz olduğundan dolayı bazen açılmak zorunda kalıyorsunuz. bunlardan birinde yunus sürüsü gelmişti yanıma. gerçekten panik yapıyorsunuz, en nihayetinde balık bu amk hoşttan anlamaz, kışttan anlamaz. tamam flipper falan sempatimiz var ama hiç mi kötüsü yok ulan bu familyanın? organize olup köpekbalığı öldürebilen bir grup hayvandan bahsediyoruz. suyun içinde biri döndürüp öteki .... kımıldayamazsın ki, zevk için yapıyormuş bu hınzırlar da bizim gibi. sözün özü, iyi yüzerim ama tırsarım gençler. siz de tırsın.

    asla aralarına katılmayacağım amcalardır.

    edit: imla ve ifadeler.

  • çok kırgın olduğum ülke. sebebini aşağıda açıklıyorum.

    2021 aralık ayında linkedin aracılığıyla dublin'de bulunan bir matbaa işletmesine iş başvurusu yaptım. lise ve üniversite olmak üzere matbaa ve grafik tasarım üzerine eğitim almış ayrıca 15 yıllık piyasa tecrübesi olan 30 yaşında bir adamım. matbaa baba mesleğim.

    velhasıl dediğim gibi 2021 aralık ayında işe başvurdum, birkaç gün sonra firma sahibi mesaj attı "i will give you a call tomorrow" diye. heyecan tavan yaptı tabi. tamam falan dedim ama telefonda konuşacak kadar iyi ingilizcem yok. bunu da söyledim. ama o sırada birebir ingilizce dersi alıyordum ayrıca speaking pratiği için de cambly kullanıyordum. velhasıl linkedin üzerinden yazışarak devam ettik. ingilizce çalıştığımı söyleyince, "tecrübelerin bizim için çok iyi . dil de çalışıyorsan olabilir" dedi.

    araya christmas falan girdi ben tam unuttular beni dediğimde bir mesaj daha aldım. "masraflarını karşılarsak 1 hafta denemeye gelebilir misin?" diye. gelirim tabi ki dedim. velhasıl uçak bileti vs. her şeyi aldılar ve nisan 2022'de 10 günlüğüne dublin'e gittim. işte her şey burada başlıyor. dublin'e business vize ile gittim. şirket tarafından yazılmış bir davet mektubu ve açıkça "digital print operator pozisyonunda denenmek üzere" yazıyordu ingilizce. bu dosyalar konsolosluğa gitti ve vizem onaylandı yani.

    gittiğim hafta pazartesi-cuma full time çalıştım. işi bildiğimi direkt anladılar zaten. dilde ufak tefek sorunlar oldu tabi ki ama çok iyi dil bilen arkadaşlarım bile native biriyle konuşmak öyle hemen olmaz falan gibi şeylerle beni gazladılar ki bu da doğruymuş. denemenin 2. günü işletme sahibi yanıma gelip "cuma günü paskalya, plan yapmışsındır belki ama 1 saat bana ayırabilirsen detayları konuşalım" dedi. ben tabi havalara uçuyorum.

    cuma günü geldi çattı, açtık çalışma bakanlığının sitesini girdik benim pasaport bilgilerini vs. çalışma izni başvurusunu tamamladık. ben istanbul'a döndüm, yine kontaktayız tabi. ara ara hal hatır soruyoruz birbirimize falan. çalışma izni başvurusu 12 haftayı bulabilir diyorlardı, adam da razı oldu buna. benim zaten seçme lüksüm yok. ne zaman deseler gideceğim yani.

    5 mayıs 2022'de çalışma izni başvurusu alındı, 21 temmuz 2022'de bana mail yoluyla iş sözleşmesi geldi. ben sözleşme gelene kadar hala "çıkmaz belki çok umutlanma" diyordum kendi kendime. ama sözleşme geldikten sonra tamam dedim oldu bu iş artık. sözleşmede maaş, sigorta, yıllık izin cart curt hepsi yazıyor. tamam dedim artık yani. neyse araya hafta sonu girdi ben tabi keyifle bunu kutluyorum. ağustos ortası gibi giderim artık diyorum.

    daha doğrusu diyordum. ta ki düne kadar. dün bir mail adım. "your application is refused" başlıklı. bu arada bu maili aldığım esnada dublin'de bir ev sahibiyle kira detayları konuşuyordum. 5 dk daha geç gelse mail 1700€ depozitoyu göndermiş olacaktım. maili açınca mermi yemiş gibi oldum. aşağılara doğru indiğimde matbaa sektörüne çalışma izni vermiyoruz yazıyordu. ulan nasıl vermiyorsunuz? denemeye gittim ya. orada da yazıyordu. firmanın adı zaten bilmem ne print. daha ne kadar belirtilebilir bu. 3 ay beklettikten sonra mı söylüyorsunuz bunu?

    sonrasında iş yeri sahibiyle yazıştık, o da bu durumun çok saçma olduğunu, itiraz hakkımız olduğunu ama sonucun değişeceğini sanmadığını falan söyledi. yaklaşık 8 aydır umut bağladığım, üzerine plan yaptığım şey 3 paragraf mail ile son buldu anlayacağınız. şu an yok olmuş gibi hissediyorum. saydam hissediyorum kendimi. evet dünyanın sonu değil biliyorum ama her şey o kadar yolunda gitti ki, hiç sorun çıkmayacak gibiydi.

    velhasıl olmadı. buradayız. bakalım ne olacak.

    edit: geçmiş olsun mesajlarınız için çok teşekkür ederim.

    itiraz süresini değerlendir diyenlere de toplu cevap vereyim; şanssızlık silsilesi devam ediyor ne yazık ki şirket sahibi 3 hafta tatile çıktı. döndüğünde 1 haftamız kalmış olacak. belki bir ihtimal.

  • (bkz: #142002241) sorusuna cevaptır.

    ay'a gitmek, hele hele insan gönderip sağ salim geri getirmek çok zor bir iş. günümüz teknolojisi için bile zor bir iş.

    ilk önce dünyanın yer çekimi kuyusundan kurtulup ay'a gitmeniz gerekiyor. sistemimizdeki başka gezegenlere göre dünya küçük olsa da yerçekimi aslında az değil. gezegenimiz 9.8 m/s2 lik bir yer çekimine sahip . koskoca halkaları olan satürn'ün yerçekimi 10.44m/s2. mars'ın ise 3.7m/s2 .

    böyle bir yerçekiminden kurtulup ay'a gitmek için gökdelen boyutunda roketlere ihtiyacınız var. bu işi beceren/becerebilen roketlere baktığımızda saturn v ve sls* roketlerini görüyoruz. bu roketler florida'nın düzlüklerinde çok büyük değilmiş gibi gözükebilir ama aslında baya baya gökdelen boyutunda roketler. hani new york şehrine koysan o kadar bina arasında kendini belli eder. böyle bir roketin tasarımı ise son derece zor bir iş. hata payınız sıfır. mesela sls roketi saniyede 5.5 ton yakıt yakar. bakınız saniyede! böyle bir motorda ufak bir hata olsa havaya uçar ki geçmişte pek çok yaşanmış olay var. (bkz: n1 roketi)

    roketle fırlatıldık diyelim. bu sefer de hedefi tutturmanız gerek. "la ay koca şey nasıl kaçırılır" dememek gerekir. uzayda yol almak dünyadaki gibi değildir. uzayda inanılmaz hızlarla hareket eden ay'ın yörüngesine girmek için doğru anda doğru yerde motorlarınızı ateşlemeniz, yolda rotanızı düzeltmeniz ve yine ay'a yaklaşınca doğru yerde, doğru anda, doğru miktarda yavaşlamanız gerekir. bunları yapmazsanız ya ay'ı kaçırıp uzayın hiçliğinde kaybolursunuz, ya da ay'a çakılıp yeni bir krater meydana getirirsiniz.

    diğer bir konu radyasyondur. bahsettiğim radyasyon ise meşhur van allen kuşakları değildir! van allen kuşaklarında yüksek enerjili partiküller ve radyasyon fazla olduğu için tehlikelidir ancak bu büyük bir dert değildir. zira astronotlar bu alandan olabildiğince kısa sürede geçecek bir rota ile seyahat ederler. esas mesele güneş ve güneş dışı kaynaklardan gelen radyasyondur. uzay aracının bu radyasyona karşı azami koruma sağlaması gerekir. artemis görevlerinde astronotlar apollo programında uzayda en uzun kalmış astronotlardan iki kat daha uzun süre görev yapacak. bu da onlar için çok daha büyük bir risk demek. bu riskin üstesinden gelmek için ise yeni teknolojiler ve yöntemler geliştirilmesi gerekiyor.

    bundan elli sene önce apollo seferlerinde astronotlar gerçekten kelle koltukta ay'a gittiler. seferlerin hemen hemen hepsinde görevi tehlikeye atacak problemler yaşandı. en bilinenlerinden örnek vermek gerekirse ay'a inilen apollo 11 seferinde görev bilgisayarı iniş sırasında aşırı yükten dolayı iflas etti. apollo 13'te servis modülündeki tanklar havaya uçunca ölümden döndüler. bir başka seferde rokete çarpan yıldırım nedeniyle kumanda bilgisayarı neredeyse yanıyordu. ve tabi ilk apollo seferi olan apollo 1 de astronotlar hatalı kablolama ve kullanılan malzemelerdeki hata nedeniyle yer testlerinde yanarak can verdi.

    günümüz güvenlik ve insanları riske atma standartlarına göre apollo programı çizim masasından ileri gidemeyecek bir yapıydı. ancak rusya ile yaşanan yarış nedeniyle insanlar kendilerini riske atarak çalıştı ve başardı.

    artık böyle bir riske girmeye gerek yok. zira hem astronotların hayatları daha kıymetli, hem de patlayan bir roket sonrasında apollo dönemindeki bol keseden dağıtılan bütçenin aksine kimse o masrafı karşılamaz.

    bu nedenle ay'a yeniden gitmek için her şeyin sıfırdan, sanki ilk defa gidilecekmiş gibi tasarlanması gerekiyor. bu da çok masraflı bir iş. uzay yarışı olmadığı için ise abd senatosundan gereken para bir türlü çıkmıyor-du. çin'in hem amerika ile sidik yarışına girmesi, hem de uzaydaki gelirden pay almak istemesi nedeniyle başlattığı yeni uzay yarışı nedeniyle amerika artemis programına daha fazla para vermeye başladı.

    debe editi: uzay ve uzay teknolojilerine meraklıysanız şöyle bir türkçe kaynak var.

    edit 2 : ertelenen fırlatma 3 eylül olarak belirlendi.
    (bkz: 3 eylül 2022 artemis 1 seferi)

  • klişe olacak ama gerçekten de bunu bir türk taraftar yapsaydı şu an sosyal medya hesaplarından tutun kimlik bilgilerine kadar afişe edilmiş, cezaevinde yıllarca çürümesi talep ediliyordu.

    sadece öpülen muhabirin tepkisinden bahsetmiyorum, bizim linç kültürü bağımlısı milletimiz herkesten önce büyük bir görev bilinciyle adamın hayatını karartmak için elinden geleni yapardı.

    eğer bir türk taraftar, italya'da bir italyan muhabiri öpse ve muhabir rahatsız olmasa sosyal medyada yine ne hayvanlığı ne orta doğululuğu ne de medeniyetsizliği kalacaktı. bu nedenle hiç "rahatsız olmadıysa taciz değildir" masalları anlatmayın. yıllardır sosyal medyada bizim milletimizin uyguladığı linç kültürünü bilmiyormuşsunuz gibi şimdi sevgi pıtırcıklığına soyunmanız gerçekten mide bulandırıcı. ayrıca ''türkler öpünce taciz için öpüyor, italyanlar sevgi gösterisi için öpüyor'' diyen ve yetmeyip türk erkeklerini medeniyetsiz eşek olarak yaftalayanlar düpedüz ırkçısınız düpedüz aşağılık kompleksine sahipsiniz. türkiye'de yaşayan 40 milyon erkeğin hepsini abaza ve tacizci olarak yaftalayıp nefret suçu işliyorsunuz. hayatında hiçbir kadını taciz etmemiş, bırakın taciz etmeyi sosyal medyadan tanımadığım bir kadına mesaj dahi atmamış biri olarak sırf türk olduğum için ben de tacizci zihniyetliyim öyle mi? yani türküm diye benim karşı cinsten birine yanaşmam taciz içeriyorken italyanlar sadece iyi niyetle yaklaşıyor? size çok ağır konuşurdum ama büyük ihtimal hesabım uçurulur. şerefsizliğin lüzumu yok, kendinize gelin.

    (bkz: riyakarlık)