hesabın var mı? giriş yap

  • film eleştirmenlerinin olaylardan haberdar olmadan izleyip yorum yaptıkları için kötülenen film. ilk başta bir canterbury tales okumak, chaucer bilmek gerekir filmdeki binbir göndermeyi yakalayıp tad alabilmek için. chaucer'ı canlandıran kişi ve diyalogları gerçek chaucer'ın mizah anlayışını çok yerinde yansıtmış, anakronizm ortamı şenlendirmiş, her karakter ise ayrı ayrı filmi eğlenceli kılmıştır.

  • yeni kayıt yaptıran öğrencilerinden birinin babasıyla birlikte rektörle görüşmek istemesi. sebebi sorulduğunda ise babanın "yeni kayıt yaptırdık da. rektörü de bir görelim dedik" şeklinde cevap vermesi.

  • hayatımda televizyondan bu adam kadar kolay para kazanan başka birini görmedim. güya dünya kupası yorumluyor.

    ulan toplam 32 ülke var ve bunların 15 tanesini zaten sokakta top oynayan 10 yaşındaki çocuk bile biliyor tüm detaylarıyla. adam turnuvanın en güçlü takımlarından şili'yi bile izlememiş. ee ben ne diye izleyeyim ki seni?

    güntekin onay: iran?
    rıdvan dilmen: bilmiyorum.. (bir de sen iran ligini de izliyorsun herhalde diye dalga geçiyor)

    +şili?
    -hiç izlemedim.

    +almanya iddialı takım.(bunun gibi bir şeyler)
    -gruptan çıkınca kiminle eşleşecekler?

    ama bu rezillik rıdvan dilmen'in değil, ntv spor'un.

  • bazen "şimdi sıçtık" diyebileceğimiz durumlarda bile bardağın yarı dolu olabileceğini ve böyle durumları kendimiz için olumlu duruma çevirebilecegimiz gerçeği. ornek içinde biraz çakallık var ama olsun... temsili.

    sene 1912. amerika’nın meşhur başkanı theodore (teddy) roosevelt’i, 2. kez başkan seçmek için, seçim kampanyaları tüm hızıyla devam ediyor. roosevelt’in kampanya müdürü george walbridge perkins, seçimler için bir broşür hazırlatır. broşürün kapağında ise theodore roosevelt’in güzel bir fotoğrafı vardır. amerika’nın her bir köşesine gönderilmek üzere 3 milyon adet broşür basılır. postaya verilmesine birkaç dakika kala, george’un gözüne, broşürün kapağında yer alan fotoğrafın altındaki küçük bir yazı ilişir: moffett stüdyosu, şikago.

    george’un başından kaynak sular dökülür bir anda. "şimdi sıçtık" der. 3 milyon adet broşürde yer alan fotoğrafın telif haklarını şikago’da bulunan bu küçük stüdyo elinde tutmaktadır ve kampanya çalışanlarından hiç kimsenin aklına, bu stüdyodan izin almak gelmemiştir.

    sorun, eğer, stüdyonun sahibi telif haklarına dayalı bir dava açacak olursa, theodore roosevelt, kullanılan her fotoğraf başına 1 dolar ödemek zorunda kalacak olmasıdır. kampanya içinde önemli bir yeri olan broşürün, çöpe atılıp (3 milyon adet) ziyan edilmesinin de doğru bir davranış olmayacağına karar veren george wallbridge perkin, hemen telgrafın başına geçip, şikago’daki stüdyoya şu mesajı gönderir:

    "biz, roosevelt’in başkanlık seçimleri için, kapağında senin çektiğin fotoğrafın yer alacağı, 3 milyon adet kampanya broşürü basmak istiyoruz. bu senin stüdyon için büyük bir tanıtım fırsatı. bize, fotoğrafını kullanmamız için ne kadar ödeyebilirsin?"

    stüdyodan aynı gün içinde cevap gelir:

    "şimdiye kadar hiç böyle bir tanıtım çalışması yapmadık ve bu bizim için büyük bir fırsat ama biz, yalnızca 250 dolar ödeyebiliriz!"

    bardak yarı dolu mu, yarı boş mu? tartışması aslında bu örneğin altında yatan ana olay. birçok şirket/kişi, içinde bulunduğu kötü durumu “felaket” olarak adlandırırken, bazıları ise, içinde bulunduğu her durumu, bir “fırsat” olarak görebiliyor ya da “felaket” yönetimini o kadar ince planlayıp, güzel uyguluyor ki, her “felaket” onlar için bir fırsat haline dönüşüyor.

  • eğer sizden dolayı kalacaksa varsın düşsün amatör kümeye kadar.
    not: fanatik fenerbahçeliyim

    debe editi: çok teşekkürler beni böyle birşeye ulaştırdığınız için güzel insanlar. aklımdan kalbimden geçenleri yazdığım bir entry'e destek oldunuz beni mutlu ettiniz. evet benim ilk debem ve ben böyle loser bir adamım.

  • dün akşam itibarıyla dünya tarihinde ilk defa bir futbolcu ununu eleyip eleğini asarak kazanabileceği her şeyi kazanmış ve ileride oynayacağı tüm maçlara sikini taşağını yaya yaya keyif için çıkacak lükse erişmiştir.

    messi'nin bundan sonraki kariyeri tamamen kendisinin keyfine kalmış durumda. isterse sadece sağ ayağıyla futbol oynama challenge yapar, isterse sadece asal sayı olan dakikalarda gol atma challenge... adam resmen hikayesi ve yan görevleri %100 tamamlanan bir bilgisayar oyununda yapacak bir şey bulamayınca açık dünyada boş boş dolaşıp kendine meşgale arayan bir insan seviyesine gerçek hayatta ulaştı. bu vakitten sonra oynayacağı ilk maça teletabi kostümüyle çıksa neden diye soramayız. çünkü canı öyle istemiştir.

  • bu arkadaş dün amerika galibiyeti sonrası zehra'ya ''maç içinde zaman zaman düşüş yaşadın'' diya başlayan anlamsız saçma sapan, gerçekle alakası olmayan bir soru sorup daha teri kurumamış kızı ''düşüş yaşadığımı düşünmüyorum'' diye savunma yapmak zorunda bırakarak sevincinin içine sıçan arkadaş değil mi?

    kardeş sizi seçerek falan mı alıyorlar? canlı yayında kızın yüzü değişti lan...