• barındırdığı 8. rüyasının cennet tasviri yaptığına inandığım etkileyici ötesi akira kurosawa filmi. bu kadar mı oraya yerleşmek istenir?

    rüyalardan çıkardıklarım nacizane şu şekilde:

    --- spoiler ---

    1. rüya: doğadaki nadir güzellikleri görmek ya da herkesin göremeyeceği özel bir ana tanık olmak, yaşamın kendisi kadar değerlidir.
    2. rüya: insanın özü doğa ile olan ilişkisinde yatar. doğadan keyif almayı bilemeyen ya da başka şeylere onu değiştiren birinin iyi bir kimse olması şaibelidir.
    3. rüya: zor anlarda insanın kendi kuvvetine dayanması gerekir ve aslında teselli çok yakındadır; ama kimse farkında değildir.
    4. rüya: ağır ve kötü anılarla dolu bir geçmişi geride bırakmak ölmek kadar zor bir şeydir.
    5. rüya: renkler ve doğa, farklı bakmasını gereken biri için o kadar güzeldir ki bu güzellik karşısında van gogh gibi delirmek (ya da deli zannedilmek) çok şaşırtıcı olmaz.
    6. rüya: atom bombası dehşetinin milyonda birini bunu yaşamamış olan insanlara biraz olsun aktarabilmek kaygısı.
    7. rüya: insanların doğayı yok ederek yaptığı aptallığı altını çizerek bir kere daha anlatmış. ayrıca sen boşluğa çok uzun süre bakarsan, boşluk da sana bakar misali;
    kötü bir şeye dönüşmemek için kötü şeylerle ilgilenme ve ruhunu tüketen bir şey gördüğünde bunu yapmasına izin vermemek için uzaklaş.
    8. rüya: ütopya. alternatif mutlu yaşam. doğa ile dengesini kurmuş insanoğlunun huzurunun asıl aranması gereken şey olduğunun vurgulanması.

    --- spoiler ---

    efendim, ağır bir filmdir kendisi; fakat gerçekten etkileyicidir.
  • kurosawa'nın ölüm temasını her bir hikayesinde işlediği muazzam güzellikte 8 farklı ama bir bakıma aynı kısa filmlerin birleşip uzun metraj bir şiirsellik ve görsel şölen ile izleyene sunulmuş, rüyalarıdır.

    ilk rüyadan başlayıp son rüya olan ''su değirmenleri köyü''ne kadar ölüm alt tema olarak yatar hikayelerde ve hikayelerin içindeki ölüm, nedense her zaman insan eliyle gerçekleşir. bu nedenledir van gogh'un kargalar tablosunun özel olarak işlenmesi o rüyada çünkü van gogh'un intiharından önce yaptığı son tablodur kargalar.

    son rüyaya geldiğimizde ise insan eliyle kirlenmemiş, öldürülmemiş bir doğaya şahitlik ederiz ve köye gelen yabancı ile konuşan 103 yaşındaki amcamızın konuşmasında da bu ölüm-yaşam arasındaki yolculuğu dinleriz.

    yume'u izlerken en sevdiğim bölümler; tünel, kargalar ve su değirmenleri köyü oldu ancak; van gogh tabloları içinde gezinen kurosawa'nın yerinde olup ben de tercihimi dali'den yöne yapabilirdim.
  • kurosawanin sinema hayatina nokta koymayi dusundugu filmdir ama daha sonra iki film daha cekmistir. tamamen bir renk cümbüşü ve görsellik vardir ayrica bu filmin sekiz bölümden oluşmasının nedeni japonya’da yaygın bir din olan budizmin bilgeliğe giden yolda ana kurala uyulmasını şart koşmasından ileri geliyordu. film cok guzel renklere sahip olmasina ragmen baslangictaki kocaman warner bros amblemi beni gayet irite etmistir, nacizane.
  • sis, tünel, kargalar, su değirmeni köyü... şu dünyaya gelmiş her insan evladının kendine yapacağı birtakım iyilikler var. bir fuzûlî şiiri, bir tolstoy romanı okumak mesela, vermeer yahut rembrandt bakmak, ahmet hamdi'yle istanbul'u arşınlamak, bach'ın herhangi bir yaylı eserini, dede efendi'nin ayin-i şerifini dinlemek; mizaca göre nicesi sayılabilir. ben bunlara akira kurosava filmleri izlemeyi ilave edeceğim. tekrar tekrar izlemeyi, çoluk çocuğunuza izletmeyi tavsiye edeceğim. en çok da rashomon, yedi samuray, dersu uzala'yı. evet, çocuklarınıza büyükleri dahi eblehleştiren anlamsız diziler, filmler izletmeyin, fazla amerikanizm zerketmeyin. hele akira varken, abbas varken, angelopoulos, fellini, tarkovski, truffaut, ohoo izlenecek sonsuz sayısız zenginlik varken, netflix he, ben sana ne diyeyim insanlık! mal değneği geldin, mal değneği gidiyorsun. öteye, ıssıza, sonsuza tutkun, aşkın, merakın yok, sorunun bu.

    yume/düşler de böyle bir film: dönüp dönüp tekrar izlenen, düşlerimizi her defasında yeni bir düş gibi izlemeyi öğreten. akira ustanın tipik temalarını; düşle gerçek, yaşamla ölüm, sanatla hayat gibi aslî dikotomilerin müthiş dansını, tabiat olaylarının harikalığını ve tabiatla dost olmayı, renkleri ve yine renkleri, müziği, sadeliği, basitliği, yavaşlığı, tantanasızlığı... izler öğrenirsiniz, hakikaten bunları kimse öğretmemişse akira usta öğretir, demişti dersiniz. kendinize bir kıyak yapın, akira'nın kayığıyla açılın ve kalbinizi ıssız ırmaklara, tenha deryalara bırakın. korkmaya ne hacet, musasını suya bırakan musasını da asasını da bulur, inanın.
  • bir akira kurosawa filmi.

    cocuklugunda gordugu yedi ayrı rüyayı tema alarak çektiği yedi ayrı kısa film. bunlar;
    sunshine through the rain, the peach orchardher, the blizzard, the tunnel, crows, mount fuji in red, the weeping demon, village of the watermills'dir.

    herbiri birbirinden güzeldi fakat ben tunnel, peach orcharder ve blizzardd'ı fazlasıyla beğenmiştim etkilenmiştim.

    izlenmeli, tavsiye edilmeli.
    tavsiye ederim.
    (bkz: japonlar yapmis abi)
  • her böyle garip ucubik fantastik rüya görüp sonra hatırlayamadığımda üzülüyorum keşke not etseydim diye. adam yapmış. hem de ne biçim yapmış.

    oldukça etkileyici bir film. nerdeyse her rüyada mutlaka bir yerde ürpertti beni, bir anlığına da olsa irkildim. bir de, en sonuncu rüyada köyde kutlama sırasında çalan müziğe de hasta oldum ayrıca.
  • birçok sahnesi durdurulup dakikalarca seyredilebilecek güzellikte olan bir akira kurosawa filmi.

    kendisi filme aktarmadan önce düşlerin resmini de yapmış.
    1 2345 (bkz: story board)
  • akira kurosawa, 8 kısa filmden oluşan bir koleksiyon olarak derlenen bu unutulmaz filmde en derin düşüncelerini ve korkularını açığa çıkarıyor. her bölüm, yönetmenin rüyalarından ilham alıyor. bu rüyalarda, kurosawa'nın büyülü gerçekçiliği ve modern masallara olan aşkı, rüyaların nasıl gerçeğe dönüştüğüne dair görsel olarak şaşırtıcı bir kavramsallaştırma ile harmanlanıyor.

    filmin beşinci rüyası olan kargalar, vincent van gogh'un resimlerinden yaratılmış bir dünyaya dalma imkanı sunuyor. bu rüya, etkileyici bir renk kullanımının hakim olduğu empresyonist bir alanı tasvir ediyor. tasvirin görsel hayranlığı, van gogh'un resimlerini oluşturan insanlarla etkileşime giren ve onlardan yol tarifi isteyen yalnız bir kahramanı ortaya çıkarıyor.

    1. rüya: yağmur ile güneş
    2. rüya: şeftali bahçesi
    3. rüya: kar fırtınası
    4. rüya: tünel
    5. rüya: kargalar
    6. rüya: kırmızı fuji dağı
    7. rüya: ağlayan şeytan
    8. rüya: su değirmenleri köyü
  • akira kurosawa'nın tüm filmlerinde olduğu üzere; "doğaya güzelleme", bu filmde de sezilebilir. değişik rüyalardan oluşan sekiz bölüm, aralarında bir devamlılık göstermiyor (ya da ben sezemedim). sekiz kısa film de denebilir. birbirinden hüzünlü 7 rüyadan sonra, sekizinci rüya olan " su değirmenleri köyü" ile aradığımız mutluluğu buluyoruz. haksızlık etmeyelim 5. rüya da, bir nebze olsun içinizin sıkıntısını dağıtmak üzere yerleştirilmiş. bir içim su, van gogh tabloları! ve martin scorsese ile tam da bu noktada karşılaşıyoruz. hani filmin başında koca koca ismi yazılmıştı ya. vincent van gogh'u canlandırıyor efendim kendisi. bu durumda adı jenerikte diğer oyuncularla birlikte anılması gerekirdi. rolün özel oluşundan (ki değil) bağımsız, kendisinin evrensel şöhretine bağlıyoruz jenerikteki yerini.

    yine de birden fazla seyredilebilirliği olan filmlerdendir "rüyalar".
  • resim sevgisi malum kurosawa'nın rüyalarını çizdiği, hümanist, pastoral bir şiiridir. kendi rüyalarından oluşan son derece kişisel bir filmin bu kadar evrensel ve hümanist olmayı başarabilmesi, kurosawa'nın tonton karakterini ortaya serer. nazarımda sinematografik açıdan bir tek tarkovski yaklaşabilmiştir kurosawa'ya.
hesabın var mı? giriş yap