• kimse kimseye bu semte girebilirsin, şu semte gidemezsin deme özgürlüğüne hatta terbiyesizliğine sahip değil. ancak şunu söyleme hakkına sahip: bana karşı saygılı ol. ben de sana saygılı olayım.
    sözlükte başlığı görünce şöyle bir düşündüm ve şunu fark ettim ki doğduğumdan beri yaşadığım bu semtte tam 15 senedir yazın haftasonu sahiline inemiyorum, çarşısında yürüyemiyorum, hatta evimdeyken bile tedirgin oluyorum. sebep de "iki güzel hava gördü mü çolugu çocuğu toplayıp piknik yapmaktan başka imkanı olmayan insanlar". sayelerinde o kadar çok çirkin manzara ile karşılaştım ve olay yaşadım ki. ben de başkalarının semtine ve ülkesine gidiyorum, başka insanların evlerinin önünden geçiyorum ancak bir gün bile çevremdekilere zarar vermediğimden yüzde 99 değil yüzde 100 eminim. şimdi gelelim bir yeşilköy'lü olarak her yaz yaşadıklarıma ve şahit olduklarıma:

    - bir kere korkunç bir pislik. bahsettiğim şey yerdeki 2-3 izmarit falan değil. bildiğin ç ö p l ü k. her türlü yemek artığı, karpuz, salatalık, domates kabukları vs ve özellikle yüzlerce binlerce naylon poşet. işte yazın istediğiniz herhangi bir gün ve özellikle pazartesi sabahları yeşilköy sahilinde karşılaşılan manzara. hijyene aşırı düşkün bir insan değilim ancak bu pisliği kim görse tiksinir. piknikçi kardeşim tamam gel de haftaya yine geleceksin, arkandan pisliğini ne diye toplatıp anana küfrettiriyorsun, al yanında götür, zaten sahilin her yanında çöp kutuları var. ama hayır, yerde kendi kendine çöplerin yok olmasını beklemek daha doğal bir davranış...ve bunu kendi evinin bahçesi yerine benim bahçeme fırlatmakta beis görmemek de doğal elbette… ortak kullanım alanımız olan sahil yolunda dolaşan kamyonlar, çek-yat’lar, halılar ise bambaşka bir görsel şölen. şimdi bana fakir edebiyatıyla gelmeyin, adam sahile bildiğin çek-yat atıyor.

    - ve et. daha doğrusu mangal. ve kokusu. sahile 1 sokak mesafede oturan anneme kadar gelen mangal kokusu. o koku ki boğulursun, o derece yoğun. yarattığı çevre kirliliği için bakınız üst paragraf. yaşasın "iki güzel hava gördü mü çolugu çocuğu toplayıp piknik yapmaktan başka imkanı olmayan insanlar"ın hakları, kahrolsun çevre sakinlerinin evlerindeki huzuru.

    - tren istasyonlarından sahile inen her sokakta ve özellikle "iki güzel hava gördü mü çolugu çocuğu toplayıp piknik yapmaktan başka imkanı olmayan insanlar"ın alışveriş yapmayı tercih ettiği çarşılarda üstü çıplak, ve çoğunlukla altında don-mayo onlarca yüzlerce insan. daha doğrusu her yaş erkek. ististasız her yaştan kadına (ben annem vs vs) laf atan, ağzından salya akan, ooohhhşşşş bakışlı erkek. bu erkek güruhuna 12 yaşındaki çocuklar bile dahil. laf atmayanlar da para istemek için geliyorlar. kaç defa arabadan inemediğimi biliyorum. ama tabii ben kim oluyorum ki elitist bir yeşilköy’lü olarak "iki güzel hava gördü mü çolugu çocuğu toplayıp piknik yapmaktan başka imkanı olmayan insanlar"ı eleştiriyorum. tacize uğramak istemiyorsam evimde oturmalıyım. çözümü gayet basit.

    -hadi ben evde oturabiliyorum peki sokak köpek ve kedileri? her hafta sonu tekmelenen sıkıştırılan hayvanlar? olayları dramatize ettiğimi düşünen herkesi bir pazar günü yeşilköy çarşının köşesinde 30 dakika durmaya davet ediyorum. çay kahve de benden.

    - en ama en büyük sıkıntı ise güvenlik. 15 senede yaşadıklarımızın ufak bir özeti: giriş katı evimizin balkonuna girip sofradan yemek çalanlar, evin içine girmeye kalkanlar, durmadan kapıya gelip para/yemek isteyenler, abla eviniz çok güzelmiş para versene diyenler, sırf güzel diye yok edilmeyi hak eden (!) ortancalarımız, çiçeklerimiz, yan komşumuzun balkonuna girip masanın üstündekileri kapıp götürenler, üstündeki eriklerin çapı 1 cm olan ve bu yüzden her hafta sonu talan edilen dalları kırılan zavallı erik ağacımız… yani dışarı çıkmamayı tercih etmek de yetmiyor, zira "iki güzel hava gördü mü çolugu çocuğu toplayıp piknik yapmaktan başka imkanı olmayan insanlar" benim evime kadar geliyorlar zaten.

    ben ki yazın hafta sonları genelde evde olmuyorum, bu kadar şey yaşadım, eminim benden daha sık evinde oturan yeşilköy’lüler çok daha fazlasını yaşamıştır. misal bizzat şahit olmadığım ama gözlerimle gördüğüm 2 arkadaşımın arabalarının defalarca boydan boya çizilmesi…

    şimdi allah aşkına "iki güzel hava gördü mü çolugu çocuğu toplayıp piknik yapmaktan başka imkanı olmayan insanlar" edebiyatını bir tarafa bırakıp 2 dakika arkamıza yaslanalım. elimizdekileri özetleyelim:

    1-burası benim semtim, evim.
    2-tabii ki sahibi ben değilim ve elbette başka insanlar da faydalanmalı, ben de başkalarının semtlerinden faydalanıyorum doğal olarak.

    ama "iki güzel hava gördü mü çolugu çocuğu toplayıp piknik yapmaktan başka imkanı olmayan insanlar"ın her şeye hakkı var, benim huzurum ve güvenliğim için bu konuda bir şeyler yapalım demeye hakkım yok. ben kim oluyorum ki denize donla girip beni taciz eden ve bahçemi naylon torbayla dolduran insanları eleştiriyorum. hayat çok adaletsiz, ben iyi bir semtte otururken başkaları oturamıyor, yazııık o zaman susup oturmalıyım öyle mi?!

    bahsi geçen facebook grubunun yazısını da okudum. bıdı bıdı cumhuriyetçi stayla teyzeleri ve tarzlarını sevmediğim için acaba herhangi bir ayırımcılık "kahrolsun pis fakileeeaarr" havası var mı diye.
    ne demişler:
    bütün bahsi geçen konuların ''kabahatler kanununda'' cezası olup `defalarca 155 polis ve büyükşehir zabıta müdürlüğünü aramış` olmama rağmen zabıtanın bu yaşadığımız sıkıntılar karşısında çaresiz kaldığını gözlemledim. buraya gelen vatandaşlarımız gelen zabıta görevlilerinin üzerine yürümekte , hatta biraz daha ileri gidip bıçak çekip dayak atmaktadırlar. polis ise bu bölgede yeterli sayıda olmaması ve suç oranının artması sebebi ile yetersiz kalmaktadır.

    şair burada semtimde, sokağımda huzur içinde yürüyebileyim, sokakları pislikten bok götürmesin, sahilde yürüken donlu bir adam tarafından taciz edilemeyeyim, kimse evimin bahçesine ve hatta evime izinsiz girmesin, malım canım güvende olsun demek istemiş. bu yeşilköy için de böyle, sarıyer için de böyle, fatih için de böyle, kadıköy için de böyle.

    yani kimsenin "iki güzel hava gördü mü çolugu çocuğu toplayıp piknik yapmaktan başka imkanı olmayan insanlar"ı kazığa dikip yakalım falan dediği yok bi sakin olun.
  • burada doğup büyümedim ama burası ve buralı olanlar hakkında yargıya varmak istediğim, istanbul’un belki de en güzel semti. semtlerini istilacı güçler gibi talan eden günübirlikçilere karşı başlattıkları eylemi destekliyorum. evinizden çıkıyorsunuz beyaz donla birbirini kovalayan, sahilde birdirbir oynayan en az yirmi yaşında adamlar. meyve bahçelerine dalan çocuklar. gecenin bir vakti bangır bangır arabada müzik dinleyenler. her semtin kendine özgü davranışları ve kültürü vardır. kimsenin de bunları değiştirmeye kirletmeye hakkı olamaz. st. ambrose’nin dediği gibi “when in rome do as the romans do”.
  • -bütün filmlerini izlemiş biri olarak- bu semtte sahneleri bulunan ve/veya çekilen kemal sunal filmleri:

    (bkz: ortadirek şaban/#25051805)
    (bkz: tokatçı/#25051802)
    (bkz: tarzan rıfkı/#25051799)
    (bkz: yedi bela hüsnü/#25051796)
    (bkz: sakar şakir/#25051793)
    (bkz: korkusuz korkak/#25051791)
    (bkz: şaşkın damat/#25051789)
    (bkz: gol kralı/#26225259)
    (bkz: süt kardeşler/#28147714)
    (bkz: tosun paşa/#28147713)
  • gerçekten yeşilköy'de oturmayıpta olayı sadece elitizm ekseninde gören zeka küpleri yorum yapmamalıdır. annesi babası öğretmen olan ve doğma büyüme yeşilköylü biri olarak bunlar sayesinde işe bile gidememekteyim. sahilde yapılanlar zaten yeterince özetlenmiş. asıl değinmek istediğim 72t numarasıyla yeşilköy-taksim seferini yapan otobüste yaşananlar. bu insanlar akşam üzeri oldumu evlerine dönmekteler, dönerken de istanbul'un yarısını dolaşan bu otobüslere binmekteler. daha geçen hafta kız arkadaşımı otobüste tek başınayken taciz eden bu yavşaklar, toplum içinde yaşamanın gerektirdiği kurallardan bi haber öküz gibi anırarak birbirlerine akılları sıra şaka maka yapmaktalar. he bunları eleştirip bu kişileri insanlığa davet etmek elitizm diye yaftalanacaksa, sizin terminolojinize sokayım demekten başka bişey aklıma gelmiyor...

    edit: akşam gelen ayıların da bunlardan tek farkı cüzdanlarının kalınlığıdır...
  • eger hayatinizin bir doneminde yesilkoy'de yasamissaniz, inanin oradan tasindiginizda bile hayatinizda hic unutmayacaginiz anilara sahip olacaksiniz demektir. en basit seyler bile orada daha guzeldir, sahilde oturmak, firina gitmek, marketten alisveris yapmak, bisiklet surmek, oradan kisa bir yuruyusle yesilyurt'a sapmak, haftaici kalabaligin olmadigi zamanlarda sokaklarinda bos bos gezinmek, apartmanin onunde oturup arkadaslarla muhabbet etmek, gelene gecene bakmak. o varolan sessizlik, sakinlik ama inzivaya cekilmissiniz hissi vermeyen tatli bir kasaba hayati..

    bir semti benim gozumde yasanabilir kilan temelde 2 sey var. biri, tren istasyonunun olması. tren istasyonu olan semtlerde yasayanlar bu soyledigimi anlayacaktir. detayli aciklamayacagim.
    digeri ise, sahil kenari olmasi. sanki o deniz, oradaki insanlari daha bir baska yapiyor, degistiriyor. haftasonlari cimlere yayilip gazete okumak, sahil kenarinda deliler gibi paten kaymak/bisiklet surmek, arkadaslarinizla bulusabileceginiz alternatif, ic sikmayan ferah kafeler, mekanlar.. anlatilmaz yasanir bir yerdir yesilkoy.
  • aynı insan grubu yeşilyurt olimpiyat parkının yıkılıp otopark yapılmasınana karşı başlattıkları direnişle ağaçların köklerinden sökülmesini, zaten istanbulda kalmış olan bir avuç yeşil gibi parkın yenginin de gri'ye dönmesini engellemiştir.
    kısaca burada doğup büyümeyenin, burası ve buralı olanlar hakkında yargıya varmaması gerekir.
  • ataköy ve florya arasinda kalan deniz kıyısında bir semt. havaalanı da buradadır. sakinleri sesinden uçağın modelini bilecek kadar ustalardır. yeşil bir semttir.
  • yazın anadolu çomarlarının istila ettiği semt. bazı anadolu çomarlarının sahil şeridindeki evlerin balkonuna sıçtığı görülmüştür. yeşilköy'e yazın ''the wall'' örüp kent savunmasına gidesim var.
  • doğup büyüdüğüm bir istanbul semti. yeşilköy hakkında çok okudum, çok araştırdım ve bu sebeple yeşilköy'ün kaderini değiştiren olaylardan bahsetmek istiyorum. sonra da son zamanlarda beni rahatsız etmeye başlayan yanlış bilinen bir gerçekten bahsedeceğim.

    yeşilköy’ün kaderini değiştiren 3 önemli olay olduğunu düşünüyorum:

    1) 93 harbinde rusların yeşilköy’e kadar gelebilmeleri ve ayastefanos anlaşmasının burada imzalanması
    2) havalimanı’nın yeşilköy’de kurulması
    3) sahilin doldurulması

    1) 93 harbi yıllarında askerlerini toplayan rus ordusu savaş halinde olduğu osmanlı topraklarına girer. batıdan gelerek ilerlemeye devam eden rus orduları osmanlı anlaşma yapmak isteyince yeşilköy civarında durmak zorunda kalır. biraz daha ilerleseler sultanahmet camii’nin minarelerini göreceklerdir neredeyse. rus arşivindeki 1878 yılı istanbul fotoğrafları'na bakabilirsiniz. yeşilköy'den ilerisini göremezsiniz fotoğraflarda. 1878 yılının mart ayında ayastefanos rus anlaşması imzalanır. rusları yeşilköy’le buluşturan bu olay köyün isminin yurtdışına açılmasını sağlar. anlaşmanın ismindeki “san stefano” dünya basınına, ansiklopedilere, kartpostallara yayılır. biz her ne kadar eski ismini ayastefanos olarak bilsek de yabancı kaynaklarda bu her zaman san stefano’dur.

    2)1910’lu yılların başından itibaren yeşilköy’ün iç kısmındaki geniş arazi uçak hangarı ve uçuş okulu olarak hizmete girdi. daha sonra bu büyüyecek ve 1930'lu yıllarda daha fazla hangarın ve uçak pistlerinin yapımıyla ismi yeşilköy havalimanı olarak anılacak bir havalimanı yapılacaktı. bu havalimanı ile beraber yeşilköy’ün kaderi bir anda değişmiş oldu. çünkü o zamana kadar sessiz sakin yazlık bir köy olarak duran yeşilköy uçak sesleriyle inler hale geldi.

    3) ilerleyen yıllarda istanbul’un birçok semti gibi yeşilköy’de de konut artışı meydana geldi. özellikle seksenlerden sonra bamya tarlaları ve futbol sahaları yerini biçimsiz apartmanlara, faytonlar yerini son model otomobillere bırakır oldu. yeşilköy değişiyordu. 1988 yılında işe bambaşka bir şey oldu. sahil kısmı uçurumlar ve denize sıfır konaklarla bilinen yeşilköy’de sahil dolduruldu. artık insanlar sahilde dilediğince yürüyebilecek ve yeşilköylülerin bildiği “fenere kadar” tabiri kullanılabilecekti. sessiz sakin yeşilköy artık gürültülü ve hareketli bir semtti. sahil haftasonları civar semtlerden gelen insanlarla dolup taşmaya başladı. 2000’li yıllardan itibaren açılan kafe ve restoranlarla da yeşilköy artık genç neslin de rağbet ettiği bir yer haline geldi.

    şimdi gelelim yanlış bilinen bilgiye. gerçek şudur ki ayastefanos anlaşması 1878 yılının mart ayında deniz kıyısında taş bir bina olan neriman şah yalısı'nda imzalandı. ancak bugün belli başlı sitelere, wikipedia dahil, girip baktığınızda beyaz ahşap güzel bir köşk resmiyle karşılaşacaksınız. bu köşk birçok yeşilçam filminde yer alan bir köşktür ancak ayastefanos anlaşmasıyla hiçbir ilgisi yoktur, olamaz da. çünkü ayastefanos anlaşması'nın imzalandığı neriman şah yalısı anlaşmadan kısa bir süre sonra 1894 istanbul depremi'nde yerle bir olur. şu an kendisinden eser kalmamıştır, üstünde bir apartman durmaktadır. anlamadığım bunu kim niye uydurdu? herhalde bir wikipedia kullanıcısı "şu köşk de güzelmiş, burada imzalansın anlaşma" demiş.
  • insanın psikolojisini ciddi manada bozabilecek potansiyeldeki istanbul semtidir.
    ulan amk bi' semtin en fakir arabası range rover olabilir mi? böyle bir hayat yani. evler falan hak getire zaten. (ev dedim çarpılmam umuyorum. köşk vari her yer) insanlar nezih. ortam nezih. yaşanılası hatta ölüp bitilesi bir yer. ama gel gör ki para para para. ne kadar fakiriz diyorum her gittiğimde. sinirlerim bozuluyor.
    zihniyetimiz de fakir olsa gerek, evlerin kiralarını falan düşünüyorum ara sıra. ulan o kadar zengin olsam kirada mı otururum?
    bir gün çok zengin olursam sözlük, yeşilköy'de oturup kahvemi yudumlarken bugünleri yad ederek erol taş gülüşü atacağım.
hesabın var mı? giriş yap