• calisma yöntemleri söyledir:
    yeni dünya düzeni stratejistleri önce bir problem yaratirlar. bunu kurulu bir politik güce (bu bir devlet, bir bölge, hatta bir kita olabilir) muhalif olan bir grubu fonlamak, böyle bir grup olusturmak veya olanlari egitmek suretiyle yaparlar. bu iki zitlasan grubun catismasi "yeni dünya düzeni"nin manevra alanina girmesi demektir kafadan. kontrolünü tamamen elinde tuttugu medya, bu gruplari "özgürlük savascilari" adi altinda lanse eder.
    bu arada politik gücün lideri de "iste yeni hitler" gibi yayinlarla "demonize" edilir (bkz: saddam) (bkz: milosevic) (bkz: kaddafi). bununla birlikte yeni dünya düzeni stratejistleri, politik gücü de silah, danisma vs. gibi konularda destekler, hatta bunlari da yaratir. yani ikili oynamakta ustadirlar ve her iki taraftan da para götürmede gelismislerdir.
    kontrol altindaki medya tarafindan, konu dünyanin gündemine getirilir: bir seyler yapilmali! bu da istenilen tepkinin dogmasidir zaten.
    yeni dünya düzeni'nin kuklalari bu bölümde devreye girer. bm baris gücü, koalisyon, nato gibi isimlerle bölgeye girilir ve yönetim ele gecirilir. bir daha asla ayrilmamak üzere... ana fikir yeni dünya düzeni'nin kontrol ettigi silahli güclerin temel stratejik bölgeleri ele gecirmesi ve kontrol altina almasidir.

    kim ulan bunlar?
    uluslararasi bankerler, petrol baronlari, ilac kartelleri ve baska ulusötesi güclerdir. ingiliz kraliyet ailesi, alman kökenli avrupa soylulari üst düzey aktörlerdir. birlesmis milletler, dünya bankasi, imf, dünya saglik örgütü bunlarindir. nato askeri güclerini olusturur. tüm g-8'ler bunun aktif elemanlaridir. bu ülkelerin baskan veya basbakanlari özel olarak bu ülkelerin basina getirilir. bunun kim oldugu farketmez. adi bugün bush olur, yarin john kerry... (bkz: bilderberg toplantıları)
    hepsi ayni tornadan gecmistir. oyuna dahil olmayan ortadan kaldirilir (bkz: kenedy) (bkz: aldo moro) (bkz: ali bhutto).

    önceki etrileri görmeyenler icin tekrar edeyim ki bu büyük tezgahin fikir babasi olan (bkz: albert pike) mutlaka okunmalidir. zira bu isin icinde freemasonry vardir.
  • farkli cografyalara farkli kaoslar getirir. irak, afganistan, somali, ruanda, haiti, endonezya gibi örneklerde din-mezhep-etnisite ayriliklarini körükler (suriye-iran-türkiye-kafkasya buna dahildir). kosova'da yasanan, kibris'ta yasanacak olan budur. "düzen" ve "demokrasi" adi altinda gercekte kaos getirir ve bunu yönetir. her ayrisma daha cok güvenlik ihtiyaci, daha cok ekonomik düskünlük demektir cünkü. bununla birlikte ortadogu'da yaratilacak her yeni kaos, israil'in güvenligini artirir.
    abd, ingiltere, ispanya gibi merkez cografyalarda ise ayrisma temelli kaos yerine, birlestirici temelli kaoslar yaratir. elektrik kesintileri, kaynagi net olmayan terör hareketleri (11 eylül gibi), bunun örnegidir. bunlar vesile edilerek yönetimler ele gecirilir, neofasist tedbirlerle kitleler istenildigi gibi yönlendirilir.
  • aslında yapılan şey genel anlamıyla sadece gücü meşrulaştırmak.

    batının gelişme sebeplerine düzinelerce sebep gösteriyoruz.bunlardan biri en salt anlatımıyla işte önceden krallar varmışta yönetim tek elde baskıcı bir şekilde sürüyormuş, halk daha fazla dayanamayıp ayaklanmış ve yönetimi kendi eline almış.demokrasi kavramı ortaya çıkmış beraberinde cumhuriyeti getirmiş ve bu medeniyetin resmi yönetim şekli olmuş.

    değişen ne peki?(yaşadığım ülke dışına çıkamadığım için örneklemim ne yazık ki türkiye olacak)

    önceleri insanlar arasında kölelik varmış.bu insanlar karın tokluğu ve yatacak bir yer karşılığında ömür boyu hizmet edermiş.aslında sahipleri bunu bile çok görürmüş ama işlerinin görülmesi için bunlar zorunlu ihtiyaçlar olduğundan mecburlarmış.

    günümüzde kapitalist patronlar yasanın ve denetimin onlara yarattığı eşsiz boşluklar sayesinde işçilerini milyonlarca saat çalıştırıyor, türlü türlü mesailer koyuyor ve üzerine yaklaşık brüt 800 tl gibi bir maaş ödüyor.bu insan aldığı bu komik rakamla en iyi ihtimalle evinin kirasını ödüyor, türlü türlü vergilere maruz kalmış faturalarına bir miktar ayırıyor, karnını doyurursa oh ne ala-kurbandan kurbana eve kırmızı et giriyor çünkü başka şansı yok-.bu insanın ne kenara para atıp veyahut kredi çekip ev alma gibi nede bu şartlar altında ülke politikasına uymasını sağlayacak projeleri 3 çocuk yaparak destekleyecek bir lüksü yok.işveren lütfedip pazar günü izin verebilir belki ama o günü eğlenceli kılmaya yarayacak nakit para ihtiyacı hafta sonu eğlencelerini imkansızlaştırıyor.
    geçmiş tarihlerde köle olarak yaşamını sürdüren insanlar ile günümüz türkiyesinin çoğunluğu arasındaki fark ne?her an atılma korkusuyla içine girdiğimiz eve geceleri gidebilme lüksü mü özgürlük?hiç olmadı kölelerin iş garantisi vardı 2011 yılında asgari ücretle çalışacak iş bulmak bile zor.

    bana göre değişen hiçbirşey yok.giriş cümlemde dediğim gibi ayaklanan halkı yöneten güçler onları yatıştırmak adına bu "özgürlük" kavramını ortaya atıp, birde elimize oy hakkı denen mereti tutuşturarak her 5 yılda bir bizi sandıklara yollamak suretiyle iktidarlarını meşrulaştıralım demişler.(genel anlamda iktidar)
    kapitalizmin bizide yönetenler sınıfına almak için sunduğu tek bir şart var."paran olsun sende aramıza katıl".ağzımıza bir parmak bal çalınmış bizde hayal kurarak yaşıyoruz.bu şart, platonun ideal devletindeki filozofların üreticilere onları yatıştırmak için söylemesi gereken yalanı anımsatıyor....

    bu karamsarlığımı en yalın biçimiyle anlatabildiysem ne mutlu bana.
  • dr john coleman'in 1992'de yayinladigi "conspirators hierarchy: the story of the committee of 300" isimli kitabinda, yeni dünya düzeni'nin aktörlerini ve dünya egemenligi-kontrolu yöntemlerini tüm ayrintilariyla anlatir. amaclarini ve niyetlerini söyle özetlemek mümkün:
    "bir tek dünya hükümeti ve ortacag'da oldugu gibi secilmemis oligarsistlerin-elitistlerin feodal bir sistemle yönettikleri bir dünya... bu sistemde nüfus sinirlandirilacak, bir ailede sadece tek cocuga izin verilecek, hastaliklar, virüsler, savaslarla dünya nüfusu 1 milyara inene ve kolayca yönetilebilir olana dek calisilacak. orta sinif ortadan kalkacak. sadece yönetenler ve onlarin hizmetkarlari olacak. tüm kanunlar kaldirilip tek dünya devleti kanunu seklinde birlestirilecek, bu kanun tek dünya hükümetinin askeri gücü ve polisince korunacak, ulusal sinirlar ortadan kalkacak. sistem refah düzeni üzerine bina edilecek. tek dünya hükümetine boyun egenler ve hizmet edenler ödüllendirilirken, isyan edenler yok edilecek. bireysel silahlanma yasaklanacak..."
    ayrica cok önemli: (bkz: albert pike)
  • vakti zamaninda temelleri ronald reagan tarafindan atilan ancak o temelleri atarken o donemde bile bu hale gelecegini kestiremedigini sandigim duzen. bircok insana gore duzensizlik olarak da adlandirilsa da toplu halde duzensizlik de bir duzendir.

    soyle ki, kolonilesme doneminden baslayan, somurgecilik donemiyle devam eden bir sistemin mutantlasarak yeniden karsimiza cikmasiyla karsi karsiyayiz. cenevizliler ve venedikler kolonileserek kentlerden harac toplar ve gerekli gordukleri mallari kullanarak bunlari ticari bir guc haline getirirlerdi.

    sonra olay bir kademe ileri atladi, uretim basladi ve bu uretim sistematigi kolonilesmeyi somurgecilige yonlendirdi. artik sehirler degil ulkeler soz konusu oldu. bir sehrin ekmegini yemek yerine bir ulkeyi tamamen elde etme donemi baslamisti. bunun amaci dogal kaynaklari bol bulunduklari somurge ulkelerden edinmek ve boylece maliyetleri dusurmek, kendi ulke kaynaklarinin da korunmasini saglamakti.

    milliyetcilik akimiyla bu donem de gecti. daha sonra gelecek donem beklenirken ortaya 1970'lerde uluslararasi sirketler cikti. burada sozkonusu olan ulkeler degildi. bu dunya duzenini sirketler olusturuyordu. yine de bu sirketlerin bir cogu dunyanin bircok ulkesinden daha guclu bir konumdaydi. cirolari az gelismis butun ulkelerden daha fazla olan bu sirketler (orn: gm - 180 milyar dolar) ulkeler uzerinde istedikleri baskilari uygulayabiliyorlar, istedikleri izinleri, iltimaslari alabiliyorlardi. artik somurgecilikte oldugu gibi dogal kaynaklarin ucuz kullanimi haricinde ucuz is gucu kullanimi da ortaya cikti. somurgeciligin legal fakat gelismis bir versiyonuydu bu. race to the bottom sendromunun baslamasinin sebebi de zaten budur. uluslararasi sirketlerin kurduklari bu ekonomik duzeni firsat bilen guclu ulkeler ise buna uygun bir politik sistem kurdular. sistem sirketlerin uzerinde baski kurdugu ulkeleri politik anlamda kullanmak ve kurdugu guc birliginden faydalanarak kendine yeni imkanlar acmakti. buna engel olan ulkeler de yok degildi. iste burada dunyada en son ortaya cikan duzen ya da duzensizlik basladi.

    guclu ulkeler isteklerine boyun egmeyen ufak ulkelerin yarattigi hazimsizligi sona erdirmek icin askeri guc uygulamasi baslattilar. bunun icin bm'nin ya da herhangi bir politik/askeri orgutun onayi olmasina gerek de duyulmadi. bu durum bm ve nato gibi sozumona ulkeleri tek paydada birlestirme orgutlerinin doneminin bittigine de isaret ediyordu.

    sirketlerle bir ulkeye gir, kulturunu de sok, ulkeyi ve insanlari icten fethet, sonra baski uygula ve istediklerini hukuki yollardan elde et. buna izin vermeyen ulkeyi de sadece kendin uygun sebeplerden tarumar et. budur halihazirdaki duzen ya da duzensizlik.

    bunu neyin takip edecegi ise henuz belirli degil. yeni bir milliyetcilik akimi mi ortaya cikacak, asya krizinin benzeri bir kriz ortaya cikip delokalizasyonun onunu mu kesecek, bircok gelismis ulkede ortaya cikan ve gittikce yukselen issizlik ortami bu ulkelerde sorun mu yaratacak bilinmiyor. eldeki tek veri dunya duzensiz kalmayacak o kesin.. "yeni dunya duzeni" ortalama 100-150 yilda bir degisen bir yapidir. son donemdeki teknolojik gelismelerin hizi ise bu hizi cok artirmistir. hayirlisi..
  • tek dünya devleti ve tek din temellerine oturan sistem.

    geçmişten günümüze form değiştirmiş olsa da üç aşağı beş yukarı belirli çizgilere oturmuştur. hedef büyük oranda aynıdır.

    zeitgeist serisini bilirsiniz. açılışı din ile yapar, ekonomi bankacılık ile devam eder, pembe bir tablo ile bitirir. o sonda yeşillikler, adacıklar, şekilli şekilli, janjanlı yaşam alanlarını gösterir. sizi film boyunca umutsuzluğa sevk eder, kafanıza her şeyin yalan olduğunu, kandırıldığınızı çakar, sonunda da çözüm bu der ve şahane-i şükela sistemi gösterir. o sonda gösterdiği sistem yeni dünya düzeni'dir işte.

    "ee bunda ne var ki çok güzel işte!?"

    gel şöyle. aynı filmde dinler yalan der, insanı oradan vurur, "vaay" dedirtir.

    bankacılığı ve parayı, bu sistemlerin insanı nasıl tokatladığını anlatır. bir darbe daha, "tüüüh" dedirtir.

    gıda sektörünün pisliklerini döker, doğa katliamlarına değinir inceden. nakavt!!

    seni bitirdi mi? bitirdi. şimdi sen zor durumdasın, yenilmiş ordular gibisin. sana anlatılan her şey yalanmış. bunu da bir yapımdan öğrendin, hatta aydınlandığın için arkadaşlarına da efil efil tavsiye ettin, onlar da bittiler. sonra abiler, yıllardır filmlerde süperkahramanlara aşina kitleye süperkahramanlık yapıp, "dont wori, çare sarıgül, öhöm çare var" diyorlar. ciğerci kedisi bakışınla "acaba nedir nedir!?" dediğin an sana ydd'ni dayıyorlar. tek dünya, tek din(yeni bir din, mümkünse enerjili menerjili), her şeyin steril olduğu, korunaklı, yalıtılmış, beyazlı yeşilli mavili ortamlar.

    seni önce dövdü, kolunu bacağını kırdı, yardım istedin ve seni çantasına attı. yine bu yapımda söylenen bir şey var, çok dikkat çekici. "sistem size basın medya vb ile 9 tane yalan anlatır, bir tane de doğru. siz o bir doğru yüzünden dokuz yalana da inanırsınız." daha afilli bir cümleydi de kabataslak yazdım, hatta psikolojide terimi tanımı neyin var, neyse. öyle büyük taşak geçiyor ki bu yapım, hatta daşşak geçiyor ki anlatamam. size verdiği bu bilgiyi, yine film boyunca sizin üzerinizde uyguluyor ve sizler "adamlar yapmış beaa" diye ağzı açık izliyorsunuz. yani adam önüne doggystyle pornosu koyup, aynı zamanda aynı pozisyonda götürüyor seni.

    yine bu filmin bankerler ve dünyayı yönetiyorlar kısımları da ağır daşşak geçiyor. zira dünyayı bu hale getiren ve filmin de gayet dikkatli ve su sıçratmadan verdiği sebepler ve oluşumlar yine bu filmi finanse edenler.

    özetle bu film tam anlamıyla yeni dünya düzeni'nin broşürü, beyin yıkama filmi. adamlar o kadar ruh hastası ki, kontrollü biçimde kendilerini ifşa ediyorlar, dünyayı siktik attık, eskisini getirin biz size yarı fiyatına sayıp yenisini verelim diyorlar ve büyük çoğunluk da "budur, olmalıdır!" diyor.

    dünya genelinde, insanların büyük bir kısmının zihni zayıf ve geçirgendir. sen üstündeki siyah kazağı gösterip "bu kazak siyah" dersin de inanmaz, iki holivut filmi izler, orada "kazak beyaz" der, koca bir kitle buna inanır. kazağın yerine, tarihi olayları, tarihi kişilikleri, ideolojileri, ülkeleri ve daha birçok şeyi koyun. durum ne kadar vahim değil mi?

    bazı filmlerde de yeni dünya düzeni aslında ayan beyan verilir. zihni kuvvetli olanlar bunu anlar ve endişelenir, zayıf olanlar ise ayıla bayıla izler ve dikkat, kabullenir, alışır. olması gerekenin o olduğuna kanaat getirir. sean bean(yine ölüyor monaco) ve christian bale'in oynadığı equilibrium da bu filmlerden birisidir. aslında ydd'nin nasıl boktan bir şey olduğunu gayet net verir ama temel amaç bu düzeni insanların beyninde şimdiden meşrulaştırmaktır. e genetik hafıza diye de bir şey var. bu meşruluk diğer nesillere de aktarılabilir yani.

    peki nedir bu yeni dünya düzeni? insanların sınıflara keskin biçimde ayrıldığı, steril alanlar ve sıtmaya razı bölgelerin oluştuğu, insanların kendilerini steril alanlara atmak için sistemin köpeği olacağı bir düzendir. insanlar her açıdan robotlaşacak, belki isimler gidip numaralandırılacaktır. düşünmek, örgütlenmek, sistemi yargılamak kesinlikle yasak olacak, belki de insanlar çiplenecek ve çeşitli ilaçlarla mallaştırılacak, en vahimi de bu boktan sistemin yine en büyük savunucusu olacaklardır. mutasyona uğramış, dozu artmış bir stockholm sendromu.

    yukarıdaki paragraftakiler günümüzde düşük yoğunluklu olarak var zaten. ydd'de daha keskin olacak. çip ve ilaç konusu size çılgınca gelebilir ama bu dünyada çılgın ararsan biri sen biri ben zaten monaco.

    işin tek din kısmına kasten girmiyorum, hem uzun hem de imanlı ve inançsız kimselerle kısır tartışmalara girmek istemiyorum açıkçası. sadece şunu yazayım; bir kısım görüşe göre bu sistemin dini deccal ile ilintili. bilemiyorum, diyelim şimdilik.

    peki nasıl oluşacak bu sistem?

    ordo ab chao. kaostan gelen düzen diye çevirsek çok da yanlış olmaz sanırım. yeni bir düzen için eskisini yıkmak gerekir. bunun için ise insanların eskiden nefret etmesi lazım. bu kaos nedir? bence şu an ülkemiz de dahil tüm dünyanın içerisinde bulunduğu ortamdır. yine düşük yoğunluklu evet. şimdiden tek tip insanlar olduk, kültürel ve ahlaki yozlaşma had safhada. savaşlar zaten malumunuz. kaosun altını yavaş yavaş açacaklar. bu açıdan bakınca türkiye için çok endişeleniyorum.

    biz muhtemelen göremeyeceğiz ama bizim gördüklerimiz, göreceklerimiz ve yaşayacaklarımız da muhtemelen çok feci şeyler olacak. müneccimlerle orgy qeyfii.

    (bkz: new world order)
    (bkz: düzen)
  • aile içerisinde, kardeşlerden birisi baskın olur diğer kardeşler üzerinde hakimiyet kurar. bir arkadaş grubu içerisinde de birisi baskın olup diğerleri üzerinde hakimiyet kurar. hatta anaokulundaki çocuklar arasında bile çocuklardan birisi diğer çocuklar üzerinde hakimiyet kurup onları yönetmeye başlar (kendi sevdiği oyunları oynamaya zorlar vb.).

    şirket çalışanları "bir üst pozisyona çıkmak için" ellerinden geleni yaparlar. o pozisyona çıkar çıkmaz da gözlerini daha üstteki pozisyona dikerler.

    "daha büyük topluluklara" hükmetmek isteyenler ise, muhtar olmak için bile diğer adaylarla kıyasıya savaşırlar. o pozisyonu kazanınca gitgide artan bir hırsla daha üst pozisyonu isterler ve "en tepedeki koltuğa yerleşmek için", haksızlık, hukuksuzluk, sayısız hile yaparlar, onurlarından bile vazgeçerler.

    insanların bunları yapmalarının nedeni, sadece "daha fazla kazanç elde etmek" değil ki; "diğerlerinden üstün olma, onlara hükmetme arzusu/hırsı" da taşır içlerinde "tüm insanlar".

    demek istediğim; hayatın her alanında "2 kişiden oluşan bir grupta bile" insan'ın içerisindeki "üstünlük kurma", "hükmetme" arzusu görülebilir. bu doğal ilkel arzuyu bir bakışta fark etmek ve anlamak çok kolay.

    fakat, herkesçe rahatça gözlemlenebilecek bu örneklere rağmen, insanların bir kısmı, "gerçekten çok ama çok zengin" ve ülkelerin çoğunu zaten kontrollerine altına almış "küçük bir topluluğun", daha da fazlasını isteyerek "tüm dünyayı tek bir ülke", "tüm insanları tek bir halk" gibi görüp, onları "teknoloji aracılığıyla", "kendi kurallarıyla" yönetmek, ve onları "duygularına hormonlarına varana kadar denetlemek istemelerini" neden bu kadar "gerçek dışı" buluyor ve "komplo teorisi" olarak değerlendiriyor olabilir? bunu anlamak zor.

    bir başka açıdan; basit bir arkadaş topluluğuna bile yeni birini "seçerek" alırlar. büyük ve önemli şirketlere çalışanlar "seçerek" alınırlar. "sosyeteye bile" insanları "seçerek" alırlar.

    elitler(?) "insan seçmek" konusunda çok daha profesyonel davranırlar, sayısız kriter belirlerler. "yukarı doğru çıkıldıkça", topluluk üyelerinin sayısı azalır, kriterler artar, o topluluklara "seçilmek" zorlaşır. öyle ki; "özel kulüplere" çok az sayıda insan alınır. alınan üyelerin kulüp kurallarına tam itaati zorunludur ve üyeler "tek bir hata ile" derhal kulüpten atılırlar.

    durum böyleyken, elitlerin de eliti olan yeni dünyanın efendilerinin, artık "şahsi malları" olarak gördükleri ve kendi kurallarıyla yönetmeye hazırlandıkları "dünya"da yaşayacak insanları "seçmek istemeleri" çok mu tuhaf?

    kendi kurdukları "özel kulüplere" katılmak isteyenler için bile "belli bir sayı" ve "sayısız kriter belirleyen" bu insanların, kendi özel mülkleri gibi gördükleri "dünya"da yaşayacak insanlar için "belli bir sayı" belirlemeleri ve "yaş, cinsiyet, teknolojik uyumluluk, mutlak itaatkarlık" vb. kriterler koymaları, bu kriterlere uygun olmayanları da "sistemlerinin dışında bırakmak" istemeleri çok tuhaf mı yani?

    "özel bir kulüpte" bile, kurallara uymayanları derhal küçük sistemlerinin dışına atan bu insanlar; dünya'da yaşamasına izin verebilecekleri sayıdan fazla olan ve kriterlerine uygun olmayan insanları nasıl dışarıda bırakabilirler mesela? "dünya'dan çıkış" sadece ölüm ile mümkün olduğuna göre?

    "dünyalarında" yaşayacak insanların "teknolojiyle tam uyumlu fiziksel bedenlere" sahip olmasını isteyen "efendilerine", daha sistem tam kurulmadan itaat ve hizmet etmeye başlayan ve bir lokmacık bebekler üzerinde deney yapabilecek ahlaki sınırsızlığa ulaşmış "profesörler ve bilim adamları", yetişkinler üzerinde deney ve toplu katliam yapmaktan utanç mı duyarlar?
  • "yeni bir dünya düzeni'ne sert ve hazırlıksız bir geçiş dönemi yaşadık." fahrettin koca

    https://twitter.com/…nik/status/1387468849159749640

    e hani virüstü? salgın malgındı, sağlık felandı? düzen değişikliği nereden çıktı? hani bunlar hep doblo teorisiydi?

    size bir öğüt vereyim; kafasının basmadığı şeylere "komplo teorisi" diyen tiplerden uzak durun. bela mıknatısıdırlar. kendilerini belaya soktukları gibi sizi de sürüklerler.
  • düzeni abd'dir. düzüleni malumdur.
    (bkz: money talks)
  • şimdi bu klaus şuvvab'ın götoğlanları tüm insanlığı bir sapıklık devrine sürüklemek için ellerinden geleni artlarına koymuyor ya.. artık adına yeni küresel koronko sikibonko düzeni mi dersin, 666'cı iblis nizamı mı dersin.. global polis devleti mi dersin, medikal totaliter rejim mi dersin, galaktik mafya imparatorluğu mu dersin...

    dijital paradır şudur budur.. mutlak dominasyon işleri felan.. insan evladının bok kadar değerinin olmadığı bir sahtekarlık dünyası işte..

    neyse... ben merak ediyorum; mesela deseler ki reel et 500 kayme, sahte et 100 kayme.. dar gelirli vatandaş yer mi? yer di mi sanki? maksat frotein olsun falan diye.. ya da mamullerimizde yüzde yüz reel şeediyoruz diyen restoranlar ne kadar sahte et çakar dönere falan..
hesabın var mı? giriş yap