aynı isimde "yeni ahit (film)" başlığı da var
  • (bkz: incil)
    ahd-ı cedid olarakta bilinir ayrıca.
  • pavlus'un romalılara mektubu
    pavlus'un romalılara mektubu, elçi pavlus'un yaptığı bir yeruşalim yolculuğu sırasında pavlus'un mektuplarından birisidir. pavlus'un kudüs'e yaptığı bu yolculuğun amacı, imanlılardan toplanan bağışları kudüs'te bulunan yoksul imanlılara dağıtmaktır. bu mektup, büyük olasılıkla korint'ten yazılmıştır. daha önce roma'da müjdeyi yaymasına rağmen, pavlus roma'da bulunan imanlıların bir çoğunu daha önceden tanıyordu.

    yaydığı müjde'yi, tanrı'nın kendisini duyurmaya çağırdığı bildiriyi bu mektupta açıklamaktadır.

    mektubun içerdiği konular
    tanrı'nın gazabına yol açan günah (1:18-3:20)
    insanın günahlı ve düşmüş durumu, tanrı'nın bu duruma çözüm olarak getirdiği iman ile aklanma (3:21-5:21)
    insanların günahsız olacağı (6:1-8:39)
    tanrı'nın yahudi halkı için planı (9:1-11:36)
    kurban konusu (12:1-:15:3)

    pavlus’un korintlilere birinci mektubu
    pavlus'un korintlilere yazdığı ilk mektup (grekçe: ?? ???????? ???? ??????????), daha çok "birinci korintliler" olarak bilinen pavlus'un mektuplarından birisidir, yeni ahit'in yedinci kitabıdır. pavlus tarafından yunanca olarak, korint'teki imanlı topluluğu için yazılmıştır.

    mektubun konuları
    selamlar (1:1-3)
    şükran (1:4-9)
    korint'teki bölünmeler (1:10–4:21)
    korint'teki ahlaksızlıklar (5:1–6:20)
    korint'teki zorluklar (7:1–14:40)
    isa mesih'in yeniden (15:1-58)
    kapanış (16:1-24)

    pavlus’un korintlilere ikinci mektubu
    pavlus'un korintlilere yazdığı ikinci mektup, 2.korintliler olarak da bilinir, yeni ahitin sekizinci kitabı, pavlus'un mektuplarından birisidir.

    mektubun konuları
    pavlus'un görevi (1:1-7:16)
    yahudiye'deki inanlılar için bağış toplanması (8:1-9:15)
    pavlus ve sahte elçiler (10:1-12:18)
    son uyarılar (12:19-13:14)

    pavlus’un galatyalılara mektubu
    pavlus'un galatyalılara mektubu ya da kısaca galatyalılar, yeni ahit'in bölümlerinden ve pavlus'un mektuplarından biri. isa'nın havarilerinden pavlus tarafından, yahudileştirme yanlısı bir grup tarafından rahatsız edilen bazı erken dönem kiliselere yazılmış edebî bir mektuptur. bahsi geçen grup hıristiyanlığa geçenlere, sünnet vs. gibi uygulamalarla musa'nın yasalarına uymalarını telkin ediyordu. pavlus'un havarilik iddiasını yalanlıyor ve öğretilerine karşı çıkıyordu. pavlus mektubunda isa'nın gerçek bir havarisi ve öğrencisi olduğunu şiddetle savunur ve bunu yaparken oldukça kapsamlı otobiyografik bilgiler verir.

    filimona mektup
    filomona mektup, yeni ahitte yer alan pavlus'un mektuplarından en kısa olanıdır. mektup kendisini isanın tutsağı olarak tanımlayan pavlus tarafından kilise önderlerinden filimona yazılmıştır. mektupta pavlus tutukluluğu sırasında tanıştığı kaçak köle onisimos'un affını ister.

    vahiy kitabı
    esinleme kitabı ya da apokalips, yeni ahit'in bölümlerinden biri. patmoslu yuhanna tarafından patmos adası'nda yazılan, insanlığın geleceğinden sembolik anlatımlarla söz eden bir metindir. patmoslu yunanna'nın incil yazarı havari yuhanna ile aynı kişi olup olmadığı bilinmemektedir.

    etimoloji
    grekçede “vahiy, ifşa etme” anlamına gelen apokalips sözcüğü, batılı dillerde 1880'li yıllarda bu kitaba atfen dünyanın sonu anlamında da kullanılmaya başlanmıştır. kitap yunancada ve bazı diğer batılı dillerde "yuhanna'nın apokalipsi" olarak da bilinir.

    patmoslu yuhanna’nın kendisine gösterilen yedi “vizyon”da gördüklerini kaleme aldığı, 3,7 ve 12 sayılarının sıkça kullanıldığı bu metin 22 bölümden oluşur. metinde kısaca, dünyadaki ilk hıristiyan merkezleri sayılan anadolu’daki yedi kiliseden, insanlığın uğrayacağı doğal felaketlerden, büyük depremlerden, insanlığın çekeceği acılardan, deccal’in hükümranlığından ve “kurtarıcı”nın gelişiyle insanlığın yaşayacağı yeni dönemden söz edilir. kimi yazarlar vahiy kitabı'ndaki bazı kehanetlerin nostradamus’un bazı kehanetleriyle paralellik gösterdiğini ileri sürerler.

    vahiy kitabı'nda sözü edilen, üzerinde çeşitli yorumlar yapılmış sembollerden ve sembolik ifadelerden bazıları, sırasıyla şunlardır:
    yedi yıldız, iki ağzı keskin kılıç, gökte bir kapının açılması, yeşim taşı, gökkuşağı, 24 ihtiyar, 6 kanatlı arslan ve kartal, mühürlerini çözmeye kimsenin layık olamadığı 7 mühürle mühürlenmiş kitap, yay, terazi, doğu’dan bir meleğin çıkması, meleklerce 7 borunun öttürülmesi (metne göre, zaman sürecinde sırayla çalınacak bu borulardan her birinin çalınışında aşağıdaki olaylardan bir kısmı, sırasıyla, meydana gelecektir), dünya’ya büyük bir yıldızın düşmesi, yaşadıkları olaylardan sonra insanların ölümü kendilerinin ister hale gelmeleri, demirden zırhları olan savaş çekirgelerinin insanlara zararlar vermeleri, fırat nehri yanında bağlı dört meleğin çözülmesi, ağızlarından ateş-duman ve kükürt çıkan yaratıklar, insanların üçte birinin ölmesi, insanların tüm yaşadıklarına rağmen tövbe etmemeleri, başında gökkuşağı ve elinde açılmış küçük bir kitap bulunan güneş yüzlü melek, ağza alındığında tatlı ve hazmedilirken acı gelen bir kitap, 12 yıldızdan tacı olan bir kadının tüm ulusları demir çomakla güdecek bir oğul doğurması, göğün yıldızlarının üçte birini kuyruğuyla sürükleyen kızıl bir ejder, başları üzerinde küfür adları yazılı yedi başlı bir canavar, bir meleğin emriyle yeryüzünde “hasadın biçilme vakti”nin gelmesi, güneşin insanları kavurması, canavarın yok edilmesi, doğu’dan gelen kralların yolunun düzenlenmesi için fırat nehrinin hazırlanması, büyük kentlerin depremlerle yıkılması, tanrı’nın kelamı adıyla anılacak olan ve ulusları demir çomakla güdecek olan krallar kralının ortaya çıkması, şeytan olan ejderin bin yıl boyunca hapis kalacak şekilde bağlanması ve insanların kurtarıcı ile 1000 yıllık yeni bir döneme girmesi, kitabın açılması, parlak sabah yıldızı (vahyi veren kaynak, metnin 22’nci bölümünde kendisinin bir yıldız olduğunu, “parlak sabah yıldızı” olduğunu belirtir).

    kaynak 1
    kaynak 2
    kaynak 3
    kaynak 4
    kaynak 5
  • yeni ahit'in hiçbir okuyucusu havarilerin peygamber olduğundan kuşku duyamaz; ama peygamberler vahiylerle her zaman değil, sadece seyrek aralıklarla konuştukları için, özellikle de korintliler xiv: 62’de pavlus iki tür vaaz verme yöntemi belirttiği için, havarilerin mektuplarını musa, yeremya ve diğerlerinin yaptığı gibi vahiy ve kesin buyruklarla peygamberler veya özel bireyler ya da öğretmenler olarak yazıp yazmadıklarını yansızca araştırabiliriz.

    eğer mektupların biçemini incelersek peygamberlerce kullanılan biçemden tamamen farklı olduğunu buluruz.

    peygamberler sürekli olarak tanrı'nın buyruğuyla konuştuklarını belirtirler: "rab diyor ki", "her şeye egemen rab diyor ki", "rab'bin buyruğu" gibi. ve "rab diyor ki" ile başlayan ii. tarihler xxi: 12'de ilyas'ın yehoram'a olan mektubunda da görüldüğü gibi, bu onların sadece peygamberleri derlemede değil, aynı zamanda vahiyleri içeren mektuplarında da söz konusu olan bir alışkanlığıydı.

    havarilere ait mektuplarda bu tür hiçbir şey bulunmaz. tersi olarak i. korintliler vii: 40'da pavlus kendi düşüncesine göre konuşur ve romalılar iii: 28: "çünkü... kanısındayız.", romalılar viii: 18: "şimdi düşünüyorum" gibi birçok parçada bunlar gibi kuşkulu ve karışık ifadelere rastlarız. bunların yanında peygamberler tarafından kullanılanlardan çok farklı ifadelere rastlanır. örneğin, i. korintliler vii: 6: "bunu bir buyruk olarak değil, bir uzlaşma yolu olarak söylüyorum", "rab'bin merhameti sayesinde güvenilir biri olarak düşündüklerimi söylüyorum." (i. korintliler vii: 25) ve birçok parçada benzer şeyler görüyoruz. daha önce sözü edilen parçada havari, tanrı'nın buyruk ya da emrine sahip olduğunu ya da olmadığını söylediğinde, onun kendisine belli edilen buyruk ya da emri değil, sadece nasıralı isa tarafından dağdaki öğüdü'nde söylenen sözleri anlatmak istediğini de açıklamalıyız. bundan öte havarilerin isa'nın öğretisini yayma biçimini incelersek peygamberlerce benimsenen yöntemden maddesel olarak farklı olduğunu göreceğiz. havariler her yerde sanki kehanette bulunmaktan çok tartışıyormuş gibi akıl yürütürler; diğer taraftan vahiyler sadece dogma ve buyrukları içerir. vahiyde tanrı sanki akla seslenmek için konuşuyormuş gibi değil, kesin emriyle buyruklar veriyormuş gibi ortaya konulur. peygamberlerin yetkisi, tartışmaya razı olmaz çünkü savları için akla dayalı bir temel bulmak isteyen herkes, bu isteğin ta kendisi nedeniyle savlarını herkesin özel yargısına sunar. pavlus aklını kullandığı için bunu yapmış görünür çünkü i. korintliler x: 15'te der ki: "aklı başında insanlarla konuşur gibi konuşuyorum. söylediklerimi kendiniz tartın." peygamberler belli edileni doğal akılları nedeniyle kavramadılar ve tevrat'ın ilk beş kitabında tümevarıma başvurur gibi görünen belli parçalar olsa da daha yakından incelendiğinde bunların saltık buyruklardan başka bir şey olmadıkları ortaya çıkıyor. örneğin,- musa, yasa’nın tekrarı xxxi: 27'de: "bugün ben sağken, aranızdayken bile rab'be karşı geliyorsunuz,- ölümümden sonra daha ne kadar çok başkaldıracaksınız." dediğinde hiçbir şekilde musa'nın israillileri ölümünden sonra tanrı'ya tapınmadan muhakkak çekileceklerine akılla ikna etmek istediği sonucuna varmamalıyız; çünkü kutsal kitap'ın kendisinin gösterdiği gibi sav yanlış olur. israilliler, yeşu ve ileri gelenlerin yaşamları boyunca ve sonra da samuel, davut ve süleyman'ın zamanları süresince inanmaya devam ettiler. bu yüzden musa'nın sözleri, sadece insanların hayal güçlerinde canlı kalması için sözle onların gelecekteki dinden dönmesinin öndeyisinde bulunduğu ahlaki bir yargı. musa'nın vahiy aracılığıyla, bir peygamber olarak değil, öndeyisine olasılık katmak için kendisinden söz ettiğini görürüz çünkü aynı parçanın 21. dizesinde tanrı'nın aynı şeyi farklı sözcüklerle musa'ya belli ettiği söyleniyor ve musa'nın emin olması için tanrı'nın öndeyisini ve buyruğunu kanıtlamasına gerek yoktu; sadece onun hayal gücünde canlı olarak kalması gerekliydi ve bu, insanların onun çok iyi bildiği dik başlılığının gelecekte sürmesinin olasılık dahilinde olduğunu hayal etmesini sağlamaktan daha iyi bir şekilde başarılamazdı.

    musa tarafından beş kitapta kullanılan tüm savlar
    böyle anlaşılmalı; bu savlar aklın deposundan çıkarılmış değiller, sadece tanrı'nın buyruklarını etkinlikle aşılamak ve hayal gücüne canlı bir biçemde sunmak için hesaplanmış anlatım biçemleridir. ancak peygamberlerin vahiyden sonuç çıkardıklarını tamamen reddetmek olmaz; sadece bilgilerinin sıradan bilgiye yaklaştığı oranda, peygamberlerin kanıtlamayı daha geçerli şekilde kullandıkları savunulur ve bununla onların saltık dogmalar, buyruklar ya da yargılar ilan ettikleri için sıradan olandan üstün bir bilgiye sahip olduklarını biliyoruz. böylece peygamberlerin başı musa hiçbir zaman yasal sav kullanmadı ve diğer taraftan romalılara mektup'ta gördüğümüz gibi pavlus'un uzun tümdengelim ve savları hiçbir şekilde doğaüstü vahiyden yazılmamıştır.

    havarilerce benimsenen ifade ve söylem biçemleri mektupların vahiy ve tanrısal buyrukla yazılmadığını sadece yazarların doğal erkleri ve kararıyla yazıldığını çok açıkça gösteriyor. mektuplar kehanette hiçbir zaman kullanılmayacak kardeşçe öğüt ve nazik ifadelerden oluşuyorlar, örneğin, romalılar xv: 15’te pavlus'un bahanesi: "yine de tanrı'nın bana bağışladığı lütufla bazı noktaları yeniden anımsatmak için size yazma cesaretini gösterdim" şeklindedir.

    aynı sonuca, havarilerin hiçbir zaman yazmaları için değil, sadece her yere vaaz vererek gitmeleri ve sözlerini işaretlerle doğrulamaları için buyruk aldıklarını gözlemleyerek varabiliriz. yahudi olmayanların dine döndürülmesi ve dini kabul etmeleri için onların kişisel varlığı ve işaretleri kesinlikle gerekliydi; pavlus'un da romalılar i: 11’de özellikle ifade ettiği gibi: "çünkü ruhça pekişmeniz için size ruhsal bir armağan ulaştırmak üzere sizi görmeyi çok istiyorum." aynı yöntemle, havarilerin peygamberlerin yaptığı gibi tanrı'nın buyruğuyla belli yerlere gitmedikleri için peygamberler olarak vaaz vermediklerini kanıtlayabilmemize karşı çıkılabilir. eski ahit'te yunus'un vaaz vermek için ninova'ya gittiğini aynı zamanda özellikle oraya gönderildiğini ve ona vaaz vermesi gerektiğinin söylendiğini görüyoruz. aynı şekilde uzun uzadıya musa'nın tanrı'nın bir elçisi olarak mısır'a gitmesi ve aynı zamanda israiloğullarına ve firavun'a ne demesi gerektiği ve sözlerini güvenilir hale getirmek için gözlerinin önünde hangi mucizeleri gerçekleştirmesi gerektiği aktarılır. yeşaya, yeremya ve hezekiel'den özellikle israillilere vaaz vermeleri buyrulmuştu. son olarak peygamberler vaaz vermeye gittiklerinde sadece tanrı'dan aldıkları kutsal kitap’ın ikna ettiği şeyleri vaaz verdiler. tersi olarak özellikle havarilerin nerede kendi sorumlulukları altında vaaz vermeleri gerektiğini seçtiklerini ima eden parçalar buluyoruz çünkü bu konuda pavlus ve barnaba arasında tartışmaya varan bir uyuşmazlık vardı (elçilerin işleri xv: 37, 38). sık sık bir yere gitmek istediler ama pavlus'un yazdığı gibi onlara engel olunuyordu, romalılar i: 13: "...çalışmalarımın sizin aranızda da ürün vermesi için yanınıza gelmeyi birçok kez amaçladığımı, ama şimdiye dek hep engellendiğimi bilmenizi istiyorum." ve i. korintliler xvi: 12: "kardeşimiz apollos'a gelince, kardeşlerle birlikte size gelmesi için ona çok ricada bulundum, ama şimdilik gelmeye hiç de istekli değil. fırsat bulunca gelecek."

    bu ifadelerden ve havariler arasındaki görüş farklılıklarından ve ayrıca kutsal kitap'ın onlara hiçbir yerde, eski peygamberlerin tanrı’nın buyruğuyla gittiklerine tanıklık ettiği gibi tanıklık etmemesinden, onlara peygamberlik değil, öğretmenlik sıfatlarıyla vaaz verdikleri, böyle de yazdıkları sonucunu çıkarılabilir. ama bir havari'nin ve bir eski ahit peygamberinin görevi arasındaki farklılığı gözlemlediğimizde sorun kolayca çözülüyor. eski ahit peygamberleri tüm uluslara değil, belirli uluslara vaaz vermek ve kehanette bulunmak için çağrılmışlardı ve bu yüzden her biri için kesin ve özel bir buyruk gerekiyordu; diğer taraftan havariler kesinlikle tüm insanlara vaaz vermek ve tüm insanları dine döndürmek için çağrılmışlardı. bu yüzden nereye gittilerse isa'nın buyruğunu yerine getiriyorlardı; onlara neyi vaaz vermeleri gerektiğini önceden belli etmeye gerek yoktu çünkü onlar efendilerinin kendisinin "sizleri mahkemeye verdiklerinde, neyi nasıl söyleyeceğinizi düşünerek kaygılanmayın. ne söyleyeceğiniz o anda size bildirilecek." (matta x: 19, 20) dediği isa'nın havarileriydi. bu yüzden havarilerin sadece sözlü olarak vaaz ettikleri ve işaretle doğruladıkları şeyleri özel vahye borçlu olduklarını; doğrulayıcı herhangi bir işaret ve mucize olmaksızın, konuşma ve yazmayla öğrettikleri şeyleri kendi doğal bilgilerinden öğrettikleri sonucuna varabiliriz. (i. korintliler xiv: 6) tüm mektuplar havarilik izninin alıntısıyla başlar çünkü havarilere sadece kehanet yeteneği değil, aynı zamanda öğretme yetkisi de bağışlanmıştı. bu yüzden mektuplarını havariler olarak yazdıklarını kabul edebiliriz ve bu nedenle belki de inançlılar arasında vaazlarıyla böyle bir damga vuran ve birçok olağanüstü yapıtla gerçek dini ve kurtuluş yolunu öğreten insanlar olduklarını belirterek, okuyucunun dikkatini çekmek amacıyla her birinin mektuplara havarilik izninin alıntısını yaparak başladığını kabul edebiliriz. havarilere özgü çağrı ve onlara ilham veren tanrı’nın kutsal ruhu ile ilgili mektuplarda söylenen şeylerin, tanrı'nın ruhu ve kutsal ruh'un ifadelerinin saf, dürüst ve tanrı'ya adanmış bir aklı dile getirdiği parçalar dışında, havarilerin daha önceki vaazına gönderme yaptığı gözlemlenmektedir. örneğin i. korintliler vii: 40'da pavlus diyor ki: "ama dul kadın, olduğu gibi kalırsa daha mutlu olur. ben böyle düşünüyorum ve sanırım bende de tanrı'nın ruhu vardır." tanrı'nın ruhuyla havari burada bağlamdan da görülebileceği gibi kendi aklına gönderme yapmaktadır. anlatmak istediği şudur: "ikinci bir kocayla evlenmek istemeyen dul bir kadını kutlu sayıyorum; benim görüşüm böyle çünkü ölene kadar evlenmemeye karar verdim ve kutlu olduğumu düşünüyorum."

    havarilerce vaaz edildiği üzere, isa'nın yaşam öyküsünden oluştuğu kadarıyla din aklın alanı içinde olmasa da, isa'nın tüm öğretisi gibi, onun en başta ahlaki olan özü herkesin doğal yetenekleriyle kolayca anlaşılabilir.

    son olarak havariler kolayca anlaşılması için herkesin anlayışına göre işaretlerle açıkladıkları dini uyarlama ya da bu konuda tavsiyeler verme amacı için doğaüstü bir aydınlanmadan yoksun değillerdi. aslında mektupların amacı, havarilerin her birinin insanları dine dahil etmek için en iyisi olduğuna karar verdikleri o yaşam biçimini yaşamalarını onlara öğretmek ve tavsiye etmek. burada daha önce dikkat çekilen noktayı, yani havarilerin peygamberler olarak sadece isa'nın tarihini vaaz etme ve işaretlerle doğrulama yeteneğini değil, aynı zamanda her birinin en iyisi olduğuna karar verdiği şekilde öğretme ve tavsiye etme yetkisini aldıklarını tekrarlayabiliriz. pavlus (ii. timoteos i: 11): "ben incil'in habercisi, elçisi ve öğretmeni atandım." ve yine (i. timoteos ii: 7) "ben bunun habercisi ve elçisi atandım. gerçeği söylüyorum, yalan söylemiyorum. uluslara imanı ve gerçeği öğretmeye atandım." der. bu parçalar hem havariliğin hem de öğretmenliğin işaretini açıkça gösterir. kime isterse ve nerede isterse tavsiye etme yetkisi pavlus tarafından filimon'a mektup'ta, v: 8 belirtilmiştir: "bu nedenle, gerekeni sana buyurmaya mesih'ten aldığım büyük cesaretim olduğu halde..." burada dikkat edebileceğimiz gibi eğer pavlus bir peygamber olarak filimon'a buyurmak istediği şeyi tanrı'dan almış olsaydı ve peygamberlik yeteneğiyle konuşmak zorunda olsaydı tanrı'nın buyruğunu dileğe çeviremeyecekti. bu yüzden pavlus'un bir peygamber olarak değil, bir öğretmen olarak tavsiye etme iznine gönderme yaptığını anlamalıyız. henüz havarilerin her birinin kendi öğretme biçimini seçebileceğini ama sadece havariliklerinden dolayı peygamberler oldukları gibi öğretmenler oldukları konusunu aydınlatmadık; ancak eğer aklı yardıma çağırırsak, bir öğretme yetkisinin yöntem seçme yetkisi anlamına geldiğini açıkça görebiliriz. belki yine de tüm kanıtlarımızı kutsal kitap'tan çıkarmak daha tatmin edici olacaktır; orada bize havarilerin her birinin kendi özel yöntemini seçtiği söylenir (romalılar xv: 20): "bir başkasının attığı temel üzerine inşa etmemek için müjde'yi mesih'in adının duyulmadığı yerlerde yaymayı amaç edindim." eğer tüm havariler aynı öğretme yöntemini benimsemiş ve hristiyanlık dinini aynı temel üstüne inşa etmiş olsalardı pavlus'un bir havari-dostunun işini, bu iş kendisininkiyle aynı olacağından "başkasının attığı temel" olarak anması için hiçbir nedeni olmazdı. onu başkasının olarak adlandırması her havarinin dini öğretimini farklı temeller üzerine inşa ettiğini, böylece her birinin kendi yöntemine sahip olan başka öğretmenlere benzediğini ve konu bilim, diller ya da matematiğin tartışılmaz doğrulukları bile olsa başka bir öğretmenden öğrenmemiş oldukça bilgisiz insanlara öğretmeyi tercih ettiğini kanıtladı. bundan öte eğer mektupların tümünü dikkatlice gözden geçirirsek, havarilerin dinin kendisi ile ilgili aynı görüşteyken, dayandığı temellerle ilgili çelişkili olduklarını göreceğiz. insanların dinini güçlendirmek ve onlara kurtuluşun sadece tanrı'nın kayrasına dayandığını göstermek için pavlus insanların işleriyle değil, sadece inançlarıyla övünebileceğini ve hiç kimsenin işleriyle aklanamayacağını öğretir (romalılar iii: 27, 28), aslında tamamen alınyazısı öğretisini vaaz eder. diğer taraftan yakup insanın sadece inançla değil işleriyle aklandığını belirtir ve pavlus tüm tartışmalarını göz ardı ederek dini birkaç öğeye hapseder.

    din için havariler tarafından seçilen bu farklı temellerden kaynaklanan birçok tartışmanın ve bölünmenin eski zamanlarda bile kilise'yi meşgul ettiği ve kuşkusuz o'nu sonsuza kadar ya da en azından din, felsefi kurgulardan ayrılana kadar ve isa mesih tarafından havarilerine öğretilen birkaç basit öğretiye indirgenene kadar böyle meşgul edeceği tartışma götürmez. havariler için böyle bir iş olanaksızdı çünkü incil o zaman insanoğlunca bilinmiyordu ve yeniliği insanların kulaklarını rahatsız etmesin diye çağdaşlarının yapısına uyarlanması ve o zaman kabul edilen ve en tanıdık temel üzerine inşa edilmesi zorunluydu. (ii. korintliler ix: 19, 20) böylece havarilerin hiçbiri yahudi olmayanlara vaaz vermek için çağrılan pavlus'un düşündüğü kadar filozofça düşünmedi, felsefeden nefret eden yahudilere vaaz veren havariler benzer olarak kendilerini dinleyicilerinin doğasına uydurdular (galatyalılar ii: 11) ve tüm felsefi kurgulardan arınmış bir dini vaaz verdiler. çağımız ayrıca batıl inancın da tüm tuzaklarından arınmış bir dine tanıklık etseydi ne kadar mutlu bir çağ olurdu!

    -tractatus theologico-politicus, spinoza
  • [sonuç olarak isa'yla şeytan yahut düşmüş melek deccal arasındaki karşıtların gerilimi, yaratılışla başlayan bütün hıristiyanlık tarihi boyunca hiç olmadığı kadar artmıştır. eyüp peygamber zamanında şeytan hala tanrının çocukları* arasındadır. eyüp suresi 6. ayette şöyle der: "bir gün ilahi varlıklar rabbin huzuruna çıkmak için geldiklerinde, şeytan da onlarla geldi." ilahi varlıkların bir araya gelişinin bu tablosu, ne yeni ahit'teki "çekil şeytan" ayetine (matta 4:10), ne de bin yıl için yeraltına zincirlenen ejderhaya dair bir ipucu vermez (vahiy 20:2). bir taraftaki ışık bolluğu sanki diğer yanda kapkara bir karanlığı doğurmuştu.] carl gustav jung - aspects of the masculine

    ["yeni ahit", manu karşısında ne de zavallı kalır ve ne kötü kokar! - ama bu örgütlenmenin de verimli olması gerekmişti - bu kez canavarla mücadelede değil, aksine karşıt kavramda, özel yetiştirilmemiş insanda, bir karmaşa eseri olan insanda, çandala'da.] friedrich nietzsche - götzen-dammerung

    (bkz: kutsal kitap/@ibisile)
    (bkz: tobit/@ibisile)
  • (bkz: en yeni ahit)
    (bkz: kuran)
  • yeni ahit 27 kitapçıktan oluşur. ilk dört kitapçık incil'i oluşturur. ardından resullerin işleri ve pavlus'un on dört mektubu gelir. bu mektupların sonuncusu olan "ibranilere mektup" kimilerince pavlus'a atfedilmez. son olarak havarilerin yedi mektubu ve yuhanna'nın kaleme aldığı kabul edilen ve vahiy olarak da bilinen apokalips gelir.
  • kitab-ı mukaddes’in sadece hıristiyanlara ait olan ikinci kısmı yani matta, markos, luka ve yuhanna’nın yazdığı incil kitapları ve luka’nın resullerin işleri kitabı ile havariler ve pavlos’un yazdıkları mektuplar'dan meydana gelen kısımlar.

    ahd-i cedid’i teşkil eden kitaplar aynı zamanda ortaya çıkmış ve aynı tarihte yazılmış olmayıp, ahd-i atik’te olduğu gibi uzun süre şifahi (sözlü) olarak nakledilmiş, daha sonra yazıya geçirilmişlerdir.

    bugünkü kitab-ı mukaddes’in ahd-i cedid kısmında bulunan dört incil; matta, yuhanna, luka ve markos tarafından yazılmışlardır. bunlardan yalnız isa aleyhisselamın teyzesinin oğlu yuhanna, isa aleyhisselamı görmüş fakat incil’ini onun semaya (göğe) kaldırılmasından sonra samos’ta yazmıştır. luka ve markos ise, isa aleyhisselamı hiç görmemişlerdir. bunlardan markos, petrus’un tercümanı idi. petrus’tan işittiklerini roma’da yunanca yazmış, bu yazılarına markos incili denilmiştir. luka ise antakyalı bir papaz olup, isa aleyhisselamı hiç görmemiş. isa aleyhisselam göğe çıkarıldıktan sonra yahudi dönmesi olan bolüs (pavlos) tarafından iseviliğe alınmıştı. bolüs’ün zehirli fikirleri ile aşılanarak luka incili adıyla elde bulunan dört incil’den en yanlışını yazdı. matta da havarilerden değildi. yazdığı incil’e bolüs’ün fikirlerini karıştırdı. yalnız matta incili’nin değil, yuhanna incili’nin de başkası tarafından yazıldığı veya değiştirildiği iddia edilmektedir. kısaca bu dört incil, hakkında birbirlerinden farklı bir çok rivayetler vardır. bütün dünyanın birleştiği bir husus, bu dört incil aynı hadiseleri başka anlatan ve insan eliyle yazılmış hikayelerden ibaret olduğudur.

    isa aleyhisselam hakkında kur’an-ı kerimde bildirilen şeyle, incil’lerin muhtevası arasında çelişkiler bulunmaktadır. nitekim kur’an-ı kerim’de hazret-i isa’nın tevhid akidesini (allahü tealanın birliğini) tebliğ ettiği ve kendisinin allah tarafından israiloğullarına gönderilmiş bir peygamber olduğu bildirilmektedir. nitekim mealen; “bir vakit meryem’in oğlu isa şöyle demişti: “ey israiloğulları! ben size (gönderilen) tevrat’ın tasdikçisi ve benden sonra gelecek bir peygamberin müjdecisi olarak geldim ki, o peygamberin ismi ahmed’dir.” sonra isa onlara mucizelerle gelince; “bu apaçık bir sihirdir" dediler" buyrulmaktadır (saf suresi: 6). halbuki ahd-i cedid (inciller) onu (isa aleyhisselamı) ilah olarak bildirmektedir. kur’an-ı kerimde hazret-i isa’nın öldürülmediği, çarmıha gerilmediği bildirilirken, inciller onun çarmıha gerilişini tasvir etmektedir. ancak barnabas incili'ni inciller arasında mühim bir yeri vardır. hıristiyanların reddetmeye çalıştıkları bu kitap asıl incil'e en yakın olanıdır. bunda hazret-i isa’nın durumu kur’an-ı kerimin haber verdiği şekilde anlatılmakta teslis fikri yer almamakta ve hazret-i muhammed’in geleceği müjdelenmektedir (bkz: barnabas incili).

    diğer taraftan isa aleyhisselama gönderilen hakiki incil’de, muhammed aleyhisselamın geleceği ve isminin ahmed olacağı yazılı iken, bugünkü incillerde bu bilgi mevcut değildir. zira yahudiler gibi, hıristiyanlar da kendilerine allahü teala tarafından gönderilen ilahi kitabı gönderildiği şekliyle muhafaza etmemiş, onu tahrif etmişlerdir. ahd-i atik ve ahd-i cedid, allahü tealanın kelamı değildir.
hesabın var mı? giriş yap