• anglo sakson merkezli muzik endustrisinin, anglo sakson olmayan her tur muzigi tanimlama bicimi. (bkz: etnosentrizm)
  • dünya müziği sürmatür janrlardan biridir. 65 yılında george harrison'ın norwegian wood kaydında sitar çalması bir arayıştır. tabii bu arayış klasik müzikte çok daha öncesinde başlamıştı. debussy'nin gamelan müziğini ilk duyduğundaki afallaması ve bu müziğin kendinde yarattığı akislerle estampes'i yazması da aynı arayıştır. bu arayış saf, katıksız, özgün yani otantik olanı mı arıyor yoksa yabancı, vahşi, ilginç yani egzotik olanı mı arıyor? bu önemli bir sorudur. geçenlerde (bkz: müzik/#124641914) "neden müzik bize eskisi gibi çarpmıyor"a cevap vermeye çalışmıştım. bu soru 19.yüzyılın sonlarında müzisyenlerin kafasını çok kurcalamıştır. müziğin saflığını kaybettiğini ya da sıradanlaştığını düşünenler olmuş. 12 ton müziği, musique concrète, ondes martenot, teremin falan filan bu arayışın mahsulüdür. yeni bir ses, yeni bir fikir, yeni bir orkestra salonu, yeni bir kompozisyon arayışları müzisyenleri üçüncü dünya ülkelerine sürüklemiş fakat bu ülkelerin müzikleri yine de pek az tesir edebilmiş klasik müziğe. aynı arayışı yıllar sonra pop ve rock müzikte görüyoruz. yoksa david byrne ve brian eno'nun afrika'da ortadoğu'da ne işleri var? my life in the bush of ghosts albümü bu gezinin ürünüdür. world music janrı da işte bu yıllarda türemiş. 80'lerin sonu. dinleyiciler de müzisyenler de (batı'dakileri kast ediyorum) müzik ikliminin 1970-1990 yılları arasındaki çoraklığından illallah etmişlerdi. bu janrın geç doğmasının sebebi tek başına the beatles olabilir. o kadar zengin, o kadar renkli bir malzeme ki tüketmek 20 sene sürdü. tükenince de o eski hevesin homurtuları yeniden duyuldu. bu heves doğal olanı, saf olanı yücelten, romantik bir hevestir. insanlık akacak yatağı bulamadığı zamanlarda pek çok kez bu hevese sarılır. bu heves iki şekilde kendini gösterir; ya kendini saflaştırırsın (bunu ancak kendini eksilterek yapabilirsin. 1000 yıllık ülkenin adını pers'ten iran'a çevirmek , ari ırk yaratmak için kara saçlıları öldürmek, ferrari'yi satmak gibi vs. vs.) ya da saf olanı kendine katarsın. hah işte world music denen şey kendini saflaştırma değil, saf olanın peşine düşmektir. backpackers denen çantalı gezginler de bunun peşindelerdi. seyahat dünyasında beatles olmadığı için onlar zamanında, 70'lerde doğdular. üçüncü dünya ülkelerinin yeraltı zenginliklerinin, tarım ürünlerinin, iş gücünün vs. batılı ülkelerin ne kadar ilgisini çektiği malum. bir de benden okumaya gerek yok. fakat üçüncü dünya ülkelerinin kültür ve coğrafyasının; müzik ve turizm sektörünün emtiasına dönüşmesi çok yeni ve sıra dışı bir durumdur. olsun olsun 50 senelik mazisi vardır.

    world music janrının müzik "piyasası"na girmesiyle beraber üçüncü dünya ülkelerinin müzikleri ve müzisyenleri, birinci dünya ülkelerinin sanat endüstrisi için birer hammaddeye dönüşmüş oldular. bu işlenmemiş ürünler bir takım süreçlerin sonunda world music etiketiyle pazara ürün olarak sunulmaya başlandılar. world music. dünya müziği. çok kapsayıcı bir terim gibi geliyor kulağa. ortaya karışık gibi. biraz kafa yorunca hiç de öyle olmadığını şıp diye anlarsın. 80'lerin sonunda uluslararası müzik sanat ve sanat dışı müzik olmak üzere ikiye ayrılırdı. sanat müziği dediğin avrupa klasik müziği ve caz; sanat olmayan müzik de pop ve rock. pop ve rock arasındaki ayrım bile aslında yeterince net değildir. fakat world music'i diğer sanat olmayan müziklerden ayırmak çok kolaydır. aralarındaki hudut son derece kesindir. dünya müziği demek pop ve rock olmayan şey demektir. ya da şöyle diyelim; içinde elektro gitar, bas gitar, davul ve synthesizer olmayan müziğe world music denir. yani kapsayıcı değil tam tersine dışlayıcı bir kategoridir. işte tam bu noktada yazının başındaki soruyu bir daha düşünmek gerekir; otantik olan mı aranıyor yoksa egzotik olan mı? öyle anlaşılıyor ki otantik olan hedeflenmiş ama egzotik olana tamah edilmiş. egzotiği otantik diye satan bir tür olmuş world music.

    peki world music'in "yerel müziğe" etkisi nedir? folk müziğini meşru hale getirmiş olması ilk önemli etkisidir. yerel müzikler ya da alt sınıfa ait müzikler daha evvelden hor görülürken, şehir pazarının emtiasına dönüştükten sonra hem meşru oldular hem de popüler. başka ne oldu? jamaika'yı düşünelim. bu ülkenin ihraç ürünleri içerisinde şeker ve kahveyle beraber başı çekenlerden biri de reggae'dir. kefenin öbür tarafına bakalım. jamaika'nın bağrında büyüyen bu müzik, pazara girdikten sonra artık bu ülkenin iç dinamikleriyle değil dünyanın beklentileriyle yoğrulmuştur. otantikliğini yitirmiş ve sadece egzotik bir şeye dönüşmüştür. jamaika'dan kopmuş, onun kültürü olmaktan çıkmıştır. backpackers -çantalı gezginlere dönelim. çantalı gezgin le turisti birbirinden ayıran şey nedir? backpackers otantik olanın peşindedir, turist ise egzotiği arar. çantanı sırtına atıyor çıkıyorsun. herkes yapabilir vs. dünya müziği gibi kapsayıcı duyuluyor ilk başta. değil. çantalı gezgin de turisti dışlar. çantalı gezginin başına gelebilecek en kötü şey turist olmaktır. tüm çabası turist olmamak içindir. fakat hilton yerine hostelde kalarak, taksi yerine yerel otobüslerle seyahat ederek turist olmaktan kurtulamazsın. turistsin işte. ne kadar otantik olanın peşinde koşsa da ona sunulan otantizm ambalajında bir egzotikliktir. turizm , globalizm vs. vs. ile otantizm bir arada barınamaz; barınamıyor da maalesef. dünya müziği denen şeyin alıcısının durumu da çantalı gezginlerinkine benziyor.ne yaparsan yap bu müziğe bir yere kadar nüfuz edebilirsin ve bu müziğin turisti olarak kalırsın. yerel müzik yani halk müziği bir kültürdür. kültür denilen şey de halk sanatının, inanışının, töresinin falan filan yıllarca, katman katman birikerek oluşturduğu şeyin tortusudur. kültürde sanatın aksine ani değişimler yoktur. hatta değişim o kadar yavaştır ki bir değişim olduğunu bile fark edemezsin. "world music" ile beraber dış dünyayla temas eden bu tortu 1000 yılda yaşayacağı değişimi 10 yılda yaşamaya başladı. bir hammade bu kadar çok çeşniyle bu kadar kısa zamanda yoğrulursa ortaya soysuz bir ürün çıkar ancak. daha önceden de bahsetmiştim, bitter çikolatalı humus yaptılar. meşhur da bir şarküteri. ya da mantar gibi türeyen sonra da sönüp giden lokmacıları düşünün. yüzyıllar içinde minik minik değişikliklerle bugüne kadar gelen lokmayı her şeye buladılar. müzikal geleneğin değişikliğe uğraması veya başka kültürlerle temas etmesi her zaman kimliksizleşmeyi doğurmaz. kimliksizleşmeyi yaratan 1000 senede olması gereken şeyin 10 senede olmasıdır. tüm bu sancılar her şeyin müthiş bir süratle aynılaşması, sınırların flulaşması, muhafazakar olanın yerini transparana bırakması, otantiğin egzotikleşmesindendir. kimin lafıydı hatırlamıyorum," insana önüne çıkan tüm yollar yürünebilir görünüyorsa, o insan kaybolmuştur" diye bir laf vardı. ya da buna benzer bir şey. insanlık daha önce bu denli kaybolmuş mudur acaba?
  • balkanlarin ve turkiyenin ekmegini guzel yedigi muzik cesidi. cingenelerle bir album ya, al sana world music...
  • başına gelen world bu türün yuvarlaklaşmaya başlayacağını,köşelerini kaybedeceğini yani özünde var olan duyguların yok olacağını gösterir.zaten içinde derinlemesine bir matematik olmayan bu müzikler kendi varlıkları sürdüremiyeceklerdir.içinde bulunduğumuz süreçte iyi müzik yapan sanatçıların dünyaya açılması tabii ki güzel birşey.ancak pop müzik sanatçıları ile ticari kaygılarla yapılmaya kalkışılacak sözüm ona sentez çalışmalar ileride bu müzikleri yok edecektir ve renksiz, ne olduğu pek anlaşılmayan belkide o zamanın şartlarında beğenilecek olan dört beş türden öteye geçmeyen bir dünya müziği oluşturacaktır.
  • gunumuzde bunun cok cesitli orneklerine ayni anda ulasmak cok kolaylasmistir. ozellikle bbc 3'teki world music programlari (world routes, world on 3,
    late junction gibi) ile radio exterior de españa'nin mundofonías programlari cok genis ornekleri bolca sunuyorlar. bir de radio france'in fip radyosu neredeyse tum gun bu muzigin cesitlerini iceriyor. bbc 3'teki world on 3'nin bu yil kaybettigimiz bir sunucusu da charlie gillett idi, gectigimiz aylarda bir programi istanbul'dan yapmisti ve dunya muzigi anlayisini en gelistiren kisilerdendi.
  • etnik muzik alt kategorisinde degerlendirilen, farkli muziklerin kaynastigi ve hatta birbiri icinde eridigi*muzik turudur. modern uyarlamalarla (bkz: mudahale) dunyanin pek cok yoresel muzigini ; amerika, ingiltere*, fransa gibi dunya muzigini sekillendiren ulkelerin pazarlarinin ortasina dusurmustur, iyi de olmustur. genel olarak* batili olmayan, herhangi cografik bolgenin yorel, kulturel muzigi olarak kulaklarimizin pasini** almaktadir. yasimizla basimizla da yakisik almaktadir hem. (bkz: cuk oturmak)
  • ucuncu dunya ulkeleri muzigi galiba. hani size ait bir melodi bu kapsamda degerlendiriliyorsa epeyce yarro bir ulkede epeyce yarro hayat standartlarinda yasiyorsunuz denebilir.
  • oldukça enteresan bir tanımlamadır bu.

    anglosakson ingiliz ve amerikan kültürünün, bu coğrafya dışında kalan tüm müzikleri tanımlama biçimi.

    ama bir şekilde bunu da standartlaştırmışlar. yani world music denen tanımın sınırları çok belli tarz olarak.

    mesela bugün etnik bir müzisyen sony, universal gibi bir müzik şirketine gittiğinde ona yapacakları albümün tarzı o kadar tahmin edilebilir ki.

    çok ilginç kafalar bu kafalar.
  • içinde çokkültürlülüğü barındıran müzik. çıkışı tabiki avrupa.
    önceleri iğreti olarak bakılan etnik müzik yapısı başta almanya ingiltere olmak üzere göçmen politikasının değişmesi ile biçim değiştirdi. artık batılı müzik grupları dünya etnik müzik toplulukları ile ortaklıklar kurarak ilerlediler ve günümüze artık worl music yani dünya müziği vardır sonucu doğdu.
    avrupa devletlerinin göçmen kültürünü tanımlaması sürecine gelinmesinde ise peter gabriel, sting gibi devlerin katkısı büyüktür. george harrison'un ravi shankar birlikteliği başlangıçta ağırlıklı hippilerin destekleyeceği tarz olarak görülürdü. sonrası mı? sonrası işte bu küçük bakış eric klapton ile ravi'nin kızı anoushksa shankarı londra royal albert konser salonunda dev konsere götürdü. meraklılar için "arpan " diyebilirim. dinleyin ve worlmüziğin izlediği yolu düşünün.
    worl music/welt musik/ dünya müziği iyidir sevin yada sevmeye çalışın. o çok kültürlülüğü içinde yaşatandır. kolay olmadı tüm bunlar.
  • goat'un muhteşem psychedelic rock albümü. bütün parçaların birbiriyle uyumu güzel olsa da kapanış şarkıları det söm aldrig förandras'ın yeri ayrı.
hesabın var mı? giriş yap