• imdb de -an itibarıyla- 910 kişinin oylamasının sonucu olarak 7.2/10 gibi güzel bir puan almıştır bu film.

    tanımımızı da yaptık bir güzel. şimdi gelelim asıl meseleye:

    oturduğum apartmanda ikamet eden "bir üst kattaki" komşumun "finale doğru" verdiği muazzam spoiler yüzünden film zevkim daha başlamadan bitmiş, kelimenin tam anlamıyla resmen piç olmuştur.
    (bkz: #15306649)
    tam da cipsimi biramı hazırlamış, bilgisayar karşısına bi güzel kurulmuş ve filmin almış olduğu yüksek imdb puanının oluşturduğu beklentiyle de iyice gaza gelmiş ve güzel bir dram izleyip keyif yapacağım diyerek, dahası umarak filmi açmıştım... ama gel gör ki, daha bir kaç dakika bile geçmeden "du bakayım hakkında neler demişler" diye düşünerek filmi durdurdum ve "biyerleri" açıp okumaya yeltendim.
    iyi bok yedim.

    ekleme: filmin climax olayını bismillahsız destursuz direkman lankkadanak döşeyiveren üst kat komşumu kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum. abv!
  • beyaz insan, güçlü kadın karakter, ırk çatışmaları, imkansızlıklar, vandalizm vs vs.. ve bunların olabildiğince sıkıcı olanı. ne anlattığı belli olmayanı. birileri birileriyle çatışıyor, bunların tam olarak kim olduğu net değil. bir kadın karakter var, ne için bu kadar çabaladığı, herkesin terk ettiği yeri neden bir türlü bırakamadığı belli değil. abuk sabuk bir kamera kullanımı. her yerinden vasatlık akan bir film. galiba filmi izlemeye değer yapabilecek tek şey isabel huppert ama o bile yapamıyor.

    bu filmi criterion collection'a ne kafayla seçmişler merak ediyorum. hayır böyle bir film yapıyorsun bari az biraz hotel rwanda gibi güzel bir örnekten feyz alarak yap.
  • insan entrysinde şu filmin bi yönetmeni, oyuncularından bahseder...
    neyse...

    isabelle huppert, christopher lambertve isaach de bankolé' lu, claire denis senaryosundan yola çıkarak claire denis tarafından yönetilmiş 2009 mahsulü taş gibi filmdir white material.

    eğer olur da kapital güç, ırksal ayrımcılık ve akabinde de sömürgeciliğin, sömürenler tarafından sikilen ülkeleri ve o ülkelerin insanlarını nasıl bir hale, yola ve kafa yapısına soktuğunu! görmek isterseniz, bana göre hotel rwanda' dan daha çok söz söyleyen, ve insan psikolojisine dair gösterdikleriyle de daha dolu dolu bir film var ortada.
    öyle ki izlerken onların, beyazın değil de siyah olanın tarafını tutmamak elde değil.

    ve her zamanki gibi isaach de bankole' uyla, taşı toprağı ve kahvesiyle tam bir claire denis filmi.
    tabii yine siz bilirsiniz...

    ...ha bir de leviathan var ki onun yeri ayrıdır gönlümde.

    p.s.1:
    christopher lambert' ı da çok uzun zamandır adam gibi bir filmde göremedikten sonra böyle bir filmde, üstelik de bir claire denis filminde izlemek, seksenler kuşağından bir sinema bağımlısı olarak beni ayrıca mutlu etti...

    p.s.2:
    isabelle hupert' i birkaç gün sonra da joachim trier filmi louder than bombs'da izledik.
    sister isabelle hastayız sana. tümünü izleyemesek de ufak bir aklı yürütmeyle filmografin böyle taş filmlerle dolmuş taşmış diyebiliriz.
    saygılar sana isabelle abla!!!

    white material
  • hikayenin üçüncü dünya ülkelerinde geçmesi ve maria'nın fransa'ya dönmek istememesi gibi sebeplerin dışında, erk kullanımıyla diğer davranışları da maria'yı feminizmden çok uzağa savuruyor haliyle: finale doğru maria'nın henri'yi öldürmesi bi "uyanış.."ın diil, intikamın sembolüne dönüşüyor-
    bunlar ve filmdeki diğer imgeler yüzünden, filmin tam da bi anarka-feminist bakışın ürünü olduğunu iddia etmek mümkün olsa da, açıkçası ben denis'nin bu bakışı, anarka-feminizmi incelemek (hatta eleştirmek..) için kullandığını düşünüyorum..
    isabelle huppert'se olağanüstü -hep..
    (http://yucitek.blogspot.com/…04/white-material.html)
  • açikçasi çok beğenmedim ya,filmi biraz karmaşik buldum. taamam 3.dünya afrika ülkesi,fransizlar tarafindan sömürülmüş ve siyahi insanlar isyan çikariyorlar o da anlaşilir ama ne bileeyim tam tarif edemediğim bir şeyler eksik geldi bana. bir de film baya bi ağir ilerliyor

    filmin özeti ise afrika ülkesinde domuş,büyümüs fransiz ciftci bir kadinin yasadiği ulkede isyan cikmasi sonucu neler yaptiğini,ulkeyi kesin olarak terketmeyeye,fransa'ya gitmemeye kararli olan hikayesini anlatiyor. ulkede yasayan siyahilerin,sömürülmekten biktiğini, isyan çikardiklarini ve sonrasinda isyani bastirmaya çalisan devlet güçlerini anlatiyor ama sonlarini çok anlamadim acikcasi. kadinin da psikolojisi artik iyice bozulmaya başlamişti.

    değişik filmdi ya,5-5.5/10 olarak değerlendiririm sahsen
  • iç savaşın ve şiddetli bir ayaklanmanın patlak verdiği, “yerli işçiler güneş altında ter dökerken verandasının gölgesinde soğuk içkilerini yudumlayan” toprak zengini beyazlarıyla muhtemelen fransız sömürgesi belirsiz bir afrika ülkesinde, iç karışıklığa, giderek artan şiddet olaylarına ve beyazlara karşı gelişen düşmanca tavra rağmen kahve tarlalarını bırakmak istemeyen maria'nın hikâyesini anlatıyor white material. film, isyancılar karşısında tüm işçileri kaçtığı ve ülkedeki karmaşa masum insanların canını almaya devam ettiği halde yeni işçiler bulmanın, arazisindeki mahsulü değerlendirmenin derdiyle oradan oraya koşturan maria karakteri üzerinden sömürgeci anlayışa dair eleştirel bir tavır alırken belgeselvari görüntülerle doldurduğu arka planıyla da afrika’nın kara kaderine dair bildik acı hikâyelerden birini anlatıyor. bu ana hikâyeyle birlikte, çizdiği güçlü kadın imajı ile feminist bir tavırda ilerliyormuş gibi gözüken film; kocası ve kayınpederi karşısında düştüğü acziyetin ve uğradığı ihanetin ortaya çıktığı finalde “efendi” gibi gözüken maria’nın da bir köleden farksız olduğuna vurgu yapıyor. kapitalist gücün, ırkçılık ve sömürgeciliğin, kanları emilen ülkeleri ve o ülke insanlarını ne hale, yola ve kafa yapısına soktuğunu anlatan, ısabelle huppert’in başarılı performansı ile taçlanmış white material; hotel rwanda kadar gerçekçi ve çarpıcı olmasa da afrika’da yüzlerce örneğinin yaşandığı iç savaşa dair onu aratmayacak kadar güçlü bir film.
  • yönetmenliği ve senaristliğini claire denis yaptığı, başrolde ısabelle huppert'ı izlediğimiz, fransız sömürgesi bir afrika ülkesinde, zencilerin arasında doğup büyüyen ve oraya evim diyen beyaz ırka mensup kahve üreticisi bir ailenin, çıkan iç savaş ile ırkçılığın hedefi olmasını izlediğimiz 2009 yapımı ortalama bir dram filmi.
    cesur kadın, güçlü kadın profili çizmekten ziyade aklı fikri iş ve çalışmak olan, dünya yansa umrunda olmayan mal bir kadın profili çiziyor. bu bakımdan karaktere bağlanma açısından oldukça zayıf bir film. festival filmi midir bilmem fakat festival filmi havası olduğu için herkese hitap etmeyecektir.

    .hasattan bir hafta önce, ordu ile isyancılar arasındaki şiddet tırmanmış ve maria'nın işçileri kaçmıştır. maria direnmeye kararlı olsa da, eski kocası ondan habersiz ailesini fransa'ya kaçırma planları yapıp çiftliğin satışı için anlaşmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap