• filmi sıkılmadan bitirenlere yaşam boyu onur ödülü verilmesi gereken eser. 210 dakikalık andrei rublev'den haz alan varlığım bu filmden sıkıldı, uzun yürüme sekanslarında filmi ileri sardı.

    --- spoiler ---
    dozunda spoiler'dan zarar gelmez diyerek bir iki kelam edelim. filmin merkezinde naif karakter janos vardır ve biz kasabadaki olaylara, karakterlere janos gözünden bakarız.

    bir de kıyak bir bilgi vereyim. janos, bizim kültürümüzdeki yunus ismine denk geliyor. hz. yunus ise balığın karnında bir süre kalan peygamber olarak biliniyor. filmde janos'un kasabaya gelen balinayla ilgilenen tek kişi olduğunu görüyoruz. bence tarr, janos-hz. yunus-balina arasında bir özdeşlik kurmuş. artık o benzerliğin boyutları da filmi izleyenlerin algı seviyelerine kalmış.
    --- spoiler ---
  • "belki şehre bir sirk gelir..." epigrafıyla başlayan alabildiğine hardcore isimli bela tarr filmi. filmin adı hardcore, yönetmeninki ondan kara bir film. kıyametin kopmasından sen de 2, ben diyeyim 3 gün öncesindeyiz. prens mişkin modunda bir oğlan var, mahallenin getir götür işlerine bakıyor. macarların oğullarına verdiği mikloş, gyorgy, vilmoş ve ferenc'in yanısıra bir diğer isim olan lajos namına sahip getir götürcü oğlan. şehre sirk geliyor, dünyanın en büyük balinası varmış sirkte, bi de prens. sonra şehirde kıyamet beklentisi oluşuyor, ne geldiyse sirk yüzünden diyor ahali.

    bu film sirklerin insanların başına açtığı reddedilemez belaları anlatıyor. bu gerçeği yüzümüze yüzümüze çarpıyor.
  • gercekten cok garip bir film. muzik bilgisi hakkinda da anlamadigim bir seyler de diyor. sahsen, marslilarin hazirladigi bir tarih belgeseli gibi izledim. anlayarak izlenince nasil oluyor bilmiyorum ama ben cok sevmistim.

    soylemeye pek de gerek yok herhalde ama, agir film sevmeyen bunyelerin cok uzaklarinda durmasi gereken bir film bu.
  • güneş tutulmasının canlandırıldığı açılış sahnesi ile beni baştan fetheden film. sonuna kadar izleyebilenler büyük insanlar, saygı duymak lazım. ben ilk defa béla tarr izliyorum, onu anlamaya çalıştım. sahneler tek planlardan oluşuyor ve sahne bitene kadar anca tekniği çözebiliyorsun. oyuncu kadrajdan çıkana kadar sahne değişmiyor. tiyatro gibi. her mekan tek bir plan.

    tatlı bi duygusallığı var, arada ters köşe yapıyor, müzikler harika...

    filmin bize sunduğu dünya baş karakter janos'un kafasındaki dünya ile sınırlı sanki. bu nedenle çok küçük. bu ufak dünya içerisinde kocaman bir balina... acaba biz mi ufağız yoksa dünya mı çok büyük? masalsı bi anlatımı var ki karakter sürekli akrabalarına gidip onlardan bundan sonra ne yapması gerektiğini öğreniyor, tek başına hayatına yön veremiyor, sonunda dünyası paramparça oluyor... balinanın gözü sanki bizim gözümüz, ya da bir dış dünya, içeriden dışarıya, dışarıdan içeriye bakmayı sağlayan bir pencere gibi...
  • ahaliye, üryan ihtiyara ve izleyiciye janos ve balinadan bir çift bakış: aynaya bakarak ağlayamazsın.
  • kavgalarin, olaylarin, savaslarin ne kadar sacma sebepler yuzunden nasil insanlar tarafindan cikarildigini ve bu olaylardan, katliamlardan, catismalardan, savaslari baslatanlarin hic etkilenmedigini; olanin hep masum, kendi halinde, naif ve iyi kalpli insanlara oldugunu yari sembolik yari goze sokar bicimde oldukca agir bir tempo ve muthis muzikler esliginde anlatan bir masal.

    --- spoiler ---

    you are the sun. the sun doesn't move, this is what it does. you are the earth. the earth is here for a start, and then the earth moves around the sun. and now, we'll have an explanation that simple folks like us can also understand, about immortality. all i ask is that you step with me into the boundlessness, where constancy, quietude and peace, infinite emptiness reign. and just imagine, in this infinite sonorous silence, everywhere is an impenetrable darkness. here, we only experience general motion, and at first, we don't notice the events that we are witnessing. the brilliant light of the sun always sheds its heat and light on that side of the earth which is just then turned towards it. and we stand here in it's brilliance. this is the moon. the moon revolves around the earth. what is happening? we suddenly see that the disc of the moon, the disc of the moon, on the sun's flaming sphere, makes an indentation, and this indentation, the dark shadow, grows bigger... and bigger. and as it covers more and more, slowly only a narrow crescent of the sun remains, a dazzling crescent. and at the next moment, the next moment - say that it's around one in the afternoon - a most dramatic turn of event occurs. at that moment the air suddenly turns cold. can you feel it? the sky darkens, then goes all dark. the dogs howl, rabbits hunch down, the deer run in panic, run, stampede in fright. and in this awful, incomprehensible dusk, even the birds... the birds too are confused and go to roost. and then... complete silence. everything that lives is still. are the hills going to march off? will heaven fall upon us? will the earth open under us? we don't know. we don't know, for a total eclipse has come upon us... but... but no need to fear. it's not over. for across the sun's glowing sphere, slowly, the moon swims away. and the sun once again bursts forth, and to the earth slowly there comes again light, and warmth again floods the earth. deep emotion pierces everyone. they have escaped the weight of darkness

    --- spoiler ---
  • ve yenilgisini, yenilgimizi haketmek için kesik kesik solukla büyük balığın gözlerinin içine bakar. koskoca bir sessizlik çökmüştür, gider aksak; döner yeniden bakar...dünya böyle bir yerdir işte...
  • izlendikten yıllar sonra bile insanın içinde ağır ağır akmaya devam eden film.
  • werckmeister harmonies; edebiyatın ve şiirin sinemanın görselliğinde birleşmesinin sonucu ortaya çıkan, plan sekans sahnelerdeki muhteşem koreografi ile insanı büyüleyen, gelişen olaylar çerçevesinde mantıklı bir tahmin yürütmenizi istemeyen, sadece janos'a, onun muhteşem kişiliğine odaklanmamızı isteyen bir film. balinayı, prensi, etrafında doluşan kızgın kalabalığı bir metafor olarak kullanan tarr; terkedilmiş, küçük, fakir, aynı tarkovsky'nin stalker'ındaki bölge gibi küçük bir şehirde muhteşem bir hikaye anlatıcılığı yapıyor. ne balina'nın akıbetini düşündürüyor, ne eszter amcanın müziğe küstüğü meselesini, ne de kalabalığın neden bu kadar kızgın olduğunu. tek derdi tarr'ın, karanlığın armonisini 2000 yılında, ticari filmlerin sanat filmlerine asla izin veremeyeceği bir yılda sergilemek. afişinde yer alan "cesur bir sinema ustalığı" sözü bu filmin özeti aslında. şöyle de bir şey söyleyebilirim. tarr'ın sineması werckmeister öncesi ve sonrası olarak keskin çizgiler ile ayrılabilir.

    2011 yılında torino atı ile sinemaya veda etti, çekti gitti tarr. sırf anlatacakları bitti, görevini tamamladı diye mi ? hayır. 21. yy da bile böylesine bir film çeken adamın sektörde ne yazık ki yeri, değeri olmadığı için gitti. sinema fonları, kültür bakanlığı fonları, farklı ülkelerin sinema vakıflarının desteği ve sağdan soldan ikna etmeye çalıştığı yapımcıların paraları ile, zarar edeceğini bile bile borç harç film yapmak istememesinden dolayı. böyle yönetmenler çok acılar çeker, anlatamazlar, dillendiremezler, en iyi bildikleri iş olan sinema ile anlatırlar. ve anlatıları da ortaya böyle sonuçlar çıkarır. "yüzyılın sinema olaylarından" veya "çok sanatsal abi, şiirsel bir armoni" demek bu filme bariz hakaret etmek demektir. bu harmoniler, üzerinde konuşulacak çok ama çok şeyi hak ediyor. uzun süre aklımdan çıkmayacak bir film.
  • raskolnikov lakaplı film altyazı canavarı tarafından karanlık armoniler başlıklı çok güzel bir altyazı çevirisi yapılmış bela tarr filmidir. aynı şahsiyet radarıma ilk olarak karhozat'ta takılmıştı; galiba artık zorunlu fanı olacağım. çok özenli çeviriler, zor filmler daha zevkli hale geliyor. boru değil, satantango apayrı bir kıta; bu ikisi ve özellikle bu werckmeister harmoniak ustanın en (veya zorlamazsak çok) entelektüel filmleri.

    werckmeister harmoniak bir gölgeler, döngüler, dönüşler filmi. daha başta diyeceğini diyor, prolog niyetiyle valuska'ya sarhoşlara güneş tutulması oyunu oynatmasıyla gerisini bir süse, kederli işlemeye çeviriyor. bazı kitabi kaynaklar janos valuska karakterinin bela tarr karakterleri arasında tek, bütünüyle iyi ve sempatik karakter olduğunu söyler. janos'un yunus'un macarcası olduğunu dipnot edelim, belki başka ananlar da çıkmıştır. bu haliyle birkaç şablon valuska'ya uyuyor: yunus peygamber* (balığın karnına inme ve ebesininkiyle boğuşma). b) tanrıların habercisi hermes. bu düzenbaz ve hızlı bir hermes değil, kederli, delirmenin sınırlarında belki estike gibi potansiyel geri zekalı ve deli bir hermes. bay eszter de tünde teyze'nin katkısı olmadan bile güvenilir, asosyal, ağırkanlı, filozof biri. ve onun bile boş karnının bulunması, satın alınabilirliği; evrensel ve kozmik komploların kaçınılmazlığı; her birimizin deli ve saf oluşumuz genel durumu; devletlerin ve büyük izmler'in bile gelip geçici tutulmalar oluşu, bize hem hareket alanı bırakmıyor, hem de dayan babam, ölmeden katlanabilirsen daha kötüye doğru bile olsa değişecek diye bir minik kozmik aralık bırakıyor. zira her söz yarım, ancak harabe bütündür.

    valuska'nın bir de bizim türk sineması'ndan akrabası var: reha erdem'in kosmos'undaki battal. her ikisi de deli ve bu dünyanın ötesinden, işaretleri pek yakın; battal bizim coğrafyanın niteliklerini taşıyor; valuska orta avrupa dervişi. tabii tüm filmlerini birbirine sıkı ağlarla dokuyan bela tarr, bu filmde özel olarak simgeselliği, gerçek bağını silik tutmayı öne çıkarmış.komplo, gündelik yaşam ayrıntıcılığı, mekanın karakter veya oyuncu gibi işlenmesi, vs. başlarda sokak yürüyüşü sahnesini gittikçe üst kenara sıkıştırması, sokağı dünyanın çeperine yerleştirerek o evren işlerini yansıtmaya hemen başlıyor. başka bir an valuska'nın konservesini açışı, balinanın tır kapağının açılışı gene kozmik/evrensel göndermeli. bay eszter'in kesin tünde muhalifliğinin üstüne bir bardak su içişi bir tutulma, dönme ve tutuklanma. soba ocağı iki kez gösteriliyor; birinde üstüne su dökülüyor; bir tutulma; ikincide üstüne yeni kömür ekleniyor, parlamazdan önce bu da bir tutulma, geçici kararma. hastane talanı gene dönel bütünlükte. talanda ve zorbalıkta daha ileri gidemeyecekleri çıplak yaşlıyla karşılaşmalı enfes sahneyi, bir söyleşisinde berla tarr tamam da, zaten gidilecek daha yer yok, düz duvar var demesiyle, başka bir görselle destekliyor.

    andras balint kovacs bela tarr sineması kitabında werckmeister harmoniak'ın anlatısı metaforik anlatı tarzında olduğundan filmin iki başlangıç/giriş sahnesi olduğunu ileri sürer. baştaki gezegenler ve güneş tutulmasını gösteren sahne fimin geri kalanından tam kopuk olduğundan metaforik giriş, sonraki valuska'nın yürüyüşü sahnesi ise filmin atmosferine hazırlayıcı bildik giriş sahnesi. bir de "tüm tarr filmleri içinde en tutarlı ve bütün çembersel sistem" diye niteliyor.

    "eszter balinayla ilgilenmez, uzak yıldızlara benzeyen saf sesleri yeniden bulmaya ve piyanosunu aristoksenos'un antik öğretisine göre akort etmeye (piyanosunun akordunu bozmaya) çalışır. janos ise, kozmosun -armonisinde yaratıkları da içeren- düzenini görür ve bu düzenin ışığını evhamlı bakışlarında taşır. ve naif ile bilgeyi birleştiren jestlerin sevecenliği, antik felsefecilerin sevdiği "yıldızların arkadaşlığı" ifadesindeki gibidir. bu ikili, yalnızca kendilerine ait bir duyusal düzen oluşturur." jacques ranciere - bela tarr le temps d'apres

    "isyancılar; vaat edilmiş yıkımı, onun korkunçluğunu ve gülünçlüğünü özetleyen yüz* karşısında geri çekilirler. ama hastanenin altüst edilişiyle janos'un duyusal dünyası, meyhanenin en geri zekalı müdavimlerinin bile canlandırabildiği bir kozmik düzen içinde yaratıkların da kendine yer bulduğu dünya yıkılacaktır. isyancılar sessizce çıkarken, ters yöne doğru bir hareket janos'un yüzünü meydana çıkarır. janos bir süredir görünmüyordu ama her şeyi gördüğünü biliriz artık." jacques ranciere - bela tarr le temps d'apres

    (bkz: janos valuska/@ibisile)
    (bkz: temperament/@ibisile)
    (bkz: d'est)
hesabın var mı? giriş yap