• audrey hepburn bu film için ciddi hazırlanmış. görme engelliler okulunda çalışmış, braille alfabesi öğrenmiş, eşarpla gözlerini bağlayarak günlerce o halde bastonla yürüme, bakmadan telefon numarası çevirme ve makyaj yapma çalışmaları yapmıştır (bkz: enchantment: the life of audrey hepburn). bunun sonucu gösterdiği şahane performansla da beşinci kez oscara aday gösterilmiştir.
  • türünü belirtmenin zor olduğu gerçek birbaşyapıt. finale doğru artan temposu, çok ince çalışılmış son 20 dakikası, değindiği kadın erkek mevzuunda taraflılığı ile adından çok daha söz ettirecek film. hele finalde avın avcı, avcının av olması sekansı ise yüksek yoğunluklu canlı sahne performansı niteliğindeydi.

    hem kör hem kadın oyuncuyu alarak altmışlı yılların toplum algısı ile kolay bir bilek güreşi tutyuğu yetmediği gibi filmin sonunda da spolierde belirttiğim tokadı çarpmış.
    --- spoiler ---

    finalde tek başına savaştan perişan çıkan kadına, komşusu kız üzerine atlayarak sarılır. kocası ise eğer yardım almadan kendisine ulaşmayı başarırsa sarılacaktır ödül yemi niyetine . hala eğiten bakıcıdır anlayacağınız.
    --- spoiler ---
  • bu film gerçekten de psikolojik gerilimin bilinmeyen hazinelerinden birisiymiş. senaryo ve oyunculuk açısından kesinlikle kusursuz. audrey'ciğimin performansı için ise sözcükler yetersiz kalıyor...

    (bkz: sinemada karanlığın kullanımı)
    (bkz: sıkı tiyatro uyarlamaları)
  • hollywoodda korku/gerilim türünde film yapmak isteyen yapımcı/yönetmenlerin kolları sıvamadan önce seyretmesi gereken film. dın dın iki dandik müzikle, ani hareketlerle gerilim yaratmak cok baydı artık.
  • hitchcock gerilimlerini aratmayan bir film. basroldeki audrey hepburn yine samimiyetiyle buyuluyor. film gorememeyi ve karanligin ne demek oldugunu uzerine seyircinin kafasini yoracaktir diye dusunuyorum.
  • sinema tarihinin en iyi gerilim filmlerinden. karanlığa düştüğü sahnelerde verdiği körlük hissi de ayrı bir kilometre taşı zaten.
  • audrey hepburn'ün 40larına doğru şarap gibi yüzüyle, kör karakterini inanılmaz bir tatlıdram ortaya çıkararak oynadığı film.

    o kadar iyi oynamış ki,

    --- spoiler ---

    ışıkları söndürdüğü sahnede "işte şimdi işin rengi değişti, audrey ebene atladı" diyebilirsunuz kendinizi kaptırarak.

    ayrıca bu ışıklar tamamen söndükten sonra bi kalp ritmi efekti(dum dum) verilseymiş ve buzdolabı açılma meselesi biraz uzatılsaymış çok daha güzel sahneler izleyebilirmişiz. 60lı yıllarda eldeki malzeme bu elbette ama yine de zamanın ötesinde diye düşünüyorum. keep tapping sahnesi de efsaneydi.

    bir başka güzel sahneyse audrey'in adını hatırlayamadığım iyi sandığı kolpa herifin eve girdiği sırada sandalyede soğukkanlı oturuşu, körlüğüne rağmen kendine olan güveni. yine güzel bir gerilim müziğiyle doldurulabilirmiş. gerçi yine main theme de harikadır.

    --- spoiler ---
  • audrey hepburn'ün müthiş oyunculuk sergilediği 1967 yapımı ders niteliğinde izletilebilecek gerilim filmi.
  • son yıllarda seyrettiğim en iyi gerilim filmi. audrey hepburn’un oyunculuk anlamında en iyi performanslarından birine şahit oldum. kadın kokusu’nda al pacino performansını hatırlatmıştır bana. nereden buluyorsanız bulun ve seyredin; zerafet, senaryo, oyunculuk ve gerilim görün.
  • bütün film boyunca germeyi başaran enfes bir korku/gerilim filmi. özellikle artık korku türünde etkileyici işlerin konmadığı, korkutup germekten anlaşılanın saniyelik korkutma ve/veya bolca vahşet (saw serisi mesela) olduğu şu zamanda bu film daha da değerli hale geliyor. zira asıl hikayeye geçildikten sonra film bitene kadar seyirci gerim gerim geriliyor. korkunun temel taşı olan "merak" ögesi de finale kadar başarıyla, kusursuzca kullanılıyor. bir alfred hitchcock geriliminden farkı yok filmin. bu enfes senaryo hitchcock'a teslim edilseydi usta'nın benzer bir film ortaya koyacağını düşünüyorum. yönetmen terrence young gerçekten sağlam bir işe imzasını atmış. finale doğru görüntüyü karartması da gerilimi zirveye taşıyor, karakterin ve pek tabi körlüğün anlaşılmasını sağlıyor (empati yapmak kolaylaşıyor kısacası)

    konusundan bahsedelim bu denli övdükten sonra. uyuşturucu kaçakçısı bir kadın oyuncak bir bebeğin içine eroin yerleştirir, uçağa biner ve eroini teslim alacak arkadaşıyla buluşur. buluşmadan önce uçakta tanıştığı bir adama (sam'e) bebeği verir. sonra bu adam bebeği almak için bir oyun düzenler ve audrey hepburn'ün canlandırdığı kadının (bebeği alan sam'in eşi) evine gelir, olaylar gelişir.

    audrey hepburn her zamanki gibi döktürüyor. kariyerinin en iyi performanslarından. belki de en iyisi. sırf onun ve hakkını yemeyelim, usta aktör alan arkin'in psikopat (o kadar da sayko değil gerçi, abarttım) rolündeki performansı için bile izlenir bu şahane film. gelelim sevmiyor olsam da bahsetmekten kaçınamadığım oscarlara. film herhalde korku türünde olduğundan, '68 yılında da şahane filmler çevrildiğinden (sayıyorum adayları: bonnie and clyde, in the heat of the night, the graduate, guess who's coming to dinner, the dirty dozen, in cold blood, divorce american style, ulysses ...) ne yönetmene, ne senariste, ne de filme adaylık gelmiş. halbuki dört başı mamur bir iş var ortada bence. ama akademi'nin bilim-kurgu, korku gibi türlerle arası iyi değil. neyse ki hepburn'ü es geçmemiş ve aday göstermiş. ödül ise katherine hepburn'e gitmiş. katherine'i bilemem de (guess who's coming to dinner'ı henüz izlemedim) audrey kesinlikle ödülü hak ediyordu.

    özetle kıyıda köşede kalmış dört dörtlük bir film.
hesabın var mı? giriş yap