8 entry daha
  • bütün film boyunca germeyi başaran enfes bir korku/gerilim filmi. özellikle artık korku türünde etkileyici işlerin konmadığı, korkutup germekten anlaşılanın saniyelik korkutma ve/veya bolca vahşet (saw serisi mesela) olduğu şu zamanda bu film daha da değerli hale geliyor. zira asıl hikayeye geçildikten sonra film bitene kadar seyirci gerim gerim geriliyor. korkunun temel taşı olan "merak" ögesi de finale kadar başarıyla, kusursuzca kullanılıyor. bir alfred hitchcock geriliminden farkı yok filmin. bu enfes senaryo hitchcock'a teslim edilseydi usta'nın benzer bir film ortaya koyacağını düşünüyorum. yönetmen terrence young gerçekten sağlam bir işe imzasını atmış. finale doğru görüntüyü karartması da gerilimi zirveye taşıyor, karakterin ve pek tabi körlüğün anlaşılmasını sağlıyor (empati yapmak kolaylaşıyor kısacası)

    konusundan bahsedelim bu denli övdükten sonra. uyuşturucu kaçakçısı bir kadın oyuncak bir bebeğin içine eroin yerleştirir, uçağa biner ve eroini teslim alacak arkadaşıyla buluşur. buluşmadan önce uçakta tanıştığı bir adama (sam'e) bebeği verir. sonra bu adam bebeği almak için bir oyun düzenler ve audrey hepburn'ün canlandırdığı kadının (bebeği alan sam'in eşi) evine gelir, olaylar gelişir.

    audrey hepburn her zamanki gibi döktürüyor. kariyerinin en iyi performanslarından. belki de en iyisi. sırf onun ve hakkını yemeyelim, usta aktör alan arkin'in psikopat (o kadar da sayko değil gerçi, abarttım) rolündeki performansı için bile izlenir bu şahane film. gelelim sevmiyor olsam da bahsetmekten kaçınamadığım oscarlara. film herhalde korku türünde olduğundan, '68 yılında da şahane filmler çevrildiğinden (sayıyorum adayları: bonnie and clyde, in the heat of the night, the graduate, guess who's coming to dinner, the dirty dozen, in cold blood, divorce american style, ulysses ...) ne yönetmene, ne senariste, ne de filme adaylık gelmiş. halbuki dört başı mamur bir iş var ortada bence. ama akademi'nin bilim-kurgu, korku gibi türlerle arası iyi değil. neyse ki hepburn'ü es geçmemiş ve aday göstermiş. ödül ise katherine hepburn'e gitmiş. katherine'i bilemem de (guess who's coming to dinner'ı henüz izlemedim) audrey kesinlikle ödülü hak ediyordu.

    özetle kıyıda köşede kalmış dört dörtlük bir film.
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap