• vipassana 2500 yıldır uygulanan bir meditasyon tekniğinin genel adıdır. ama sadece bir meditasyon değil bir yaşam felsefesine açılan kapının anahtarı diyebiliriz. bu anahtarı çevirip karşınıza çıkan yolu gördükten sonra artık yolun üzerindeki dikenler, dertler, acılar sizi eskisi kadar üzmeyecek, hayata farklı bir bakış açısıyla bakabileceksiniz.

    peki bu vipassana'yı nasıl öğrenebilirsiniz;
    vipassana 10 günlük temel kurs olmak üzere çeşitli uzunluklarda kurslar verilerek öğretiliyor.
    dünyanın çeşitli ülkelerinde bu iş işin özel merkezler kuruşmuş ve oralarda eğitim verilmekte, türkiyede ise melek gibi bir avuç insanın özel gayretleriyle sürdürülmekte, teknik bilgileri internet adresinden öğrenebilirsiniz.

    http://www.tr.dhamma.org/index.htm

    kursun kendine has kuralları var, bu kurallardan bahsetmek gerekirse;
    - 10 gün boyunca hiç konuşulmuyor.
    - belirlenmiş bazı ahlak kurallarına uyuluyor.
    - standart yemek saatleri var.
    - günde yaklaşık 11 saat meditasyon yapılıyor.
    - kurs ücret karşılığı verilmiyor.

    kurs 3 bölümden oluşuyor, kursun ilk 3 günü anapana meditasyonu, son 7 gün vipassana meditasyonu yapılıyor, kursun son günü metta meditasyonu öğretiliyor.
    her akşam öğretmenin konuşması dinleniyor, bu konuşmalara önem verin, kursun yarısı bu konuşmaların içeriğinde gizli. kurs boyunca söylendiği gibi adil bir şans tanıyın ve tarafsız bir şekilde öğretmenin konuşmalarını dinleyin. bir yetişkin gibi dinlerseniz ön yargılarınıza yenilebilirsiniz, mümkün olduğunca bir çocuk saflığında dinleyin.

    sabah güçlü bir kahvaltı, öğlen vejetaryan bir çorba+ana yemek+salata vb. akşam ise meyve+çay ile besleniyorsunuz. yetmez diyenler merak etmesin gün boyu oturduğunuz için vücut fazla enerji harcamıyor, meditasyon yaptığınız için zihin de yorulup enerji ihtiyacı duymuyor.

    uyku düzeniniz büyük ihtimal bozulacaktır. gün boyu meditasyon yapmaktan vücut alışık olmadığı bir duruma girecek ve uykuya fazla ihtiyaç duymayacaktır. kursun son günlerine doğru günde 3-4 saat uykuyla rahat bir şekilde gününüzü geçirebilirsiniz. neden uyuyamıyorum diye dert etmeyin. bu uyku değişikliğini tecrübe ettikten sonra kurs bitimi günlük hayatınızda da bu durumu yaşayabilirsiniz. misal çok uzun süre uykusuz kalmanız gerekiyor ama bir iş de yapmayacaksınız, o zaman özellikle anapana yaparak vücudu ve zihni dinlendirebilir, bir nevi bilinçli uyku pozisyonuna geçebilirsiniz.

    kursa giderken yanınızda götürmeniz tavsiye olunan eşyalar;
    -rahat bir kaç elbise
    -rahat bir terlik
    -kişisel temizlik eşyalarınız
    -alarmlı çalar saat

    yapılan meditasyonlardan bahsetmek gerekirse;
    - anapana;
    anapana nefesin farkındalığına kavuşmanızı sağlayan bir meditasyon yöntemi. nefesi olduğu gibi gözlemleyip zihninizi sakinleştirmeyi ve odaklamayı hedefliyor. anapana yapmaya başlayınca farkedeceksiniz ki zihniniz durmadan bir şeyler düşünüp duruyor, onu kontrol etmek ise hiç kolay olmuyor. nefesin girişini ve çıkışını gözlemlemeye başlayınca öyle bir noktaya geliyorsunuz ki burundan giren nefes burunun hangi noktasına temas ediyor, çıkarken nereye temas ederek çıkıyor, girerken ki sıcaklık ile çıkarken ki sıcaklık farkını bile algılayabiliyorsunuz.
    -vipassana;
    vipassana insan bedeninin bir var olup bir yok olmasını gözlemlemenizi sağlayan bir yöntem. insan bedeni nasıl var olup nasıl yok oluyor demeyin, kursta anlatılıyor ve yaşatılıyor. zaten kursun özü herşeyi yaşayıp tecrübe ettikten sonra doğruluğunu kabul etmekte yatıyor. bir kitapta yazıyor diye değil, bir hoca söyledi diye değil tamamen kendi tecrübenizle bazı şeyleri kavramaya başlıyorsunuz.
    -metta;
    metta tüm varlıklara karşı iyi niyet beslemenizi sağlayacak bir meditasyon yöntemi. kurs sonunda tüm samimiyetinizle şu cümleler zihninizde dolanacak, hiç şaşırmayın.
    "tüm varlıklar mutlu olsun, tüm varlıklar huzurlu olsun, beni üzen herkesi affediyorum, benim üzdüğüm herkesten af diliyorum" böyle okuyunca bu cümleleri samimiyetle kurmak biraz zor görünse de gerçekten kuruyor ve herkese karşı iyi niyet beslemeye başlıyorsunuz.

    başta belirttiğim gibi kurs bir avuç insanın özel gayretiyle sürdürülüyor ve yılda yaklaşık 2-3 defa düzenlenmeye çalışılıyor. en son kurs haziran ayında yapıldı bir sonrakine katılmak isteyenler biraz beklemek zorunda kalacak.

    bir kursa 10 gün zaman ayırmak zor görünse de hayatınıza yeni bir bakış açısı kazandırmak için bu deneyimi yaşamaya değer.
  • 2019'da nepal'de 10 günlük kursuna katıldığım meditasyon uygulamasıdır. ilk olarak şunu söylemek istiyorum, herkesin deneyimi farklı oluyor. daha önce yapanların deneyimlerini okuyunca hiç anlam veremediğim ve benimkinden çok daha farklı deneyimler anlatan hikayeler okudum. o yüzden en doğrusu sizin katılıp bu deneyimi kendiniz yaşamanız.

    ben olayı çok yanlış anlayıp, çok yanlış beklentilerle gitmeme rağmen müthiş faydasını gördüm ve bu kurs hayatımı değiştirdi. sanırım hayatımın en büyük başarısı bu 10 günü tamamlamaktı. aslında 10 gün deniyor ama ilk gün ve son gün sayılmıyor, aslında 12 gün oluyor.

    meditasyonla ilgili tek tecrübem headspace uygulaması indirip koltukta rahatça oturarak 10 dakikalık deneme meditasyonlarını yapmaktı. uygulamadaki adamın sakin ses tonunu ve anlattıklarını 10 dakika dinleyince, üzerimdeki stres azalıyor ve bir rahatlama oluyordu. vipassana uygulamasına katılırsam, orada öğretecekleri teknikler ile 10 gün boyunca günde 11 saat meditasyon yaparak devamlı rahatlama ve mutluluk yaşayacağımı, bütün problemlerden arınacağımı düşünerek gittim. ilk gün sabah 6:30'da hiçbir teknik/taktik öğrenmeden klasik pozisyonda oturarak yaptığım meditasyonda, benim için cehennem azabı gibi geçen çok uzun bir süreden sonra çaktırmadan saatime baktım ve hayatımın şokunu yaşadım; saat 6:39'du. aklıma gelen ilk düşünce şu oldu; "109 saat 51 dakika kaldı"

    insanın psikolojisini çok fena etkiliyor. bunun yasal olmaması gerektiğini, bu uygulamaların insan haklarına aykırı olduğunu falan düşündüğümü hatırlıyorum. konuşmak, telefon, kitap, tv hiçbir uyarıcı yok. tamamen kendinizle baş başasınız ve sürekli hayatınızdaki problemler, kaygılar, mutsuzluklar beyninize hücum ediyor. insanın kendisiyle baş başa kalması işkencelerin en büyüğüymüş onu anlıyorsunuz.

    oraya gidene kadar büyük bir duygusal acının içindeydim ve ne olursa olsun oradaki fiziksel ve zihinsel acıya katlanacağıma dair kendime söz vermiştim. tabi aklınıza sürekli "bu tamamen bir saçmalık, ne işim var burada, yaptığımız şey benim acılarıma nasıl son verecek" vb. düşünceler geliyor. ilk 3 gün sadece nefes izleme meditasyonu yapılıyor, inanılmaz zordu ve sanırım her dakika bırakmayı düşündüm. dördüncü gün vipassana meditasyon tekniği öğretileceğini söylediler, işte o tekniğin beni mutluluktan uçuracağını ve bütün bu çilenin biteceğini düşünüyordum.

    dördüncü gün büyük bir hevesle vipassana tekniğini öğrendim, "sıkılmak" kelimesi hiç bu kadar anlamlı gelmemişti. ruhum sıkıldı resmen. odağı toplamak inanılmaz zor ve müthiş sıkıcı bir uygulama. tekniği öğrettikleri sırada öğrencilere "dikkatli olun, eski travmalar ve problemler açığa çıkabilir. böyle bir şey olursa bunun normal olduğunu bilin, sakin olun ve tekniği uygulamaya devam edin" dediler. o günlerde geceleri haykıranlar, ağlayanlar, bağırarak uyananlar falan oldu. meditasyon sırasında önümde oturan 40 yaşlarındaki 2 metre boyunda, dövmeli, yazılım şirketi sahibi dazlak alman haykırarak ağlamaya başladı, adamı dışarı çıkardılar. ben bu olayları görünce "ne salak adamlar var ya, çocuk gibi ağlıyorlar" falan diye düşünüyordum ve sonra yedinci gün geldi. detaylarını burada anlatmak istemediğim panik atak benzeri bir olay yaşayınca guruların ne demek istediğini anladım.

    inanılmaz zorlu olmasına rağmen orada size öğretilen teknikler sayesinde bu zorlukların üstesinden gelmeyi öğrendiğiniz bir uygulama. travmalarınızı, hayata bakışınızı, duygu ve düşüncelerinizi fark edip aslında kendinizi ne kadar az tanıdığınızı yüzünüze çarpıyor. öğretilen teknikler mutluluğun formülünü vermiyor ama nasıl iç huzurunuzu sağlayabileceğinizi, dış etkenlerin içinizde yarattığı etkiyi nasıl en aza indirebileceğinizi öğretiyor.

    katılmayı "düşünen" arkadaşlara tek önerim düşünmeyi bırakıp olabilecek en uzak yerdeki bir kursa başvurmaktır. çünkü bu kursa katılmak "mantıklı" bir eylem değil. kurs türkiye'de olsaydı tamamlayabileceğimi sanmıyorum. konfor alanınıza ne kadar yakınsanız, kursu terketme olasılığınız o kadar yüksek oluyor.

    bu kursun bir dopamin orucu olduğu ve sonrasında en ufak dopamin uyarıcılarından bile çok fazla keyif alındığı fikrine katılmıyorum. 10 gün sonra telefonu ilk açtığınızda binlerce notification gelince dopamin bombardımanına uğruyorsunuz ama kursun melankolik etkisinden ve sakinleşmiş ruh halinden çıkmak birkaç hafta sürüyor. arkasından da hayattan aldığınız keyif artmıyor, sadece önceden sizi aşırı üzecek ve mutsuz edecek durumlarla karşılaştığınızda veya eskiden yaşanmış böyle bir olay aklınıza geldiğinde bunun duygu durumunuza etkisi azalıyor. gerçeği objektif olarak görmenizi, duygulardan arınmış bir şekilde daha doğru ve uzun vadeli kararlar vermenize yardımcı oluyor. bu da sizi genel olarak daha huzurlu, sakin ve cesur bir insan yapıyor.

    uygulamadan sonra geçen sene okuduğum ve çok beğendiğim hayvanlardan tanrılara sapiens ve homo deus yarının kısa bir tarihi kitaplarının yazarı yuval noah hararinin uzun yıllardır her sene 60 günlük vipassana meditasyonuna katıldığını öğrendim. şu videoda "nefesimi 10 saniye bile gözlemleyemiyorsam nasıl bütün dünyanın karmaşık ekonomik ve siyasi sistemini gözlemleyebilirim" diyerek aslında meditasyonun ne olduğunu özetliyor. şu yazıda kendisinin vipassana ile ilgili görüşlerini okuyabilirsiniz.

    son olarak kurs gerçekten tamamen bağış usulü çalışıyor. ben buna pek inanmayıp "kesin kurs sonunda baskı yapacaklar, herkese sırayla ne kadar vereceğini falan soracaklar" diye düşünmüştüm. 10 gün boyunca kalacak yer ve yemek verdiler, inanılmaz şeyler öğrettiler. kursun son günü "bağış masası deponun yanındadır, isteyen gidip bağış yapabilir" dediler ve hiç kimsenin takibini yapmadılar.
  • avustralya - blue mountains'da 1980 lerde kurulmuş bir dhamma inziva merkezinde 10 gün aldığım meditasyon disiplini. gitmeyi düşünen arkadaşlar birazdan okuyacakları, ya da orada-burada okudukları üzerinden beklenti içerisine girmesinler. bu tamamen kişiye özgü, görece bir deneyim.

    ilk gün bir takım kurallar üzerine yemin ettiriliyoruz. dışarıyla iletişim, cinsel münasebet, her türlü madde kullanımı (sigara, alkol, anti depresan vs), hırsızlık, diğer misafirlerle veya hocalarla iletişim, canlılara zarar verme, elektronik cihazlar, müzik dinlemek, kitap okumak, yazı yazmak yasak. sabah- öğle vejeteryan yemek, akşam meyve. burada amaç alışkanlıkları beslemeyi durdurmak ve bence kursun en önemli noktalarından birisi.

    ilk üç gün düşünceyi yoğunlaştırma egzersizleri yapılıyor. sabahın 4 ünde gongla uyanıp, iki saat grup meditasyonu üzerine kahvaltı. sonra programa devam. nefese, nefesin burun çevresi üzerindeki etkisine odaklanmamız söyleniyor. herhangi bir his işinizi görür. ağrı, sızlama, gıdıklama, nemlenme, soğuk, sıcak, titreme... bunların farkında olup, onlara anlam yüklemeden, gelip geçişlerini gözlemlemeniz istenir. buna anitcha diyorlar. herşey gelip geçer.

    ilk günler herkes bir oturuş sistemi geliştirmenin peşinde. minder üstüne minder, tabure tahta-takoz derken her bir öğrenci kendi kalesini inşa ediyor. bu dönemde kendimi çok iyi hissediyordum. keşke hep böyle yaşasak falan diyordum.

    4. gün vipassana verilmeye başlandı. kursun kurucusu rahmetli goenka, 1 saatlik bir meditasyona rehberlik ediyor ve sizden bu 1 saat için pozisyonunuzu değiştirmemenizi istiyor. ilk üç günde keskinleştirdiğimiz algılarımızı ve bilincimizi bu sefer baştan ayağa vücudumuzun her tarafına odaklıyoruz. günler geçtikçe işler değişmeye, ciddileşmeye başlıyor. yaralar açılıyor ki irin aksın. günde 10 saat meditasyon, sabah, öğle, akşam 1 er saat pozisyon değiştirmeden, hareket etmeden... anılar, traumalar, vücudun acılarıyla kavruluyor. mevlananın "hamdım, yandım, piştim" sözündeki yanmanın ne demek olduğu daha bir aşikar oluyor. bu noktada parçalanmaya başlayan, kendini kurtarmaya çalışan ego isimli program "hayırdır lan?" diyerek büyük çatışmalara sebep oluyor. " ne işim var benim burada?" diyor. birçok katılımcı bu yükü kaldıramadı. 50 kişilik erkek grubundan 15 kişi bu noktada kursu bırakıp çekip gitti. ben de direkten döndüm:

    5. günü 6 ya bağlayan gece, ömrümde duymadım kadar şiddetli bir kokuyla uyandım. koku dalga halinde gelip gidiyor ve ben bir duyunun bu kadar çıldırtıcı olabileceğine ilk defa tanık oluyorum. 2 saat debelendimse de kokunun nereden geldiğini bulamadım, sonra saat 4 oldu meditasyon salonuna gittim. yolda giderken farklı kokular alıyorum. bir şeylerin ters gittiği çok açık. salonda apayrı kokular mevcut. kokuların yönünü tayin edebiliyorum. 2 saatlik meditasyondan sonra dışarı çıktım, gün ağarmış ama içinde bulunduğum dünya çok farklı görünüyor. renkler çok canlı ve ayırt edilebilir, sesler aynı şekilde parça parça, dalga dalga. ömrümde almadığım tatları alıyorum. biri bana uyuşturucu falan mı verdi diye düşünmedim değil. ama zihnim alabildiğine açık ve net. lakin bu duyu bombardımanı hiç de eğlenceli değil. aldous huxley'in algı kapılarında bahsettiği "indirgeyen vana" aklıma geldi. normal şartlarda evrim gereği vana kısık haldeydi ama bu meditasyon olayı vanayı baya bir açmıştı. bu şekilde yaşamı sürdürmenin imkansız olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum. yani en basit örneğiyle, bir insan evladı bu haldeyken para kazanıp, evine ekmek getiremezdi.

    yemekhanenin genişçe bir vadiye bakan avlusunda ormana bakıp çay içiyorum. (görsel için). rüzgarın ağaçları hareket ettirişini izliyorum. zihnim ağaçlar izleyerek rüzgarın ne şekilde hangi doğrultuda yol alışını, bir nevi kaosu kavrıyor. gözümü sabit bir noktaya diktim ve büyülenmiş bir şekilde izlemeye devam ettim. sonra izlediğim şeyin beni izlediğini fark ettim. bir müddet bakıştık. yerle gök bir olmuştu.

    ben de hocalardan biriyle konuşmak için izin istedim. hocadan ne duyacağımı az çok kestirebiliyordum ki öyle de oldu. bahsettiğim şeylerin birer his olduğu, bunlar üzerinde çok durmamam gerektiği, bunların gelip geçtiğini gözlemlemem gerektiği söylendi. egom tatmin olmamıştı bu cevaptan. sonra çok kızdığımı hatırlıyorum çünkü kimse böyle şeylerden bahsetmemişti bana, bu da demek oluyordu ki öğreti çalışıyor ama onu anlayabilecek tartışabilecek kapasitede adam yok. bu insanların ne yaptıkları hakkında bir fikirleri yoktu. oyuncak gibi oynuyorlardı onunla. ego'nun nasıl çalıştığını az çok görebiliyorsunuzdur umarım. hala menfaatçi, hala bir fayda arıyor. "bu işi daha fazla kurcalama, çek git evine kafayı yiyeceksin" diyor.

    hocayla olan monoloğumuzdan sonra, merkezin küçük ama şahane bir göleti var, içinde nilüferler, japon balıkları falan, başına oturmuş arı kuşlarını izliyorum şaşkınlık, heyecan ve biraz da hayal kırıklığı içinde.
    sıcak ve boğuk bir gündü, siyah, 2 metre boylarında bir yılan çıka geldi göletin yanındaki kayanın üzerinde güneşlenmeye. yasak olmasa " yılan!!!" diye bağırasım var. yarım saat yılanı izledikten sonra kalktım gittim meditasyona. meditasyon sırasında fırtına çıktı, salonun çatısına dolu yağıyor ve ortalığı inletiyordu. hoca ara verdi dışarı çıktık. abartmıyorum yumruk büyüklüğünde dolu yağıyor adeta içerideki donmuş duygularımı açığa döküyor, eritmek için bir fırsat veriyor. şaşkınız ama konuşamıyoruz işte. tekrar girdik salona. 1 saat sonra yine çıktık araya. bu sefer fırtınanın gözüne denk geldi ara. hava cehennem kırmızısı. kangurular gelmiş araya çıktığımız alana. kangurular otlarken insanlar hava soluyor, ben de bu kızıl günde onları izliyorum. izleyene, dinleyene, dinlemesini bilene mesaj soluksuz veriliyor. yeter ki alıcılarımızın ayarları düzgün yapılsın.

    gün daha bitmedi. bu gece hiç görmediğim derecede pislik, iğrenç rüyalar gördüm. insan mezbahalarına, insanlara ceza diye uzuvlarının kesildiği mekanları gördüm, aynı tema birkaç farklı rüyada. ayakları kesilmiş bir adam yanımdan götürülürken "allah kimseyi dinden imandan ayırmasın" diye haykırıyordu. bu son replikle ego kendini bir kez daha ele verdi. beni buradan kaçırmak için bu yolu seçmişti. ama gitmeyecektim. bu kurs bitene kadar buradan ayrılmak yoktu. bunu kendime açık açık söyledikten sonra yola geldim. herşey gelip geçicidir. anitcha.

    kurs bitiminde, adını bile bilmediğiniz fakat 10 gün birlikte oturup, büyük sıkıntılara birlikte göğüs gerdiğiniz insanlarla tanışmak ve deneyimleri paylaşmak beni tarifi imkansız enerji seviyelerine gark etti.
    kursu 39. defa alan bir adamdan tutun, avustralyalı bir sufiyle, hayatını bu işe adamış bir yogiyle, bir şamanla, bisikletiyle dünyayı gezen macar bir programcıyla tanıştım.
  • vipassana hakkında her şey yukarıdaki entry'lerde anlatılmış. ben kendi gözlemlerimle ne hissettiğimi, bana ne kattığını anlatmaya çalışacağım.

    insanın kendi doğasını keşfetme süreci oldu benim için. hücrelerden, hislerden, zihin ve bedenden oluşan bir yapı olarak biz insanların kendi kendini incelemesi üzerine kurulmuş bir metod, bir test, ya da uygulama. buna kısaca meditasyon denilmiş.

    10 gün boyunca katıldığım eğitimde, sunulan ortam gereği kişi sadece kendini gözlemleyebiliyor. gözlemlemek istemezse o zaman sıkıntı doğuyor.. zira yapacak hiçbir farklı bir aksiyon yok kursta. kendini gözlemlemeyi istemezse kişi eğer o 10 gün boyunca sıkıntıdan ölür. evet ölür..

    beden nasıl çalışıyor, zihin ile hangi aşamada uyum başlıyor. beden ve zihin birleştiğinde hissedilen duyguların kökü neye dayanıyor? bu hisler doğru mu? doğal mı? normal mi? sorgulaması yaptırılıyor. ( bu zorla yaptırılan bir şey değil bu arada. kişinin kurs esnasında kendi kendiyle yüzleşebilme yetisi olabiliyorsa o zaman bu sorgulama şansını elde edebiliyor bence )

    kursun 2 ve 3. gününde çok büyük sıkıntı yaşanabiliyor. nerden geldim buraya? delimiyim ben? çıkıp gitsem birşey derler mi acaba? şeklinde düşüncelerle geçiyor o 2 ve 3. günler.

    yüz yıllar öncesinin inanışları, din kavramları, insanların amaçları sorgulanıyor. ne yaptıkları, ellerine ne geçtiklerinden bahsediliyor. ve herşeyin sonunda insanın kendi kendine hayatını cehenneme çevirebileceği yada cenneti yaratabileceği paylaşılıyor. ve bunların hiçbir din ile ilgisi olmadığı herşeyin insanın kendini bilmesinde bittiği anlatılmak isteniyor(diyeceğim ama bunu anlayamayıp da çook farklı şeyler anlayanlar da olmuştur kesinlikle kursta. ama benim kurstan kaptığım kadarıyla bunları anlatmak istiyordu bu güzel insanlar, bu güzel oluşum..)

    bu aydınlanma anlarını gördüğünde kişi "tamamdır, doğru yerdeyim. işte bende bu sorulara cevap aradığım için gelmiştim. iyi ki gelmişim" diyor.

    ama meditasyon yapmak kolay bir iş değil. eğer o güne kadar meditasyon yapanlara karşı negatif bir tutumunuz olduysa ( hiç işi gücü yok tabi, oturmuş eften püften konular için kendi kendini kandırıyor, hee otur öyle sen, oturmayla çözülür her sorun, hayata hiç atılmayın sonra böyle meditasyonla felan herşeyi çözebileceğinizi, mutlu olabileceğinizi zannedin ) şeklinde düşünceler geldiği de oluyor ansızın. o zaman çıldıracak gibi olabiliyorsunuz da.

    zira siz o güne kadar yaşadıklarınızla anasının amı bir hayat tecrübesi edinmişsinizdir. diğerlerinin o rahatlığı size aykırı gelebilir. ama ya o insanlar arasında sizin yaşadıklarınızdan daha bi anasının amını yaşayanlar da varsa diye de kendi kendini sorgulama oluşuyor otomatikman ve susuyorsunuz.

    gotama buddha diye bir adamdan bahsediliyor kursun belli bir gününden sonra. zira ilk günler de bahsetseler ne buddha ne de farklı bir kişi hakkında kimse öğüt dinlemek istemez zaten. ama bu adam yüzyıllar önce, aynı senin benim gibi etle, kemikle yaratılmış bir insan olduğu için dikkat kesiliyor kişi. bir insan eğer yapabildiyse mutlu yaşamayı, huzurlu yaşamayı sağlayabilmişse o kişi hakkındaki detayları öğrenmek istiyorsunuz.

    ve buddha denen adam gerçekten maddi bakımdan zengin bir aileden gelmesine rağmen bunları es geçip hayatı boyunca maneviyat için yaşamış olduğunda daha bir cezbediyor adamın hayatı kişiyi, kursiyerleri.

    bu adamın kişiliği hakkında bilgi verilmiyor kesinlikle (zaten kim ne yapar buddha’nın kişiliğini) adam ne yapmış? neden yapmış? amacı neymiş? bu 3 soru üzerinde ilerliyor kurs. bu adamdan öncede meditasyon çeşitleri olduğundan bahsediliyor. bu adam yaşarken ve bu adam öldükten sonrada farklı meditasyon tekniklerinin var oldukları anlatılıyor. hatta bu adamın bulduğu meditasyon tekniğini çarpıtarak farklı şekillere büründürenlerin olduklarından da bahsediliyor.

    hacı meditasyon işinde bile çakallar var yağni anlayacağınız.

    inanmayabileceğiniz, ya da size aykırı gelebilecek durumlar olabiliyor. mesala reenkarnasyondan bahsediliyor. he ben inanıyordum zaten reenkarnasyonun var olduğuna ama inanmayan kişi için o bölüm nasıl geçti bilemem. zaten kursta herhangi bir şeye inanıp inanmamak üzerine bir anlatım da yok. olanı olduğu gibi görme üzerine dayalı her şey.

    kursun en önemli ve yapıcı anı ( tam olarak kaçıncı günde onu hatırlayamadım ) kişideki “sankara” denilen “şey”’in “şey” diyorum çünkü “sankara”’nın tanımını yap deseler bende yapabilecek seviyede bir vipassana meditasyoncusu değilim henüz. ama şöyle anlatmaya çalışayım, ne kadar doğru anlatmaya çalışsam da muhakkak eksik ve yanlış bir cümle olacaktır burada ama. elimizden geldiği kadarıylen diyelim;

    sankara denilen madde (bence bir maddedir) vücutta yer alan kara noktalardır. bu kara noktalar kişiden kişiye değişir. kişinin hayatı algılama yetisiyle doğru orantılıdır. bazı kişi için yaşanılan bir olay o kişi için önemsiz iken bazı kişiler için hayatında önem arz eden bir durum olabiliyor. ve bu durum kötü bir anı olarak kendisinde kalabiliyor. bu tür kara noktalar birikip birikip çoğaldığında kişi bunlarla yaşamını idama ettiremeyecek seviyeye gelebiliyor. mutsuz oluyor, başkalarına zarar vererek bunlardan kurtulmak isteyebilir, kendine zarar verebilir, ya da intahar edebilir. oysa bu sankara denen maddenin vucuttan atılması kişiyi kendine getirebiliyor. ne kadar sankara atılırsa vücuttan kişi o kadar rahat edebiliyor. tabi bazı derin sankaralar olabilmekte. kişinin yaşadıkları, kişiliği o sankaranın ne kadar derine atılabileceğini belirliyor. kişi kendiyle ne kadar derin yüzleşirse o kadar derin seviyedeki sankaraları da gün yüzüne çıkartıp vücudundan atabiliyor. mutlu olabiliyor, nefes alabiliyor.

    bence insan; beden, ruh ve zihinden oluşan üç boyutlu bir varlıktır(bu buddha’nın bir görüşü değil, benim kendi görüşümdür bu arada) sankara ise bu 3 boyutun her birine ortak bir şekilde dağılmış ızdırap, sıkıntı ya da hiddet dediğimiz negatif durumlardır. kişi vipassana kursunda günlerce kendi kendini tanıma meditasyonu yaptığında, vucudundaki sankaraları görebilme onları dışarı atabilme yetisi kazanabiliyor.

    entry’nin ortasında bir şeyden bahsetmiştim. kişi yaşadığı durumların anasının amı olduğunu düşünebiliyor ve o yaşadıklarını kaldıramadığı için hiçbir insanın bu denli bir şeyi yaşayıp kaldıramayacağını da düşünebiliyor. ama vipassana da eğitim esnasında belirli bir zamandan sonra kendinle yüzleşirken o sankaraları nasıl dışarı atabileceğinin eğitimini alıyorsunuz. ve bir anda dışarı akmaya başlayabiliyor. şahsen bende şöyle oldu;

    bunu yazarken biraz utanıyorum ama: 7 ya da 8 . gündü sanırım; kendini gözlemle, kendini gözlemle, bedenini gözlemle, vucudunda akışı serbest bırak, nefesini kontrol et vb. şekilde meditasyon esnasında birden bi titreme geldi, daha öncesi aldığımız eğitimlerde vucutta böyle serbest bir akışın olabileceği, bu akışın zevkine kedimizi kaptırmamamız gerektiği belirtildiği için kendimi nefesime odakladım ve geçip gitmesini bekledim o anın. fakat titreme daha da fazla şiddetlendi. o arttıkça ben vücudumun bu normal olmayan hareketine engel olmadım. ama zihnim ve nefesime hakim olup meditasyon anımı devam ettirdim. titreme anı devam ederken biryanda da meditasyon duruşumu korumaya çalışıyordum lakin birden dim dik bir duruş içine girdi bedenim. kafamı yukarı kaldırıp ağzımı yırtılırcasına açtığımı hatırlıyorum. o an nefes bile alamıyordum. vücudumda garip bir enerji akışı oluşmuştu. hayatımda ilk defa böyle bir şey oluyordu ve aldığım eğitimlerde bu şekilde bir serbest akışların olabileceği bunların keyfine kapılmayıp meditasyonu devam ettirmemiz, nefesimizi korumamız gerektiğine dair bilgim vardı.

    bende bu durumun geçici olduğunu aldığım eğitimlerden bildiğim için nefes alış verişimi kontrol etmeye, heyecanlanmamaya çalışıyordum. kalp atışları hızlanmış, bir yandan da vücudumun titremesi artmış, bildiğiniz sallanmaya başlamıştım. bırakayım vücut ne yapmak istiyorsa yapsın, işi bitince yine titreme vb. durumları bırakacaktır, ben nefesime hakim olayım, meditasyonumu koruyayım diyordum. diyordum ki, durum iyice arttı..
    en son şöyle bir pozisyondaydım; ellerim birbiriyle bitişik vaziyette meditasyon duruşunda, kafa yukarıya doğru çevrili olup tavana bakıyor, ağız sonuna kadar açık, ve vücuttan ağız yoluyla dışarıya atılan bir şeyler oluyormuş gibi bir hissiyat içindeyim..

    bu hayatımda tatmadığım bir andı. ama o anın zevkine kendimi kaptırmakta istemiyordum. izin vermemeye çalışıyordum. çünkü bu türde vucutta yer alan güzel ve zevkli akışlar zaman zaman olabiliyor denmişti. kafamda sürekli bu disiplin dönüp duruyor, kendimi olayın akışına bırakmamı engellememi sağlıyordu. o güne kadar bu tür durumların olabileceği, bunların geçici olduğu, sahte olduğu ve bir yapıcılığının olmadığından bahsedilmişti. diğer meditasyon türlerinin alayı sırf bu tür zevk anlarını yaşatmak ve yaşamak için varolduğundan bahsedilmişti(yada ben öyle anladım diğer meditasyon metodlarını)

    bir ara bir ses duydum, bir insan sesi, kulağıma fısıldıyordu. “hocamız biraz dinlenmenizi istiyor. isterseniz odanıza gidebilirsiniz” benzeri bir şeyler söylemişti kulağıma. gözlerimi açtım. herkes normal bir şekilde meditasyonlarını yapıyorlardı. tamam işareti yapıp ayağa kalktım, odama giderken “ne oldu bana” diye sorduğumda kurs yöneticisi kişi olayı kendisinin de bilemediğini belirten bir şeyler söyledi ama tam olarak ne dedi hatırlayamadım şimdi.

    bir süre sonra meditasyon hocası beni çağırdığında ne olduğunu öğrenmek istedi. biraz sinirli gözüküyordu. sanırım benim show yaptığımı sanmıştı. ilk başta “içime şeytan girdi hocam” diyerek bir espri yapmak geldi aklıma ama, ingilizcem bunu telafuz edebilecek seviyede olmadığından “sanırım sankaranın bedenden çıkış haline, vucudun göstermiş olduğu tepki oluştu bende” yanıtını verdim. tabi bunu ben türkçe olarak söyledim ve çevirmen arkadaş sağolsun çevirdi.

    bu sefer daha da sinirlendi hoca. sankara nedir? dedi. kurstan edindiğim bilgiler doğrultusunda anlatmaya çalıştım. lakin sankaranın benim anladığım şekilde bir olay olmadığını anlattı hoca. o anlatırken bende yüzüne baktım ama ingilizcem tam iyi olmadığından tam da anlayamıyordum söylediklerini. çevirmenin çevirmesinden sonra tamam, okey felan diyordum bende. mantıklı geliyordu söyledikleri ama biraz tekniksel yanıtlardı verdiği yanıtlar. tam tatmin etmedi. tartışma ya da karşılıklı felsefe yapma gibi bir ortam değildi zaten kurs ortamı ki olsa bile yabancı dil seviyeniz yetersiz kaldığında çevirmen ile birlikte bu tür konularda konuşmanızda olanaksız gözükebiliyordu. o yüzden aklımdaki soruları cümle haline getirip soramadım. kafamda allak pullakdı. kendime bile ne olduğunu anlayamamıştım ki hocaya anlatayım.

    kursa devam edebilirmiyim diye sormuştum sanırım bir ara. kurstan atılacağımı zannetmiştim o olaydan sonra. kursa devam edebilirsin dedi ve o kalan birkaç gün boyunca meditasyon anlarımda kendi kendimi gözlemlemeyi daha alt seviyelerde devam ettirdim. korkuyordum. yine titreme gelirse, yine o zevkli akış vücutta oluşursa diye. tam konsantrasyon sağlamadan devam ettim.

    son gün farklı bir meditasyon tekniğinden bahsedildi. metta isimli bir meditasyondu bu. bir nevi o güne değin edinilen bilgileri sonuçlandırma aşamasıydı benim anladığım. yani kendinle yüzleş, kendini tanı, sorgula vee en son aşamada, edindiğin güzel erdemleri farklı kişilerle paylaşma meditasyonu. “metta” ismiyle geçiyordu. yeryüzündeki tüm varlıklarla kendi erdemlerini, huzurunu, mutluluğunu ve özgülüğünü paylaşıp rahatlamanı sağlayan bir şeydi. ve gerçekten iyi geliyordu insana.

    işte böyle geçti 10 günlük bir vipassana kursu benim için. hiçbir kimseyle konuşmadan, göz teması kurmadan, eğitimden alabileceğim maksimum faydayı almaya çalışarak, ağır ve zor bir 10 gündü. evet konuşmak, göz teması kurmak yasaktı. aynı odada beraber kaldığınız diğer kursiyerle bile konuşmak yasak olup, eğitim için olması gereken bir şarttı bu ve iyi de oldu. ilgi alanı dağılmıyordu böylece.

    hasılı;

    hayat bir derya, onunla edinilebilecek deneyim sonsuz. ama bu sonsuz deneyimleri yorumlayabilecek olgunluğa erişimi kısaltan bir yoldu vipassana kursu benim için.
    farklıydı, çook farklıydı. hoştu.

    iyi akşamlar.
  • nasıl yazacağımı bilmiyordum uzun süredir. ama borçlu olduğumu hissettim. bir şekilde buraya yazıp, twitterda paylaşınca en azından küçük bir borcu ödemiş olacağım.

    başlık altında esasen anlatılmış. google aramaları sonrası başka insanlardan da detaylarını okuyabiliyorsunuz. ama ben biraz kendi özelimi ifade edeceğim. zira vipassana kişisel bir yolculuk. yolculukta ne yaşadığı her insana göre değişir. fakat vipassana arabanın icadı gibi bir şey. yolculuğu hem kısaltıyor. hem keyifli hale getiriyor. fakat yolun da asla bitmediğini gösteriyor.

    önce, nasıl tanıştım? harari'nin 3.kitabında son bölümde meditasyon anlatılıyor. oradan açıp bakın. ben vipassana yapmasaydım asla sapiens'i yazamazdım diyor. oraya gidince gördüm ki, hakikaten düşünceleri pürüpak yapmaya birebir vipassana. ben kitabı 2018 ekiminde okudum. uzun süre gidip gitmeme konusunda kararsızdım. bekledim. 2019 nisanda birden artık vaktim geldi deyip başvurdum.

    sıra anca geldi 2019 temmuz ayında 10 günlük muhteşem sessizlik sürecine girdim.

    her günü apayrı geçti.

    ama zor bir süreç. herkese tavsiye edemiyorum. çünkü bu zorlu süreci kaldıramayacak psikolojik durumda iseniz, kendinizi kesersiniz.

    ilk günler kendimi acaba neler olacak diye beklerken motive edebildim. zaten ilk 3 buçuk gün olayı tam anlayamıyorsunuz. nefes alıp vermeyi takip ediyorsun. sabretmeyi oğreniyorsun. zihin sürekli bir mücadele halinde ordan oraya savruluyor. sabırla kendine tahammül ediyorsun. kendini ve bu durumu kabul ediyorsun.

    havuzda ya da denizde bok gördünüz mü hiç?

    böyle laps diye su yüzüne çıkar. aşağı çökmez. işte insan kendiyle öyle yüzleşiyor. her şey kabak gibi ortaya çıkıveriyor.

    ben kendimi bildim bileli, herşeyi sorgularım. üstelik kendimi daha da çok sorgularım. daha önce vipassana merkezlerinde çok kere gönüllülük yapmış olan bir kızla mesajlaştım. arkadaşımın kız arkadaşıydı. bana dedi ki: sen sen değilsin. orada bunu göreceksin. şaşırma. nolursa olsun terketme. son güne kadar sabret.

    ya dedim bu ne snickers reklamı mı? ben sürekli kendimi zaten sorguluyorum. nası bir farklılık farkedeceğim tam anlamadım. ihtimal de vermedim. zaten kız beni tanımıyordu. öylesine konuştu dedim.

    2. gün biraz zorlandım. ama daha olayın ne olduğu bize anlatılmadı. sadece anapana ile nefes izlemesi yaptığımızdan merak da ediyorum. 3buçukuncu günde ne var acaba diye kaldım.

    4.günün yarısında vipassana anlatılıyor. esasen vucudun en üst bölümünden en alt bölgesine kadar tek tek tüm uzuvları gönül gözüyle izleyip, hisleri takip etmek. oluşan hislere müdahale etmemek, sadece izlemek.

    bunun ne gibi bir avantajı var?

    bu şu demek: hayat boyu herşeye tepki vermeye şartlandık. hayatımızda istediklerimizi tuttuk. nefret ettiklerimizi ittik. ve bunu bir süre sonra herşeye yapmaya başladık. hayat ise öyle bir şey değil. bazen çok istiyorsun bir şeyi, aşk, iş, cocuk, para, sağlık ama senin olamıyor. bu tarz dünyevi şeyleri sürekli istemek vucudun içinde düğümlere neden oluyor. kendi kendimizi sıkıştırıyoruz. bazen de istemediğimiz şeylere maruz kalıyoruz ve onlardan kurtulamıyoruz. hop yeni yeni düğümler.

    beden bu gözlem esnasında bu düğümlerin hepsi tek tek deneyimleyerek çözüyor. kulağa saçma gibi gelebilir ama esasen çok çok basit.

    bir şeyleri çok isteme. ya da nefret etme. sadece durumu kabul et. sadece gözlemle. ve kabul et.

    ben 10 gün boyunca hiç rahat duramadım. ama esas olay 6.gün oldu. vucudumda o kadar çok düğüm vardı ki, çıldırmak üzereydim. milyonlarca düğüm atmışım. hangi birini tek tek çözeyim. çöz çöz bitmiyorlar. ve her düğüm çözülürken vucudumda büyük bir enerji dolaşıyor. acayip rahatsız ediyor beni. karın bölgemde alevler oluşuyor. 200 kişilik meditasyon salonunda, herkesi öldürme planları yapıyorum. bağırmak istiyorum. bacaklarımı kesip içinde dolaşan enerjiyi salmak istiyorum. bir taraftan kursta gönüllü herkese küfrediyorum. goenka'ya saydırıyorum.

    diyorum ki, benim içimi açtınız. beni böyle bombok bıraktınız. ben ne yapıcam diyorum. herşeyi boşladım. hayattan vazgeçtim ve ölümümü planlamaya başladım. dünyanın hiç bir anlamı kalmadı gozumde.

    yine meditasyon salonundayız. 6.gün. hatta demişlerdi girmeden, 2 ve 6.günler kritik diye. hakikaten ben meditasyon sırasında dayanamıyorum artık. bacaklarımda müthiş bir rahatsızlık var. etrafta çok güzel bir orman var. içine gidip yürüyorum geçmiyor. yatıyorum yatakhanede olmuyor. kendime masajlar yapıyorum. hatta bacaklarımdaki kasları öyle fena sıktırdım ki, kesip atıcam gerçekten kurtulmak için. enerjiyi vucudumdan nasıl atacağım derken, türk kafası, çoraplarımı çıkartıp yalın ayak toprağa, çime basayım dedim. koştum aşağı. çorabı çıkarttım ilk adımı attım, lan sen oraya nasıl girdin, çimlerin arasında arı varmış. kerata beni fena soktu.

    ulan diyorum başıma daha ne gelicek acaba. daha önce de arı sokmuştu ama bu ne biçim arıysa felaket acıyor. tipi de değişikti. 10 dk boyunca acıdı acıdı acıdı. sonra bir şey farkettim. ayak serçe parmağımdaki arı acısını hissederken, daha az evvel sinirden kahrolduğum vucuttaki enerji yok olmuştu. sadece arı acısı kalmıştı. hatta ufak ufak daha önce kendimi dövdüğüm, fiziken sıktırdığım için kas acıları da kalmıştı bacağımda.

    yani vipassanayı aslında tecrübe etmiştim. vucuduma dirlik vermeyen o kötü enerjiyi kendim üretiyordum ve başka bir felaket başıma gelince, o uydurma acı yok oldu. gerçekten sokan arı acısı da biraz sonra kalmayınca bomboş kaldım.

    daha sonra başka sorularıma cevaplarım da gelmeye başladı. çünki tecrübe etmişim olayı. gerçek vipassana ile ilgili goenka'nın anlattığı mevzu aklıma geldi. ya sen yüce birisin bunu niye herkese sen yapmıyorsun. oku üfle bizi de adam et filan gibi şeyler söylüyorlar hep. o da diyor ki, bu bir yolculuk. ben size yolu detaylı anlatabilirim anca. sizin kendinizin gitmesi lazım. kendiniz tecrübe etmezseniz olmaz diyordu.

    her neyse, artık mevzuyu anlamıştım ama cidden çok zor bir şeydi benim için. bazı gerçeklerle yüzleşmek iyi geldi ama farkettiğim en önemli mevzu, mücadelenin hiç bitmediği idi.

    1 yılı geçti. hala düzenli yapamıyorum. yapmayı çok istiyorum. ama iradem çok zayıf. hala irademi güçlendirmeye çalışıyorum. umarım bir gün başarırım.

    neden uğraşıyorsun derseniz, gerçekten salak saçma her ruhsal düğümü görüp çözmek muhteşem bir rahatlık. çünki hayat hala bize o düğümleri attırıyor her yeni günde de. bunları çözmek emek istiyor. yapabildiğim zamanlarda hem çok başarılıyım. hem de çok huzurluyum. yapamadıkça yeni sıkıntılar biniyor durduk yere üstüme. içime.

    dediğim gibi zor bir süreç. demin herkese tavsiye edemiyorum dedim ama aslında dikkatli olmanız kaydıyla herkese tavsiye edebilirim. ancak kurs yönetimine ve kendinize karşı dürüst olmanız lazım. sordukları sorulara doğru cevaplar vermeniz lazım. yalan söylememeniz lazım. aksi takdirde çok kalıcı sonuçlar doğurabilirsiniz kendi içinizde zihninizde.

    yazıyı yayınlayayım da oturayım yine bir vipassanaya şimdi. umarım bu sefer bırakmadan devam ederim.
  • --- spoiler ---
    olanı olduğu gibi görmek anlamına gelen vipassana, uzak doğu’nun en eski meditasyon tekniklerinden biridir. bu teknik, 2500 yıldan daha uzun bir süre önce gotama buddha tarafından yeniden keşfedilmiş ve evrensel hastalıklara evrensel bir çare, yani bir “yaşama sanatı” olarak öğretilmeye başlamıştır.

    vipassana, kendi kendini gözlemle gelen bir kişisel dönüşüm yoludur. beden ile zihin arasındaki derin bağlantı üzerine odaklanır. dikkatin beden ve zihinde ortaya çıkan süreçler (bedensel hisler, duygu ve düşünceler) üzerinde yoğunlaştırılması sonucunda, kişi zihninin ve onun sürekli olarak ürettiği düşüncelerin esiri değil, ustası olmayı öğrenir. insanın yaşam kalitesini belirleyen düşünce ve duygularını üreten yasalar anlaşılır hale gelir. doğrudan deneyimle, kişinin ilerleyişinin ya da gerileyişinin, acıyı nasıl ürettiğinin ya da ondan nasıl özgürleşebileceğinin doğası anlaşılır. bu gözlem temelli, kendini keşif yolculuğu konsantrasyon becerisi gelişmiş berrak ve dengeli bir zihinle, sevgi ve şefkat dolu bir kalple noktalanır.
    --- spoiler ---
  • 2500 yıllık bir hint meditasyonu..gündelik hayattan tamamen izole olmak ve hiç konuşmamak üzerine kurulu 10 günde öğrenilen bir teknik..
  • turkce destekli kursu sadece yunanistan'da verilmektedir, bu yuzden her yil erkenden basvurulmazsa basvurular dolup tasiyor, gecen yil erkenden basvurdum listeye girdim ama bazi isler dolayisiyla gidemedim bu yilki basvuruma az once cevap gelmis biz yilda sadece uc kurs duzenliyoruz, ukrayna dokuz tane duzenliyor gidip ona basvurun.

    yahu zaten ukrayna'ya gitmek istesem oraya basvururum, turkiye'ye bu kadar yakin ve turkce dil destegi veren tek sizin kursunuz bir de baska yere dehlemek nedir. bir de demis az sayida yurtdisindan ogrenci kabul ediyoruz turkiye'yi yurtdisi sayiyorsaniz cikarin turkce'yi listenizden insanlar da basvurmasin o vakit.

    her neyse tam erecegim diyorum, beni geriyorlar.

    ek: türkçe destekli kursu bu sene makedonya'da düzenleniyor.
  • erken kalkıp, erken yattığınız, hiç konuşmadığınız, diğer katılımcılarla göz teması kurmadığınız, daha cok yulaflı besinlerle beslendiğiniz ve bol bol meditasyon yaptığınız bir nevi gerçek "ben" ile direkt karşılaşma yolu. orijinal vakıf tarafından yapılanı ücretsiz. vakıf bağışlarla işliyor. türkiyede de senede bir iki kez düzenleniyor.

    (bkz: http://www.dhamma.org/)
  • vipassana ve hayat ustune cok eglenceli, kendi vippasana deneyiminden yola cikarak yazilmis tabiri caizse guldururken dusunduren bir yazi icin bakiniz ahanda satori:

    http://www.prensesemektuplar.com/…handa-satori.html
hesabın var mı? giriş yap