• padişahın biri, bir gün vezirini çağırır ve der ki: - "yeni bir kural çıkaralım, adı vergi olsun. herkesten alınacak, bakalım halk ayaklanacak mı?"

    halk toplanır vezir vergiyi sunar, halk dağılır.

    bir hafta sonra padişah vezire sorar: - "halk ayaklandı mı?" diye.

    vezir "kimseden ses çıkmıyor" der, padişah ise koyduğu yüksek vergilere halkın hiç tepki vermemesine kızar.

    vezirlerine, "filanca
    yerdeki şehre gidin. oradaki köprünün başına bir adam koyun. geçen herkesten 1 akçe alsın." demiş.

    vezirler padişahın dediğini yapmış. şehir halkından ses seda çıkmamış.

    padişah bunun üzerine kızarak, "köprüden çıkandan da 1 akçe alınsın" demiş.vezirler emri yerine getirmişler.

    yine bir tepki gelmemiş, buna çok kızan padişah hemen emir vermiş: "köprünün ortasına bir afro amerikalı (zenci demiyoruz ayıp) dikilsin. geçen herkesi siksin" demiş.

    emir yerine getirilmiş. halktan yine tık yok.

    iyice küplere binen padişah, tüm şehir halkını meydana toplayıp hiddetle haykırmış: "bre mendeburlar. hiç mi şikâyetiniz yoktur benim devletimden. niye böyle susup durursunuz?"

    kalabalıktan çıt çıkmamış.

    daha da kızan padişah: "eğer tek bir şikâyetiniz bile yoksa hepinizin kellesini uçuracağım ona göre" demiş.

    bunun üzerine biri elini kaldırmış:
    -padişahım şu bizim şehrin tek köprüsü var ya...

    -evet biliyorum o köprüyü. yoksa geçiş parası mı çok geldi?

    -yok padişahım o değil de şu köprünün ortasında duran adam var ya...

    -o adamdan mı şikâyetiniz var. istemiyor musunuz o adamı?

    -yok padişahım. tek bir adam olduğu için kuyruk oluyor. birkaç adam daha koysanız da çok beklemesek.
  • vatandaşın görevlerindendir.tıpkı askerlik (anayasa vatan borcu diyor) gibi,seçimde oy kullanmak gibi..
    verginin vatandaşa hizmet olarak ne şekilde döndüğünü uzmanları açıklasın.
    bir de şu var :
    dr.memduh eren serbest ruh ve sinir hastalıkları uzmanı olarak çalışmaktadır.vergi ödeme zamanı muhasebecisini çağırır,parayı teslim eder.
    -12 mart'ta gördüğü işkenceyi anımsıyarak- muhasebeciye şöyle der :

    "hamdi,al bu parayı devlete ver.polisine cop alsın sonra da o copu benim götüme soksun.."
  • türkiye'de bunun ismi vergi değil "algı"dır. zira siz devletinize vermiyorsunuz. o sizin cebinizden alıyor. hatta çalıyor. geri de vermiyor.
  • (bkz: mozambik vergilendirme sistemi)
    vatandaş sikmek için yeni metodtur. 35,000 € luk arabayı 78,000 € satmaya yarar. başka da bir sike yaramaz.
    --- gg mode on ---
    e amına koduklarım, sen bu kadar vergiyi alıyorsan şehir düzenlemeni de, yollarını da ona göre yapacaksın. yetmedi ülkeyi sikip sikip attığınız. ruhunuz kokuşmuş beynini siktiğimin örümcek beyinliler sizi, karısını kızını menfaat uğruna evlendiren godoş yobazları.

    ayrıca aklıma gelmişken, o internetle ilgili yasalarınızın da ananızın amına kadar yolu var.

    --- gg mode off ---
  • vergi denen sey nedir? biz hepimiz verginin icine dogduk, hatta turkiyede maaslar net maas olarak gorulur. vergi kesintisi boyle cart sekilde gosterilmez. hatta amerika'da alisveris yaparken, etiket uzerinde malin net fiyati yazar. 30 dolardir mesela. kasaya gidersin 33 dolar odersin. 3 dolar ney lan dersin, vergi der. bilirsin ne kadar vergi odedigini. o senin icinde yer eder. benim parami aliyor biri dersin. bunu oyle kolay unutmazsin. sistem de seni uyutmaz. sen bu verginin pesine dusersin. bunu nasil geri alirim filan diye. genellikle alamazsin. o zaman da hesabini sorarim ben bunun dersin. sistem de bunu yapmani ister. cunku bunun icin karsilikli never ending yani hic bitmeyecek bir savas baslayacaktir. sen verginin hesabini sordukca karsidaki de bunun hesabini verir. o yuzden oyle kafasina gore harcayamaz senin verdigi vergiyi. hatta taxpayer's money diye ciddi bir de kutsallastirilir bu siyasetcilerin agzinda. tabii ki hepsi birer yalan ama olsun sen de kendini bir birey olarak hissedersin bu boyle gider.

    peki vergi vermek neden gerekli? simdi burada devletlerin baska gelir kaynagi yok da o yuzden filan diye bunun savunuculugunu yapacak degilim. banane yani bulsun baska bir yontem. benden para toplamak zorunda mi devlet? ya da toplamasa yine de bir sekilde benim cebimden bu para cikar miydi? bunlar derin felsfeye kadar girmeyi gerektiren konular aslinda. once devlet tanimini yapmak gerekiyor. biliyorsunuz felsefecilerin devlet tanimlari var. plato ve aristonun devlet anlayislari var. hobbs'un devlet tanimi var. bunlar uzun sureler tartisilmis sonra ona gore de insa edilmis sistemler vesaire. bunlari burada anlatamayacagim cunku bunlar kitap olarak yazilmis zaten. kuru bilgi. yeni nesil tureyen youtuberlar gibi de o kitaplari okuyup burada onlari size geri kusmayacayim. daha farkli seyler konusacagiz bunlar uzerinde.

    bir insan vergi verirken, para verir. hadi ya oyle mi bilmiyorduk. evet hem de ciddi miktarda para verir. o parayla yapabileceklerinden aslinda vazgecmis olur. bakin ilginc seyler geliyor sanki. ben eger bir seyden vazgeciyorsam bundan ne adina vazgeciyorum? mesela ben yillik hic vergi vermesem, elime fazladan 40 bin lira gececek siradan bir memur icin. yani kabaca konusuyorum. 40 bin lira az para degil ya. 40 bin lira ile mesela guzel bir avrupa gezisi yapilabilir. ya da 10 sene boyunca bunu biriktirip yatirim yapsam mesela hayalimdeki arabayi alabilirim. ya da ikinci bir ev alabilirim. hayatimi daha luks yasabilirim. normalde yiyemecegim yemeklerin tadina bakabilirim, belki sarap tadim zevki gelistiririm. ya da viski? puro da alirim. ya hep boyle bencil seyler soyledim. belki cocuklara yardim ederim ahahah. gercekten edebilirim belki. cunku ben ahmetim, ben mehmetim, ben fatmayim, ben ayseyim. ben bambaskayim. benden milyonlarca var. dusunsenize milyonlarca insanin kendi hayalleri zevkleri. belki aralarindan ressam tureyecek belki de muzik yapan dans eden bir suru degisik benlik cikacak. karakterlerinin baskin ikinci siradaki olani cikacak belki rahatliktan.

    aslinda, bir toplumda verginin nasil toplandigi (dayak ata ata zorla mi toplaniyor, vergisini vermeyene ne yapiliyor, vergi esit sekilde mi toplaniyor), egitimin nasil verildigi (dayakla mi egitiliyor insanlar, hindistanda oyle su an, egitimin kalitesi, egitim kurumlarinin kalitesi ve koklu olusu vs), hukuk mekanizmasinin nasil isletildigi (adalet karsisinda herkes esit mi, adalet cabuk tecessum ediyorum mu, insanlar kendisini guvende hissediyor mu) o toplumun hangi ideoloji altinda yonetildigini gosterir. simdi burada hemen "ya bizim devlet soyle boyle" demenin manasi yok. cunku burada ben de vergi vererek bu ideolojiyi besledigimin farkinda olmaliyim. yukaridaki uc ana unsur. benim verdigim vergi ile ayakta durabilir. ben hangi ideoloj ile yonetiliyorsam, o ideoloji ile yonetileyim de parasini veriyorumdur. bunu da vergi ile yapiyorum. ankara'da vakit gecirmis olanlar bilir. ben cok kizardim. doneciye gidersin, adam onune bir suru cop getirir. yok ezme, yok patates kizartmasi, yok salata, yok zart, yok zurt. arkadasim senden bunlari isteyen oldu mu? hayir! bunlari muesseseden ikram ayagina getiriyorsun onume. ben bir doner yiyip cikacagim topu topu 10 liralik donere 25 lira para istiyorsun. bu arada 2018 rakamlari bunlar simdi belki 40 olmustur bilmiyorum. bana istemedigim seyi verme ya. bir de para oduyoruz buna. devlet de ayni sekilde, benden para alip gereksiz yere bekci mekci aliyorsa, bir suru toplumun curufuna para vermek zorunda miyim ben ya diye bir anlayis olusmadiysa bunyede o zaman da devlete kizamazsin. cunku devlet halktan yuz bulur da yapar bunu ancak. baska turlu yapamaz.

    verginin toplanma basarisi da ayri bir konu. devlet bunu istese 1 ayda hemen halleder ama edemiyor neden? bir bakima halk istemiyor cunku. neden? bir kisim vergi vermemenin yolunu bulmustur cunku ne olacak? bunun bir baska ihtimali daha yok. ya 0 ya 1. binary bir seydir vergi. vergi ya verirsin ya vermezsin. o yuzden bir ulkede vergi sistemi eger dogru calismiyor ise, bu sistem dogru calismasin isteniyordur. bu da devletin basina gecen yapiyi halkin sectigi toplumlarda bu durumdan direkt olarak halk sorumludur. yani kisi kuruyemisciden alisveris yapip fis kestirmiyorsa, bunu bizim agzindan allah dusmeyen bir kuruyemisci yapiyordu. kizmasin bana hic, dogru olani konusuyoruz. sorsak, fis istedin de mi vermedik der. ben istemesem de vereceksin fisi. ben fistik istersem vereceksin. fistik istege bagli, fis degil. mesela fis bunun en basiti. bir de bunun fis verme diyeni vardi. fis verme demek su oluyor, sen oradan bir de 100 gram findik destekle o karisik kuruyemise demek. her toplum istedigi gibi yasar. buna turkiye de dahil. turk halki bilim istesin 5 seneye bilimli hukumet gelir. turk halki adalet istesin, adalet gelir.

    vergi vermekten kacan bir toplum yok olmaya mahkumdur. bakin bir benzeri su an abd'nin basinda. abd'nin tech giant denen trilyon dolarlik sirketlerinin hepsinin merkezi abuk supuk ulkelerde. vergi yok, ya da cok az. amerika bundan faydalanamiyor. bu yuzden de manyak paralar birikiyor o sirketlerin kasalarinda. ama manyak paralar. trilyon dolarlardan bahsediyoruz. sonra kuresel sermaye denen bela cikiyor basimiza. sirket devletten daha buyuk. host ulan diyor. benim dedigim olacak. devlet de diyor ki olmaz. nasil olmazmis filan derken, simdi bir de coronavirus etkisiyle bu da artik gercekten mi var yoksa bunu da mi basimiza kasten sardilar insanin beyni kasinmiyor degil, virus gitti simdi yine toplumsal huzursuzluk, para is guc gibi konular konusuyoruz.

    yeni ekonomik sitem tartismalari soz konusu. bu son 6-7 senedir ne hikmetse bir daron kitap yaziyor bir piketty. simdi burada komplo teoricilerine tohum vermiyorum. adamlarin bir seylerden bahsediyorlar. 2013 yilinda yanlis hatirlamiyorsam, daron acemoglu why nations fail yazdi. orada nation nasil batar nasil cikar onun tanimini yapti. adalet, ozgurluk ve hesap verilebilirlik uzerine ciddi bir felsefe yapmis hoca. benzer sekilde piketty de dunyadaki bu gelir dagimili esitsizliginin artik sistemi fazla zehirledigini ve sistemi teklettiginden bahsetmis. sonra 2019 ylinda daron hoca the narrow corridor diye bir kitap cikardi. why nations fail'i biraz daha tamamlayan complementary denir, fikirlerle toplum ve devlet arasindaki iliskinin en iyi oldugu durumdan bahsetmis. bunun recetesini yazmis. yani guzel. bunun uzerine de piketti'nin capital and idelogy kitabi cikti. simdi onu okuyorum iste. adamlar 500 senelik tarihi kucaklayip anlatiyor olan biteni. bunlarin temelinde de su anki yasanan ekonomik sikintilarin nasil giderilecegine dair receteler veriliyor. birinden biri kazanacak. bu iki isimden biri de nobel alacak. belki de ikisine birden verilecek. simdi bu sistem degissin de bir 5 sen sonra belki hem piketty hem de daron acemoglu beraber alacaklar nobeli. belki fizikte oldugu gibi 3 kisiye verecekler buna james robinson da eklenecek.

    yeni seyler dusunmek ve bu yeni seyleri yapmanin caginda yasiyoruz. 100 yillik egitim sistemi ile, 100 yillik egitim sisteminden cikmis dinozor hocalar ile olmaz bu isler. akademideki kalite butun topluma yayilir. akademisyeni dandik olan bir ulkenin youtuber i da dandik olur, vergisi de tam odenmez, donercisinde masaya bir suru istenmeyen ivir zivir getirilir iste boyle. o yuzden kalite istememiz gerekiyor. bilimde quantitiy vs qualitiy konusulur hep lafta hep quality daha onemlidir ama universiteler de akademisten alirken hep quantity e bakarlar. burada turk universitelerinden bahsetmiyoruz. turk universitelerinde is bulmak icin tanidik olacak. quality de yok quantity de yok. identity var. kimsin sen? var mi tanidik. her yer oyle degil de, yine de cogu yer oyle iste.

    simdi bu entry silsilesinin ucunsune gececegiz. buraya ben onecki entry'nin de linkini koyacagim, sonuncusu bilim olacak. bilim basligindaki entry'e de bu ikisini koyacagim.

    ilk entry icin

    (bkz: youtuber/@vitruvius kadini)
  • bir elektrik mühendisi abimiz var, serbest çalışıyor. geçen malmüdürü'nün sekreteri arıyor bunu;

    - ü. bey, eğer uygunsanız malmüdürüm sizi ziyarete gelecekler.
    + hayırdır kızım?
    - bir plaket hazırlanmış adınıza, çalışmalarınızdan dolayı. işyerinizi ziyaret edecekler plaketi takdim için.
    + eeee gelsinler bakalım.
    - de şey diycektim, ufak bir bakiyeniz varmış da müdürüm "önce onu halledebilir mi?" diyor.
    + ne kadar?
    - 26 bin lira.
    + neeeee? yok kızım sağol. plaket de istemem, küçük (!) bakiyeyi de ödeyemem, gelmesinler.

    gelmemişler plaket vermeye. şimdi yapılandırmış borcunu. tabi ki en büyük ortağına ödemeyi yapması lazım gelir. kestiği fatura üzerinden, tahsil edebildiğini soran yok.

    işte bu hikayedeki ana fikre vergi denir. sorsanız bu ülkenin esnafına, çalışanına, memuruna daha vergi ile ilgili ne tanımlar ne örnekler ekler, hem de nerelere ekler.
  • eskiden halka yol, su, elektrik olarak dönerdi bu arkadaş liseli olmayanlar hatırlar, en azından döndüğü söylenirdi. şimdilerde bu üçlünün hepsi "parasıynan". belki bi agaya beleş, orası da beni ilgilendirmiyor. varsa aranızda kendini aga gibi hisseden bırakabilir bu entryi okumayı, benim işim diğerleriyle.

    neyse, ilgilenmeyenler de terkettiğine göre şu güzelim ortamı, başlangıç olarak şu halka ödediği vergiler karşılığında döndüğü söylenen şeylerin günümüzdeki durumuna bir bakalım mı ne dersiniz? hadi bakalım;
    yol: en son ne durumda bilemedim ama çevreyollarının ücretli olması gündemdeydi bir ara, yuh!
    su: büyükşehirlerde sadece bulaşık ve çamaşır makinaları kullanıyor artık belediyenin şehir şebekesine bastığı suyu neredeyse. gerçi o da parasıyla, eskiden de öyleydi eyvallah ama, her evin bütçesinde içme suyu diye ayrı bir kalem var artık, yuh!
    elektrik: sıcak para sıcak para diye elektrik dağıtım işini özelleştirdiler. devletin asli görevlerinden biri olarak dağıtılan bu arkadaş da artık bakkaldan aldığınız süt, kasaptan aldığınız et kadar özel*, ve bu arkadaşın kalitesi veya fiyatındaki artış/azalışlar da en az o et-süt kadar satanın inisiyatifinde, yuh!
    ne güzel demiş aşık mahzûni "yuh yuh" diye, bize de ustayı yâd edelim...

    şimdi düz değil bak, dümdüz adam olarak bakıyorum mevzuya;
    ülke dediğin koca bir apartman. apartman sakinleri var, apartman aidatı var, apartman yöneticisi var. bunlar normal şeyler, olması gerekenler zaten, ortak ihtiyaçlara istinâden yaratılan ortak bir bütçe, bu bütçeyi yaratanlar ve bu bütçeyi yönetenler.
    sonra efendim, sakinlerden toplanan bu aidatın bir de geri dönüşü var bu sakin arkadaşlara. bu nedir efendim, kapıcı hizmeti olur, temizlik elemanı olur, asansör olur, merdiven otomatiği olur. bunların hepsi her apartmanda yok tabi ama olana göre bir aidat belirlenip düzenli olarak toplanır bu sakin arkadaşlardan.
    şimdi hepimizin de tahmin edeceği gibi bu hizmetler ne kadar çoksa aidat o kadar çok olacak, ne kadar azsa aidat o kadar az olacaktır. hizmet eklenirse aidat artar, hizmet eksiltilirse aidat azalır, doğanın kanunu. halihazırda çalışmakta olan asansör hizmetini kapatıp "verin bakalım 100'er daha, nihahaha" diyen bir apartman yöneticisini en iyi ihtimalle "döverler" afedersin.
    şimdi benim anlamadığım kısma gelmiş olduk sevgilim ekşi sözlük okuru, bi yardım ediverin hele. şimdi bir apartmanda olay bu kadar basitken, insanlar bir hizmeti beğenmediği zaman direk sorumlusunu, yöneticiyi muhatap alıp en iyi ihtimalle "döve döve" istediğini alırken, apartman büyüdükçe neden insanlar olanlardan birbirlerini sorumlu tutup, dost meclislerinde birbirlerine bu yönetici arkadaşı savunurlar ki? olur, hakkaten beğeniyordur yöneticinin hizmetlerini destekler, eyvallah. orada mis gibi "inadına yaşamak" dururken, nasıl oluyor da "inadına akp", "inadına mhp'ye vereceğim" veya "inadına chp inadına baykal" diyebiliyour bir insan anlam veremiyorum sevgilim okuyucu. çoğu zaman kendi bile yöneticinin hatalarını görmesine rağmen neden bu yöneticiyi, yönetici grubunu veya yöneticinin fikirlerini her neyse, takım tutar gibi, akıl mantık aramadan, çoğu zaman körü körüne savunma ihtiyacı hisseder ki bu sakin arkadaş? olan biten zaten ortada, herkesin de kendi çapında bir yorumu var evelallah bu olan bitene.
    hayır bu büyük apartmanın sakinleri olarak bırakmasak mı artık "türk-kürt", "alevi-sünni", "fener-cimbom", "dinci-laikçi" eksenli kapışmaları? süpürge sopasıyla duvarlara vurarak, balkondan balkona veya havalandırma boşluğundan bağrışarak bir yere varamayacağımızı anlayabilmek için ne kadar geçmesi lazım daha? hem apartman yöneticisi mütayitle görüşüyormuş diyolla oraya odaklanmasak mı biraz? hadi geçtim mütayidi falan filan apartmanın yüzüne bakılacak tarafı kalmadı yahu, sorunlar üzerinden birbirimize giydirmek yerine sorunlara odaklanmasak mı biraz?

    bunlar hep popi meselesi bir yerde tabi. herkesin bir popisi vardır, bak mesela benim popim şöyle;

    eskiden halka yol, su, elektrik olarak dönecek diye vergi toplanırmış, bir geri dönüşmüş bu üçlü önceden yani. şimdi bu üçlü tam karşı tarafa geçmiş, vergi toplama aracı olmuş, toplanan vergiler de gelişen ve değişen ülke şartları sebebiyle olacak ki kömür*, makarna*, köpek maması*, tablet* ve hatta bira* olarak döner olmuş millete.
    bu tabi dönenlerin elle tutulan kısmı sadece. vergiler bugün annelere şehit, babalara açlık, çocuklara eğitimsizlik, işçiye polis dayağı, memura boşa yaşanmış bir hayat, üniversite mezununa kpss veya işsizlik, lise mezununa asgari ücret, ilkokul mezununa salt işsizlik, okumayana ise ölümüne fakirlik olarak da dönebiliyor, maazallah.

    uzun uzun yazdıktan sonra akla gelen özet:
    vergi; dönüş itibariyle andriy şevçenko gibidir, dönüşü belli bir kesime sevinç, huzur, refah vadeder, başka bir kesime ise kol gibi bir takım sürprizler*...
  • kimler vergi veriyor:

    (bkz: gelir vergisi/@lumina obscura)
    -----------------------------------------------------------------------
    türkiye'deki gelir vergisi oranları avrupa ya da amerika'ya kıyasla yüksek değil, normal. türkiye'deki problem dolaylı vergilerin çok yüksek oluşu. yani maaşınızın yarısını devlete teslim etmenizle iş bitmiyor: tüm alışverişlerinizde kdv ödüyorsunuz. araba alırken, benzin alırken, içki alırken, sigara alırken, telefon alırken, telefonla konuşurken ayrıca hayvan gibi ötv ödüyorsunuz.
    kdv oranlarımız (%18) avrupa ile benzer, abd'de ise sales tax genelde %10'un altında. hadi abd'yi görmezden gelip kdv'ye normal diyelim. buyrun 2011'deki ana vergi gelirleri:
    - gelir vergisi: 47,3 milyar tl
    - kurumlar vergisi: 23,1 milyar tl
    - kdv: 67,8 milyar tl
    - ötv: 61,1 milyar tl
    kdv de ötv de neredeyse gelir ve kurumlar vergisi toplamına denk. dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok.
    neden böyle? çünkü devletimiz ücretliler hariç kimseden gelir vergisi toplayamıyor.
    sonuç: eğer devlet, beyanname veren mükelleflerden adam gibi vergi alabilirse, bizlerin de bu kadar ötv ödemesine gerek kalmaz. o zaman ne olur
    audi a3'ü 70 bin liraya değil 40 bin liraya alabiliriz. benzinini de 5 liradan değil 2 liradan koyabiliriz.

    ***
    dolaylı vergi'nin asıl problemi ise zengini değil, fakiri vurması. ayrıntılı malumat için: (bkz: dolaylı vergi)
    -------------------------------------------------------------------

    (bkz: kurumlar vergisi/@sayisal loto talihlisi)
    -----------------------------------------------------------------------
    "2010 yılında ilk yüze giren doksan şirketin toplam ödediğinin, toplam asgari ücretlilerin ödedikleri gelir vergisinden daha az gerçekleştiği vergi türü"
    -----------------------------------------------------------------------

    (bkz: özel tüketim vergisi)
  • kalkınmanın temeli, temel'in ıspanağı, ıspanağın demiri.. tavşanın suyunun suyu.
  • hikmet kivilcimli'nin, "osmanli tarihi'nin maddesi" kitabindan yaziyorum.

    "kanuni'nin para iradi (vergiyi toplama hakkini nakit para karsiligi multezime satistan gelen para) devriminden yarim yuzyil kadar zaman gecmisti. bir ceyrek yuzyil icinde, art arda uc padisahi tahtindan indirme patlak verdi. bir islahat yapmaya kalkisan genc osman'in irzina kadar el uzatilarak cani alindi.

    faciadan ders alan iv. murat'a, "turklerin montesquieu'su" denilen goriceli donme koci bey, unlu lahiyasini inanilmaz bir soz hurriyeti ve gercekcilikle sundu.

    olayin (osmanli'nin cokusu) ustyapisi, kacamaksizca; halkin asiri soyulup ezilmesinden (rusvet ve zulumden) ileri geliyordu. bunun eskiden berdi degismez yikilis belirtisi oldugu ortaya konuldu:

    "... zulum ve rusvet herhangi bir devlette meydana cikar ve asikar olursa, o devlet harap ve duskun olur. (koci bey risalesi)""

    simdi, biz herhalde, bu rusvet ve zulumun icinde vergilerin agir yukunun de yer aldigini dusunebiliriz. cunku koci bey, yarim yuzyilda vergilerin 10 misline ciktigini soyluyor. simdi yine kitaptan alintiya devam edelim.

    "... memleketin yikimina sebep olanlari saysak, 30-40 kisi ancak cikar, fazla cikmaz. boyle 30-40 kisinin hatiri (cikari) icin, devletin boyle ihmal edilip karismasina saadetli padisahimiz asla razi gelmeyecektir. (koci bey risalesi)"

    guzel, simdi bugune donelim. buyrun, ozan bingöl tweetinde ne diyor:

    " 2017 yılında toplam tahsil edilen vergi gelirinin %9’unu kurumlar vergisi oluştururken, %10,1’ini alkol ve tütün ürünlerinden alınan ötv-kdv oluşturmuştur!"

    bunu candan badem alintiliyor ve su tweeti atiyor:

    "yani alkol ve sigara tüketenler, anlı şanlı holdinglerimizden, koçlar, sabancılar, ülkerler, albayraklar ve benzerinden daha fazla vergi ödemişler. patronlar istihdam yaratır, kalkınma sağlar, vergi verir falan diyen kapitalizmin ideologlarının suratına çarpmalık bilgi."

    bilmiyorum baska soze gerek var mi?

    tanim: gunumuz turkiyesi' nde de eskiden oldugu gibi vergi, halka zulum haline gelen bir uygulamadir.

    edit: imla
hesabın var mı? giriş yap