• maddi veya manevi birtakim degerlerden yoksun olma durumu.
  • fakirliğe bir mutlak ya da nispi kavram olarak bakılabilir.mutlak fakirlik yaklaşımı yaşamı sürdürebilmek için gerekli minimum gelir düzeyi olarak tanımlanır.bunun için minimum gıda gereksinimleri ve bunların en ucuz bir şekilde nasıl tedarik edileceği edileceği tahmin edilir.nispi fakirlik yaklaşımı fakirliği uygun komprador gruplara göre tanımlar.bu durumda bir birey yaşanması için yeterli gelirden daha fazlasına sahip olabilir.eğer bu gelir toplumun geri kalanınkinden daha düşükse, kişinin fakir olduğu söylenebilir.
  • bir baba için büyük bir acıdır...
  • buluduğunuz ortamın standartlarına ayak uyduramamınızı beraberinde getiren olgu. böyle durumlarda fakirliğin getirdiği açıklık kapatılmak için diğer yetenekler ön plana çıkarılmaya çalışılır. bazen başarılır bazense sonuç tam bir hüsrandır. acınılası hale düşülür. insan kendinden ve fakirliğinden nefret eder. lakin hala ekonomik özgürlüğünü kazanmadığından pek bir şey yapamaz. bazen içinizi o kadar burkar ki ... ve bazen canınızı o kadar yakar ki ağlatır.
  • tespit edebildiğim kadarıyla ingilizce'de dört ayrı sözcükle ifade edilen kavram:
    poverty,
    indigence,
    penury
    ve
    pauperism

    imdi,, ben ilki ve sonuncusuna kısaca değinmek istiyorum:
    öncelikle belirtilmesi gereken şudur ki, "poverty"nin kökü "poor" değil; "pauper"dır. gerçi bu "poor"un da kökü "pauper"dır. ancak arada şöyle bir fark var: "poor", soyluların dışındaki herkestir. ya da veblen'in terimcesiyle konuşacak olursak, "aylak sınıf" mensubu olmayan herkes fakirdir; şaşaalı tüketemez* fakat tüketiminin ardındaki saik parasal özentidir.*
    bu konuda mufassal malumat'çün lütfen (bkz: thorstein veblen/@zifir)

    bu, "pauper" denilen adam ise, çok daha kötü durumdadır,, köprü altında yatan, geçimliğini çöp karıştırarak temin eden vs. insanlar için kullanılır. buradan hareketle poor için "fakir, yoksul"; pauper için "düşkün" denmesini önerilebilir.
    ayrıca, "poor"a dünyanın her yerinde, "pauper"a ise -ancak- çok gelişmiş yahut başka bir ifadeyle "merkez"* ülkelerde tesadüf edebileceğimize dikkat çekmek isterim.

    gelelim işin ilgi çekici yanına--
    uzun zaman boyunca siyasîler ve iktisatçılar bu fakir adamların nereden gelmiş olduğuna kafa yormuşlar.*
    mutabık olunan fikir, ilerleme* ve düşkünlüğün* birbirinden ayrı düşünülemeyeceği.

    son üç yüz yılda, her defasında önerilen çözümler (son iki yüz yılda bilhassa sosyalist düşüncede) ise neredeyse ayrıklıksız bir ve hayli dikkat çekici:
    bu adamları yani "fakir" olanları biraraya getirmek ve sıkı bir gözetim ve denetim altında çalıştırmak (farkındaysanız, burada "fakir"ler söz konusu; "düşkün"ler değil zira bu düşkünlerden herkes umudunu kesmiş durumda):

    bakınız efendim, kim, ne önermiş:

    robert owen: (bkz: villages of union)
    françois fourier: (bkz: phalanstéres)
    proudhon: (bkz: banks of exchange)
    louis blanc: (bkz: ateliers nationaux)
    ferdinand lasalle: (bkz: nationale werkstatten)
    stalin: beş yıllık kalkınma planları

    ayrıca en meşhurlarından biri için,,
    jeremy bentham: (bkz: panoptikon)

    fakat bu tasarıların hiçbiri işe yaramamıştır. açıkçası, bunun iktisadî açıdan gizemli bir yanı da yoktur,, ve hatta robinson crusoe'nin yazarının, daniel defoe'nin daha 1704'te, benzer görüşler öne süren bellers ve locke amcalara cevaben yazdığı makalede de belirttiği gibi, çok basit bir nedeni vardır "fakir"leri biraraya getirip işbirliği/kooperasyon yöntemiyle çalıştırmakla "fakir"liğin önüne geçilmesinin nâmümkün olmasının:

    eğer fakirleri kamusal kurumlarda biraraya getirip istihdam eder/çalıştırırsanız bu sefer de özel imalathanelerde işsizlik başgösterecektir. evet: dışlama etkisi'nde bahsediyoruz; ta kendisi! (bkz: crowding-out effect)

    hâsıl-ı kelâm, zordur efendim, "fakirlik"le başa çıkmak; meseledir!
  • farkinda olmadan sahip oldugumuz yasam bicimi.
    gunlerden bir gun zengin bir baba oglunu koye goturdu. bu yolculugun tek amaci vardi; insanlarin ne kadar fakir olabileceklerini ogluna gostermek. cok fakir bir ailenin evinde iki gun gecirdiler. koyden oturduklari kente gelirken baba ogluna sordu;
    - insankarin ne kadar fakir olabildiklerini gordun mu?
    - evet!
    - ne ogrendin peki?
    - sunu ogrendim: bizim evde bir kopegimiz var, onlarinsa uc. bizim bahcede cok buyuk bir havuzumuz var, onlarinsa sonu olmayan bir dereleri. bizim birkac halimiz var, onlarin yemyesil, goz alabildigince uzanan cimenleri, bizim gorus alanımız karsi apartmana kadar, onlarsa butun bit ufku goruyorlar.
    oglu sozunu bitirdiginde babası soyleyecek bir sey bulamadi. oglu ekledi;
    - tesekkurler, baba. ne kadar fakir oldugumuzu gosterdigin icin!
  • hastalıkla biraraya geldiklerinde kesinlikle öldürücü hale gelen durum, hal.
  • çocukluğumuzda bize "ayıp" olmadığı öğretilen bi şey.
    -aa çocuğum fakirlik ayıp değil!

    evet o zamanlar fakirliğin ayıp bi şey olmadığı bize öğretildiği için belki biraz tatminkardık, okulumuzdaki fakir öğrencilere daha şefkatli davranıyorduk ayıp olmaması demek yeterdi bu durumu katlanılabilir kılmak için.
    ama yok meğer öyle değilmiş, meğer fakirlik ayıpmış hem de ayıpların en hası belki de.
    televizyonlarda, çevrede gördüğümüz işine, evine, alışverişine ve hatta tuvalete bile arabayla gidip, temizliğini yardımcıya yaptıran, alışverişini telefonla halledip süpermarketlerde arabalara ağzına kadar yiyecek-içecek tepiştiren, bilmem ne gece klüplerinde çılgınlar gibi eğlenip bok gibi para harcayan, bu ülkede onların bir gecelik zıkkımlanma parasıyla bir ay geçinmeye çalışan insanlar olsun ama bu fakirlik ayıp olmasın. yok ya!
    evet bu ülkede son zamanlarda lüks araba satışlarında patlama yaşanıyorsa ve bi tarafta da doğunun bilmem ne köyünde soğuktan dona dona ağlayan birileri varsa fakirlik ayıpların en ayıbı olur..
  • bazen iyimser tarafım tuttuğunda bunun bir çeşit özgürlük olduğu fikrine kapılıyorum..ki bu fikir ilk bizim köyde kapısını açık bırakıp bir yerlere giden tanıdık sayesinde belirdi..şöyle ki adamın içerde çalınmasından korkacağı hiçbir şeyi yok..kaygılanmıyor sahip olduğu ıvır zıvırını kaybetmekten..de özgürlüklerin en kötüsü olsa gerek demeden de geçemiyorum.
  • o düzeye geldiki evden dışarı çıktıgımda elli altmış metre sonra
    1ytl ekmek parasi isteyen babam yaşında insanları görür oldum.
hesabın var mı? giriş yap