• türkçe'ye macarca'dan geçmiş sınırlı birkaç kelimeden biridir varoş. neden ve nasıl yaşanmıştır bu transfer bilmiyorum, ama macarca'da "város" şehir anlamına gelmektedir.
    soba, kopça ve şarampol de macarca'dan bize geçtiği düşünülen başka kelimelerdir hem.
  • tarihi terim olarak varoş; kent ve kasabaların kale koruması dışında kalan bölümleridir.
  • varoş tam olarak anlatmak gerekirse;

    ilk önce gecekonduda yaşamaktır. balyoz korkusudur kapınızı çalan. ağlayan kadın, ağlayan baba, bunları görünce ağlamaya başlayan çocuktur. bir hafta da yapılmış bir evde 20 yıl oturmaktır. yalıtım için damdan akmaya çalışırken donmuş, çamurlu çimento damlasıdır, hayallerin arasında gözünü tavana dikince gördüğün. su için kuyrukta beklemektir. elleri nasırlı olmaktır biraz. biraz biraz inşaattan anlamaktır. kale de surları tamir etmeye çalışan askerleri anlamaktır. gedikleri kapatmazsan kalacak başka bir yerin gidecek başka bir evin olmadığını hatırlamanın korkusudur. budur belki de azmin sebebi. ısrarla yıkılan şeylerin üstüne yenilerini koymak. çirkin de dursa kentimin üstünde bir şeyler yapmaktır. görevlinin balyozu savururken benimde var abla napalım bizde emir kuluyuz deyip balyozu ufak ve narin bir şekilde savurmasıdır. nazikçe yıkılması hayallerinizin, sizi az incitmesi barksızlığın. çamurdur elinizdeki, paçanızdaki. insan oldugunuzu hatırlatan çamur. botlarınızı bır numara büyük alındığı için içine çekip bir türlü geri vermek istemeyen çamur.

    okul sırasının altında ayaklarınızın altında bırakırsınız gerçeği. oyun vardır. çocuk vardır. perşembe günleri beslenme çantasında patates kızartması vardır. arkdaşlarınızı alıp götüren hani o bahsi geçen lojman griliği vardır. öğretmenin sordugu eviniz kaç oda sorusu. hep unuttuğunuz beden eğitimi kıyafetleri. resim derslerinizde biraz mavinden kullanabilir miyim? biraz daha mavi şık durabilir, sizi mutlu edebilir. yatay bakış açılarından kurtulmak zorundasınızdır biraz dikey, gökyüzüne doğru yani. hani uçan kuşlar, böcekler felan. evet mavi gökyüzü. ve sizin çok ihtiyacınız vardır maviye.

    kerkinerek öğrenilmiş cinsellik. genç erkek çocukları, genç erkek çocukları... teke tek kavgalardır. racondur, delikanlılıktır, hani komşunun kızıdır canım. bunları zaten tv den biliyorsunuz anlatmaya gerek yok. misket hiç bir zaman misket olarak oynanmaz burada. hiç bir oyun şakaya gelmez. o yüzden oyunlarda öğrenemediğiniz tek şey eğlenmektir. hayatı öğrenirsiniz ama eğlenmeyi.. tren ile gitmektir ankara ya. ankara mı? zaten ankarada oturuyorsunuz ya. ankara ya gidilir mi hiç ankaradan. doğru, gidilmez.

    sosyal sınıfların acıdığı yerde durursunuz. herkesin yardım etmek istediği kişiler sizlersinizdir. cemaatler, vakıflar vs vs. sizi kurtarmak için uğraşırlar. aman canım sizde ne kadar yardıma muhtaçsınızdır. zavallı şey sizi. 15 yaşında babanızdan daha çok arabadan anlamaktır. yazları çalışmaktır ama burnu sürtülsün diye değil canım. ihtiyaçtan yani.

    yer aramaktır kendine varoş. o kadar tutunacak pençeleriniz olmuştur ki bir çeşit evrim yani. dolmuşlarda otobüslerde kapı kenarlarındaki üstün manevra kabiliyetleridir. hayatta kendinize tutunacak bir yer açmaktır.
  • aslında herkesin bir şekilde olmaya çabaladığı ama farkında olmadığı yaşam biçimi...

    şu fıkra daha açıklayıcı olur sanırsam...

    amerikalı zengin işadamı, bir iş seyahati sırasında küçük bir meksika kıyı kasabasına uğrar. limanda gezerken, ağzına kadar balık dolu küçük bir teknenin içinde oturan bir balıkçı dikkatini çeker. merakla yanına yaklaşır ve sorar,
    —merhaba, bu balıkları yakalamak ne kadar zamanını aldı?
    balıkçı;
    — tümünü bir-iki saatte yakaladım.
    — niçin daha uzun süre kalıp daha fazla balık yakalamıyorsun?
    — ailemin geçimi için bu kadarı yetiyor.
    — günün kalan zamanını nasıl geçiriyorsun?
    — geç vakit yatarım, sabah birazcık balık yakalarım. sonra çocuklarımla oynarım, öğlende de karım maria ile biraz siesta yaparım. akşamları, amigolarla beraber gitar çalıp şarap içeriz, eğleniriz. dolu ve meşgul bir yaşantım var senyör.
    amerikalı gerinerek,
    — benim harvard’dan mba’m var ve sana yardım edebilirim. balık tutmak için daha çok zaman ayırmalı ve daha büyük bir tekne ile çalışmalısın. bu tekneden elde edeceğin gelirle daha büyük tekneler alırsın. kısa sürede bir balıkçı filosuna sahip olursun. böylelikle, yakaladığın balığı aracılara değil doğrudan doğruya işleme tesislerine satarsın. hatta kendi balık fabrikanı bile kurabilirsin. balıkçılık sektöründe bir numara olursun.
    ve amerikalı devam eder,
    —tabii bunları yapman için öncelikle bu küçük balıkçı kasabasını terk edip mexico city’e, daha sonra los angeles’e ve en sonunda holdingini genişletebileceğin new york’a yerleşirsin.
    balıkçı düşünceli, sorar,
    —peki senyör, bu anlattıklarınız ne kadar zaman alır?
    amerikalı yanıtlar,
    —15–20 yıl kadar.
    — peki, bundan sonra senyör?
    amerikalı güler,
    — şimdi anlatacağım en iyi tarafı! zamanı geldiğinde, şirketini halka açarsın ve şirketinin hisselerini iyi paraya satarsın! kısa zamanda zengin olup milyonlar kazanırsın!
    —milyonlar? eee... sonra senyör?
    — ondan sonra emekli olursun. geç vakitlerde yatabileceğin küçük bir balıkçı kasabasına yerleşirsin, istersen zevk için biraz balık tutarsın, çocuklarınla oynayacak, karınla siesta yapacak zamanın olur, akşamları da arkadaşlarınla şarap içip, gitar çalarsın. nasıl, mükemmel değil mi?”
    balıkçı ‘nin yüz ifadesi gevşemiş;
    — iyi de ben zaten böyle yaşıyorum ki, hayallerimi neden erteliyim!
  • $ehrin ekonomik acidan zayif kalmi$, egitim seviyesi cok yuksek olmayan insanlarini barindiran bolumleri. agirlikli gecekondu veya ucuz binalar ile dolu olup insani da koyden gocmu$ kendine $ehirde yer edinmeye cali$an tiplerdir.
  • macarca'dan turkce'ye nasil gectigini yazan yazilari gorunce aglamak istedigim kelime. kelimeyi marifetmi$ gibi macarca telaffuzuyla kullaniyor olmamiz, kokenini macarca yapmayacagi gibi, az du$unmek ne oldugunu bize anlatmalidir.
    varo$ evet, eskiden kentlerde cok da muhim addedilmeyen keferenin oturtuldugu, savunmasi az, kentin guvenliginden nasibini alamami$ yerdir; bir ku$atma veya direkt saldiri oldugunda, varo$larda ya$ayanlar kaleye kacip saklanamazlar ve av olurlardi. bugunku kullanimiyla, zengin mahallelerden uzak, yoksullarin, kente yeni gelenlerin oturduklari, altyapisi zayif ya da hic bulunmayan semtlerdir.

    tarihi ve guncel anlatimlarinin ortu$tugu nokta, her iki tanimda da kentin kotu kisimlari olmasidir ve bu duzensiz, ucuz, korunmasiz, hizmetsiz kesimler hep kentlerin di$ sinirlarini belirler. gecekondu semtleri, zamanla zenginler icin apartmanlara donu$turulur. fakirler daha da uzakta yerlere giderler (ankara'da dikmen, yildiz boyle semtlerdir).

    hasili kelam, kelime macarca filan degildir. nasil ki macarca'da "supurmek" anlamindaki "supranyi" fiili dupeduz turkcedir, garip bir yanli$ anla$ma sonucunda yine macarca'da "baci" kelimemiz "amca" demektir, erkek ismi olarak kullandıkları csaba bildigimiz çaba'dır (ama macarlar bunu çaba olarak değil çabalayan olarak anlar ve kullanır, o ayri) varo$ da bal gibi turkce bir kelimedir. varo$ dediginiz kavram, dupeduz turkce'deki "varış" kelimesinin macarcala$tirilmi$ halidir. bir $ehre, kasabaya geldiginizde ilk rastladiginiz, merkezden ve kaleden en uzaktaki varış noktasıdır. ha, derseniz ki biz manyak miyiz, niye o zaman kullaniyoruz kendi sozcugumuzun macarcasini, orasi beni a$ar, ya da sallarim kafami alirim maa$imi...
  • * 19. yy. tarihcilerinden sirp asilli râ$id, "tarih"inde belgrad $ehrinin calkantili tarihcesini anlatirken "varo$" sozcugunun ne anlama geldigini de anlatiyor:

    //"(...) memalik i islamiyyede ise varo$ lafzi yalniz (tebaa i devlet i aliyyeden bulunan) hristiyanlarin sakin olduklari mahalleye tesmiye olunmak âdet i kadîmeden olup nice ki yahudilerin mahallesine yahud mahallesi ve çifuthane deyü itlaki â$ikâr bulunmu$ (...)" (râ$id, târih i vaka i hayret nüma, istanbul, 1291 [1874], p. 94) //

    johann strauss

    "ottomanisme et 'ottomanité'", in "aspects of the political language in turkey (19th-20th centuries), editor: hans lukas kieser, -off print-, the isis press, istanbul-?, p. 18, dipnot: 3.

    sozcuk, macarcadan i$te boyle gecmi$.*
  • ne kendine ne de topluma herhangi bir faydası olmayan, eğitim seviyesi düşük, gelişime, yeniliğe kapalı, farklılıkları kabullenemeyen, kavga, hır gür peşinde olan kalitesiz insanları tanımlamak için kullanıyorum ben.
  • kişinin maddi durumu veya oturduğu semtten bağımsız olarak, cahilliğinin, ilkelliğinin, çiğliğinin, mallığının farkında olmayan, 3 kuruş için babasını satacak haysiyetsizlikte, veya cebi 3 kuruş para görünce başka insanların maddi durumlarıyla alay etme cüretini kendinde bulabilen, para dışında herhangi bir değer ölçütüne sahip olmayan, zeka ve yetenek düzeyi en alt seviyede seyreden, kompleks kumkuması, eğitilmesi ve evcilleştirilmesi ne yazık ki mümkün olmayan bir insan türüne de bu ad verilir.
  • eski anlamı bir yana, türkiye'de 1960'larda başlayan gecekondulaşmanın yapısal bir değişim geçirmesi ve artık tam olarak "gece-kondu" sayılmayan yapıların inşa edildiği, kırla kent arasına sıkışmış bölgeler haline gelmesiyle birlikte, gecekondu bölgesi anlamında kullanılmaya başlanan kelimedir. eski (ilk kuşak) gecekondu bölgeleri, bölgelerin gelişmesiyle zenginleşmiş, rantları artınca da kente dahil olmuş, gecekondularda oturanların kente bir türlü adapte olamamış kısmı (tutunamayanlar) ile yeni göç edenler daha da gerideki bazı yeni bölgelere gerilemiştir (ümraniye'nin kentleşmesi ve gecekonduların sultanbeyli'ye gerilemesi gibi) (sultanbeyli'de apartmanlar dışarıdan bakıldığında modern görünmektedirler, ama malzemeleri bir apartmanın değil, ancak bir müstakil tek katlı evin malzemesidir, buralarda göç ettiği günden beri aynı apartman dairesinden dışarı hiç çıkmamış kadınlar vardır; arazi ve ev mafyası gelişmiştir, öyle ki ben belediyede tapu görevlisinin hayır efendim mafya ne demek yok öyle şeyler şeklindeki cümlelerini dinlerken bir adam içeri girip evinin tüfekli adamlar tarafından basıldığını, kendisini eve sokmadıklarını anlatmış ve belediyeye şikayette bulunmuştur; sözün kısası, varoş, gecekondu gibi, hemşehrilik bağlarıyla sarılı, kente göç ederken kendi kültürlerini de getirmiş, bu kültüre ve hemşehrilik dayanışmasına sarılarak hayatta kalmaya çalışan insanların mekanıdır.
hesabın var mı? giriş yap