• kaurismaki'nin ariel'de de bahsettiği "gemiye binerek oradan uzaklara gitme" eylemini övdüğü hoş bir filmi.

    adamın kadına "domuz" dediği ve kadının "edebildiğin hakaret bu mu?" dediği sahne, aslında belki sevmek denen şeyin ironi dolu ve oldukça yalın, alternatif bir tarifi olsa gerek. ve tabi bir kamyon şoförünün "sky is the limit" tarifiyle nice hayaller kurarken gözleri açık gidişinin, bildiğimiz arabesk ajitasyondan kilometrelerce uzak olduğu halde, aynı ölçüde içimizi cız ettirebilmesi. hep bunlar aki çelebinin marifeti, hep.
  • güzel isimli güzel insan aki kaurismäki'nin muhteşem filmi. kuzey ülkelerinin filmlerinin tipik özelliklerini gösteriyor film. iç buhranları, varoluşçuluk, kahroluşçuluk, yalnızlık, kapkara mizah. gerçi çoğunda umut yoktur ama bunda var. mis gibi film.

    aki kaurismäki bu filmi 29 yaşında çekmiş. ki ilk filmi de değil. insanı üzen şeyler bunlar.

    aki kaurismäki'nin filmde bir sahnelik bir rolü de var. bir otel görevlisini canlandırıyor ve şöyle absürd bir diyalog gerçekleşiyor o sahnede.

    i- tek kişilik bir oda ne kadar?
    a- kahvaltılı, 300 markka.
    i- kahvaltısız?
    a- aynı.
    i- tamam tutuyorum.
    a- üzgünüm.
    i- neden?
    a- doluyuz.
    i- bunu önceden söyleseydin ya.
    a- neden?

    bu film keşfedilmeyi bekleyen saklı bir hazine gibi duruyor.
  • kaurismäki'nin yine matti pellonpää ve kati outinen'den şaşmayarak harikalar yarattığı, yalın dili ve yapmacıksız olay örgüsüyle de adeta sıradan bir defter sayfasına çizilmiş bir sanat eserini andıran güzel filmi.

    --- spoiler ---

    nikander'e sadece ilona değil tüm dünya şerefsizlik yapmaktadır, o ise görüntüsünün aksine hakaret bile edemeyecek kadar naif bir adamdır. ilona'nın soğuk yüzüne, çıkarcı ve fazla açık sözlü tabiatına türlü sebep bulur, içerlemez. neden? çünkü hayat tek başınayken çok zordur.

    --- spoiler ---

    ayrıca bunu sevenin şunu da sevmesi farzdır şarttır adettir (bkz: pidä huivista kiinni, tatjana)
  • aki kaurismäki'nin bir yere gitmek için acelesi olmayan, rahat anlatım tarzı bu filmde de kendini gösteriyor.

    --- spoiler ---

    bize tadını çıkara çıkara, hayatını çöp kamyonu kullanarak kazanan nikander'i ve onun pek de iç açıcı olmayan hayatını anlatıyor.
    nikander bir kariyer hırsı olmadığı halde her nedense düzenli olarak ingilizce kursuna gidiyor, cenazeye katılmaktan bile sıkıcı bir aktivite olan bingoyla vakit geçiriyor, ara sıra iş arkadaşıyla içmeye gidiyor. bu arada, karşıdan görsek hanzonun teki diyeceğimiz nikander'in çok yalnız, naif ama sağlam bir adam olduğunu anlayıp ona sempati duymaya başlıyoruz.
    her boktan hayatın fon müziği gibi nikander'in hayatının fon müziği de blues.
    bana göre, nikander için umut ışığı ilona'yla tanışmasıyla yanıyor. ha! kimileri ilona'nın nikander'i hak etmediğini düşünebilir. yukarda da eleştirenler olmuş onu. ama ilona, notre dame'ın kamburu'ndaki esmeralda gibi, iyi ama şekilci bir tip. ilk karşılaştıklarında kadın, nikander'in elinin kanadığını görüp, işini gücünü bırakıp ona pansuman yapıyor. (esmeralda'nın kambur'a su vermesi gibi.) -kaurismäki'nin önceden izlediğim filmlerinden bildiğim kadarıyla- insanların tenhada kıstırılıp zevkine dövüldüğü bir ülkede, bu oldukça radikal ve insani bir hareket.
    ilona'nın, nikander konusunda tereddüt etmesi anlaşılabilir. hele o restorandan geri çevrilme olayından sonra (ben izleyici olduğum halde tokat yemiş gibi oldum.) toplumlarında keskin bir sınıf ayrımı var anladığım kadarıyla. kadının iyi bir adam için sınıf düşmek yerine, pek de iyi olmayan bir adamla sınıf atlamak arasında bocalaması çok da anormal değil. sonuçta nikander'in az bulunan bir kuş olduğunu algılayıp, onu seçmesi bile ilona'nın erdemli biri olduğunu gösterir. bu film de kaurismäki'nin daha önce gördüğüm birkaç filmindeki gibi, sonunda aşkın kazandığı, kamuflaj giysisine bürünmüş bir peri masalı gibi mutlu sonla bitiyor.
    --- spoiler ---
  • matti pellonpää ve kati outinen'nin oynadığı 1986 yapımı bir aki kaurismäki filmi. 1987 jussi ödüllü bu film, proletarya üçlemesinin ilk ayağıdır.
    işçi sınıfının gündelik hayatını ve yaşam şartlarının iletişimsizlikte ne derece rol oynadığını başarılı bir şekilde işler.
    varjoja paratiisissa'nın anlamıysa cennetteki gölgelerdir.
  • aki kaurismäki'nin harika filmlerinden birisi daha.

    --- spoiler ---

    aslında çok zor bir okuma değil, kimse yazmadığı için yazmak istiyorum, final sahnesi gerçekten çok anlamlı bir sahne. balayına gittikleri gemide komünizmin simgesi olan orak ve çekici görüyoruz, işçi sınıfı mutluluğa götürecek başka bir gemi yoktur çünkü.

    --- spoiler ---

    ayrıca bu filmden yola çıkarak, aki ustaya bir şans vermesini öneririm herkese. onu anlamaya, sevmeye niyetlenip de filmlerini izlerseniz, çok iyi bir dost kazanacaksınız. eşsiz mizahını, naifliğini ve samimiyetini koyuyor adam ortaya her filmde, bir yandan gülüp, diğer yandan hüzünleniyorsunuz. aki kaurismäki'nin her filmi bende bir john fante kitabı okumuş gibi his uyandırıyor, öylesine sıcak, komik, hüzünlü ve samimi.
  • bir başyapıt. bugün ikinci kez izledim. aki kaurismaki'nin neredeyse her özelliğini bilen bir hayranı olarak onun sinemasına yeni başlayanlara ve bu filmi izleyip de buralara gelenlere birkaç detay vermek istiyorum. bu başlığa yazdığım ilk entry'ye de bakmanızı önerip başlayayım.

    muhteşem nikander'in tavırlarını anlamak için lise çağındaki bir erkeği düşünmenizi öneririm. finlandiyalılar soğuk herifler, netler, onlarda gereksiz olan herhangi bir şeyi konuşmamak, söylememek gibi bir kültür olduğunu okuduğumu anımsıyorum. tam da bu nedenle, birisi diğerine "seni seviyorum" dediğinde bu tamamen gerçek olduğundan söylüyor. mimik olayını ortadan kaldırmış yani adamlar. ancak nikander'in tavırlarında bir de işte o liseli erkek deneyimsizliği, utangaçlığı, çekingenliği ve naifliği var. bir kıza ilk kez "çıkma" teklif etmeye karar verdiğiniz günleri düşünün, o kaçışınızı, korkunuzu, endişenizi ve belki de bu dünyadaki en tatlı salaklığı: kız anlamasın diye çırpınmanızı. ha ha ha. oğlum manyak mısın, anlasın işte, ne güzel ama hayır. lisedeyken böyle bir mallık vardı hepimizde, kız anlamasın isterdik. sonra da çıkma teklif etmeye çalışırdık ve kaçardık vesaire. işte nikander bizim o halimiz. kızlarla hiç konuşmamış, ne yapacağını bilmiyor. ancak kuyruğunu da dik tutuyor. sapına kadar samimi, hiç büyümemiş bir çocuk gibi takılıyor kadının karşısında. bunun en güzel örneği kadına ne diyeceğini bilememesini takiben nihayet onu akşam dışarı çıkmaya ikna etmesi, bunu da bir anda çat diye söyleyip oradan kaçması ama büyük gün geldiğinde kadını bingo salonuna götürmesinde görüyoruz. diyalog çok hoş: "nereye gidelim?" diye soruyor nikander. kadın ise "sen karar ver," diyor. bu diyalogda da nikander'in bu işleri hiç bilmediğini anlıyoruz. sonra adam bir liseli saflığıyla kadını alıp bingo salonuna götürüyor. ancak aynı nikander öylesine naif ki ne de olsa akşam biraz takıldıktan sonra eve geliriz düşüncesinden ötürü evinin salonuna romantik bir sofra hazırlayabiliyor. kadına çiçek alıyor vesaire. hatta, o gün buluşmadan önce ona musallat olan arkadaşına sergilediği tavırlara bakın, bir kızı sevdiği anlaşılacak diye korkan liselinin tavırlarını görürsünüz. sinirlidir, çaktırmamaya çalışıyordur vesaire. aynı nikander, yine liseli gibi, kadın onun evine geldiğinde o çekindiği arkadaşına hava atmasını da bilir: "şu marketteki bebek var ya, bil bakalım nerede?" diye sorar ve sonra da büyük bir gururla tamamlar: "benim yatağımda yatıyor!" ha ha ha, tam bir liseli, "anlarsın ya," demediği kalır bir tek. her neyse, uzatmak yersiz. nikander eşek, odun vesaire değil. herif bir liseli kadar deneyimsiz ve samimi. dolayısıyla kadının sınıf atlama çabasında eksik olan şey de burada ortaya çıkıyor. nikander özgün bir herif. o bir dünya. böyle birisini ardınızda bıraktığınız zaman sadece bir insanı değil, bir dünyayı geride bırakmış gibi olursunuz. kadın da o yüzden mutsuz ve orospunun teki nikander'i aşağılamaya çalıştığında adamı harika şekilde savunuyor, biz de anlıyoruz ki çok pişman olmuş gittiğine.

    bence final diyaloğu da çok hoştu. nikander havalardadır. şunu söyler: "balayına gidiyoruz, bunu tek başına yapamazsın." ha ha ha. kabuğunu kırmıştır nikander. bir liselinin yavaş yavaş erkek olması misali, araya serpiştirilen ingilizce cümleler, tavırlar, her şeyiyle bir erkek olmuştur nikander. ve bu başlığa yazdığım ilk entry'de de dediğim gibi: işçi sınıfı balayını sosyalizmin olduğu bir yerde yapabilir ancak, gemiye atlarlar ve cennete, sosyalizme doğru ilerlerler. müthiş. harika bir film gerçekten. 10/10.

    son bir not: o liseli erkek meselesinin en güzel örneklerinden diğeri ise "eşarbına sahip çık, tatyana" olarak dilimize çevrilen, yine aki'nin yönettiği filmde de görülebilir. iki kızla yan yana gelince birbirlerine dirsek atan iki ergen gibi davranır elemanlar. yere bakıp gülerler falan. ha ha, müthiştir. özetle, herifle odun değil, deneyimsiz, naif, samimi ve saf, ondan öyleler.
  • aki kaurismäki filmi. cennetteki gölgeler. her şeye rağmen işçi sınıfından vazgeç(e)meyenlere sigara yaktıracak film. proletarya üçlemesinin ilki. ve hasbelkader kaurismaki'yle tanışılmasının karşılığını pek güzel veren bir film.

    kasiyer kadın ve çöpçü adam. ajitasyon dolu görünse de, hislerini, mimiklerini kaybetmiş finlilerin arasında her şeyin soluklaştığı - dolayısıyla da ajitasyonun - film.

    işçi sınıfının öykünmesi (az biraz lüks yerlere gidildiğinde duyulan, o 'ait olmama' korkusu), eğlencesi (sinemaya gidip sonrasında içmek) ve de romansı ('birlikte geçinebilecek miyiz?'in müthiş ağırlığı) barındıran yapım.

    -- izlemeden okumada son çıkış --
    yıl 1986. çöp arabasıyla çıkılan bir balayı ve tallinn'e giden sovyetlerin o güzelim orak çekiçini tepesinde barındıran bir gemi.
    -- izlemeden okumada son çıkış --
  • filmlerdeki çerçeve içindeki çerçevelere bayılıyorum: görsel hele ki ikili yakınlaşmalar da olursa. bu sahnelerin cambazı avrupa sinemasında renoir ve öğrencisi truffaut'dur.
  • finlandiya'nın puslu ve kapalı havası eşliğinde, hüzünlü ama gerçekçi bir hikayeye sahip olan film. işçi sınıfının da eğlenmeye hakkı vardır fakat insan her zaman yalnız bir bireydir tadı veriyor çoğunlukla. fakat sonunda, ekonomik sebepler olsa da sevgi kazanır mesajı var. insana değişik duygular hissettiren keyifli ve hüzün dolu bir yapıt.
hesabın var mı? giriş yap